Yazın Son Günü

Aslında mevsimler hep ayın 21 de başlar martın 21 i baharın ilk günüdür haziranın 21 i  yaz ama nedense sonbahar eylülün birinde damlardı. İstanbul'da eylül gelir gelmez yağmur yağıp hava kapatır içimi bir hüzün basardı. O da ilginç aslında. Sonbaharı yazdan çok çok çok daha fazla severim , üstüne üstlük tek başıma evimde geçen tatillerden sonra okula ve arkadaşlarıma döndüğüme hep çok mutlu olurdum ama yine de o ilk yağmurlar hüzünlendirirdi beni. Yarın yağmur yağıp havanın serinlemesi hayal gibi bir şey ama herhalde yağsa sevinçten göbek atabilirim :D

Sabah erkenden pazara gittim. Geçen hafta gitmemiştim bu hafta gitmek farz olmuştu.

Eve dönünce aldıklarımı yerleştirdim. 

Sonra avukat bir arkadaşımla buluştum, ona soracağım mesleki şeyler vardı. Anacım artık miras bölünmesinden kime ne kadar ait bilmediğimiz arsalardan birisine birileri mahkemede paylaştırma davası açmış. Yine o birileri sanırım yok pahasına da almaya çalışıyor. Doğrusu on kardeş olan babaannemden kalanların nerede ne olduğuyla hiçbir alâkam yok ama yine de sinir bastı bana. Neyse şu an yapacağım bir şey yokmuş .

Eve döndüm, Bilgehan'ı feribot iskelesine bırakıp biz de yapı market dolaşalım dedik.Önce  Koçtaş demiştik sonra ondan vazgeçip Bauhaus 'a gitmeye karar verdik, sapağı kaçırmışız abuk bir yerde bulduk, hadi Emaar 'a gidelim bari dedik , onun da sapağını kaçırdık ama peşinden bir şekilde kendimizi önünde bulduk. Girdik. İkimizin de bişey bakası yokmuş. Sanırım geçen sene almak zorunda olduğumuz fayanslar, dolaplar, musluklar felan derken içimiz şişmiş bakmaktan. Üst katına çıkıp yemek yiyip döndük. Güya evde kös kös oturmamış olduk ama hani çıkmış olmak da bir mutluluk vermedi.

Başım ağrıyor gibi, uykum da geldi ama bu saatte uyuma da uyunmaz.

Bilgehan tek başına Yalova 'ya gitti, oradakilerle özlem giderecek.

Metehan bir senedir kaldığı yurttan çıktı otele geçti, bir hafta daha kalıp dans yarışmasına katılıp dönecek. Bugün başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir ama bişi olmaaaz,  genç oooo :D

Yalnız anneliğimi sorgulamaya başladım. Dün bir video gördüm, anneniz hayatınızda gördüğünüz en sinir bozucu insan değilse , o gerçekten de sizin anneniz mi acaba diyordu videoda. Bunu yolladım benimkilere. Bilgehan "Anne ?" diye cevaplamış. Metehan da "Annem değil misin, bunu mu söylemeye çalışıyorsun?" demiş. Biraz bozuldum açıkçası, nasıl yaa, nasıl ben en sinir bozucu kişi olamam hayatlarındaki, iyi anne değilmişim :D :D 

Şu en abuk ruh halimin olduğu zamanlarda iki delikanlım kadar ruhuma iyi gelen şey yok. Allahım onları korusun. Hayatımı bomboş ve anlamsız geçirmişim gibi hissettiğim anlarda beni farkında olmadan sarıp sarmalıyorlar. Hiç bir başarım beni onların ağzından duyduğum kuul annesin sözünden fazla mutlu etmemiştir sanırım. 

Durun, şunu anlatmamıştım . Anlattıysam da he he diyin, valla bunuyorum.

Metehan'ın orada bir birlikte ders aldığı bir Fransız arkadaşının bir alkollü içeceği varmış. Yüksek alkol içeriyormuş, içeceklerin içine bir iki damla karıştırıyormuşsun. Metehan ona takılıyordu, bunu giderken bana bırak diye. Geçenlerde " Anne arkadaşım bana şişeyi bıraktı ama tek bir şartla verdi" dedi. Neymiş şartı. Ben içecek, fikrimi beyan edecekmişim. Oğlum ne alâka, ben nereden girdim olayın için, hayır alkollü içecek de sevmedim gitti , bir ilgim de yok. Olsun, beni biliyorlarmış (artık oğlan nasıl reklâmımı yaptıysa :D) . 

Gençleri seviyorum be blog. Onların heyecanlarını izlemeyi seviyorum. Yaşamı deneyimlerini seviyorum. İlklerini yaşarken yanlarında olmayı seviyorum. Gözlerindeki pırıltıları seviyorum. Hayatlarını sıkıcı ve zor hale getirmeyi değil zorluklarla karşılaştıklarında arkalarında durduğumu bilmelerini istiyorum. 

Yaz bitmesinden buralara nasıl geldik o kısmı ben de bilmiyorum. Bu uzun ,daldan dala konan yazıyı okumayı başardıysanız size bi şarkı hediye edeyim ben. Oğluşlarımı düşünüyorum bunu dinlerken hep :)

Öptüm kocaman .



Boş

Sabah pilates yaptım, duş aldım, bulaşık makinası çalıştırdım, yıkananları yerleştirdim, geri dönüşüm çöplerini toplayıp attım, dişçiye gittik, dönüşte kahvaltı hazırladım, karpuz kesip dolaba koydum, uzun zamandır konuşmadığım büyüklerimi aradım sohbet ettik, miras kalan bir arsa konusu vardı onun ne olduğunu anlamaya çalıştım, tavuk haşladım, pilav pişirdim, çorba yaptım, kasaba sipariş verdim, markete sipariş verdim, gelen siparişleri yerleştirdim, akşam yemeğini yedik, kitap okudum , video düzenledim, bir sürü müzik videosu izledim, Manga konserine bilet aldım, abur cubur keyfi yaptım, blog yazdım, duolingoda fransızca çalıştım, oğluşlarımla sohbet ettim. Ve gece yarısını geçen şu anda bomboş bir gün geçirmişim gibi hissediyorum. İçimdeki boşluk nasıl dolacak ?

Az Biraz Klimayı Kapatayım Dedim İçime Sıkıntı Bastı

Allah klimayı icad edenden razı olsun, bu sıcaklarda napardım aksi halde bilmiyorum. Biraz rüzgâr esiyor gibi geldi , kapatayım klimayı dedim, durdukça içim şişmeye başladı. Zaten içim şişme moduna geçmek için sudan bahaneler arayıp duruyor havayı da ben katmayayım içine diyerek hemen gidip açtım yeniden .

Marketten sipariş ettiğim domatesler salça olma kıvamında geldiğinden buzluğa atmıştım onları, şimdi soyup kaynamaya koydum, yazık olmasınlar.

Mısır haşlanıyor. Tavuk suyuna çorba yaptım. Tavukla pilav da pişiyor. Oturup bi güzel yemek yiyeyim de kendime geleyim bari. Hoş geldiğim kendimin de pek tutulur yanı yok, böle bi içi kararmış kadınla birlikte yaşamak zorunda olmaktan pek şikayetçiyim hakim bey.

Derken yemeği de yedim. Biraz kitabımı okuyacağım sanırım. Market alış verişim gelse de cipsle çay keyfi yapsam . Umarım yemek saatim bitmeden gelirler :)

Bu çok faydalı yazıyı okuyanları tebrik ederek aranızdan ayrılırken en güzel günler en güzel geceler sizin olsun diyorum. Öpüldünüz. 


Biraz şu gençlerin danslarını izleyip gülümseyeyim ben. 

Sevgili Özlem Eylül Ayı Çelıncı Hazırlamış

Bak duymadım dı ,aa ben de katılacaktımdı, görmedimdi demeyin :) 

Yüreğimin İklimi bloğunun yazarı Özlem gayet değişik ve güzel sorular hazırlamış (Tıkla ) , bloğumun üzerindeki atalet kalksın diyorsan sen de katıl bence :)

Yapmasam da Olur Demenin Hafifliği

Bugün hazır Can yokken evi temizleyeyim dedim. Genelde gece uçuyor sonra da döndüğünde akşama kadar uyuyor. Rahatsız olmasın diye süpürge falan açmıyorum ben de. 

Sabah pilates üzeri yürüyüş yaptım. Asıl dün akşam kardiyo yapmıştım yarım saat, onun yorgunluğu da vardı üzerimde. Eve döndüm. Kahvaltı yaptım. Nasıl ağırlık çöktü, gidip uyuyayım dedim.

Saat iki gibi kalkmışım. Burnum tıkanmış olmasa daha ne kadar uyurdum bilmiyorum.

Kalktım ama çöp gibiyim. Temizlik nasıl gözümde büyüyor, nasıl. Ayılmaya çalıştım, çay içtim falan olmadı. Kılımı kıpırdatasım yok. 

Sonra şöyle bir durdum. Ya Handan, temizlemezsen temizleme, birisi gelmeyecek ya, otur oturduğun yerde, yapmak zorunda değilsin dedim. Ohh beee. 

Kitabımı aldım, o arada bir vitamin içtim, bir saat keyif yaptıktan sonra baktım enerjim yerine gelmiş, hadi kalkayım madem diyerek temizliğe giriştim.

Bazen bir şeyi yapmak zorunda olmak bende geri tepiyor. Ne zaman boş ver yapma desem peşinden toparlanabiliyorum.


Kıyı köşe eşyaları çekip süpürüp sildim. Tüllerim çok uzundu, kısaltması da uzun işti , ben de tokalarla topladım onları, biraz da böyle dursunlar :) 

Akşam kocaman bir milkşeyki götürdüm. Yarısını içseymişim iyiymiş gerçi şu an ıyk oldum :D

Saat sekiz , ben tuş şekilde koltuğa yığılmış vaziyetteyim. Vitaminin etkisi bitmiş herhal :D Neyse kitabımı alıp yatabilirim artık.

Bu arada bugün bir videoya denk geldim. Menopozun en büyük yan etkileri üzerine araştırma yapmışlar. En çok çarpan sıcak basması, kuruluk falan değil depresyonmuş anacım. İşin kötüsü kimse onunla menopozu bağdaştırmadığından anlamıyormuş da. Ben anladıydım gerçi ama anlamış olmama sabah keyifle kahvaltı yaparken hüngür hüngür ağlamamı engellemiyo :D 

Ay o son kalan milkşeyki içmeyeceğidim, öööğğğ, şuradan kalkmayı başarsam da bi çay koysam kendime.

Hadi çüüz anacım.




Alamayış Veremeyiş

Dün Can sabah uçuşa gidecek olunca bizi de alış veriş merkezine bırak dedim ona. Annemle ne zamandır gitmedik bir yere. Parkta dolan dolan nereye kadar ?

Capitol küçük bir alış veriş merkezi. Sanırım Anadolu Yakası'ndaki ilk açılan avm. Seviyorum orayı. Sinemasında bi ton reklâm olmadığından sinemaya da hep orada gideriz.

Neyse , uzun zamandır gitmemiştik, dükkânları dolaştık. Ama biz alma özürlüyüz anacım. Banyoya diş fırçalık falan bakarım diyordum. Zaten fiyatlar almış başını gitmiş. Bir de kimi kaba, kimi ağır, kimi kullanışsız derken evdekilerle idare ederim moduna geçtim.

Zaten kılık kıyafet falan bakma huyumuz yok. Ayakkabım paralanmadan yenisi peşinde hiç koşamam. En sevmediğim şey ayakkabı almak.

D&R de ikinci kitap %60 indirimli diye baktım biraz ama ondan da yorulup bıraktım. 

Neyse en sonunda Madam Coco'da bir yatak örtüsü buldum. Evde kullandığımı çok seviyorum . Onun gibi güzeli de yok artık, bi tuhaf yatak örtüleri yapmaya başlamışlar aşırı hafif , sentetik midir nedir . Ama ne yazık ki benimkinin kenarları hepten eridi gitti.Bunun desenini de  beğenince haydi alayım dedim. İndirim varmış yarı fiyatına düşmüş. Hoş bizde indirim de yalan abuk oluyor fiyatlar uçuk gösterilip inmiş numarası yapıyorlar ama bir senedir arayıp da bulamadığımdan alayım artık dedim. Yine de eskisini bırakasım yok :D

Nolucak bu halim bilinmez. Sehpalarımın kaplamaları hasarlı, yemek masamın kenarında kocaman erimiş kısım var,en son taşınmalardan sonra vitrinin kapakları tam kapanmıyor, koltuklar gıcırdıyor. Sonra bize gelen "Sizin ev hiç pilot evine benzemiyor " diyor tabi :D Ama anacım ben beğenip alamıyorum. İstediğim gibi bir şey bulamıyorum. Ya çok uyduruklar ya kullanışsızlar ya da bir kütük parçasına 10.000 lira isteyecek kadar yüzsüzler .

Neyse işte bu da böyle bir yazı oldu. Midemdekiler biraz yatışsın da kalkıp spor yapıcam. Tartıda ara sıra 79 lu rakam görmeye başladım. Anlık görünüp kaçıyor ama ucundan yakalayacağım yakında. Kalçamın ağrısı sanki bir nebze daha dayanılır hale geldi. Bakalım yarın diş doktoruna gideceğiz yine, Şişli'den Beşiktaş'a yürürsek anlayacağım ne kadar iyi gelmiş bu kilo vermek .

Nihayet okuduğum kitabı bitirip yenisine başladım. Polisiye kitabı bile bir ayda bitirdim neredeyse.  Bu ne kadar sürünecek elimde bilmiyorum.

Derken milleti doyurmaya gittim . 

Sporumu yaptım, duşumu aldım, kardiyo olduğundan yüzüm mosmor bir şekilde oturuyorum şu an :D Size eğlenceli bi şarkı bıraktım Hababam Sınıfı'na tıklayıp alın. Ama yerinizde duramayacaksınız ona göre :)


 

Pek Duygusallaştım

Yolda giderken önce annesinin evlendiği zaman geldi aklıma. Mecidiyeköy 'den Taksim'e bir araç bulamayıp koştura koştura gitmiştim. İçeri girdiğimde nikâh masasındaydı, bana oradan parmak sallamıştı :)

Gerçi ben herkesin  nikâhına ucu ucuna yetişiyordum, kendiminkine de geç kalacağım diyordum. Netekim gelin odasına girmeyi başardığımda nikâh saatim çoktan gelmişti ve beni odada bekliyorlardı kızlar:D

Sonra bebeklik hali geldi gözümün önüne. İlk bebeğimizdi. Çok güzeldi. Hepimiz bayılıyorduk ona.


Zaman ne çabuk geçiyor. Daha dün kucağımızda uyuyan, bahçede oynayan çocuklarımız büyüyorlar. 

Allahım onları korusun, öyle güzel büyüyorlar ki .

Dün akşam ilk çocuğumuz evlendi. 



Biz de ağlamamak için birbirimizi dürtüp onları mutlulukla izledik.



17 yaşımızdan bugünümüze neler neler atlattık ama çok şükür gülümsememizi yerinde tutmayı başardık hep.


Hayat bize verdiğin her şey için çok teşekkürler. Daha nice mutlu anları birlikte yaşayalım ...


Kardeşim Diye Demiyorum Çok Eğlenceli Adam :)

Telefonum çaldı demin, Kürşad arıyormuş. Yerlere yattım gülmekten.

Abla Ankara İzmir arası bu yol hiç bitmiyor. Hüküm Dağı'na ulaşmaya çalışıyorum sanki,   Peter Jackson bana üçleme çeksin.

Saatte elli kilometreyle yol mu biter, millet  patates soğan satacak diye ben bir türlü ilerleyemiyorum. 

Bak şimdi Allah için bayağı ekonomik kullanmış oldum arabayı, benzin bitmiyor böyle giderken.

Radar var yazıyor ama hız sınırını yazan tabelâ yok, neye göre ayarlayacağız kendimizi herkes kendi radarına göre mi yapıcak ? 

Saatte 90km yazmasından iki yüz metre sonra 70 e  düşüyor. Ne yapıcaz o iki yüz metrede birden ışınlanıcaz da mı çıkıcaz . Altımızda hangi araba var sanıyorlar bunlar. Saniyede hızlanıp yavaşlayacağız. Sanki elektrikli oyuncak araba kullanıyoruz.

Gidiyorum gidiyorum varış noktasına kalan saat hep aynı, koşu bantında mı gidiyorum ben, varamıyorum bir yere.




Zaman


 Stray Kids listesi yaptım spotifyda, iş yaparken, yürürken falan hep onu dinlemekteyim. Geçen akşam dinlerken listenin en sonunda başa dönmek yerine bilmediğim bir şarkısı çalmaya başladı. Liste sonuna yeni şarkı önerisi çalmaya başladı herhalde, tekrar tekrar çal dememiş miyim diye düşündüm, bir baktım şarkı öneri değil, bildiğin listemde kayıtlılar arasında. Hiç bilmediğim ve dinlemediğim şarkıyı ne ara nasıl listeye eklemiş olabilirim en ufak bir fikrim yok ama şarkı harika. Evrenin bana hediyesi diyelim o zaman :)

Zamana yetişmeye çalışan bir şarkı . İnsanın aklına bir sürü şey getiriyor.  Koşturmacalarımız, donup durmalarımız.  Bazen nefessiz kalıp her şeyi kaçırmamız bazen sereserpe zamana yayılmamız. Çok ilginç bir kavram. Biraz dursak koşu bantından düşecek gibiyiz. 

Aklıma başka şarkılar da geldi zamanla ilgili. Sizin var mı ekleyeceğiniz bir şarkı ?






Hiçbişi Yapmadan Bu Kadar Çok Yazıyosam Bi de Yapsam Nolucaktı Heee

Sabah pazara gidip eskiden bir ayda harcayacağım parayı ellerine sayıp döndükten sonra bari bozulmasınlar diye hemen işe giriştim. Birer ikişer kapya, patlıcan , havuç felan aldıydım türlü yaptım. Kavurmamsı bişey oldu aslında. 

Reyhan şerbeti haftada bir yapıyorum. İçiyor muyum, hayır. Genelde Bilgehan bitirmiş oluyor .

Yeşillikleri yıkayıp kuruttum. En üşendiğim şeydir. Allah seni inandırsın, yapacak başka işim mi var, yatmayayım da yıkayayım diye yıkadım. Bu yaz niye bu kadar boş kaldım çözemedim ama .

Meyve yemekten şiştim.

Bir de ailevi olaylardan şiştim .

Can'ın yeğenine kız isteme işi çıktı bir anda. Ama çok bir anda. Hani ne yapacağımızı bilemedik. Zaten Can'ın yurt dışında olduğu zamana denk düşmüş. İki yurt dışı uçuşunun ortasına , bir tanesi de değil. İzin gibi şansımız olmuyor pek bizim. 

Neyse sanırım bir haftadır yaşadığı karmaşadan ve gerilimden hepimize bi küstü bi bişeler oldu. Can'a telefonda ters davrandı falan.

Valla kocamla gurur duydum. Normalde o davranışlara inanılmaz tepesi atar ama öyle güzel alttan alıp idare etmeye çalıştı ki. Şimdi de iş çıkışı yanına gidiyor, yüzyüze anlaşırız diye .

Yeğeninin annesi de babası da aramızdan çok erken ayrıldılar. Ne derse ne yaparsa yapsın sen sakın kapıları kapatma dedim ben sadece. O kapatırsa bile bizimkinin açık olduğunu bilsin. Bu dünyadaki en yakınları biziz, büyük olan biziz, belli ki çok bunalmış, bir şekilde kırılmış, sinirlenmenin, köprü yıkamanın zamanı değil. 

Gençken insan büyüklerin her şeyi çözüp kaldırdığını düşünüyor. Oysa her şeyi çözüp kaldırmak gibi bir lüksümüz yok hayatta. Bütün işlerimiz harika gitse bile günlük yaşamda bir çok şeyle uğraşıyoruz. Birbirimizle didişiyoruz. Önümüzdeki hayat kısaldıkça sorgulamalarımız artıyor. Hayallerimiz azaldıkça heyecanlarımız soluyor. Velhasıl ak saçlı dede bilgeliğinde olmak saçların aklaşmasıyla alâkalı değil. O koşturmacada gençlere az vakit ayırmış olabiliyoruz. Bunu anlamalarına imkân yok.

Senin için yaptıklarımdan sonra bana böyle mi davranacaktın demesi kolay. Neden böyle davrandı onu anlayayım demesi asıl önemli olan.

Tüm ilişkilerde bu böyle.

Bizimkiler bazen çok çileden çıkmışlarsa ne kadar sinirimi tepeme çıkartsalar da gidip onlara sarılırım. Çünkü bazen sadece öyle bir şeye ihtiyacımız vardır da bilemeden sinirleniriz.

Can'a dedim ki git benim yerime sarıl ona. Biz erkekler öyle anlaşmayız dedi omza yumruk atarız :D Zaten benim yerime sarıl dedim, kendi yerine değil.

Bilmiyorum aralarındaki konuşma nereye varacak. Birbirlerini sevdiklerini düşünüyorum, çıkarlar bu durumun içinden. Yeter ki sinirlerimizin kurbanı olmayalım. Silip atmak çok kolay , birleştirip oluşturmak asıl zor olan, onu başarmak önemli .


Duyduk Duymadık Demeyin :)

Tarihe not düşülsün diye hemen buraya yazıyorum, dün akşam Can'a pilates yaptırttım :D

Ben kilolarımı yavaş yavaş verirken kıskanmış olmalı ki spor yapayım moduna girdiydi. Ya da gidip gidio göbeğini box torbası olatak kullanarak "Dur bem senin yerine çalıştırayım" dememden de bıkmış olabilir. Napiim kardeşim yaaa, ben filinta gibi bi delikanlıyla evlendiydim, tamam yetmiş kiloda kalmasın ama yüz on kilo da olmasın yani. Beli benden inceydi evlendiğimizde, o kadarına da gerek yok :D


Neyse, dün bana basket sahasına gidelim , voleybol oynayalım falan diyor. Oğlum havada nemden karşıki ağaç net gözükmüyor, sıcaklık otuzun üzerinde ne basketi ne voleybolu ne koşusu dedim, hemen kendini attı koltuğa.

Akşam saat sekize doğru hadi spor yapıyoruz diye çağırdım. Dizi izliyormuş beyfendi. Hadi kalk kalk diye rahat bırakmadım. Topu topu sandalyede oturup ağırlıksız omuz, sırt, karın yapacağız. 

Valla geldi, birlikte yaptık. Nefes nefese kaldı. Hareketlerin o kadar sakin ve kolay gözükürken bu kadar zorlamasına şaşırdı. Zira onun spor anlayışına göre çılgın hareket edip kan ter içinde kalmak lâzım. Bunun da kan ter içinde bırakacağını düşünmemiş hiç :)

Saat üç buçuk oldu hâlâ yatıyor, sırtı karnı ne durumda bugün bilmiyorum. Bugün spor yaptırmiim diye ben yatana kadar uyuyacak sanırım :D

Bana gelince, iki ayın sonunda nihayet 79,9 gibi bir rakamı gördüm bu hafta. 

Akşam sekizden öğlen on ikiye aralıklı oruç yaptım. Ama yediğim iki öğünde en sevdiğim şeyleri kalorisine bakmadan keyfini çıkartarak yedim. Hâlâ canım pek ekmek makarna pilav falan çekmiyor, nasıl ekmek yediysem s*kt*r et diyeti yaparken :D Arada saate de uyamadım, annemle daha erken kahvaltı ettiğim günler oldu.

Bir aydır her gün pilates yapmaya çalışıyorum. Arada bir kaç gün yapamamış olabilirim gerçi .

Yaklaşık dört kilo gitti. O kadar santim de belimle kalçamdan incelmişim yani hep yağlar gitmiş. 

Aralıklı orucun ve fazla glutenli yememenin etkisiyle daha çok gitmiş gibi duruyor , zira karnımın şişliği indi.

En mutlu olduğum da sabah yürüyüşlerinden eve bacağımın üzerine zor basarak döndüğüm o ağrının hafiflemiş olması. Gerçekten de kilo yüzünden çok acı çekiyormuşum. Böyle yavaş yavaş verip ideal kiloma kavuşmayı ve ağrılarıma sonsuza kadar elveda demeyi umud ediyorum. 

Bir başka mutluluğumda yediklerimden keyif alıp doyma hissi yaşamam. O sürekli birşeyler yemeliyim hissi de sanırım s*kt*r et diyeti sayesinde geçti.

Şu son günlerde beni mutlu eden tek şey bu. 

Şimdi yavaştan mutfağa yollanayım. Bugün sulu köfte yapacağım. Yüzyılda bir canım çekti sanırım. Yanına da makarna. Yalnız evde sebze de meyve de kalmadı, sabah erkenden pazar gitmeli.

Ergen Mod On











 


Lise hayatım boyunca bütün yaz tatillerimi odamda geçirdim. Bir ranza ve bir masadan ibaret küçücük odamız vardı Kürşad'la . Masa benimdi :) Babam birinci sınıfa giderken almıştı. Metal ofis masası gibi olanlardan. Gri. Çekmeceleri kilitleniyordu. Sonradan babam onu kahverengiye boyamıştı. Tatile girer girmez tüm okul defterlerimin kullanılmış sayfalarını yırtıp kalan kısımlarını çekmecelere yerleştirirdim , o defterler benim tatil arkadaşlarımdı. 

Mahallede yaşıtım yoktu. Annemlerin de beni bir yerlere gönderdiği yoktu. Tüm tatil  amcamın kızının bizde kaldığı kısa dönemler sayılmazsa tek başımaydım. Çılgın hayal dünyam, müziğim ve annemlerim devasa kütüphaneleri sayesinde sıkılmadan geçerdi günlerim. Hikâyeler yazardım, dergilerden posterleri duvarlarıma yapıştırırdım, radyodan kasetlere kayıt yapmaya uğraşırdım, kâğıt bebeğe kıyafetler çizerdim.

Bu yaz da tam öyle bir moddayım. Aklımda bir hikâye dolanıp duruyor. Sürekli müzik dinliyorum. Gerçi gençlik hayallerinin yerini hayal kuramamanın can sıkıntısı almış durumda ama en sonunda beni heyecanlandıracak birşeyler bulmayı başaracağımı umud ediyorum. 

Fotoğraflarda tekrar tekrar dinlediğim duygusal şarkılar saklı. Çayınızı kahvenizi alın, kulaklığınızı takıp bir tane fotoğrafa tıklayın. Beş dakika mola verin hayata.

Tamam, Fabrika Ayarlarıma Dönmek Üzereyim

İnsana rahat batınca depresyona girdiğini anlıyor , anlıyor anlamasına da bu bir işe yaramıyor. Bu sabah yüreğimdeki ağırlık biraz azalmış olarak uyandım çok şükür. 

Dün kendime acımakla sinirlenmek arasında gidip gelirken yaptığım yegâne iyi şey spordu. Karnımın ağrısı azalınca akşam squadlı dersi seçtim. Ama hık diye kalacaktım neredeyse. Vücumunla birlikte burnumun içi de şiştiğinden nefes almam güçleşiyor, squad yaparken de her bir nefese ihtiyacım oluyor takdir edersiniz ki. Neyse bir şekilde bitirip koltuğa yığıldığımda hayatımı sorgulayacak mecalim kalmamıştı , sadece hayatta kalmaya çalışmaktaydım :D

Bu sabah yedi buçukta kalktım, pilates grubumuz tam kadroydu, benim "Kıyıya vurmuş balina" diye adlandırdığım dersi yaptık. Aslen basen dersi. Be fakat sürekli sırt üstü, yan, yüz üstü dönüp dururken öyle debeleniyorduk ki kıyıya vurmuş balinalara benzediğimizden ismini öyle koydum :) Çok şükür şimdi ilk günler kadar çok debelenmiyoruz :)

Spordan sonra duşa girdim.

Geri dönüşüm çöpleri bugün toplanıyor, onları kapıya çıkarttım. Annemle yürüyüşe gittim. Hava kapalı , yağmur çiseliyordu, fazla dolanmadan döndük.

Evi bir süpürsem iyi olacak aslında Can gelmeden. Gelince o uyuyor diye süpüremem. Ama daha bunu yazarken hiç kalkasım olmadığına karar verdim. Daha kahvaltı yapacağım. Şu kilo da artık seksenin altına inseydi. Tam yaklaşıyordu hooop seksen ikiye çıktı yine. Şimdi çıktım tartıya, 80.00 . Dün akşam altıdan beri bir şey yemediğim düşünülürse daha da az olabilirdi. Gerçi o yediğimin bol mayonezli hamburger ve patates kızartması, üzerine de kocaman milkşeyk olduğu düşünülürse kilo almamış olmam mucize :D

Gidip kahvaltımı yapayım şimdi. İki gündür çantamda kalıp kurumuş ekmek dilimlerini kavurduğum mantarın üzerine dizip, üstüne de süt, kaşar, yumurta karışımı dükerek fırına verdiğim şey neye benzedi bilmiyorum, ona bakıcam. 




Haydi hepinize mutlu haftalar .





Eeeeee

Hiç pazar sabahı yazısı değil, bol miktarda daralma içerir, yol yakınken okumadan dönün bence uyarısını yapayım da sonra bu da neydi böyle demeyin.

Sabah dokuza kadar uyumuşum. Kalkar kalkmaz çamaşırları toplayıp kaldırdım. Bir tek gömlek varmış ütülenecek , tişörtler düzgün kurumuşlar .

Mantarı pişirdim, kapya biberleri kavurdum, karpuzu kestim.

Eee. Şimdi napıcam ben ?

Saat daha 11.11. 

Regl oldum, normal şartlarda şu an bütün sıkıntılardan kurtulmuş hayat çok güzel çiçekler böcekler moduna geçmiş olmam gerekiyordu ama o da düzgün işlemiyor bu yaşta, pan diye patlayabilirim. 

Kahvaltıdan önce spor yaparım diyordum, karnım ağrıyor . Ve çok açım. Sanırım dün beş gibi hamburger yemiştim, zaten onunla da pek doymadıydım. Ki bu da tamamıyla adet döngüsünün (ya da bu yaşta dönememesinin ) etkisi . 

Hayatımın ilk kırk yılında ortalama iki ayda bir adet gördüğümden olsa gerek, birikim yapmışım, hâlâ menopoza giremedim ama normal de değilim. Annem takılıyor bana seni zaten hep erkek geliyor dedilerdi, ondan kadınlık işlerin bi karışık diye. İyi  çocuk doğurmuşum :D Zaten ben eminim 9 ay erkek olarak plânlandıktan sonra babam çok kız istiyor diye son on günde kıza çevrilmiş olduğuma. İkinci X kromozomunun bi ucu oluşmamış olabilir .

Ay ne diyorum ben. Valla kendimden sıkıldım. Ama başta dediydim okuma diye, buraya kadar geldiysen benim suçum değil.

Kitap elimde sürünüyor, masaya yap boz çıkarttım ama henüz dönüp bakmadım, filmlere bakıp bakıp açacak bir şey bulamıyorum, arada House izliyorum ama o da bayıyor . Evde oturmaktan sıkıldım ama dışarı çıkasım hiç yok.

Ben gidip şu bağıran çağıran şarkılarımı açayım en iyisi. Video vardı düzenleyeceğim ona bakayım.

Ne kötü, sorunun sadece biyolojik olduğunu bilmek de yetmiyor, yine de o depresyonu hissediyorsun. Çok şükür bugün bir plânım yok da bir de yapılması gerekenlerin stresini çekip iyice krize girmeyeceğim .

Derin nefes al Handan. Ver şimdi. Bi daha al.

Kadın olmak zor valla yaaaaa.



AAAAAAAAA!


Böyle içim sıkıldığı zamanlar benim yerime çığlık atan şarkılara bayılıyorum.

Bugünü saldım çayıra şeklinde kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yapmadan geçirdim. Yarın gıpraşmaya çalışmalıyım. 

Sporumu yapayım, aldığım mantarlarla kapya biberleri kavurayım, balkondaki çamaşırları toplayıp ütüleyeyim, kitabımı bitireyim. 

Tatil planlayayım. Eylül tatilinin akibeti belirsiz ama ekimdeki için birşeyler yapabiliriz belki.

Halloween partisi plânlamaya başlasam iyi olur. En ufak bir fikir gelmiyor şu an aklıma.

Evet evet, kendime plânlayacak bir şeyler bulmazsam can sıkıntısından pan diye patlayabilirim.

AAAAAAAAA. Meori Apuda !



Biraz Hüzün Biraz Yaşam

Tuhaf bir gün bugün.

Annemle babamın evlilik yıldönümleri. 54 sene önce evlenmişler. 

Uzun nişanlılık dönemlerinde babam İstanbul'dan anneme sayfalarca mektup yazarmış. Bir tanesinde önündeki arabanın plâkasında HF 30 görmüş, H ve F nin onları temsil ettiğine 30 u da evlilik yıllarına yormuş. Ah be babacığım . 

Evliliklerinin otuzuncu yılında yanlarındaydım. Aslında olmayacaktım, iznimiz vardı, tatile gidecektik. Can'ın ağabeyi hastalanmış, onun yanına gitti. Ben de madem işten izin almıştım diyerek İstanbul'a geldim. Metehan dört buçuk aylıktı. Evlilik yıldönümlerini kutladık. Hatta güneş tutulması da olmuştu sanırım. Bir hafta kaldım. 16 Ağustos'ta evimize döndük. O gece deprem oldu. Sokakta sabahladılar. Babam zatürre oldu. Bir daha da iyileşemedi. 31. Evlilik yıldönümlerini görmedi.

İlginç bir gün dedim ya. Bugün aynı zamanda teyzemin doğumgünüydü. Teyzem tek başına asla banyo yapmazdı, en korktuğu şeydi. İstanbul çok sıcak olunca ilk defa girmiş . Düşmüş. Bir müddet yoğun bakımda kaldı. Doğumgününde aramızdan ayrıldı.

Yıllarca mutlulukla kutlanan günler bir anda acı tatlı bir hal aldı bizde .

Ama hayat devam ediyor. Yanımızda olmasalar da babam da teyzem de hep bizimle.

Annemi yemeğe çıkarttık bugün. İçinde babamla kendisinin fotoğrafı olan kalpli kolyesini takmış. Mahallemizdeki İtalyan restoranına gidip çok keyifli bir yemek yedik. Sahip olduklarımızın tadını çıkarttık. 

Hayat.

Bir varmış bir yokmuş her şey .

Her var olanın yok olacağını bilmek ve varken tadını çıkartmak yapabileceğimiz yegâne şey .



Fotoğraflara tıklayıp babamın ben ve annem için bestelediği şarkılara ulaşabilirsiniz :) Gördüğünüz gibi o hep bizimle.


Bukalemun :)


Bu sabah aynadan görüp görebileceğim en genç halime bakıp tadını çıkarttım ;)

Geçmişin sayfalarına gömülmeden, ah demeden, içindeyken tüm güzelliklerini görmek gerek hayatın. Bir gün dönüp bu günlerini de özleyeceğini bilerek. Hiçbir sıkıntı, karmaşa, problem hatırlanmayacak , sadece sevgi, mutluluk ve heyecan hissedilecek. O zaman o anları daha çoğaltmak gerek.

Size gözlerimin renginin ışıkla değişmesini çok sevdiğimi söylemiş miydim :) 


Bi Tane Çılgınca Zıplamalık Bir Tane de Ağlamalık

Gece gece çılgın bir şarkı buldum, tekrar tekrar onu dinliyorum. 2018 şarkısıymış, grubu da hiç duymadıydım ama ben keşfedene kadar dağılmış :D Neyse bu gece bu şarkıyla geçer yarın diğer şarkılarına bakarım. Sanırım şu instagramın tek iyi yanı yeni şarkılar keşfetmemi sağlaması . Sabah da başka bi şarkıya rastlayıp dinleyip dinleyip ağladıydım. Bununla da az sonra kalkıp zıplamaya başlayacağım, Can da bana manyaksın diyecek. Öyle çok diyorsun ki manyak olucam sonunda diyorum, zaten öylesin diyo . Kayıtlara geçsin 32 yıl sonra sevgi sözcükleri bu hale geliyor , ya da benim adam yontulmamış o kısmı çözemiyorum :D

Şarkıları buraya bırakıyorum isteyen zıplasın isteyen ağlasın anacım :) 

Benim ayın muayyen günleri yaklaşıyor, şu an zıplarken bile ağlayabilirim :P 



Sanırım ilk bakışta hangi şarkının hangisi olduğu belli .

Bugün klimayı kapatıp kapı pencere açtığımız için pek mutluyum. Serin bir rüzgâr esiyor. Uzun bir süreden sonra ilk defa balkonda çay keyfi yaptım içeri kaçmadan.

Hepinize iyi geceler.



Kendime Not

Bu hafta kendime kızıp durmamaya çalışacağım. 

Sürekli kendimi eleştirmeyeceğim.

Serilip yatıyorum, saçma sapan telefona bakıyorum diye de söylenmeyeceğim.

Kardeşim kalkıp sporunu yaptın mı ? Evet. Yürüyüşe gittin mi ? Evet. Kahvaltı hazırladın, bulaşıkları yıkadın mı ? Evet.

Evin temiz mi ? Manyak gibi sürekli temizlemiyorsun tabi ama derli toplu, süpürmüşsün ,toz almışsın.

Çamaşırlar yıkanmış, ütülenmiş, yerleşmiş.

Akşam yemeği tamam mı, tamam.

Arkadaşlarını, yakınlarını aramışsın, hatılarını sormuşsun. 

Eeee. Ne yapacaksın başka ? Gelmişsin elli küsür yaşına. Bırak yaaa kendini, bi bırak. Müziğini dinle, oyun oyna, kitabını oku, video seyret. Neyse ne. Tadını çıkartmak zamanı. Tadını da nasıl istiyorsan öyle çıkart. 

Zaten havalardan insan eve hapsolmuş kalmış. Hormonların tepene çıkmış, rahat vermiyor.

Bırak gitsin, tamam mı. Ne bu yaaa.



Yok Ya Benim Kocam Kesinlikle Marstan Değil

Gece 13- 14 saat uçmuş, sabah eve varmış. Tam ben spor yapıyordum o ara, çok yorgunum diyerek yattı. Buraya kadar normal. Bir saat önce kalktı, kahvaltı yaptı. O bir saat boyunca hiç aralıksız yokken neler yaptığını anlattı. Allah'ım değişik bir şey yapsa neyse. Yolda gelirken kendi molasında nasıl uyuyamadığınu bile sorgulayarak anlatıyor. Anacım hangi uçuşta uyuyabildin de bunda uyuyamamana şaşırıyorsun. Kırmızı et çok pahalıymış (1000 liraya biftek ) , pizza Afrika'dan ucuzmuş, bana meyve bulmak için nasıl markete gitmiş , bara giriş 500 liraymış girmemişler, yanındaki kaptan selfi çubuğuna 3000 lira vermiş inanamamış felan. Anlattı anlattı anlattı.  Anlatması bitti ( Benim ilgim de azalmış olabilir ) gitti yine yatmaya. Uleyn insan sen ne yaptın diye bi sorardı. Vallahi acıktığı için değil şunları anlatıcam diye uyandığını söyleyebilirim ama ispatlayamam :D Ben bir yere gittiğimde de aynı şey oluyor, yine onu dinliyorum . Bi uyansın da kaç defa bulaşık yıkayıp ütüyü nasıl yaptığımı tek tek anlatmazsam... Ay, buraya yazarken üşendim, boş ver :D