Akçaağaç Şurubu Nasıl Yapılıyor ?

Hiç denediniz mi bilmiyorum. Biz Danimarka'da deneyip çok beğenince geçen sene almıştık bir şişe. (Bakınız şurada yazmışım :)

Tabi bu şurubun anavatanı Kanada. Netekim bizim burada ödediğimiz paraya göre çok çok ucuzdu orada :) Neyse konuyu dağıtmayalım.

Metehan'ın yanında kaldığı ailenin evinin tam karşısında annelerinin evleri var. (Zaten başka da ev yok görünürde :) Kocaman arazi onların. Bahçe akçaağaçlarla dolu ve şurubunu da yapıyorlarmış.

Pazartesi günü bizi misafir ettiler. Çok keyifli bir gündü. Hayır oğlan yedi aydır orada ama malum hiç fotoğraf makinası icad olmadı ya bizimkine, haberim yok bunlardan :D


Akçaağaçlar kovalarıyla birlikte :)





Bu borular ağaca çakılıyorlar.


Sonra damla damla kovaya gelmeye başlıyor.


Berrak ve sudan pek ayrılamayacak özsuyu. Tadına baktığımızda çok çok hafif bir tatlılık seziliyor. Hatta bilmesem akçaağaç suyu olduğunu fark etmeyebilirdim bile. 


Sonra şu şeker görünüşlü kulübeye geliyoruz.


İşte toplanmış sular burada.


Bu suyu bir kaç defa filitreden geçirip içine karışmış olabilecek pislikler ve böceklerden arındırdıktan sonra kaynatmak suretiyle o lezzetli akçaağaç şurubu sofalara geliyor..

Yalnız bu işlemle ağaçlar bir müddet sonra ölüyorlar. Ne kadar süre alınıyor söylemedi ama su gelmemeye başlandığında ağaç kesilmek zorunda kalınıyormuş. Buna üzüldüm ...

Yine  de yerlerine yenileri ekilmiş olmalı ki bahçeye baktığımda bir çok genç ağaç gördüm. Hiç boş yer yoktu :)

Bu bilgilendirici yazım da burada bitiyor. Ama kulübelerdeki harika ayrıntılar ve diğer eğlenceler sonraki yazılarda :)

Günaydın :)

Pazar gününden kalma fotoğraflarla günaydın diyeyim dedim :)


Güneş parladığından karanlıkta kalmış ama bu köşe masal sahnesi gibi geldi bana.


Metehan oğluşum unutmazsa posta kutusuna gidecek bir iki kart var :)


Genelde evler beyazdı, haliyle karda dikkat çekmiyordu ama kırmızı parjurlarıyla bu ev çok cici :)


Bu da başka bir evin duvarı. Ahşap levhalarla kaplanmış, dokusuna bayıldım.


Banka oturmak isteyen :)


Küçük Ev gibi gelmedi mi size de :)


Ağaçsız olmaz :)


Güneş suya düşmüş :)

Yalnız bizden başka yürüyen kimseye rastlamadık. Yolun kenarında kaldırım bile yoktu kasabanın biraz dışına çıkınca :)


Küçük ayrıntılarda saklanıyor güzellik.

Aa, bu arada oğluşum anlatmış haftanın özetini, sizi şuraya alayım :)

An İtibariyle


Saat sabahın sekizi. Oğluş uyuyor. Dışarıda kar fırtınası var.

Uçağım buranın saatine göre altı kırkbeşte, demek size göre gece yarısı kalkıyor.

Hava ben burada bulunduğum sürece güzeldi. Dün Metehan'ın ailesiyle zaman geçirdik.  Yazacağım çok şeyim var :)

Ne çabuk geçiyor zaman. Araya bu süresi küçük ama kendi kocaman kaçamağı sıkıştırdığım için çok mutluyum.  Oğluşumla başbaşa geçen bu günlerin değerini anlatmama imkân yok.

Şu anda anı içime çekiyorum. Odanın sessizliğinde dışarıdan gelen rüzgâr sesinin güzelliği, yanıbaşımda uyuyan top böceğimin nefes alışı, geldiğimde bana verdikleri çiçeğin renkleri, dört günlük pervasız yaşamışlığın dağınıklığı, sabahın ilk saatlerinin huzuru...


Handan Miramichi'den son kez sesleniyor :) Geliyorum bekleyin anacım :)

Miramichi'de Gezinti


Burası küçük bir kasaba. Sanırım sonbahar halleri harika olurdu. Rengârenk yapraklarıyla ağaçlar muhteşem gözüküyordur eminim.

Neyse bizim de kar ve güneşimiz var. Fotoğraf çekmek için harika :)


Genelde prefabrik evler gözükse de merkezde eski taş binalar çok güzel :)


Otelimiz  (Arkadaki bina) tam nehrin yarında   konumu nefis. Tabi nehri görebileydik daha güzel olacağıdı :)


Sabah kahvaltımız :)


Tam yanına vardığımızda çanları çalan devasa kilise. Videosunu yüklerim sonra.


Sokaklarda dolaşmak keyifli.


Park bile buldum bakın.


Otelde neden nehir manzarası göremediğimizin açıklaması bu fotoğrafta. Acaba suyun üzerinde olabilir miyim o an bilmiyorum. Nehir arkamda :)


Bir saatlik keyifli yürüyüşün ardından dün gittiğimiz ev. Lili bize kapıyı açıyor. O çok tatlı, geçen okul tatilinde bir hafta Metehan'ı misafir etmişti.


Akşam üzeri otele geri dönüp kapısının önünde manzara keyfi yaparak bitirdik günü.

Günbatımı fotoğrafları da sonraya kalsın.

Şu anda kahvaltı sonrası odada tembellik yapıyoruz. Öğleden sonra akçaağaç şurubu yapılışı görmeyi umuyoruz. Bakalım.

Görüşmek üzere :)

Bu Çocuklar Yemek Özlemiş :)

Neredeyse 48 saate varan uykusuzluktan sonra odamızda iyi bir uyku çektik. Öğleyin yeniden yollara düştük. Önce şu mağazaya uğrayıp bulgur ve nane bulduk. Ben bayıldım konsepte yalnız. Baharatlar, şekerler, baklagiller, reçeller sıralanmışlardı :)


Toplam on beş saat mutfakta geçirdikten sonra ürünler taşınmayı bekliyor :)


Dolma yapıp yapmamakta kararsız kaldığım birşeydi. Çocuklar istiyorlar diye deneyeyim dedim. Metehanların aldıkları biberlerin içine elim sığdığından kendimce olayı dengelemeye çalıştım.

Piştikten sonra biberleri dörde böldüm yeniden domates rendeleyip sos hazırlayarak üzerine döktüm.


Patatesli börek de bayağı vakit aldı tabi. Yufkamı yanımda götürmüştüm giderken :)


Dolma, kurufasülye ve anneanne yemeği üçlüsü :)


Çocukların mutluluklarını görmek bütün yorgunluğumu götürdü bir anda. O anı görmeliydiniz.. Bütün üzüntüleri doymalarıydı :)


Türk öğrenciler ve yanlarında kaldıkları ailelerle toplam 18 kişiydik. Üstün ingilizcemle yemek tarifi yapmaya çalışmam zor oldu tabi:)

En komiği de kimsenin türk kahvesi bilmemesi ama bütün çocukların giderken kahve götürmesiydi. Tabi ki aileler kendilerince neskafe gibi demledikleri kahvenin çamur gibi olduğuna karar verip bir kenara atmışlardı.

Bunca senedir bir çok değişim öğrencisi gitmiş ama sadece sizin çatlak arkadaşınız anne olarak oğlunun peşine takıldığı için kahve yapıp içirme görevi de bana düştü.

Ben kahve pişirirken ( Cezveleri vardı ama onu sos için kullanan bile olmuş, hahah) soğuk suyumu döküp bana kaynar su vermeye çalıştıklarında çok güldüm. Neyse kahvemizin namusunu kurtardım :)

Bu sabah oğluşla tatil yaptık. Fotoğraf çektik. Bol yürüdük.  Bir arkadaşının evine gidip geleneksel paskalya yemeğine katıldık. Kocaman hindinin fotoğrafını çekmedim ama tıpkı film sahnesinde gibiydik.  Çocukları, torunları ve torun çocuklarıyla kalabalık bir ortamdı. Yanımdaki nazar boncuğu çıkarmalarıyla çocukları tavladım. Annesi giderken kucağımdan inmeyip ben kalacağım diyen kızına hepsi şaşırdı. Daha önce hiç dememiş. Hahaha Türk anasıyım ben bacım diye geçirdim içimden :P


Eveet mutlu bir gün özçekimimizle ( ya selfi demeyi sevmiyorum ama bu özçekim de çok uydurma geliyor. Bir isim bulmak gerek :) sizlere veda ediyorum. Görüşmek üzere :)

Sakın Pastırma :)

Aylar sonra pastırma gören mutlu çocuk :)


Güya pastırmaları kurufasülyede kullanmak için doğruyordu ama sanırım tencereye koyacak pek bir şey kalmadı.

Büyük parti bu akşam.

Menüde anneanne yemeği, köfte,kurufasülye,dolma, mercimek çorbası, patates böreği, bulgur pilavı, pirinç pilavı ( o garip pirinç ve bulgurdan olduğu için neye benzeyecek bilinmez),  salata var.

Daha ne olsun :)

Handan ve Metehan Kanada'dan bildiriyor :)


Metehanların evinden manzara..


Evin tatlı kedisi :)


Bizim tarafımızdan dağıtılan mutfak :)

Doğumgünü dilekleriniz için çok teşekkürler bu arada.

En kısa sürede buluşmak üzere.

Yollarda :)

Dünyanın diğer ucunda neler oluyormuş bir bakıp geleyim dedim.

Umarım herşey harika geçer..

Haftaya görüşmek üzere.

Beni özleyin anacım :)

Derin Bir Nefes...

Kadıköy de ne kadar sakin uleyn bi bombaya kurban gitmeyelim şimdi derken uçak bileti sorunumu unutuyorum.

Uçak %99 dolu gözüküyor acaba yer bulabilecek miyim diye telaşlanırken sucuk sorunumu unutuyorum.

İki kangal sucuk çantaya atsam yakalarlar mı diye düşünürken yemek nasıl yapılacak kısmı uçuyor aklımdan.

Yirmi beş kişiye başkasının mutfağında hiç bilmediğim malzemelerle yemek yaparken umarım lezzetli birşeyler çıkar ortaya derken uçak bileti sorunsalı geliyor yeniden gündeme.

Allahım sana sığınıyorum.

Herşey yolunda gitsin lütfen...

Eğer Bu Bensem Aynadan Gördüğüm Kim Eğer Aynadan Gördüğüm Bensem Bu Kim?

Ya da bana yeni gözlük lâzım :)


Sayın yetkililer şimdi şu yukardaki fotoğrafta ısrar etmenize bir mana verememekteyim. Bak uzak çekim, üzerine yazı mazı kamufle etmeye çalıştım ama oradaki hatun benden yaşlı bence.  Hem gözlükümü niye çıkarttırıyorsunuz, o gözlük benim en temel aksesuarımdır ki otuz beş yıldır gözümde. Evlenirken bile "Aaaa geline bak gözlüklü" gibi abuk nidalara maruz kalmış bir insanım. Sonra kepçe kulaklarım bu kadar da deşifre edilmez ki.. Tamam bende de var aymazlık, çabucak vize çıkartacağım diye sen saçı başı boyatmadan bi fön çektirmeden git,  başına gelecekler belli. İyi hoş da sınırdan nasıl geçeceğim ben ha?


Bakınız geçen gün oğluşuma yolladığım özçekimime. Boyaysa onda da yok, dipler çıkmış ama, hiç diğer fotoğrafa benzer halim var mı. Tamam gıdımı kamufle için azıcık kafamı yukarı kaldırıp çekmiş olabilirim ama asıl mesele o diil. Asıl mesele benim ağzımın hiç kapanmamasında. Gülerim ben hep anacım. Gülmek bir insanı nasıl gençleştirir sorusuna cevap gibi şu iki fotoğraf.

Ee nassı tanıyacaksınız beni siz şimdi..

Neyse ki bomba momba derken arada kaynasa da bi göçmen meseleleri vardı anlaşma imzaladığımız. Bak ona göre vize kaldırılması işlemleri daha hızlandırılacakmış. Yaaa. Hızlandırılacak işlemlerden sonra (Çıkmaz ayın son çarşambası mı deseem, ülkede bize atacak adım kalmadığı zaman mı deseeem, artık o ara) bu fotoğraflara ihtiyaç kalmayacak. Ay o kadar mesudum ki bilog!