Toplanın Yamacıma Gezmeye Gidiyoruz:)

Yıllık izinlerimizi yılın ilk dokuz ayında kullanamayınca son üç ay sürekli gezme moduna geçmiş olabiliriz :)

Evdeki yatılı misafirlerimi pazartesi gecesi yolcu ettikten sonra salı çarşamba çamaşır yıkamak , ev toparlamak , ütü ve çanta hazırlamakla geçti.

Perşembe sabahı saat altıda havaalanına gitmek üzere yola çıktık. Bilgehan bizimle gelmek istemedi , yine üç kişi gittik tatile.

Ben aslında yine noel pazarı olan bir yere gideriz plânlarındaydım Can aklıma kuzey ışıklarını soktu. Hemen akabinde pişman oldu ama kurtulamadı benden.




Aktarmalı uçakla gidiyor olmamız onu aşırı gerdi. Zaten her tatilde uçak gerilimi yaşar. Bizim indirimli biletlerle uçakta yer varsa binebildiğimizden geriliyor. Bir de üzerine yabancı bir havayolu şirketi ile ikinci uçuş binince bilet alma sırasında bir aile faciası yaşayacaktık neredeyse. Bir de demez mi bu kadar macera için yaşımız geçti artık diye. Sanırsın Everest 'e tırmanıyoruz ya da bungee jumping yapıyoruz falan. Aktarmalı uçağa binmek neden macera anlamadım o kısmı. Adam pilot olmasa bi de :D

Neyse biz gezimize bakalım. Perşembe akşamı vardık Tromsø'ya. Neresi orası derseniz şurası.


Burayı seçmemin nedeni havaalanı olması, ada olması, şehir olması, içindeki kuzey ışıklarına giden turların bol olup bir şekilde sizi ışık gören yere götürmeleriydi. Aslında Finlandiya'da güzel yerler varmış ama fazla vaktimiz olmadığından yollarda çok zaman harcamak istemedim, bir de şehirde daha keyifli olacağını düşündüm hem de deniz kıyısı . Gerçekten de seçimimden çok memnun kaldım. ( ay ben yazarken sıkılıyorum, okunacak mı bu yazı ?)


Havaalanından çıktığımızda kar yağıyordu. Tuttuğum eve gidecek otobüs durağını araken birisi bizi çevirdi. Soru soracak zannettik meğer kartını veriyormuş, tur yapmak istersek onu aramamızı söyledi. Kartını aldık . Otobüsü bulduk. Yanlış bulmuşuz yollarda indik bir daha bulduk falan sonunda şehir merkezine ulaştık. Eve gitmeden yemek yemeye karar verdik, çok şirin bir bara girdik. 


Güzelce karnımızı doyurunca yol yorgunluğumuz gitti. Evimize geçtik.



Oradaki kar Kars'taki karla aynıydı. Kristal kardı. Toz gibi yapışmıyor ve ışık altında mücevher gibi parlıyor. 


Bu arada yoldaki kıyafetimin cin fikrini de açıklamadan geçmeyeyim. Eteğimin altındaki termal çorap. İstanbul çok soğuk olmadığından böyle giyindim. Tromsø 'ya vardığımda kar pantolonumu çorabın üzerine çekip giymesi kolay olur diye düşündüm. Gerçi çorap öyle sıcak tuttu ki başka bir şey giymeye ihtiyacım da olmadı böyle gezdim mis gibi.

Ayağımdaki botları da Decathlon 'dan almıştım. Benim bi servet ödeyip botlar karda yürüyüş yaptıktan sonra su geçirmeye başlamışlardı. Bu çok iyi çıktı. Hiç kar ve su geçirmedi ( hatta fotoğraf çekicem derken denize bastım bir ara onu da geçirmedi),  çok rahattı, çok sıcak tuttu. Hayatımda ilk giydiğimde ayağımı vurmayan ender botlardan sanırım. Aklınızda olsun.

Bence daha uzatmayayım bu yazıyı ben , yarın gezeriz şehri artık. Belki hızımızı alamayıp ışıkları da görürüz o arada, bakalım.



Özlediniz mi Beni ?


Ben özledim valla, bir haftadır evde misafir vardı, üzerine bir nikâh, sonra daha çok misafir ve daha çok misafir derken bugün sonunda sessiz kendi halinde gün geçiririm derken hava güzel diye çamaşıra giriştim. Sonra annemin implantının düştüğü haberi ile hafif çaplı bir kriz geçirip,doktor sadece vidaların düşmüş olduğunu anlayınca toparlandım. Akşama voleybol maçı izlemeye gittik, çocuklar da okullarından dönüp yetiştiler ikinci sete. Uzun zamandır gitmemişiz , iyi geldi . Pek de sessiz bir gün olmadı yane.


Yarın ev temizliği, ütü, dişçi randevusu, çanta hazırlaması felan var. Sonraki gün bi küçük kaçamak yapacağız . Ailece demek isterdim ama Bilgehan gelmiyor yine. Artık bunu kabullenip saygı duymaktan başka çare olmadığından ben de ısrar etmiyorum. 


Dans videom bir milyon gösterime ulaşıp beni şaşırttı. Neyse ortalık duruldu artık. Eski halime dönebilirim.


Ama durun komik olayı unuttum. Geçen gün yine birisi mesaj atıp tebrik etti dansımı. Ben de onun instagramına şöyle bir baktım. O da yapmış dans çelıncını, harika da yapmış. Belki bir gün birlikte dans ederiz gibi bir şey demiş. Ben dansçı değilim, bir kaç aydır kendi kendime eğlenmek için deniyorum dedim. Sonra bir daha baktım. Meğer çocuk üç sene dünya dans şampiyonu olmuş, hahaha . Bana göre kolay bir dans olursa yaparız diye kıvırmam da işte o zamana denk düştü.


Sevdiğin şeyi yaptığında gerçekten de ilginç şeyler olabiliyor . Ve artık hayatımda ilginç ne olabilir ki derken, depresyonla geçen uzuuun bir yaz boyunca sadece nefes al nefes ver, bu bir geçiş, atlatmayı başaracaksın diye kendime telkin ederken, o depresyon beni müziğe, müzik dansa, dans hareket ve mutluluğa, mutluluk da bambaşka bir yere ulaşmaya yol açtı. Hayat gerçekten de şaşırtıcı.

9

Suyunu içtikten sonra ana kız birbirlerinin ağzından sözleri kaparak ona olanları anlatmaya başladılar. İna o gün polise haber verip eşini (ki aslen eşi değil vasisiymiş ) tutuklattırmış. Evin içindeki kadına ait eşyaların çoğunu kaldırmış olsa da etraftaki parmak izlerinden ispatlatmış orada olduğunu. Polis onun uyanmasını bekliyormuş, doktor izin verdiği an ifade almaya geleceklermiş.

-Tutuklandı mı ?

- Evet reşit olmayan bir kızı evinde zorla tutmaktan.

- Zorla tutmadı ki, yani annem çok hastayken bize destek olmuştu. Annem iyileşemeyeceğini anlayınca ona vesayetimi vermişti.

- Evet, annen ona vesayeti verirken seninle karı koca hayatı yaşayacağını düşünmemiştir sanırım.

- Ben ona aşıktım. Dünya üzerinde annemden sonra bana iyi davranan tek kişiydi. 

- Ah küçüğüm, tabii ki öyle hissetmişsindir ama bu onun suçunu azaltmaz. Zaten gayet sinsi sinsi plân kurmuş sana öyle hissettirip boyunduruğu altına almak için.

Önüne baktı Elisa. Hiç böyle olduğunu düşünmemişti ama içinden bir ses kadının doğru söylediğini fısıldadı. Beş senedir onun kölesi gibi yaşamıştı. Kendisini çok sevdiğini düşünmüştü, bütün yaptıklarının sevgiden olduğunu . Hayatını o evde kilitli yaşamıştı. Ona yaranmak için neler yapmıştı. Karşılığında ne almıştı ki ? 

Doktorun gelmesiyle konuşmaları bölündü.

- Hastamız kendisine gelmiş bakıyorum.

.........

Rüzgâr'ı söylemeye başladıklarında gözlerinden süzülen yaşlara engel olmaya çalışmadı. 

Şimdi biliyorum. İhtiyacım olan kişi kendimmişim...

Hae 'nin " Şimdi her şey çok güzel " demesini bekledi sonra. Bu şarkıyı kaç kere dinlemişti bilmiyordu. 

Hep birilerine bağlı olduktan sonra insanın nasıl da bırakamadığını, mutlu olmasa bile nasıl da başka bir sayfaya geçmeye cesareti olmadığını çok iyi biliyordu. O günlerinde bu şarkıyı dinlemiş olsaydım kapıyı çekip çıkabilir miydim acaba diye düşünmeden edemedi. 

Hayatı çok tuhaftı gerçekten de. Çok kötü şeyler yaşamıştı, hem de çok. Ama en kötü olduğunu düşündüğü an aslında kurtuluşu olmuştu. Ve bir melekle yolu kesişmişti. Sonrasında geldiği yere kendisi bile inanamıyordu. İnsan aynı anda hem hayata bu kadar şanssız bir başlangıç yapabiliyor hem de bir anda tüm şans yıldızları onun yanında yer alabiliyordu. O gün yaşananlar olmasa ben hâlâ o evde kilitli hayatıma devam edecektim ve anlamayacaktım bile ne durumda olduğumu. Göremeyecektim. Minnettar olacaktım hiç hak etmeyen birisine. 



Diğer bölümler hikâye etiketinde. Tık.