Akşam

Te Allam , yediğim ne dokunduysa midemde bıçaklar geçiyor sanki.. neyse..

Ütü bitti nihayet. O kadar mesudum ki :D

Başka da bişey yapmadım zaten. Bir makina çamaşır yıkandı, astım. Rüzgârdan umutlanmıştım ama tam kurumamışlar. Can uçuşa gidince nevresimi değiştirdim. Yorganı çıkarttım. 

Bana Bankok'a geliyor musun diyip duruyordu. Geliyorum deyince hemen kıvırtmaya başladı gelme diye. Ne soruyosun o zaman. Gece uçup sabah vardığı yere ne gideyim. Bütün gün uyuyacak, ben de otelde oturacağım herhal. Zaten ikinci günü de yok, ertesi sabah dönüyor. On küsür senedir uçuyor bir kere Tel Aviv bir kerede Mauritius denk düştü de gittim onunla. Millet inanamıyor bu kadar az gittiğime. Hele şimdilerde uzun kaldığı her yere kargo uçağıyla gitti. Diğer yerler de 24 saat. Ancak uyuyup kalkıp dönüyor.

Haftasonu parti yapacağız. Daha hiçbir şey plânlamadım. Alış veriş yapılacak, ev süslenecek, parti oyunları plânlanacak. İptal mi etsem diye geçti aklımdan ama oyalanacak birşeylere ihtiyacım var. 

Şimdi misler gibi yatağıma gömülmeye gidiyorum. Yarın becerebilirsem evimi toparlayacağım. Belki süsleri de çıkartıp başlarım birşeylere. 

Bu arada bütün güzel dilekleriniz için teşekkür ederim. Konuyla ilgili konuşasım yok. Sadece burada yazılı olması gerektiğini düşündüm. Her şey bitsin, geçti gitti kutlaması yaparız. Şu an yapılması gerekenlere odaklanıp gerisini düşünmemeye çalışıyoruz. Adam pilot olunca hastalanması da zor anacım. Uçamadığı zaman direk maaşı gidiyor. Bir sürü prosedürleri var falan. 

İyi olan ise Can'ın öksürmesi dışında hiç bir sorununun olmaması. Kolay atlatacağını düşünüyorum. 

Ama insanın bütün dengesi bozuluyor. Ölümlülüğü ile yüz yüze geliyor. Sanki bir anda ölme ihtimalimiz yokmuş gibi yaşamak en kolayı zira .

Evet artık tavuk gibi erkenden yatabilirim. Sabahın altısında hortlamıştım burnum tıkanıp, öğleyin güzellik uykumu da uyumadım, beynim uyumaya başlamış bile olabilir.

İyi geceler.




Sabah

Bu sabah duvardan düşüp ucu kırılan Home yazısına hâlâ ağlıyorum. 

Hayatımı su geçirmez bölgelerde yaşıyorum , hatta bazen öyle yaşıyorum kendimi ruhsuz ve sevgisiz bir insan gibi görmeye başlıyorum. Yapacaklarımı yapıyorum, kahkaha atıyorum, çayımı bulmacamı alıp keyif alıyorum. Uyuyorum. Sonra minik bir çatlak dağıtıyor beni. 

Kahvemi alıp balkona çıktım. Birazdan koşturmalar başlar. Dün kılımı kıpırdatıp bir şey yapmadığımdan bugün çok işim var. Önce geri dönüşüm çöpünü bırakıp gelmeliyim. Sonra spor, yürüyüş. Ev dandini. Bir aydır yığılı duran ütüyü halletmeliyim artık bugün. Ağrı kesici falan içeyim omuzum için. Dansımı çalışayım. Hayatın sıradanlıkları.

Sevgilimin ciğerine tutunan o kitleye de bir çift sözüm var. Bana bak, onun nefesini ancak ben kesebilirim, haddini bil...



Oradan Buradan

Annemin apartmanının tadilatı bitmeye yaklaştı sanırım. Tamamıyla bittiğinde bir huzur göreceğim sanırım. Bakalım.


Boynum için doktorun verdiği egzersizleri yapıyorum. Boyun fıtığı olmuş anlaşılan. Anlaşılmayan kısmı ise, anacım bir sabah kalktım boynum tutulmuş diye mi olur bu yaaa. Öncesinde bir rahatsızlık hissetmez mi insan. Dedim ama bir akşam sağlam yatıp ertesi sabah topallayarak kalkmış, ayak parmağında kemik erimesi mi kas sıkışması mı ne ise onu olmuş bir geçmişim de yok değil.  Kafamı sağa sola çevirmek bir azap. Yukarış aşağı çevirmemi de doktor yasakladı. Aklıma gelmemiş iyi diyorsun doktor da yemek, bulaşık, ütü, temizlik, onları nasıl yapıcak başımı eğmeden demek. Omuzumda da kocaman bir ödem. Ağır kaldırmayacakmışım. Sağ kol bu, tencereyi de kaldırıyor, ütü dediğin şey bir saat sonra eşek ölüsü kadar oluyor, çaydanlık bile ağır . 


Neyse , bunlar alıştığım şeyler. Asıl çalışmadığım yerden çıktı zorlu bir imtihan. Şu an karman çorman bir haldeyim. Hem kaskatı hem dağınık. Ben ona o kadar demiştim bunu bir kere yaşadım bir daha yaşamak istemiyorum diye oysa. Dualarınız bizimle olsun. Geçti geçti...


Zamanın Ardında İstanbul Roma












Diş hekiminden dönerken bir klasik olarak Kalyon Kültür'de sergi gezdik annemle. Bunu 55 yeni listeme ekleyebilirim bence. 

Kalyon Kültür'ün kendi binası da harika zaten. Gıcırdayan ahşap merdivenlerine bile bayılıyorum. Bir de böyle sergiler oluyor. Bedava geziliyor. 

En sondaki fotoğraftaki odadan başlıyordu sergi. Yanımızda duran bir tatlı kız vardı. Dedim serginin açıklama kitapçığı yok mu, ben anlatıyorum isterseniz dedi. İsteriz tabi. Bazıları hızlıca girip çıktıkları için istemiyorlarmış. 

Hızlıca girip çıkmayı da anlayamıyorum. Girip üç fotoğraf çekiyorlar mı napıyorlar ? Ben bir yeri gezerken anlamasam bile uzun uzun seyretmeyi severim :)

Rumeli Caddesi 'ne yolunuz düşerse buraya da uğramayı unutmayın bence. Sanatçı Kenan Işık İstanbul ve Roma'dan yola çıkarak şehirlerin betonlaşmasını çok güzel anlatmış.



Ay Çarpması








 Dün gece salondaki koltukta yattım. Işığı kapattığım halde içerisi öyle aydınlıktı ki pencereden dışarı göz attığımda bu güzellikle göz göze geldim. 

Her şeyin suçunu da sana atıyoruz ama büyüleyicisin aydede  :)

Fotoğraflara şarkılar sakladım, beğendiğinize tıklayıp şarkınızı dinleyebilirsiniz :)

İyi geceler..


54+1 Gün :D







 




Dünden kareler .

Sabah Metehan annemle bana kahvaltı hazırladı. Ona şımardık biraz.

Sonrası testembel geçti .

Ana kız evde bir o yana bir bu yana attık kendimizi. Bilardo turnuvası finali izledik ki beş saat sürdü :D

Öğlen Can geldi uçuştan. Mahalledeki İtalyan restoranında yer ayırttı akşam yemeği için. Herkes özel günlerde mideme çalışması gerektiğini öğrenmiş :D

Ana kız balkonda çay keyfi, tırnaklara oje sürme, azıcık makyaj yapma falan filan derken akşamı ettik. 

Akşam dışarı çıkar çıkmaz yağmur yağmaya başladı :D Neyse o arada çamaşır asıp kurutmayı başarmıştım ben.

İşte böyle bir gündü. 

Şu aralar karman çorman geçen, soru işaretleri, tadilatlar, aksilikler, boynum, omuzum falan karmaşalarının arasında küçük bir vaha gibi oldu. 

Dünya üzerindeki elli beşinci yılıma adım attım. Bu yılın sonunda gördüğüm 55 değişik yerin fotoğrafını paylaşmayı hedefledim. Yeni mekânlar, sergiler, yollar, şehirler. Ne bileyim arka sokakta yeni açılan fırın bile olabilir. Bakalım başarabilecek miyim. 

Şimdi cadılar bayramına odaklanmalıyım. Zira başka şeyleri düşünmek istemiyorum.



Elli Dört

 "Bu sene önümde yeni bir yol açılmayacak, biliyorum ama içinde yürüdüğüm yolun tadını daha çok çıkartıp daha farkına varıp da yürümek istiyorum. Yirmili yaşlarıma dönmem imkânsız ama o yaşların heyecanı, merakı ve enerjisi beni sarıp sarmalasın istiyorum. Yeni yerler göreyim, yeni şeyler öğreneyim, yeni tadlar alayım. Bu arada içime yolculuk yapayım, kendimi bulayım istiyorum. Her sabah yüreğimde bir istekle uyanıp her akşam huzurla yatayım , sevdiklerime sarılayım, uzun sohbetlerle mutluluk duyayım. Bol kahkahalı, müzikli, danslı cıvıl cıvıl yaşayayım istiyorum. Yüreğimin sesini duyup anlayayım, kimi zaman çekip gideyim kimi zaman durup bakınayım, dünya üzerindeki zamanımı doya doya geçireyim istiyorum. 

O zaman, perdeeee.."

Demişim geçen sene ...

Ve hayat bana kaç yaşımda olursam olayım önümde yeni yollar açılacağını gösterdi  :)

Bu senenin özetinin ortasında dans var. 

Ve daha pek çok yaşadığım ilk var.

Yaşamak acı tatlı bir macera. Acı kısmı tatlı tarafı anlamamızı sağlıyor sanırım. Aksi halde her şey sıradan olacaktı.

Bakalım yeni yaşım bana ne güzel sürprizler saklıyor :)


İyi ki doğmuşum.

Fethi Karamahmudoğlu


 25 yıl geçmiş sen aramızdan ayrılalı. 82. yaş gününü kutlayacaktık bugün .

Canım babam.

Hiç istemediğim zamanlarda bile bizi çağırıp kutu oyunu oynadığın için teşekkür ederim. 

Eve her gelişinde, çıkışında, yatarken, kalkarken birbirimize sarılıp öptüğümüz için teşekkür ederim.

Saatlerce sohbetlerimiz için teşekkür ederim.

Ben kızımı gerekirse ceketimi satıp okuturum dediğin için teşekkür ederim.

Bütün sevgini gizlemeden açıkça gösterdiğin ve hissettirdiğin için teşekkür ederim.

Ölmez yılan oyunlarımız için teşekkür ederim.

Her şeyimi tamir edebildiğin için teşekkür ederim.

Hayatım boyunca kimseye muhtaç bırakmadığın ve bundan sonra bile bırakmayacağın için teşekkür ederim.

Bana yaptığın besteler için teşekkür ederim.

Elime her udumu aldığımda kemanını ya da rebabını kapıp geldiğin, benimle çaldığın için teşekkür ederim.

İçine doğduğum yüzlerce kitabın için teşekkür ederim.

Çektiğin milyonlarca fotoğraf, saatler süren ses kayıtları için teşekkür ederim.

Birlikte geçirdiğimiz 29 yıl için teşekkür ederim.

Seni seviyorum .

Bu Sabah


 Bu tatlı şeker sabah kahvaltıda hep yanımdaydı. Masada kalan peynirleri, yumurtayı falan aldı. Kimisini kendisi yedi. Kimisini ağzına alıp ortadan kayboldu. Yavrusu mu var diye düşündük. Can takip etti. Yüz metre ilerideki bir evin bahçesinde yavrusu varmış gerçekten de. Daha kendisi yavruluktan yeni çıkmış. Ne miyavladı, ne üzerime atladı. Zarifçe koluma dokunup kendisini hatırlatması beni benden aldı :)

29 Yıl Sonra Nihayet :D


Geçen hafta bu zamanlar sabah daha yedi olmadan kalkıp sahile kendimi atmaktaydım. 


Fakat aklımdaki düşünceler öyle çok uçuşuyor ki ben sabit durup meditasyon falan yapamayacağıma kesin kanaat getirdim.


Huzurlu olmalıyım, ânın tadını çıkarmalıyım gibi bir moda girince kaçıyor o tat. Kendini salmam lâzım. Yemeklerde yaptığım gibi. Her istediğimi yemeye başladığımdan ve yememem lâzım hissini hayatımdan çıkardığımdan beri doymak öyle güzel ki.

Neyse bulmacam, kitabım, müziğim (gerçi çoğunlukla dalga seslerini dinledim) ve ben her sabah yedi olmadan kalkıp odadan fırladık. Fotoğraf ve video çektiğim anlar sanırım en beynimin durulduğu anlar. Üstelik de sonradan dönüp bakması harika.


Bu da ilk akşamdan günbatımı fotoğrafları. Evet evet kesinlikle fotoğraf makinamla huzurluyum ben. Bunları sadece izlersem beynimdeki düşüncelerden kopup gidiyorum ama fotoğraf çekersem sadece onunla ilgileniyorum. Hep böyle yaptım. Ama şu an algıladım bak. Fotoğraf çekmek benim âna odaklanma yöntemimmiş. 


Ben kendimi bildim bileli fotoğraf makinamla dolaşırım. En dandik anahtarlık şeklinde fotoğraf makinasından en güzel kameralara. Yanımda makinam varsa kimseyi aramam, tek başıma saatlerce vakit geçiririm.


Çözümlememizi yaptıktan sonra gelin hele size 29 yıl sonra gelen kavuşma öyküsünü anlatayım :D


Sene 1996, Ocak ayı. Ben Marmaris Şubesi'ni teftişe gitmişim. O sırada Merzifon'da görev yapan Can da izin alıp yanıma gelmiş. Araba kiralamış sağı solu geziyoruz.


Araba gövdesi yere yakın bir araba, Datça yolları taşlı. Kendime kahverengi bir tabela bulmuşum ona doğru ilerliyoruz.


Ama ne doğru düzgün bir yol var ne de çevrede birileri var (Malum kış). Yol kenarında bir kaç taş kalıntı falan gördük. Can tamam burasıymış demek diyerek yolda dönebileceği azıcık genişlik görünce geri dönmeye karar verdi.


Bu kadar şey için kahverengi tabela olmazdı desem de ikna edemedim. Daracık yollar, toprak ya da çok bozuk tam hatırlamıyorum şimdi, araba alçak, yol bulur bulmaz döndü. Buymuş işte kalıntılar dedi.


Bi yirmi dakika daha gitsek ulaşacakmışız :D


O yıldan sonra ben ilk defa Datça'ya geldim. Gelir gelmez de o şehre gidilecek dedim tabii ki..


Zavallı Can eğer seneler önce beni getirmiş olsaymış şimdiki şehrin dörtte birini gezip dönebilecekmiş. Aradan geçen yıllarda daha çok yeri ortaya çıkartmışlar :D
 

Hehehe..


Knidos yaşanacak bir şehirmiş..


Şu manzarasına bakın.








Ve mutlu son :)