30 Ağustos

Bu günü adın gibi iyi bil , daima an
Türk adında bir millet yok denildiği zaman
Tarihler dize geldi ve şaştı bütün cihan
Doğdu eşsiz bir güneş, o kurtardı vatanı.

Parlayınca kılıçlar , ufuklar kızıllaştı
Ordu bir sel olarak bütün setleri aştı,
Türk, istiklâl uğrunda kahramanca savaştı;
Bu 30 Ağustostur iyi bil, iyi tanı.

Çınlasın kulağında Dumlupınar zaferi
Zaferi zaferle tat, çalış hiç kalma geri,
Hedefin yükseliştir, ey Türk genci ileri;
Eşsizliğe dönmeli bu vatanın her yanı..

R. Gökalp Eren

Kaç Gram Kaç?


Iıh, beceremedim, on beş günde beş kilo veririm ben dediydim ama metabolizmam benden inatçı çıktı:-)

Zaten araya düğün dernek de giriyor... Neyse moral bozmak, gittiğim yerlerde kendimi yemeğe vurmak yok...

Hem hesabı düzgün yapmayı bile becerememişim. 17 sinden 30 una on beş gün yok... Üç kilo da gayet başarılı, şimdiye kadar bu kadar kısa sürede verememiştim hiç :-)

Ay bu da böyle geyik bir post oldu.

Sabah kahvaltıya misafirim var. Akşam dışarda buluşacağım kişiler var. Hazırlanacak çanta, çıkılacak yol var. Uykum var..

Daha ne olsun, gittim ben...

Ha..

Şimdi ayın 27si ya.. On günde üç kilo daha vereceğim, tamam mı...

Etli Biber Dolması Tarifi Verme Denemesi


1. Domates çekilir, içine nane ve sarımsak katılarak kısık ateşte ocağa konulur..

2.Tabi biberleri ayıkladık :-)

3.   Yine çekilmiş domates, kıyma, pirinç, tuz, karabiber, rendelenmiş soğan bir kapta yoğurulur.

4. Üstünde dört yazması gereken fotoğrafta olduğu gibi fazla tıkıştırmadan doldurulur.

5. Eee, kıyma artmış ne yapalım? Hemen bir patlıcan alıp alaca soyulur. Önce ortadan sonra dikine dörde bölunüp arası sandviç gibi kesilerek içine kalan kıyma paylaştırılır. Yok, patlıcanı oymuyoruz, o zaman bütün güzel yeri gidiyor, böyle daha iyi:-)

6. Bu arada pişmekte olan sarımsaklı domatesten nefis kokular yükselmeye başlamıştır bile..

7. Sosun içine  hazırlanan dolmalar konulup üzerine yarım da limon sıkılır. ( Ben etli şeyleri ekşi seviyorum en çok:-)

Var ya, üçüncü defadır burada gerisi silindi, bana da sinir bastı. Salçalı suyu da dökün üstüne, açın altını pişsin, altı üstü iki cümle diycem, dedirtmiyor blog.

Aman..

Ay gene silindi...Ve bir daha silindi !!!!!!

 Zaten fotoğrafını da çekmeyi unutmuştum, ondan oluyor bu terslik her hal... Ay çok kızdım...Yok yemek memek..

Ne Zamandır Bitirmemi Bekliyordu:-)

Düğümlere Üfleyen Kadınlar
Ece Temelkuran

Sağda solda kalmış, okunmadan unutulmuş kitaplarıma ilgi haftam devam ediyor.

Bu da okurken araya başka kitaplar alıp sonra da bitiremediğim kitaptı.. İki ileri bir geri yapısı bir müddet sonra beni sıksa da bu sefer bitireceğim sanırım:-)


Dünün Özeti:-)

Bilgehan ödevlerini günlerdir yapmayıp elektriksiz günde yaparım dediği için günün ilk yarısı onun mızıldanmaları eşliğinde ders çalışarak geçti. N'apalım bırakmasaydın bu güne demek işe yaramadı tabi. Ben o arada kendimi pazara gitmek, aldıklarımı ayıklamak falan gibi işlere verdim. Metehan da ingilizce kitap okudu..

O arada ayıkladığım sebzelerin suyuyla balkon yıkama işi yaptık. Ben suları döktüm Bilgiç akıttı:-)

Ardından ağabeyine mangala öğretti, ikisi mangala oynadılar ki saat dörde gelmişti.

O sırada Kürşad aradı ne yapıyorsunuzu diye. Elektriksiz gün deyince, haydi bana gelin, hem pizza ısmarlayayım hem de Warcraft'ın kutu oyununu oynayalım dedi. Bir keresinde saatlerce uğraşmıştık oyunu çözmek için.

Saat beş buçukta başladık oyunu anlamaya çalışmaya, sekiz buçuk gibi başlayabildik hafiften, dokuzda mum ışığında zarın yeşil mi mavi mi olduğunu anlamaya çalışıyor, elimizdeki kartlarda yazan ingilizce açıklamaları okuyup çevirmek için çırpınıyor ama yine de oyundan vaz geçmiyorduk:-)  Saat onbuçukda Bilgehan ve benim Kürşad'la Metehan'ı yenmemizle biten oyunun ardından dışarı çıkıp bir dondurma yemek iyi geldi doğrusu:-)

Oyunu, yeniden nasıl oynandığını unutmadan, mümkünse aydınlık bir ortamda tekrar oynamaya karar verdik bu arada. Aslında Metahan çözmese ben hâlâ savaş yapabilmek için zarları atıp neyi nereye koyacağımı arıyor olabilrdim. Bir ara Kürşad'la zeki çocukların sinir bozucu olduğunu düşünsek de bir sürü hesaplamayı yapmak zorunda kalmayıp işi onlara yıktığımızdan yine de iyi olduğu sonucuna vardık:-)

Eve döndüğümüzde mumları bulup yakmakla uğraştığımız yarım saatin ardından yatma hazırlıkları yapıp kendimizi yatağa attık. Saat de onikiyi geçiyordu zaten.

Doğrusu günün bu kadar çabuk geçeceğini düşünmemiştik. Kardeş kardeş eğlendik:-)

Son olarak kutu oyunları çok güzel oluyor. Elektriksiz bir gün olmasa da en azından ekransız günler yapılabilir:-)

Yalnız bu maymunlar bana fotoğraf da çektirmediler. Neymiş efendim pili varmış, tı tı tı:-)

Hepinize günaydın.

Çok güzel bir haftaya açılsın sabahımız:-)


Bakalım Nasıl Olacak...

Yarın çocuklarla bir meydan okuma yapacağız.. Bakalım başarabilecek miyiz:-)

Pek heyecanlı bir giriş oldu:-) Ha ha ha:-)

Dağa falan tırmanmıyoruz, topu topu elektriksiz bir gün geçirmeye karar verdik. Ne zamandır aklımızdaydı, nihayet deneyelim bakalım dedik.

Buzdolabının fişini çekmeyi düşünmüyoruz tabi:-) Mutfak hariç:-)

Uzun bir gün olacak gibi gözüküyor... Tadını çıkartarak geçiririz umarım:-)

#koruyukoru

Dün akşam Aynur'la Kürşad koru için yaptıkları toplantıları anlatırken neden benim hiç bahsetmediğimi sordular.. Maille imza için arkadaşlarıma yolladım ama burada anlatmak aklıma gelmedi. Kendi halinde küçücük bir blogum ya.. Akla bak.. Neyin nereden okunacağı belli mi olur:-)


Burası Validebağ Korusu.. Arada yürüyüşe gidip sonra fotoğraf çekmekten kendimi alamadığım, İstanbul'un tam ortasında, nefes alınılası bir yer..


Bu kadar boş arazi bazılarının gözünde dolar işareti olarak görulüyor, nereden başlasak da ufak ufak alsak diye...


Burası herkese açık, ister eşofmanını çek gel ister çayını kap gel..


Okullar piknikte, izciler çadırlarında...


Metehan oğlum İstanbul'un göbeğinde ağaca tırmanabiliyorsa burası sayesinde.. Arada köpeklerden kaçmak için olsa bile:-)


Kuşlar... Ağaçlar... Yeşillik, çimen derken, yarım saatte insanı kendine getiriyor..


Baharda torbalarıyla ot toplayanlar, yazın sabahın ilk saatlerinde koşu yapanlar..


Bebek arabalılar, köpek gezdirenler..


Kulağında müzik dünyadan kopanlar..


Yaz okulları, futbol oynayanlar..


İçim acıyor bunların da kaybolabileceğini düşündükçe..


İnsanoğlu daha ne kadar bindiği dalı kesecek? Küçük hesaplar peşindeki küçük insanların gazabından ne zaman kurtulacak bu güzel dünyamız.


Korunun gönüllüleri yıllardır burayı koruyabilmek için var güçleriyle çalışıyorlar..


İmzalar toplanıyor sürekli.. Bir küçücük umut, yitirilmemek için uğraşılıyor..


Sahi, siz en son ne zaman bir ağaca sarıldınız?


Hâlâ imzalamadıysanız Change'in kampamyası şurada.


Facebook'u olanlar buraya da bakabilir..

https://www.facebook.com/hashtag/koruyukoru

Tweetter için buraya

https://mobile.twitter.com/hashtag/koruyukoru

Karlar altındaki büyülü koru için de buraya alayım.

http://metebilge.blogspot.com.tr/2012/01/bos-veeeer-demis.html

Hey, belki gelirsiniz, hep birlikte piknik yaparız bir gün, çoluk çocuk, ne dersiniz:-)

Bir Kaç Parça Bir Şey Kalmış :)

Sağa sola dağılmış fotoğraflarımı toparlarken rastladıklarım :)


Pek kırmızı otobüslü Big Ben olamamış ama sanatsal sanatsal bu :)


Küçücük kalmışız yanına gidince :)


Pencerelerdeki çiçeklere bayılırım diyeceğim ama pencere de pencere şimdi :)


Bu ne binasıymış bilmiyorum kadın figürleri birer kıtayı simgeliyorlar ..




Bu da Doğa Tarihi Müzesi'ndeki Koza'dan..

Tamam bitti diyecektim ki bir şeyi daha atladığımı hatırladım. Hemen onu buluyorum :)


Bu dikilitaş çocukların bir kitabında geçiyordu, Kleopatra'nın İğnesi. Bilgiç'in isteği üzerine bulduk kendisini..


Buradaki dikilitaş Sultanahmetteki gibi yerin altına doğru itilmediğinden daha yüksek gözüküyor haliyle.. Yani bana öyle geldi, bilmiyorum belki de gerçekten yüksektir..




Bu da caddenin ortasında, araba altında kalmayı göze alarak çektiğim bina, kilise herhal, hakkında bildiğim bir şey yok ne yazık ki :)

İşte bu kadar :)

Herkese günaydın..

Bugün yaşasın cuma :)

Umut dolu bir güne açılsın sabahınız ...

1000 Parçalı Yap Boz Canavarı :-)


Daha minicikti sürpriz yumurtadan çıkan yap bozları ben yapacağım diye tutturup yapardı:-) Hiç bir şeyle oturup ilgilenmemiştir yap bozlarla ilgilendiği kadar ilk üç yaşlık döneminde:-)


Bin parçalıyı kendim bitireceğim sakın elleme diyerek beni yaklaştırmadan bitirdi maymun:-)

Bir parçası indirip kaldırırken bir yerlere kaybolmuş, onu da bulursak, tamam:-)

Hepinize günaydın, hayatınızdaki taşların yerine oturup huzurlu hissettiğiniz bir güna açılsın sabahınız:-)

Hey İstanbul

Deniz Som'un Hey İstanbul'unu okurken daha çok gezesim geldi :-) Yok yok şimdi değil ama elimin altında tutacağım hep. Şimdi ikincisine başlıyorum, sokakların, mahallelerin, binaların hikâyesini seviyorsanız benim gibi, muhakkak okuyun derim:-)
..............................

"Kent o kadar görkemli ve büyüktür ki halk arasında gittiği yeri söylemek için 'kente gidiyorum' demek yeterlidir.

Kent 'poli' demektir;  gidiyorum'pao'...
Kente gidiyorum ' pao is tin poli'...
Biraz daha kısaltıp 'kente' dersek;  'is tin poli'...
Ve is tan bul! '

Biraz da Okuyalım İstanbul'u :-)

Çok gezen mi bilir çok okuyan mı sorusuna vereceğim en iyi cevap çok okuyarak gezen olabilir her halde :-)

İlk kitabıma başladım.. Bakalım bu hafta sonuna kadar kaç tanesi bitecek:-)



Gezi Bloğu Oldum Çıktım :)



Deniz her zaman mı bu kadar güzel olur :) Klasik yola çıkma fotoğrafımızı çekelim hemen :)

Sabah bir kafede Metehan'ın arkadaşı ve annesiyle buluşup uzun sohbet eşliğinde bol bol çay içtikten sonra çocuklar Hong Kong'lu arkadaşlarıyla biraz görüştüler ve oradan ayrıldık . 


 Million Taşı geçen sefer gittiğimizde de çok hoşuma gitmişti ama o zaman okulla olup bir sürü çocukla uğraştığımızdan bu kadar tadını çıkartamamıştım :) Tam gitmeden önceki gün sevgili Esin'in bloğunda görünce unutma bu sefer diye aklıma not ettim :) Cape Town'a ayak bastık, çok yakınmış, kim bilir belki Can giderken bir gün ben de peşine düşerim :)

Müze kartımın bitmesine beş gün kala bir müzeyi daha araya sıkıştırmayı başarıyorum. Bu müze kartı Göreme'de hayata geçmişti, Assos'tan Antalya'ya her yeri dolaştı bir yılda :)

 

İlk durak Eski Şark Eserleri Müzesi ..



Bu uşeptiler okuduğumuz bir kitapta vardı, çok hoşumuza gitti rastlayınca :) Şimdi baktım da burada bahsetmemişim o kitaptan. Hayret.. Sonra anlatırım ..


Bizimkiler bunu görünce eski tip kütüphane de böyle olsa gerek dediler :)





 

 
Arkeoloji Müzesi'ne geçiyoruz oradan. Burası tadilatta ama yine de bir kanadı açık..

 
Bu lahitlerden birisi İskender'in Lahdi ama hangisi anladıysam arap oliim. Neyse yüzde elli şansımız var:)


Bunlar İstanbul'da bulunan mezar taşları.. Hemen çocuklara sipariş verdim. Benim ağaç altına uzanmış kitap okuyan bir fotoğrafımı çekeceğiz bir ara, sonra onu böyle kabartmalı taşa yontturacağız :) Şimdiden hoşuma gitti bak.. Ay ölmeden yaptıriim, ben de görmek istiyorum :)



Buncağız meydandaki başsız yılanlı sütüna ait bir adet yılan başı..




Minicik minicik bu taşlarla nasıl kocaman kocaman güzellikler yaratmışlar..


Galata Kulesi'nin çanı..

Halici kapatan zincir..


Ah bu da müzelik olduğumu bana bir kere daha hatırlatan kısım..  Bu paraları harçlık olarak alıyorduk biz...


Bir sürü yerde gördüğümüz delikli taşların sırrı bu fotoğrafla çözüldü. İp eğirmek için kullanılıyormuş. Tabi günümüzde ip ağacı varmış gibi hissettiğimiz için artık, böyle bir şey yapıldığını bile unutmuşuz :



 

Asar-ı Atika yazdığını düşündüğüm Osmanlıca yazı..


Çinili Köşk'e kısa bir bakış.. Tabak çanağa bakmasak da olur modundaydık ama bina çok hoştu. Üstelik sırrın giz dışında kalan anlamını da öğrendi bizimkiler..

Ah, fotoğrafta yok ama Metehan da oyunlarda bir küp altın derken neden küp biçiminde altın olmayıp da testi içinde gösterildiklerini öğrenmiş. Zira küp nedir bilmiyormuş oğluşum.

İşte en çok da bunu seviyorum gezerken ..

Artık Gülhane Parkı'ndan aşağı yürüyüp, evimize dönebiliriz.


 İşte bir turist günümüz daha sona erdi...

Artık bir müddet evimi toparlayıp kendimi bir türlü bitiremediğim kitaplarıma vermek istiyorum. Yenilerini almak istiyorum artık :)