Enerji

Bu sabah evde dördüncü misafirimi ağırladım. Gelen herkes evimizi çok sevdi. Ne güzel bir duygu insanın sıfırdan uğraşıp yaptığı evi sevdiklerinin de sevmesi.

Can diyor ki bizi üzmemek için mi öyle diyorlar acaba? Öyle bir şey düşünmüyorum ben , herkesin gözlerindeki ışıltıyı görüyorum. Ama bu ışıltı evden de geliyor olabilir bizim gözlerimizden de. Zira ben öyle mutluyum ki etrafıma bakarken ,iş yaparken , düzenlerken; o da sinmiş olabilir evin havasına. 

Ve ağaçların büyüsü de bambaşka tabi... Bence insanlar ağaçlardan uzaklaşıp da rezidansların bilmem kaçıncı katlarına doğru karınca yuvalarına çekildikçe depresyonları arttı da farkında değiller.

Hiç mi kötü tarafı yok bu evin. Tabii ki var. Duvarlar yamuk, koyduğumuz dolaplar abuk subuk durabiliyor, sıvaları saçma sapan, arka odalar yandaki apartmana bakıyor, Bilgehan'ın odası balkonun yan duvarına bakıyor, küçük tuvalete girip kapıyı kapatabilmek için kıvraklık gerekiyor :D, minik gümüş rengi böcekler her yerde.

Hiç mi gürültü yok. E o da bolca var. Yakındaki okulun zili, üst kattaki bebeğin yerde yuvarlayıp durduğu bilimum şey (Sırf merakımdan çıkıp bakıcam bigün, ne yuvarlayıp duruyor diye :D ),  geminin motor dairesindeymiş hissini veren ısıtıcının apartman boşluğundan gelen sesi. Ama o sesler beni rahatsız etmiyor. Okul zili "Ziller çalacak "şiirine götürüyor beni, bebek akşam erken yatıyor, ona söylenen şarkılar türküler gülümsetiyor, ısıtıcı İzmir'deki evimizi hatırlatıyor. Yaşanmışlık sesleri iyi geliyor. 


Ve bir seneden sonra nihayet yerleşiyorum hissi de çok güzel. Bir senedir ev ara, ha gideceğim modunda dur, eşya topla, yapacaklarını ertele derken , meselâ dün saçlarımı kesirip üç seneden sonra manikür pedikür yaptırmaya gitmek, evde sakince ütü yapıp yemek hazırlamak falan ne iyi geldi.

Allah herkese içinde huzur ve mutluluk bulduğu ev nasip etsin . İster yeşillikler içinde , ister en merkezde kalabalıklar arasında, ister en üst katta bulutlarla birlikte ister en alt katta kedilerle iç içe, nasıl mutlu oluyorlarsa öyle bir ev nasip etsin. Meselâ ben pandemide çıldırmadıysam evimi çok sevdiğim içindir, diğer evde olsaydım herhalde patlardım.

Şu anda Can site yönetimi ile tanışmaya gitti. Karavanımızı istemiyorlar burada, ona ne yapacağımızı düşünüyoruz. Oysa karavanı koyduk diye arabamızı sitede park etmiyoruz bile başkalarını hakkına saygısızlık olmasın diye .

Ben televizyonda Dünya Kupası maçı izliyorum. İlk gençliğimin ailemle birlikte kupa izlediğim sıcacık günlerine götürüyor beni.

Bir tarafta asılacakları asıp, düzenlemelerimizi yapmaya çalışıyoruz.

İkea'dan aldığımız dolabı monte etmeye başladık. Metehan'ın odasına yerleştirince dağınıklığımızın son kalan kısmı da bitecek diye umud ederek .

Yılbaşı hediyelerimi hazırlamaya başladım. Haftaya kartlarımızı yaparız. 

2022 yaşadığım en rahatsız edici ama aynı zamanda en heyecanlı ve enerji dolu yıl olmuş olabilir. Geçen sene bu zamanlarda internette görüp camının manzarasına bayıldığım evdeyim. İnanılır gibi değil. 

Şu anda karavan burada kalır mı kalmaz mı diye gerilmiyorum , vardır bir hayır her şeyde. Derin bir nefes alıp Allah'a havale ediyorum her şeyi. Benim için en güzeli olacak. Biliyorum.





Bu Sabah Kahvemi Özel Bir Fincanda İçtim

 


Dün çok tatlı bir misafirim vardı. Ben ne zaman tanıştığımızı hatırlayamıyorum bile, sanki hep biliyorduk birbirimizi gibi geliyor. Blog arkadaşlığı böyle bir şey işte. Yüzyüze hiç görüşmesen de başı sonu olmayan bir dostluğa dönüşebiliyor ruhlar birleşince. Değmesin Yağlı Boya idi bir zamanlar şimdi Kiremithanem ile bizimle. Çektiği harika fotoğrafların içinde kaybolabilir, sözlerinin arasında kendinizi bulabilirsiniz. 

Ne zamandır istiyorduk balkonumda oturmayı, çayımızı içmeyi karşılıklı. Geçen hafta dedi ki "Handan ben geliyorum sana ". Ne kadar mutlu oldum anlatamam. Handan ben geliyorum sana dediği yer Yunanistan bu arada. Ülkeleri, kıtaları aşıp geldi arkadaşım . 

Hava buz gibi olmasına rağmen balkona çıktık, içtik çaylarımızı. Bu fincan onun hediyesi, masadaki lokumla kurabiyeyi de getirmiş. Benim ev maceralarımı dinledi uzun uzun :) Kaldığımız yerden devam edercesine sohbet ettik keyifle.

Bu evde bi güzellik var gerçekten de bak yıllardır buluşamayanları buluşturdu. Darısı diğer arkadaşlarımın başına. 

Yalnız Ankara'daki buluşmaları kıskandığımıza karar verdik, bi kafede biz de toplansak da buluşsak ne güzel olur diye hayaller kurduk. Neden olmasın, değil mi?

Sevgicim, iyi ki geldin, ayaklarına sağlık. Tatlı kızlarına ve sana öpücük yolluyorum buradan da. 



Ev Özeti Geçiyorum

Sonunda yerleşmiş olmamıza çok az kaldııı. Yeni aldığımız kitaplık ve şifonyeri kurduğumuzda sanırım her şeye bir yer bulunacak. Gerçi yetmeyebilir de ama yetecek umarım. 

Bakalım neler olmuş şu iki ayda. Anlatırken sondan geriye gittim sanırım :D

Buzdolabının kapağı kendiliğinden kapanmıyordu. En sonunda Can altına bir tahta yerleştirdi. Ama her yerinden oynattığımda tekrar yapması gerekecek o işlemi :D

Fırın tezgâhtan dört parmak aşağıda kaldı. Can altına tahtadan tekerlekli bir yer yaptı, boyunu yükseltti.

Çamaşır makinası çok ileride duruyordu, usta musluğun yönünü değiştirdi biraz daha düzgün oldu.

Bulaşık makinası su boşaltmaya çalışırken bozulacaktı az kalsın. Gider hortumunun yeri değişti.

Doğalgaz için ilk geldiklerinde borularda kaçak çıktı, ikinci geldiklerinde balkon kapısına menfez koyulmadığı için açılmadı, üçüncüde ancak izini koparttık .

Ama şofbeni hemen çalıştıramadım zira tüm kabloları sökülmüştü. Zaten balkondaki prizde elektrik de yokmuş.

Sonunda hepsi düzeldi duş alabiliyor ama mutfakta sıcak suyu açtığımda şofben çalışmıyordu. Servis geldi, parça değiştirdi.

Banyo kapılarına standart kapı kulbu alındı ama standart kapıya uymadı. Can kesti biçti bişiler yapıp uydurdu sonunda.

Kablolu tv alalım dedik, kurmaya gelen adam asasör boşluğundan kablo çekmem siz çekerseniz gelip kurarım diyerek gitti. E niye kurulup parası veriyoruz biz yapacaksak her şeyi.

Dsmartı çağırdık, aktarın hesabımızı buraya diye. Dalaverecinin önde gideni bi adam geldi, söylene söylene iş yaptı. Eski lnbye bağlayıp yeni parası istemek mi dersin, yaptıklarını dsmarta göstermeyip parayı cebine atmak mı dersin. Tüm kanallar da çalışmıyor.

Duşakabinin kapağının altındaki tekerlek düşmüş, takılması gerek.

Zaten camları da sipariş ettiklerimizden gelmedi. Geri gönderdik. Uzun bekleyiş sonunda bizim istediğimiz bir türlü gelemeyince ellerindeki bir taneyi takın artık dedik .

Anten kablosu gelsin derken tuvaletteki menfez sökülmüş yeniden takılması gerek.

Mutfak balkon kapısı camlarını iki kere aldık. Biri takıldıktan sonra çatladı. Diğeri menfez delikli olması için yeniden sipariş verildi.

Bilgehan'ın masası kısa kalmıştı ek yapıp getirdi usta.

Mutfak dolabı çekmeceli olmamıştı, gidip tekrar çekmecesi geldi.

Davlumbazı takmaya gelen adam mutfak dolabından ve fayanstan takamamıştı. Fayanslar kırıldı, dolap çıkartıldı, davlumbaz takıldı. Dolapları bilahare Can'la davlumbaza uygun hale getirip taktık.

Ha takan usta davlumbazı iki santim sola takmış , dolaplar sığmayınca anladık, onu söküp tekrar taktık kendimiz.

Ada ünitesinin uzatma kısmı fazla geldi, söktük.

Ölçüp biçtikleri mutfak dolabı yerine oturmayınca gidip düzeltilip geldi.

Duşakabin yamuk , ona yapacak bişey bulamadık, özgün takılıyor.

Bir ay beklediğimiz banyo dolabı üstü kahverengi altı beyaz geldi. Taşınmadan bir gün önce doğrusunu getirdiler.

Salonun kapısındaki alçıpanı yıktık, usta yerine bir sanat eseri yaratınca yeniden alçıpan yaptırdık.

Yerleri sistire yapmaya gelen adama sistire makinası parası ödediğimiz halde gözümüzün önünde el makinesiyle sistire yapmaya kalktı, bu ne deyince iki gün sonra büyük makina geldi.

Su sistemi düzgündü Allahtan, Yunus Usta şansımız oldu.

Elektrik sistemi düzgündü, onu Can ağabeyiyle birlikte yaptı.

Boya badana rezalet. Duvarlar mağara duvarından hallice ne yazık ki. Bir ayın sonunda gidiyorum artık dediğinde hâlâ banyolar boyanacaktı. Adama lâf anlatmaktan yorulduğumuz için onu yolcu edip biz boyadık kalanını. Ama alttaki sıvalar berbat.

Bütün bu işlemler birbirleriyle de alâkalı olduğundan yapılan şeyleri tekrar yapmak, biri olmadığından diğerini de bekletmek, ustalara lâf anlatamayıp delirmek felân sonunda hâlâ keyfimizin yerinde olmasını evin bize verdiği pozitif enerjiye bağlıyorum. 

Bir de karavanımıza vızvız yapmayıp, bir köşecikte durmasına ses çıkartmasalar ne iyi olacaktı ama neyse , vardır her işte bir hayır.








Ev Yerleştirmeyi Bırakıp Gezmeye Çıkmak Bir Alışkanlık Oldu Bende :D

Ne zamandır gitmek istiyorduk.  Aynur 'la Kürşad seneler önce orada köfte yemişler , gidip birlikte yiyelim diyorlardı, bir türlü denk düşmedi. Bir kere tüm ayarlamaları yaptık, o gün sel oldu, Meriç taştı, gidemedik. 

Geçen hafta okullar tatilken bizimkiler iki gecelik kaçamak ayarlamışlar, gelir misiniz siz de dediler. İlk gün Can'ın uçuşu vardı ama sonraki iki gün boştu, ev işi bitmez haydi gidelim dedik.

Seneler öncesinden gitmek istediğim yerler sıralıydı. Tabi kısa sürede ne kadarını gezebilirsek diyordum. Doğrusu fena performans göstermedik.


Arabamızı Selimiye'nin yakınındaki bir otoparka bıraktık. Öğlen bir buçuktu vardığımızda akşam yediye kadar 35 lira tuttu ücreti. Hahaha, biz İstanbul'da bir saat bırakmaya bile bazı yerlerde daha çok veriyoruz. İlk olarak köfteciye attık kendimizi. Köfteci Osman , çarşıda. Gayet lezzetli bir köftesi vardı, keyifle yedik.

Oradan çıkışta gezmeye başladık. İlk durak Eski Cami. 


Oradan Selimiye Camii'ne geçerken nihayet Edirne 'ye gelmeyi başardığımızı belgeledik :)

Caminin önündeki alanda neler olduğunu anlayabilmemiz için internete bakmamız gerekti zira tabelalarda yürüyüş yolu dışına çıkmayın yazısı dışında açıklayıcı hiçbir şey yoktu.


Arasta'dan geçip (Arasta: Üstü kapalı, tek tür ürün satan çarşı demekmiş, ama günümüzde kapalı çarşı gibi her çeşit hediyelik eşyanın olduğu yer ) dükkânlara bakarak alış veriş yaptık.


Selimiye Camii tam bir hayal kırıklığı oldu. Restorasyondaydı, yukarıdaki kısım dışında görebildiğimiz yeri olmadı. 2022 Edirne yılı ilân edilmişken en önemli simgesinin görülememesi çok tuhaftı.


Neyse biz de yanındaki medresedeki müzeyi, sonrasında da Edirne Müzesi 'ni gezdik uzun uzun.


Ardından kalacak yer arayışına geçtik. Can nasılsa bir gece kalacağız dandik yer de olsa olur modundaydı. Ben de nasılsa bir gece kalacağız güzel bir yer olsun modundaydım :D

Onun bulduğu dandik yerle benim bulduğum beş yüz yıllık Mimar Sinan tarafından yapılmış han arasında 100 lira fark olunca topu topu Taşhan Otel'e geçtik. Odası uzun kalacak olsak , ya da iş için falan girmiş olsak pek kullanışlı değildi. Yatak daracık bir köşedeydi ayak koyacak yer yoktu yanında. Işık yetersizdi, yatak başında hiç yoktu. Duş açıktı, tüm banyo ıslanırdı duş alsaydık. Ama gıcırdayan ahşam merdivenleri, derin pencere pervazları, tarih kokan yapısı ile bir gece için bize çok güzel geldi. Avlusundaki sabah kahvaltısı da bol çeşitli ve özenliydi. Keyif aldık oradan.


Otel arama işi uzun sürünce o arada Meriç 'e bir kaçamak yaptığımızı atlamışım. Günbatımı çok güzelmiş deyince Aynur, hava kararmadan oraya yetiştik.


Manzara harikaydı ama tabi halimize pek güldük. Bahsi geçen güzel günbatımı yaz aylarında görülüyordu ihtimal, bizimkisi nehirde değil ağaçların arasında battı.


Yine de nefis .

Akşam Gazibaba Meyhanesi'ne gittik. Ne yazık ki üst katında bir grup olduğundan aşırı yüksek müziğe maruz kaldık ama onlar başlayana kadar sakin, huzurlu bir havası vardı.


Gazibaba'nın oğlu İsmail Bey sahibiymiş şu anda burasının. Benim biten kolamı almak için bakkala gitmesinden ısındım ortama. Bilahare bizim yemekler bitip de kalkmamıza yakın gelip masamıza oturdu. Sanırım üç saat konuştuk sonrasında. Biraz monolog konuşma oldu ama hoşumuza gitti onu dinlemek :)


Ertesi sabah şu manzaraya uyandım. Kahvaltı sonrası yirmi dakikalık bir yürüyüşle 2. Bayezid Külliyesi'ne gittik. 20 lira bilet ücreti. 




Bir tarafında imarethane kısmının müzesi vardı, diğer tarafta sağlık müzesi. Ortasında camii. 

Gerçekten etkileyic bir ortamdı. Sağlık müzesi kısmında şu anda basitçe halledilen sorunları için o zamanlarda nasıl uğraşıldığını görünce insan teknolojiye şükrediyor.

Bu arada orada şimdiki modern çiçek aşısı bulunmadan önce bizde çiçek aşısı uygulandığını veo yöntemin buradan Avrupa'ya gittiğini öğrendim. Bildiğin aşıymış. Kola çizik atılıp o yaraya çiçek hastasının cerehati konuluyor, üzeri ceviz kabuğu ve bişilerle sarılıyormuş. Bir hafta sonra ateşlenen çocuklar ölümcül olmadan atlatıyırlarmış hastalığı.


Müze sonrası Karaağaç 'a gittik.


Arkadaşlar, sonbaharda Karaağaç'ı gidip görmelisiniz. Bir an bambaşka bir ortama ışınlandık. Ben hiç bilmiyordum buraların bu kadar güzel olduğunu. Diğer mevsimlerde de güzeldir eminim ama sonbaharda bambaşka.


Yine bilmediğim Eski Karaağaç Garı'nın şu anda Güzel Sanatlar Fakültesi olduğuydu. O nasıl güzel bir okul. Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi deseler bana sıradan bir okul gibi gelirdi ama bıraksalar okurum dört sene.

İçeride Lozan Müzesi ( Hem yorgunluktan sanırım hem de her yerin sadece uzun yazılarla dolu olmasından ve benim o yazıları her yerde okuyabilecek olmamadan dolayı çok sevmedim o müzeyi) ve İlhan Koman Heykel ve Resim Müzesi vardı ( ki o beni benden aldı :) . Vaktimiz olsa kasabada başka gezilecek yerler de vardı. Sadece oraya gidip iki gece kalıp o resimleri sergileri gezip, uzun ağaçlı yol kenarındaki kafelere oturmak, sakince vakit geçirmek isterdim doğrusu.



Dönüşte çarşıya inip meşhur ciğeri yemeye gittik. Bir gece önce İsmail Bey bize Kâzım'dan bahsetmişti. Küçük tam bir esnaf lokantası. Duvardaki çerçeveli fotoğraflar dışında en ufak bir albenisi yok. Sahibi ciddi amca masaları dolanıp mercimek çorbası ve ciğerden oluşan menüyü söylüyor. Yok böyle ciğer. Hem gözümüz hem midemiz doldu.


Çarşıda peynir ve kurabiye aldıktan sonra üşenmeyip tekrar Meriç kıyısına gidip manzaraya karşı çayımızı içtik. 


Oradan da güneşi arkamızda bırakarak evimize döndük.


Bu yazıya tam 22 fotoğraf koydum. Bir ara kalan fotoğraflarla şarkı falı yapacağım.

Hepinize keyifli haftasonları olsun.



Onuncu Günden Bildiriyorum Hâlâ Sıcak Suyum Yok ve Ne Bulsam Atıyorum

 


Dün üçüncü defa gelen doğalgaz görevlisi artık bizden bıktığı için olsa gerek açtı sonunda doğalgazı. Büyük bir sevinçle şofbene gittim. Bir yandan da umarım şofben bozum mozuk değildir diyorum, zira evde kalıp da kullandığımız tek şey o. Açtım , bir hareket yok. Doğalgaz geç geleceği için zaten hemen yanmayacaktı ama bunda elektrik yok. Aaa fişi takılı değil . Fişini takmak üzere elimi kabloya götürdüğümde fişi olmayan kopuk kablo ile yüzyüze geldim. İşte orada küfürü basmışım sayın seyirciler. Hayır Can evde olsa beş dakikada ona fiş takar. Ama kendileri salı günü teşrif edecekler. 

Neyse bu hayal kırıklığının ardından evi süpürüp toparladım ve hemen akabinde de dağıttım. Bilimum ıvır zıvırı tıktığım dolaplardan birini koyacak yer yok, içindekileri elemeye çalışayım dedim. Kocaman bir oğlanların karne , başarı belgesi ve diğer ıvır zıvırların durduğu kutu vardı. Vize başvuru belgeleri bile duruyordu orada. Bilgehan'ın karnelerinin yanı bir de yabancı dil karneleriyle dolu. Deneme sınavında birinci oldular belgeleri. Yok efendim lego oyununa katılmışlar onun belgesi. Yani bi moklu bezlerini saklamamışım. Karneleri ,gerçek belgeleri ve sertifikaları ayırıp geri kalanını attım. Koca kutudan üç dosya çıktı. 

Tam dört yapboz kutusuna lego yapım kılavuzları dolmuştu. Neredeyse beş kilolar. Bilgehan içlerinden bir kaç tanesini hatıra olarak ayırdı, gerisini attık. Devasa bir çanta doldu. Tüm yapım klavuzları zaten internette var. Üstüne üstlük bizimkilerin onları yaptıkları da yok. Bunları neden attırıyorsun diye söylenen oğlana legoları atmadığıma şükret diye cevap yetiştirerek bir gereksiz şeyden daha kurtulmanın haklı sevincini yaşadım.

Rengârenk fotoğraf çerçevelerim vardı İkeadan aldığım. Onlardan sıkılmıştım artık, içindekileri çıkartıp onları da postaladım. 

Bir koca torba yeni kavanoz kapağını ayırdım veririm kapıcıya diye. Gelecek sene bir domates yapıcam diye koca sene saklayamayacağım. ( Ehehe dört paketi duruyor daha )

Şu an salonun her köşesi karman çorman. Yemek masasının üstünü açmayı başardım ama :D

Mutfakta kırk yılda bir kullandığım bir kaç şeyi dolap tepesine, bir kaç şeyi de mutfak dolabının altındaki on santimlik boşluğa tıkıştırdım. 

Bilimum belki kullanırım diye tuttuğum plastik kutuyu attım.

Bir ara dekoratif şeyleri çıkartıp onları eleyeceğim. 

Devasa bir mektup kutum var. Can'la altı sene çıkıp bunun çoğunu ayrı şehirlerde geçirmemiz sebebiyle yazmış da yazmışız. Ayrıca arkadaşlarımın mektupları da az uz değil doğrusu. O kutuya el atmam lâzım ama şimdi açarsam çok vaktimi alır. 

Hiç kullanmadığım çeyizlik dantelli mantelli yatak çarşafları gardrobun üzerine sıkıştırmayı başardığımız için bu seferlik kurtardılar paçayı :D

Hâlâ Metehan'ın odası karman çorman. Yatak odası çok şekilsiz.

Banyo ve tuvaletin kapılarının kulbu yok. Zira kapılar normal kulplara göre dizayn edilmiş, Can tutturdu yuvarlak olanlardan takacağım diye. Uzun bir işi olacak onun.

Duşa bir raf almıştık. Bir saat sürdü kurup takmamız. Güya tavanla yer arasına sıkıştırdığından pratik olması gerekiyordu. Kurmasını çözmek on dakika aldı. O rafları boruya geçirmek tam kâbustu. Tabi kayıp düşmemesi için sert olması gerekiyordu ama Can olmasa hayatta geçirmem mümkün değildi benim. Hepsini yaptıktan sonra iç içe geçmiş borular düşmeden yerine götürüp sıkıştırmak da başka meseleydi. Duruşunu tekinsiz bulduğumuzdan bir de duvara tutturduk onu :D Neyse en azından şampuanlar kalktı ortadan. Kocam sağolsun her gördüğünde üçer beşer şampuan aldığından yer gök şampuan dolu. Hayır saçma sapan şampuanlar. Onların bir kısmını da yok edeyim ortadan ben. Adamın beş tane traş köpüğü varmış meselâ. 

Neyse rn önemli şeyi yaptık : Balkonu açtık. Yarım gün oradaki tamir malzemelerini temizleyip içeri almış olsam da, şu an antrede beş kutu malzeme duruyorsa da çayımı alıp balkona  çıkınca tüm sinirim gidiyor.

Zaten bu evi o manzaraya aşık olup da beğenmiştim. Geri kalan her yeri berbat ve fakat balkon nefis bir tabloya bakıyor.


Geçmiş ev deneyiminden de iyice anladığım üzere beni yeşilden uzaklaşmak hasta ediyor. Çok şükür kavuşturana. 


Not: Fotoğrafa şarkı ekleyecektim ama internet yavaşlatılmış, hiçbir şey çalışmıyor. Terör saldırısı olmuş İstiklâl'de. Haber alamayınca olmamış gibi mi olacak ? Size de her seçim yaklaştığında terör artıyor gibi gelmiyor mu ? Çok tuhaf... 

Geleneksel Cadı Partimiz Bu Sene de Oldu :)

Tabi bizim evde değil. Parti müdavimlerinden birisinin bizim evde yapalım önerisi ile bu seneyi de es geçmedik.

Evden çıkmadan on beş fakika öncesine kadar iki usta vardı içeride ama neyse bir çekilde hazırlanıp gitmeyi başardık. Hatta parti oyunu bile hazırladım bu karman çorman dönemde ;)








Müzikle elden ele dolaşan kurukafa Garip, müzik sustuğunda kimde kaldıysa onu eledi.  Çizip süslediğimiz hayaletler kaçıp saklanınca karanlıkta ışıklarla onları aradık, bulmak da yetmedi , dediklerini de yapınca geldiler ancak. Çöplerin içinden kurukafa toplamaya çalıştık. Araya karışan zeytinler, havuçlar, leblebiler bizi şaşırttı. Adam asmaca oynadık. Ne yazık ki adamları pek kurtaramadık. Son olarak da çocuklar üzerine kendi simgelerini çizdikleri etiketleri bize gizlice yapıştırmaya çalıştılar . Bütün akşam bir koşturmaca bir telaş br eğlence vardı :) Yelkovan Atölye günlerimi özlemişim.





Sabah Can uçuştan döndü. Arabasına binip eve geldi. Gece boyunca uyumamıştı, bir saat daha oturup bekledi. Bilgehan'ın okulu yoktu ,dokuza yirmi kala kaldırdım. Sonra üçümüz balkon kapısını açtık sesler içeri dolsun diye. Yakınımızda bir okul var, siren sesi, üzerine İstiklâl Marşı. 

Her sene tüylerimiz diken diken. Gözlerimiz yaşlı. O bir dakika boyunca yüreğimdeki şükran, minnet coştu taştı.

Canım Atam. Sahip olduğumuz ne varsa, bu özgürlük, bu gurur, bu ülke, hep senin sayende. Yaşım ilerledikçe hayranlığım daha da artıyor. 




An İtibariyle Eve Ayakkabıyla Girme Dönemi Sona Ermiştir:)

Bilgehan'ın odası ve salonun oturma alanı hemen hemen bitti sayılabilir. Metehan'ın odası ardiye gibi yığıldı, yatak odasına bir şekilde sığıldı ama her türlü ıvır zıvırı itekleyerek yatağa ulaşılıyor. Mutfak hâlâ kendine gelemedi zira ne doğalgaz açıldıı ne de davlumbaz takıldı. Dolapların bir köşesi yerlerde sürünmekte. Bulaşık makinamın su gideri çöp öğütücüye takılırken bi sorun oluştu ihtimal ,makina kafayı yedi . 

Neyse ben çayımı içeyim. 

O değil de salon çok küçüktü, benim halı nasıl o kadar dımdızdık kaldı, o kısmı çözemedim 🤣

Bence bugün daha fazla debelenmeyeyim. Bir duş alabileydim ne güzel olacaktı. Ah ah...

Evde İlk Sabah

Yığınların arasından sıyrılıp, molozların üzerinden atlayıp mutfağa ulaştım. Bulabildiğim bir bardağı çalkalayıp kendime neskafe yaptım. Penceremin önündeki oturulabilen tek yere oturdum.


Dün tam bir kaostu.


Taşımacılar sabah yedi buçukta geldiler. Akşam yedi gibi gidebildiler. Üstelik bir gün önceden salon ve mutfak toplanmıştı. Ama bu seferki çocuklar çok iyiydiler. Hepsi çalışkan. En ufak bir söylenme, mızmızlanma, aman da çok eşya varmış deme olmadan, yanlışlıkla depo yerine eve çıkardıkları şeylere bile surat asmadan çalıştılar akşama kadar. Üstelik kapının önüne araba çekilemediği için yoldan sitenin içine kadar uzun bir mesafe getirdikleri halde. Allah yollarını açık etsin. 

Tüm gün boyunca eşyalar geldi. Tüm gün boyunca Yunus Usta evde musluk taktı, dolap silikonladı, çöp öğütücünün nasıl takıldığını çözdü, yamuk fayansları kırdı ve en son davlumbazı yerleştirip akşam herkesten sonra çıktı. Allah ondan da razı olsun. Şans eseri bulduğumuz ustamız. Diğer evde üst katta tadilat yaparken Can gidip şu eve bakayım, kim çalışıyor ne yapıyor, belki bizim işlere de bakar diyerek gidip tanışmıştı. Çalışkan, tez canlı, zeki ve işini mutlulukla yapan usta ile Can, abi kardeş gibi oldular. İşi bittikten sonra eve gidip , orada telefonla şu şu içime sinmedi onu yarın gelip düzelteceğim diyen bir adam. Yemiyor, içmiyor, mola vermiyor, çalışıyor. Maşallah.

Sabahın ilk saatleri. Nereden başlayacağımı bilmiyorum ama bir yerden başlanacak. Yalnız dün akşam bişi fark edip mutlu olduk. Can bu gece uçuşa gidecek sanıyorduk, yarın geceymiş o. Gidene kadar bayağı iş hallederiz artık. O yokken ben de kalanları yerleştiririm. Zira perşembe sabahına kadar olmayacak .

Şimdi mutfağa doğru yöneleyim. Nasıl becereceğim bilmiyorum ama boşaltıp yerlerdeki moloz kalıntılarını temizlemem gerek. Hadi bakalım.

Göya Temizlik Yapmıştık

Davlumbazı takmak için ustanın son gün şalap şulup taktığı fayansları kırmak lâzım, zira güzel bir meyille sanatsal çalışma yapmış kendisi. 

Doğalgaz borusunda kaçak varmış. Üstüne üstlük balkon camında menfez açıklığı gerektiğini unutmuşlar. Şofben balkonda ama ocak nedeniyle içeriye de lâzımmış, o cam da değişecek . 

Banyo mobilyasını şu anda takıyorlar.

Musluklar da yarına kaldı.

Eşyaların yarısı toplandı. Yarısı kaldı.

Yarın ev mi taşıyacağız, fayans mı kıracağız, mutfağı mı temizleyeceğiz, ne yapacağız hiç bilmiyorum.

Neyse , işe iyi yanından bakalım, doğalgaz yoksa yemek de pişirmeme imkân yok demektir. Zaten Can da uçuşa gidecek. Bilgiç'le bir oradan bir buradan yeriz . Annem restorana dadanırız en çok da . 

Ay daha fazla sıkılamayacağım, neyse ne... Biz toparladıkça dağılıyor. Nazardan hep nazardan  diycem de valla dünyanın tüm gözleri bir araya gelse bu kadar aksilik olmaz yav. 

Boş veeerr demiş.

Siz şunlara bakın, çok komik değiller mi? Sonbahar güneşi de öyle güzel ki..




Yatcaz Kalkcaz Yatcaz Kalkcaz Gidicez

Bugün ev temizlendi. 

Yarın musluklar takılacak, yanlış gelen banyo dolabı değiştirilecek, çöp öğütücü için dolaba delikler açılacak, bütün bunlar yapılırken umarım ev fazla kirlenmeyecek.

Yarın perdeler de gelip takılacak. 

Yarın aynı zamanda taşıma şirketi gelip eşyaları toplayacak. 

Biz hangi eve ne zaman nasıl bakacağız bilmiyorum. Oysa bir gün sonraya şirketi ayarlasak mis gibi denk düşecekti ama neyse. Her şey denk düşecek şekilde ayarladıydık bunu da güya, bütün işler çift dikiş gidince kaldı işte .

Bugün temizlik için yardıma gelen hanımlarla yemek yerken kapı çaldı. Üst komşumuz kapıdan koca bir tabak kek ve poğaça getirmiş. Böyle komşular da olabiliyormuş ya , insan inanamıyor. 


Badana boya yamuk, eksikleri çok ama önemli değil. Yavaş yavaş tamamlanır. Buradan sürekli yakınıyor gibi yazsam da son bir ay uzun zamandan beri geçirdiğim en keyifli zamanlardandı. Koşturduk, düşündük, sinirlendik, kahkaha attık, hayal kurduk, alışveriş yaptık, yorulduk ama hiç sıkılmadık. Gecekondudan hallice bir evi adam ettik. Çok şükür sevdiğimiz şeyleri alabildik, keyfimizce düzenledik . Bütün her şeyin dört dörtlük olmaması sorun değil, bu bize yapacak, düşünecek yeni konular veriyor. Daha uzun bir süre orasıyla burasıyla oynarız artık.

Evi aldıktan sonra ilk gittiğimde yadırgamıştım. Ama şimdi her içeri girdiğimde içim ısınıyor. Bir de eşyalarım yerleşince çok daha yuva moduna girecek gibi .

Evet , benim şimdi kalkıp çamaşırları toplamam, bulaşıkları yıkamam ve evi son bir toparlamam gerekiyor. Pilim tamamıyla bitmeden o işleri de halledeyim bari.

Hayatım Evden İbaret Değil Tabii, Başka Şeyler de Yapıyorum

Hahaha, hayır yapmıyorum. Ya bu evi topluyorum ya öte evi topluyorum. Sporu bıraktım, dengeli beslenmeyi bıraktım, sadece dün akşam zorla kitap okudum - zira kitabı aylardır cadılar bayramında okuyacağım diye bekletiyordum, okumasam bir yıl daha bekleyecektim :D.

Ama size dünyanın öte tarafından haberler vereyim azıcık.

Metehan gideli bir buçuk ay oluyor neredeyse. Hâlâ yerleşmeye çalışıyor. Minik bir odası, karavan mutfağından küçük mutfağı, banyosu duşu var. Üniversite kampüsünde yatakhanede kalıyor. Aylık kirasını ödüyoruz.

Ulaşım için ikinci el bisiklet aldı. Kampüsün bir ucundan bir ucuna bir saatten uzun yürüme mesafesi varmış. Şehre falan bisikletle gidiyor. Tabi kendi boyuna uygun bisikleti bulması da şans oldu :)

İlk on beş gün hazır nudıllarla beslendikten sonra, tarihe not düşelim anne nudıldan sıkıldım diyerek yemek işine el attı. Kendisine tencere tava falan aldı, makarna , tavada ızgara tavuk, karides , haşlanmış tavuk, tavuk suyuna çorba yapıyor. Salata, meyve. Hatta bu hafta dans klübündeki atkadaşlarına çiyzkeyk yaptı. Sırf onun için malzeme bulmaya uğraştı, labne yerine ne konulur, tereyağ , mısır nişastası falan. Teflon bir kab buldu. Bir arkadaşına fırın kullanabilecek yer var mı diye sormuş , o da kendi evinde pişirebileceklerini söylemiş. Evine gideceği için minik hediye hazırladı, paketledi  . Ay , bayılıyorum bu enerjiye.

Sabahları derslerine giriyor. Öğleden sonraları ya işler, ya ödevler ya da dansla geçiyor. Dans klübü Japon öğrencilerle kaynaşmasına da yaradı. Kanada'ya göre daha nazik ve dışlamayan yapısı var buradaki öğrencilerin. Ya da yaş itibariyle de öyle olabilir. 

Bir buçuk ayda, bir dans yarışması izlemeye gitti, hemen akabinde bir tanesine katıldı, meyve bahçesine gittiler, çiçek bahçesi gezdiler, kendilerine esans hazırladılar. İki halloween partisine katıldı. Pantolon paçası kısalttı, çamaşır yıkadı, evde işlerin hiç bitmediğine kanaat getirdi, asrın icadının lastikli yatak çarşafı olduğuna karar verdi, hemen frp grubu kurup exchange öğrencileriyle oyun oynadılar, yüksek lisans yaparken hazırlayacağı tezi bile bulmuş olabilir, bu hafta okullarında şenlik var, yılbaşında bir yere mochi etkinliğine gidecek, o arada kayağa birlikte gidecek birilerini buldu. 

Onunla konuşurken yirmili yaşların o tatlı havası bana ulaşıyor ve mutlu oluyorum.

Bu koşturmaların arasında bahsetmedemedim ama dünyanın öte ucundan haberleri de bloğuma koymazsam bu bloğun işlevi yerine gelemezdi, zira biz ailece fotoğrafları buradan bulup tarihleri buraya bakıp hatırlayıp zamanda yolculuk yapmak için yine buraya dalıyoruz :)

Hadi ben çok konuştum, biraz da fotoğraflara bakalım .


Dans yarışmasını izlemeye gittiği günden.


Bahçeden armut toplayıp soyan tipler.




Esans hazırlıyorlar.





Soya soslu tavuk . Mangal bilgilerini tavaya taşıyan bir Metehan.


Dans yarışmasında saçların sımsıkı toplanması gerekiyormuş. Saçlarını topuz yaptılar .


Kampüsten sanatsal çalışmalar :)






Dün akşamki dans klübü toplantısı halloween temalı parti haline gelmiş .



Çiyzkeyk bekleyenler :) Markette tabak da bulamayınca avuçlara servis :)



Bu da bir gün önceki parti. Çiyzkeyk pişirmek için uğraşırken kendisini bir anda partide bulan oğlum.

Valla okusun diye yolladıydık ama oğlan gecelere mi akıyo ne :D

Hahaha, gençken aksınlar anacım, ben hep ileriye ertelediydim, şimdi kılımı kıpırdatasım gelmiyor. Her şey yaşında güzel.