An İtibariyle


Yağmur sesini duyar duymaz kendimi balkon attım. Cıks atmadım. Mutfağa attım, çayımı tazelemeye, ama fincanı orada bırakıp tütsümü almaya gittim, o arada bir de mum kaptım, tekrar mutfağa koşup çakmağı buldum, balkona çıkıp mumu ve tütsüyü yaktım, hoop bir daha mutfak çayı koyup aldım (pışıık ilk onu koyiim de soğusun mu ?) , telefonumu ve mikrofonu da unutmayıp balkona nihayet oturdum. Hemen video çekeyim dedim , kamerayı açtım araba geçti. Bir daha açtım karşı balkonda bir kadın konuşmaya karar verdi (Öyle ender ses gelir ki diğer evlerden, bravo yani zamanlamaya ). En sonunda sessiz bir zaman dilimini yakalamayı başardım. Esintiden tütsü şelale gibi akmak yerine tepeye doğru yükseldi ama neyse , şu anda bana nispet yapar gibi akıyor şelale :D Gördüğünüz gibi pek de romantik ve huzurlu bir zaman dilimi değildi ama sonuç böyle. Yine de şu videoyu çekmek istemeseydim, çayla otururken mumu ve tütsüyü yakmak aklıma gelmeyecekti oysa şu anda onların tadını çıkartıyorum (tamam tütsü biraz içimi baydı, neyse bitmek üzere :D ) , bir de açıp baktığımda tekrar beni gülümseten bir an olarak kalacak. Ayrıcana gençlerin deyimiyle işsizim tamam mı :D

İşsiz mişsizim ama bu gece kendimle gurur duydum. İlk olarak akşam yemeğinde karnım çok aç değildi üç tavuk kanat dışında bişey yemedim. Sonralıkla fırında dünden kalan naçosu görüp elime alıp, yiyesin yok ki şu anda ne dalıyorsun diye bıraktım. Daha sonralıkla karnım acıktığında baktım saat dokuz olmuş, yine de şu naçosu yesem mi diye düşünürken aklıma spor yapmadığım geldi, oysa bugün squat ya da kardiyo yapmaya kararlıydım, Stray Kids şarkılarıyla kardiyo yaptıran kızı açıp otuz dakika nefesim kesilinceye kadar çömelip kalkıp zıpladım (otuz dakika aralıksız yapmadım tabe her şarkıdan sonra nefes alamayarak koltuğa yığılıp tekrar almaya başlayınca kalkmak suretiyle :D) . Böylece kan ter içinde kalıp su içmekten yemek yemeyi aklımdan çıkartmış oldum. Gurur duymakta haklıyım bence :D Maşallah bana , di mi  ?

Tembel bir gündü. Sabah annemle parkta bir iki tur attık. Sonrası bol kitap okuyuş, müzik, oyun, uyu kalk falanla geçti. Bir de Paris moda haftasından canlı defile izledim. İtiraf ediyorum Stray Kids elemanı oraya gidiyor olup instagramda sürekli önüme düşmeseydi aklıma bile gelmezdi izlemek ama çok keyifliydi, üstelik de beğendim valla. Heidi Klum'un sunduğu bi moda yarışması vardı, ne severdim onu izlemeyi ben. O geldi aklıma. 

İşte böyle dostlar. Zıpçıktılarım da çıkmış, yağmur hâlâ yapıyor, ay dede videodan sonra bulutların arkasına girmiş. Durun size dün keşfettiğim yeni şarkı ile veda edeyim. İyi geceler .



 

Eylül Meydan Okuma 30

Vay be, Eylül ayının da sonuna gelmişiz. Yaz sıcaklarından sonra ilaç gibi geldi eylül, büyük oğluşum döndü,  bir de tatil kaçamağı olunca dadından yenmedi. Senden de aynı performansı bekliyorum ekimcim  :)

 30- En son dinlediğin podcast nedir?

Ben podcast dinleyemiyorum arkadaşlar. Denedim, olmuyor. İnsanlar yazsın ben okiim. Hani yollarda çok vakit geçiren biri olaydım dinlerdim belki de o da yok. Sanırım biraz Sevimli Kitaplar'ı ve Radyo Momentos'u dinledim. İkisi de çok güzellerdi ama dediğim gibi bende dinlemek deyince tek şey müzik oluyor, müziği bırakıp başka şey açamıyorum :)

Sonradan ekleme not: İnstagramda anılar kısmına bakarken tam da bu konuyla alâkalı bir alıntı yazmış olduğumu fark ettim :) Bakınız.

Eylül Meydan Okuma 29

29- Hayattan en son neyi öğrendin? 

Hayattaki zorlukların gerçekten de bizim için iyi olduğunu kavradım bu yaz. Her şey güllük gülistanlık olunca insan kendini salıp bırakıyor sanki. O olduğuna sinirlendiğimiz ufak tefek aksilikler, saçma sapan işler, bizi dürtüp hale yola sokmak için iyiymiş aslında. Hayatta yapacak bir işin yolsa hayatın da anlamı yok. Bir de depresyon berbat bişi arkadaşlar. Allah kimseye vermesin. Varlık içinde yokluğunu hissediyorsun. Aman aman .


Bizim Can'ın İsyan Halleri :D

Bu hafta Can kendini aştı, ha babam bişiler yumurtluyor :D

Geçen gün İkea'ya gittik. Tabi yemek yemeden olmaz. Yemek üzerine çaysız da olmaz. Ve fakat fincanları birisinin gidip doldurması lâzım malumunuz . 

Can - Çayları da sen mi dolduracaksın ?

Handan- Hayır, doldurmıycam, ben piyemsesim çay dolduramam.

Can: (Fincanları almış kalkarken ) Buna da biri yedirmiş prensessin diye, başımıza kaldı. Bu ne yaaa.

Hahahaha. 


Eylül Meydan Okuma 28

28- Utanç verici bir anda arkadaşına nasıl yardım edersin? 

Bu pek açık olmamış sanki. Utanç verici olay ne, nerede cereyan ediyor gibi bilimum soru belirdi aklımda. Bi şekilde yardım ederim de ne şekilde onu bu verilerle çıkaramadım hocam :D



Viyana

Videonun ilk kısmını YouTube 'a yükledim efendim. Bizimle sokaklarda yürümek isterseniz bekleriz. Gençleri, ergenleri sokaklarda mızıldanmadan yürütme metodumuzu paylaştım, kaçırmayın :D

Beğenip yorum felân yaparsanız mutlu edersiniz. Öptüm anacım .

Tıklayınız

Eylül Meydan Okuma 27

27- Uyuyamadığın zaman ne düşünürsün? 

Hayal kurarım. Şunu yapiim bunu ediim hayalleri değil ama onlar uyku kaçırır, benimkisi bildiğin uçuk şeyler. Hikâye yazarım anlayacağın. Hoş bazen onun da ayrıntılandırırken uykum kaçıyor ama neyse :D


Ve fakat hiç uyuyamıyorsam kalkar bir tur atarım. Pek fazla yaşadığım bir durum değildir ama şu aralar oluyor. Uyumaya çalışmayı bırakıp kalkıyorum .


Eylül Meydan Okuma 26

26- Canın yansa bile doğruyu söyler misin? 

Çok kesin konuşamıycam şimdi bir sürü şart ve koşulla alâkalı bir olay bu. 



Viyana'da Beş Gece Altı Gün

Önden Not: Yazı uzun oluyor. Viyana hakkında bilgilendirici bişey de yok. Onun için Derya'nın bloğuna bakınız, harika anlatmış. (Tıkla) Benimkisi gevezelik.

Hiç aklımızda olmayan bir tatildi. Bilgehan Alphaville konseri görmüş, Viyana'da , senfonik tur. Viyana'da senfonik bir konser, üstelik de Alphaville olunca hemen üstüne atladım tabi. Hahaha, yok valla atlamadım. Ben 1995'te İzmir'de gittiydim konserine, o kadar para verip bir daha gitmenin bi alemi yok dedim. Ama tabi anne olarak bütün sevdiğim şarkıları çocukların içine işlediğim için onlar gitmek istediler. 


Konser için gidilir miymiş modundaki Can'ı, e zaten görmedik hiç, fena mı olur hem oraları görür hem de konsere gideriz ikna etme çalışmaları uzun sürdü ama başardık :D Hayır bir de onun uçuşları hiç belli olmuyor, boş gün isteğimizi kabul etmeyebiliyorlar. En az üç gün istememiz lâzım . Kime bilet alsak. Çocuklara mı alsak, Can gelebilirse biz birlikte takılırız dedik. Eee gelmezse ben tek mi bekleyeceğim dışarda. Üçümüze alsak, o tek bekleyecek gelirse. Anacım bizim bütün plânlar böyle bir karmaşa içinde oluyor, yoruyor . Türkiye'deki konserlere rahatız, bileti alıyoruz, Can gelemezse başkasına veriyoruz o geliyor ama du bi Viyana'ya konsere gideyim diyen bizden başka manyakı nerden bulucaz . Uzun lâfın kısası ( ne demekse, ettim zaten uzun lâfı, şu an daha da uzatmaktayım ) en sonunda aldık dört bilet. Konser salonunun kapısında felan satmaya çalışırız artık gelemezse dedik. 


Buraya kadar tamam. Bizim bir de eylül başında yazlık iznimiz vardı. Beş gün. Metehan döner o zamana kadar demiştik ama baktık Metehan izinden sonra dönecek. Yıllık izin varken başka boş gün istemek de zor olacak. Ağustos'ta yıllık iznin tarihini değiştirme isteği yaptık. Sanırım onların da işine geldi, zira okullar açıldıktan sonra uçuşlar hafifliyor azıcık. Böylece bizim izin konser zamanına kaydı. Aylar öncesinden iki gecelik yer ayırtmıştım ama beş gece olunca başka otel daha aramam gerekti. Neyse şehirden biraz uzakta olsa da bir otel daha ayarladım. Ve biz Viyana'da beş gece geçirdik.


Sereserpe geçirdik. Plân program yapmadım. Daha çok sokaklarda yürüyüp fotoğraf çekmek istiyordu canım. Bayağı yürüdük. Yürüdük. Yürüdük. Hemen her yer yürüme mesafesiyle yarım saatmiş :D Çok güldük buna. Nereye gidelim desek hep yarım saat yürüme mesafesi çıktı :D


İlk gün tren istasyonundan otele yürüdük. Otel değil tabi, ev. Dördüncü kattaymış, zaten canımız çıkmıştı sıcaktan, bir de merdivenler :) Odada yatıp dinlendik. Akşamına Hard Rock Cafe'ye gittik. Oradan nehir kıyısında dolaştık. 




İkinci gün akşamına konser vardı evden geç çıkarız demiştik ama herkes uyanınca erken çıkıp gidelim dönüş biraz dinlenir ,  üstümüzü değişir konsere öyle gideriz dedik. Öğlen yemeği için en eski restoranlarında yer ayırmıştık. 

Sokaklarda dolaştık, bol bol zum objektifle binaların ayrıntılarını çektim. Onlardan büyük bir şarkı falı yapacağım buraya koymuyorum :)








Yemekten sonra Saat Müzesi'ne gittik. Saatleri çok sevdiğimden seçtim burayı.







Oradan odaya döndük. Akşam konser çok güzeldi. Senfonik olumca şarkılar biraz değişmişti ama en sevdiklerimizi söyledi. Yalnız millet oturduğu yerde hiç gıpraşmadan nasıl izledi anlamadım. Neyse en son Forever Young'da hayat belirtisi gördüm etrafta. Kameraya çekmek yasaktı ama o şarkıda herkes çekti :) 

Konser dönüşü yine sokaklarda uzun uzun yürüyerek odamıza döndük.  Ünlü bir kafeye gidip birşeyler içtik ama sıcak çikolata soğuk bira sıcaktı, çok keyif alamadık. Ama sokaklar çok güzeldi.



Üçüncü gün ilk kaldığımız yerden ayrılacaktık. Kahvaltımızı yapıp odayı boşaltıp diğer eve gittik. 


Burası şehrin bir parça dışında , mahalleydi. Ev de iki oda bi salon, içinde her türlü gereçin olduğu pek tatlı bir yerdi.

Yerleştikten sonra yine yürümeye başladık. Can'ın dünyanın öte ucunda bulduğu restorana bir saat yürüdük. Bu arada benim bacak ağrım tavan yapmış durumda , ama ne topallıyorum ne topallıyorum. Yine de yürümekten vazgeçmedim. Yabancı bir şehre gittiğimde sokaklarında yürümezsem gitmişim gibi gelmiyor. Fakat bu ağrıyı napıcaz bilmem.

Yemekten sonra orada Beethoven Müzesi bulup oraya gitmeye karar verdik. Benim en sevdiğim müze burası oldu.






Müze sonrası bir yerde içecek takviyesi yaptıktan sonra alış veriş yapıp evimize döndük.



Ay yarısı kaldı , dayanın biraz daha anacım :D

Cuma günü Bilgehan'ın gitmek istediği dükkânı planladık. Taksiyle şehir merkezine gittikten sonra o dükkanda bakınırken biz de bir kafede oturduk. Oraya gidince askeri müzeyi keşfettik. Orayı gezmeye gittik. Erkekler bayıldılar tabi.







Şu devasa gramafon gibi gozüken şeyle uçak sesi dinliyorlarmış. Mizelerde değişik bir şeyler görünce çok mutlu oluyorum.

Şu yaylar da ters duruyorlarmış diğer yöne çekilerek atılıyorlarmış. Yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi yani. Bu da çok ilginç geldi.


Onun dışında mama sandalyesine benzettiğim silahlarla felan konuya ilgimi belirtmiş oldum ama yapcak bişey yok, anayım ben ana :D






Buradan çıkışta bir italyan restorana gitik. Zaten ilk gece ve bu restoran dışında hep şinitzel yedik sanırım :D Garsonumuz çok tatlı Türktü en rahat bırada sipariş vermiş olabiliriz :D






Yolumuzun üzerindeki Belvedere Sarayı'nın bahçesinde dolaşıp uzun yürüyüşler sonrasında Central Cafe'ye vardık. En erken 2 Ekim'e rezervasyon yaptırılabilen kafenin kapısındaki kuyrukta bekleyince on beş dakikada içeri girdik. 






Bu günü de on sekiz bin adımla tamamladıktan sonra gelelim son iki güne. (Kimler buraya kadar gelebildi acaba :D)

Cumartesi gününü kaldığımız yerin yakınlarında geçirmeye karar verdik. Can bir şarap müzesi buldu. Onun dışında burası üzüm bağlarının yakınında olduğundan bir çok restoran vardı ev yapımı şarabı olan.  Benim yürüme sevdam yüzümden pek bağlar kısmına kadar uzanamadık ama müze de oturduğumuz yer de çok keyifliydi. İçeride çalan müziği, otantik kıyaferli garsonlarla tam taverna havasındaydı. 









Son gün sabah kahvaltısının ardından odayı saat onda boşalttık ama uçağımız akşam sekizdeydi.


Şu çatı katı kaldığımız yerdi .


Bulaşık makinasının olması harikaydı. Ama ilk gün eve gelip çalıştırıp çıktığım makinanın kapağını açık bulduğumdaki şoku anlatamam :) Meğer makina bitince kapağını açıyormuş :D

Neyse konumuza dönelim. Can ile Bilgehan'a siz gidip bir kafede oturun biz müze gezeceğiz dedik. Dilimin dönmediği müzeye gittik. Aslında tablolara bakmak istiyordum ama alt katındaki Mısır bölümü daha keyifliydi. Tabloların çoğu devasa insan tablolarıydı ve Metehan'ın dediği gibi biz onlara bakmak isterken onları bize bakarken bulmak pek rahatsız ediciydi. Neyse küçük bir kısmında sevdiğim resimlerden gördük.

Buyrun Kunt Historiches Museum'a. İngilizce gayd almadık, ben dinleyerek dolaşmayı sevmiyorum. Neyse her yerinde olmasa da büyük kısımlarda ingilizce açıklamalar vardı. Bir ara kaybolduk içeride ama Almanca broşür almıştım, ondaki plandan bulduk .

Müzeyle ilgili en komik şeyi anlatmadan geçmeyeyim. Tuvaletine girdim. Güzel. Çıkarken bir baktım kapının üzerinde Tuvaletler diye yazıp bir de ok var. Haaa ? Bir an uleyn ben zaten tuvalette değil miydim, nerdeyim, anlamadan çıktım da erkeklerinkine mi girmeye çalışıyorum şeklinde hayatımı sorguladım :D Hâlâ neden tuvaletin içine onu yazdıklarını anlmış değilim :)

























Gördüğünüz gibi mızıldanmasınlar diye yanımızda getirmedik ama yine mız mız mız :D

Oradan çıktığımızda açlıktan ölüyorduk. Hemen yakınlarda şinitzel yiyecek bir yer bulduk. 


Bilin bakalım kafeden tren istasyonuna ne kadar yürüdük ? Eveet, yarım saat. 



İşte böyle geçti altı gün.

Bugünü evde hiçbir şey yapmadan yatıp bir de bu yazı ile video hazırlamaya ayırdım. Videolar iki parça halinde gelecek. Gerçi burayı okuyan için izlemeye gerek var mı bilemedim ama bak uğraşıp çektim, bir de editledim ben onları ( Daha sadece ilkini bitirmeye çalışıyorum ama olsun ) izlersiniz artık .

Eee, kimler sıkılmadan buraya kadar geldi :D