Roland Garros Masalı

Televizyonun karşısında maçları izlerken ara ara gülümserken buluyorum kendimi, ben oradaydım işte diyorum gözlerim ışıl ışıl.


Kırk beş yaşında nihayet hayallerini gerçekleştirmek için adım atması gerektiğini anlamış o kadını seviyorum. Bana çok şeyin kapısını açtı.


Yola çıktığım zaman çıkmaz sokak zannettiğin yerlerde bile aralık bir kapı olabileceğini gösterdi bir kere daha.


Bir gün demeyip bu gün, bu hafta,  bu yıl demenin gücünü yaşattı.


Olmaz ki yerine neden olmasın demelisin diye hatırlattı.


Evet hayatta her istediğimizi elde etmemizin imkânı yok belki ama emin miyiz kendi kendimize zincir takmadığımıza..


Sınırlar çizip ardına çıkmadığımıza.


Belki bir haydi demeye bakıyordur her şey.


Televizyon karşısında maçı izliyorum.


Ben oradaydım diyebiliyorum.


Çok güzel bir duygu bu.










Düşlerinizi ertelemeyin :)

Bizim Handan'ın Tez Halleri - Hımmm Hızlı Halleri Değil Tez İşte Yahu Akademik Akademik, Ay Akademimi Yesinler :)

Sevgili Aze'nin tez çalışması hakkında yazdıklarını okurken kendi tezimi hatırladım. Şimdi başka bir yüzyılda gibi geliyor ama ben de tez yazdıydım bir zamanlar. Dur bir dakikaaa, zaten başka yüzyıldaydı o :) Ay neyse o kadarına girmeyelim, sayı dediğin nedir ki,  di mi?

Yıl 1994, yüksek lisans derslerim bitmiş bir tek tez yapmaktayım. En sevdiğim ders, istatistik, tezim de o konuda. Ama kendime bir konu bulamadığımdan hocamın dediğini araştırıyorum. Bankacılık sektöründe çalışanların durumu, değişimi, okulları, cinsiyet dağılımı falan filan.

Lisans tezim de istatistiktendi, binek otomobili talep tahmini yapacaktım, bir senelik hummalı çalışmalarım sonunda eldeki verilerle yapılamadığı sonucu dışında bir şey elde edemediydim. Allah sizi inandırsın DIE bazı seneler binek oto miktarını kg cinsinden vermişti, bu şartlar altında bir sonuç alamıyorsun tabi.

İnsan bir düşünür, geçen sefer de bişey elde edememiştim niye yine istatistiğe gömülüyorum der di mi?  Yok.

Tezimi yazarken gidip gidip finans hocamla dertleşiyordum. Şöyle saçma, böyle içi boş falan diye , hahaha, savunmaya o girenlerin arasında o olmasın mı? Sevineyim mi üzüleyim mi bilememiş, söylediklerimin hepsini unutun demiştim :)

Sonra hocalardan gün almak için okula gittim, on beş gün içinde bir gün ayarlamam gerekiyordu ve ne olsa beğenirsiniz?  Sadece o günleri müsaitmiş. Eve dönemediğimden, üstümde yırtık pantolon, elimde tezin hocamdaki nüshası , milletin şıkır şıkır girdiği tez savunmasında ben pek komik haldeydim  ve  komik halime de gülemiyordum tabi :D

Neyse tez hocam ve dertleştiğim hocam hiç ağızlarını açmadılar, geri kalan bir hocayla sohbet ettikten sonra pek parlak bir sonuçla olmasa da ( not ortalamım altında bir notla)  atlatmıştım o günü.

Ama acı dolu anlar bitmemişti tabi. Kadıköy'de bulduğum matbaa ciltlerken sayfamı biçimsiz kesip sağda solda bırakılacak santimleri değiştirmiş, bir de üzerine çivit mavisi kapağın tonunu tutturamamış. O yüzden gidip yeniden çoğaltıp tekrar bastırmam gerekmişti. Çivit mavisine o günden beri gıcığım :)

Haziranda geçtiğim sınavın ayrıntılarını da eylülde hallettikten sonra ekimde mezun olmayı başarmıştım. Bir buçuk sene bankalarda çalışanlarla boğuştuktan sonra yanımda banka falan demeyin sakın cinler tepeme çıkıyor demekteydim. Not ortalamamla sınavsız direk doktoraya girebilecekken okumaktan sıkıldığıma karar verip bir bankada (!) işe girmem, üstelik müfettiş olucam diye üç sene boyunca stresli dersler ve sınavlarla boğuşmam da kaderin cilvesi midir benim şabalaklığım mı bilemiyorum şu an. Yok biliyorum da işime gelmiyor :D

Bir ara hatırlatın da bizden niyeyse nefret eden finansman hocasından ( benim dertleştiğim değil tabi o)  almış olduğumuz vakayı çözmek için ne taklalar attığımızı da anlatayım.

Ey İlham Geldiysen Klavyeye Vuuur

Yağmurlu kapalı bir sabah. Benim de gözlerim kapanıyor. Saat dörtte yatıp altıda kalkıp yedi buçukta yatıp dokuz buçukta kalkınca salağa döndüm tabe :D

Halılarım yıkamadan geldi. Hadii sermeden yerleri süpürüp sileyim dedim. Ramazandan önce güya oruçlu uğraşmam diye ev temizlediydim,  o günden beri her gün temizliyorum bir sebepten, oruç tutarken daha mı titiz oluyorum ne :D

Akşama da koltukları yıkayacaklar. Emme bu havada sabaha kadar kurumazmış. Akşam bilgisayar odasında samimi bir havada oturacağız demek ki :D

Bloglardan kopya çektiğim kitapları alıp oturup kendime bir güzel liste yaptım. Cumartesi günü Haydarpaşa Kitap Günleri başlıyor :) Kitap fuarı gibi taaaa Tekirdağ sınırında olmadığından bu sene bir kaç defa gitmeyi hayal ediyorum ama bakalım.

Gel gelelim elimdeki kitap da sürünüyor. Başka bir taneye mi geçsem acaba. Güya macera kitabı su gibi okurum diye düşünmüştüm.

Roland Garros başladı, ne mutlu oluyorum o turnuvayı izlerken ya. Dün Nadal'ın maçı vardı,  pek keyifliydi.

Hediyeleri hazırladım, bu sabah yollarım diyordum halı işlerine karıştı. Yarına artık.

Çamaşır makinam yapılamıyormuş. Çok kızdım. Tahliye borusundan su kaçırıyormuş. O borunun yenisi bulunmadığından motorun üzerine akan suyla yakında ölür bu dedi. Motor bozulsa yapacaklar ama boru damlayınca çözüm yok. Şimdi ben çalışan makinanın tamir olmamasına mı yanayım, bunu öğrenmek için verdiğim kırk liraya mı yanayım bilemedim.

Bana bak ilham, gelmiyosun bi türlü alış veriş listesine döndü yazılar. Ben bile sıkıldım yav, adam ol, iki kelâm yardım et, tıt tıt tıt.


Bak yolunu gözlüyorum.

Ben beklerken siz de fotoğrafa tıklayıp şarkınızı alın anacım. Çook severim bunu.

30 Şarkı Meydan Okuması Bölüm 4

Ne çabuk sonu geldi bu meydan okumanın, ben pek mutluydum şarkıların arasında :)

Bu sefer telefonumda kalmış fotoğraflarımdan bir demet eşliğinde bakalım şarkılara.

22* Doğduğın yıl çıkan bir şarkı (Hişt bozuntuya vermeyin bunun aslında 18 numara olduğunu,  atlamışım işte, her gençkızın başına gelebilir:)

Doğduğum sene çıkan albümlere bir bakayım dedim ve bu şarkının benimle yaşıt olduğuna inanamadım. En sevdiklerimdendir,  onunla çığlık atmaya bayılırım :)


23* Herkesin dinlemesi gerektiğini düşündüğün bir şarkı

Yaaa, bir şarkı seçmekte gerçekten çok zorlanıyorum :) Bu blogda en çok yer verdiğim şarkıya yer vereyim en iyisi, herkesin dinlemesi gerektiğşne inanmasam sürekli yayımlamazdım, değil mi :) Huzurlu ve çok güzel. E dinleyin ama :)



24* Dağılmamış olmasını dilediğin gruptan bir şarkı.

İnxs ile Nirvana arasında kararsız kaldım. Hımm, hangisinin konserine gitmek daha çok isterdiiiim.



25* Artık hayatta olmayan şarkıcıdan bir şarkı.

Buraya da yazacak ne çok şarkıcı var artık. Of of, hüzünlendim onları düşününce. Fakat bu şarkıyı seçmem zor olmadı. Çektiği son video klipte, üstelik de en sevdiğim şarkılarından birinde.



26* Aşık olmak istemene yol açan bir şarkı.

Bir sürü aşk şarkısı gözümün önünden geçti saniyeler içinde, şu an en çok bunu sevdiğimi fark ettim. Kaseti kalemle başa sarıp sarıp tekrar dinlerdim vakti zamanında :)



27* Kalbini kıran bir şarkı.

Şarkı kalp kırmaz ki o işi insanlar yapar ancak :) Benim kalbim değil ama söyleyenin kalbi açısından şu şarkı çok güzel. Kapıyı kapatıp gittiğinde odadaki bütün havayı da yanında götürmüşsün gibi hissediyorum diyor. Ay daha ne desin.



28* Sesini çok sevdiğin şarkıcıdan bir şarkı.

Ama bu ses de sevilmez mi kardeşim :)




29* Çocukluğundan hatırladığın bir şarkı

Ne vardı ki diye düşünüp bulamazken aklıma bizdeki yegâne yabancı müzik plağı gelei aklıma. Yıl 1975, eurovision birincisi :)



30*  Sana seni anlatan bir şarkı.

Hımm son şarkı için düşünmem gerek. Bana beni anlatan bir şarkı. (Üç saat sonra)  Buldum buldum :) I deserve nothing more than i get.  Burasını çok severim özellikle. Sadece benim için değil hepimiz için geçerli bu tabi :)


Eveet bir meydan okumanın daha sonuna geldik. Hep müzikle kalın efendim :)

Ramazan Düşünceleri

Tuhaf mı bilmem, ramazanda oruç tutmanın sevabını günahını falan hiç düşünmedim ben. Bizim zamanımızda böyle şeyler söylenmezdi de zaten.

Ramazan gelirdi,  evde farklı bir hava eserdi. Sahura kalkmak isterdik biz çocuklar olarak. Gözlerimiz uykulu o sofraya oturmak bambaşka bir keyifti.

Öğlene kadar tutardık orucumuzu. Akşama kadar tutacağım diye ilk tutturduğumda ilkokul birinci sınıftan ikiye geçtiğim yazdı sanırım. Ağustos ayının en sıcak günleri. Öğlen bozmayınca babam akşama kadar tutarsın o zaman,  bozamazsın demişti. Saat beşte susuzluk başıma vurmuştu. Babam elimden tutup bakkala götürmüştü beni. İstediklerimi almıştı. Gazoz, dondurma, soğuk sulu ne varsa :)

Akşam ezanın okunmasına kadar geçen son yarım saatin hiç ilerlemediğini hatırlıyorum. Ki ben o yaşımı hiç hatırlamam neredeyse.

Ezan okunana kadar radyo açık olurdu. Bugünkü gibi bir sürü televizyon kanalı yok tabi, bir tane var. Radyoda şimdikiler gibi vıcık vıcık olmayan güzel bir program olurdu. İnsanlar sakız çiğnemek orucu bozar mı diye sormazlardı.  Ezandan sonra dua edilirdi, program orada biterdi.

Ramazan benim için huzur ayıdır, Allah rızası için oruç tutabilmenin verdiği gurur ve mutluluk ayıdır, kalabalık, keyifli sofralar ayıdır. Nasılsa mutfak çok bereketlidir, işlerim her zamankinden çabuk biter, bir mutluluk vardır yüreğimde.

Düşündüm de,  sanki şu kadar sevap falan dendiği zaman pazarlık yapıyormuşum gibi hissediyorum. Sanki güzelliğine gölge düşürüyorum yaşadıklarımın. Ben sadece o mutluluk ve huzuru,  bedenimi ve ruhumu dinlendirip bu bir ay elimden geldiğince nefsime söz geçirmenin başarısını yaşamak istiyorum. O kadar.

Klişe



Klişenin aynı zamanda " basımevinde, baskı işinde kullanılmak ereğiyle üzerine kabartma ya da oyma resim, şekil, yazı çıkarılmış metal kalıp." olduğunu biliyor muydunuz?

Ben bilmiyordum :)

Bu video da gülümseyen bir sabah için olsun.

Günaydın.

...

Hâlâ senden şiir bekliyorum dedi arkadaşım. Yazamıyorum ki artık ben dedim. Yazarsın yazarsın dedi.

Düşünüyorum o zamandan beri. Gerçekten de aklıma gelmiyor.

İçimde bir yerde yazmaya aşık bir kadın yaşıyor, sanki söyleyecek çok şeyi var, büyük cümleler değil ama küçük, basit kendi halinde cümleler. Çırpınıyor onları ortaya çıkartmak için.  Biliyorum, hissediyorum, delice istiyorum. Ama olmuyor.

Kapıları mı kapattım, duygularıma mı çizgi çektim, kendimi çok mu korumaya aldım, aklımı kaçırmamak için bir yerlere mi hapsettim benliğimi?

Yazı yazmak istiyorum.

Ama sanırım ana fikir olmayınca yazı da olmuyor.

Bir de bunu içimdekine anlatabilsem.

Sen gören,  koklayan, dinleyen, gördüklerini toplayan, seyreden, yaşayan bir kadınsın. Yazamıyorsun. Bunu da böyle kabullen işte.







Hayır İlla Ben O Odaya Yerleşeceğim Diyorsan Temizliğin Ucundan Tut İki İşe Yara

Kumruları gerçekten çok seviyorum, hatta sabah yine ne güzel gözüküyor diye seyrederken fotoğrafını çekesim gelmişti.

Sanırım poz vermeye geldiler beni üzmemek için.

Çocukların odasına neden gittiğimi de unuttum bak onlarla uğraşırken.

Biri pencereden geri döndü. Neyse girmedi derken diğeriyle gözgöze geldik.


Gördüğünüz gibi gemiyi yeniden ele geçirmeye çalışmaktaymışlar.


Kışladım hemen şabalak üstteki kapalı camlara çarptıktan sonra


Yere kondu.


Yeniden yerine geçti sonra. Bir sonraki denemede de camlara çarpınca yardım şart oldu.


Yalnız bakar mısınız rahatlığa, hanımefendiye (kesin kaçan beyfendidir diye böyle demekteyim :) uzattığım strafora nazikçe çıktı. Diğer elimle de fotoğrafını çekiyorum bu arada.


O sekince dururken ben de onu camdan çıkarttım.


Eh artık uçabilirsiniz majesteleri :)

Arka balkon yetmedi, evi de ele geçirdi maymunlar. O odada iki delikanlı yaşıyor, huu, camı açmadığımda havasız hali nasıl biliyor musunuz siz, bi rahat bırakın :)

Sanırsın Bir Şirkette Ceo Falanım

Bitmiyor, yapılacak işler koşturacak şeyler bitmiyor.

  • Ramazandan önceki son dönemeçte temizlik işine girişmem gerek. Temizliğe yardıma gelen Yasemin de hasta, iş başa düştü. Dün akşam yatak odasını bitirdim, bugün yarın diğer yerler beni bekler 
  • Çamaşır makinam bozuk, evde hiç durmadığımdan tamirci de çağıramadım. Bugün gelecek. Çamaşır yığınına bakınca gelmese miydi acaba :D
  • Bu akşam üniversite arkadaşlarımla buluşacağım, on beş kişi ancak toplanabiliyoruz ama olsun :)
  • Bilgiç için ceketin önünü dikmeliyim. Hâlâ peruk almadı, benim başıma patlayacak sonra. 
  • Cuma günü Basriye Teyze'nin duası var. 
  • Bir ara Kadıköy'e inip kasap şarküteri alış verişi yapmak lâzım. 
  • Hediyeleriniz postalanacak, oturup da paketleri hazırlamalıyım.

Şimdilik bu kadar sanırım.

Gidip yürüyüşümü yapayım ben. Gözlerimi açamıyorum ama yürürken bir sorun olmaz umarım :)

Hepinize günaydın.

Enerjik bir güne açılsın sabahınız.





Neler Neler

Geçen haftalarda her şey o kadar üst üste gelmiş ki arada ne çok şeyi atlamışım.

 Aynur'la Kürşad'ın bizimkilerle ortaklaşa hazırladığı harika sürpriz anneler günü kahvaltısından bahsedememişim mesela. Oysa sabah markete gidiyoruz diye evden çıkan oğluşlarım çok tatlıydılar.





Bu açı hangi açıysa öğrenip aynı şekilde fotoğraf çektirneliyim hep :) Yaşasın beş kilo verdim pozum on kilo vermişim gibi bir havaya bürünmüş :)


Anne olmak güzel :)


İlk gözağrım, kollarımda ilk tuttuğum bebeğimin yeri de  başka tabi :)

Annem ve teyzemle Altın Kızlar Ortaköy'de gezimizden de bahsetmedim.



Şenlik bile vardı, öğrenciler gösteri yapıyorlardı.


Yalnız ben o yolda o kadar yürüdüm böyle polen görmedim. Çılgın rüzgârla birlikte dayanılmaz ikili olmuşlardı. Ağzımıza burnumuza doldu, hapşıra öksüre yürüdük.


Sonra sonra bu pazar yine kalabalık kahvaltı soframız vardı.


Toplu fotoğraflarda biz çıkmadığımızdan teyzemle alternatif fotoğraf çektik, bir köşeye yerleştirdik :)


Biz içerdeyken kapı önü muhabbeti koyulaşmış :)

Sürekli dışarıda olduğumdan pek kitap okuyamadım. Faniler Kitabı serisinin ilk kitabı yasaklı bitti sadece. Sadece korku duygusu kalmış insanlarla dolu bir dünyada geçen kitap oldukça sürükleyici.




Çin Seddi,  Uzay Yolcuları ve Philomena filmlerini izledim.


Uzay Yolcuları güzeldi. 120 yıllık bir yolculuğa çıkmış uzay gemisinde otuzuncu yılda uyanan adamcağızın hikâyesiydi diyebiliriz. Tabii ki içinde klişe vardı ama keyifle izledim sonuna kadar -ki Jennifer Lawrance'ı sevmem pek.


Mat Damon'u da sevmem pek ama yine de filmleri fena olmazdı,  bu hariç. Saçma sapan bir filmdi, sıkıldım ve sevmedim. Oysa macera filmleri en sevdiğim kategorilerdendir.


Bu filme de dün akşam televizyonda rastladım. Gerçek hikâyeymiş. Genç kızken evlilik dışı bir bebeği olan Philomena rahibelerin yanında doğum yapmış, bebeğini dört yaşında ondan habersiz evlatlık vermişler. Oğlunun ellinci yaş gününde kızına bunu itiraf ediyor ve kızının da teşvikiyle bir gazeteciyle birlikte onu aramaya başlıyorlar. Sadece dindar ve ateist olmalarıyla değil her halleriyle birbirinden çok farklı iki tipin yolculuğu zaman zaman güldüren zaman zaman hüzünlendiren bir seyir izliyor. Güzeldi.

İşte böyle.

Buraya kadar hâlâ okudunuz mu yoksa? Vallahi bravo. Öptüm sizi :)