Evin En Küçüğü de Yolunu Çiziyor :)


On beş sene önce şu hamakta sallanırken Oşş Oşş kemir gibi yanıyorum. Neden böyle yapıyisun neden böyle yapıyusun oş diye şarkı söyleyen küçük oğlum üniversiteli oldu.

Geçen sene bu zamanlar "Ben üniversitede okumak istemiyorum"  la başlayan maceramız biraz bedava bilet hakkı biraz yeşil pasaport kaybetme korkusu, baba parası anne kendini paralaması ile bu aşamaya geldi :D


İyi ki Aynur bize her sene tekrar tekrar Bilgehan'ı özel okul sınavlarına sokmamızı söylemiş,  iyi ki ortaokul açılınca mahalledeki üç okulun hepsi bizim okula toplanmış, biz de kalabalık ve kaostan kaçmak için haydi sokalım sınava demişiz, iyi ki burs kazanmış, iyi ki lisede Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi'ne gideceğim diye tutturmuş (İstanbul Erkek'ten Şişli Terakki'ye (%100 bursla) kazandığı halde) ,  iyi ki o sene bizim bu yakada açılmış aynı lisenin bir kampüsü... 


Eğer benimki gibi normlara uymayan, deneme sınavlarına bile girmekten hoşlanmayan (ve girmeyen, iki sene boyunca her hafta yapılan sınavlara toplamda beş kere girip tamamlamamıştır),  online eğitimde hele hepten dağılan çocuğunuz varsa sınav zamanı işiniz zor. 


Bahçeşehir Üniversitesi 'nin harika bir sistemi var. Apply BAU diye. Bu siteden girerek burs için başvurabiliyorsunuz. Mart ayından itibaren bir kaç dönem var başvuru için. Buraya katıldığınız yarışmaların sosyal aktivitelerin belgeleri yükleyip, hayallerinizi ya da projelerinizi yazarak burs isteğinde bulunuyorsunuz. Bölümü  burssuz kazanmanız halinde devreye giriyor bu burs.


Bilgehan ilk aşamada buradan %30 burs kazandı. Sonradan okuluna gelen rektör danışmanı ile konuşmaya gittiğimizde bu bursun az olduğunu fark edip dekanla mülakata çağırdılar. (Bizimkisi yazı yazmayı sevmediğinden pek birşeyden bahsetmemiş, oyun yaptığını bile yazmamış benim oğlum. Eh, anası da asla yerine yazmaz öyle şeyleri :D)  Uzun lâfın kısası %50 burs aldı istediği bölümlerden. Bir de Bahçeşehir öğrencisi olmasının indirimi vardı. Toplamda %65 gibi bir burs oldu.


Bütün mesele o puanı tutturmasındaydı. Tutturdu bir şekilde. 


Bilgehan sadece bilgisayarla ilgili bir bölümde okuyabilirdi. Yazılım, oyun falan. Şurayı kazandı, yazalım okusun diyebileceğimiz bir kişiliği yok. Seneye tekrar girebilirdi ama o da biz de bu senekinden farklı olmayacağını biliyorduk. Ne o gerilimi çekebilecektik ne siniri. Dolayısıyla burs da alınca sadece 3 tercih yaptık. Kazanır dediğimizi kazandı.

Yazılım Mühendisliği okuyacak.


Beni en mutlu eden kazanması, bölümü falan değil, onun mutlu ve hevesli olması. Mutlu,  hevesli ve yeteneğine uygun bir bölüme gitmesi en güzeli.  İki oğlumda da bunun olması için elimden geleni yaptım. Ağabeyi mutlulukla okuyor, umarım Bilgiç de onun gibi mutlulukla okur.

Zafer Bayramımız Kutlu Olsun


Şu ülkede özgürce dolaşıyorsak, bayraklarımız dalgalanıyorsa her köşede, başka birilerinin yanında sığıntı gibi yaşamıyorsak hepsi senin sayende Atam.

Bunu anlayamayanları anlayamıyorum. 


Yeni Blog Temam

Daha tam oturmadı ama Sevgiciğimin hediyesi yeni blog temam artık mobil cihazlarla da uyumlu hale geldi. 

Ben hep telefondan giriyorum bloğa, oradan yazıp çiziyorum. O yüzden de masaüstü temamı kullanıyordum zira mobil olunca etiketlerin, linklerin gitmesine sinirlenmekteydim. Sevgi de benim masaüstü halimden hiç memnun değildi, rahat okunmuyor diyordu, olaya el attı sonunda :)

Şimdi mobil haliyle de bütün istediğim linklerimin ve videolarımın göründüğü bir temam var.

Henüz tamamlanmadı, başlıklar değişecek, yan kolonu da ayarlamadım. Bir de "devamını oku "kısmı kalkıp düz yazı haline dönecek. I ya dönüşmüş İ ler hallolunca pek güzel olacak.

Ellerine sağlık Sevgi. Teşekkür ederim canım. 

Sevgi'nin bloğu Kiremithanem'i bilmeyen varsa gidip harika fotoğraflarını ve düşündüren yazılarını görsünler derim.

Bir Haftadır Ne Yedim Ne İçtim ve Sonuç

Bu yazıyı yarım tahinli çörek ve bir simiti götürmemin ardından yazıyorum. Ve karpuz, incir, aşure de sırada bekliyor, akşama kadar yemenin cılkını çıkartmayı düşünüyorum :D

Sabah tartıya çıktım. Bunun bir açıklaması olmalı dedim.

Bütün haftayı film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirdim.

Geçen pazar serbest günümüzdü. Kahvatıda simit yemiştim. Bir aşure (150 gr lık tabaktı),  kocaman dondurma  bol incir sonunda pazartesi vermiş olduğum bir kiloyu almış gözüküyordum. Çok önemsemedim.

Pazartesi sabahı rejim kahvaltımı yaptım. Akşamına ızgara et ve mercimek çorbası içtim.

Salı sabahı da rejim kahvaltımı yaptım. Ama gezmeye gittim kuzenime. Akşama kadar bir kaç fındık fıstık attım ağzıma. Geç yedik yemeği. Kızartma patlıcan ve mücver aldım köfte ve salatanın yanına. Asıl karpuz yedim geç saatte. Zira zaten bahçede büyümüş karpuzunu yemek için gitmiştik :D Aralıklı oruç saatlerime uyamadım.



Çarşamba normale döndüm. Akşam yemeğinde tavuk göğüs ve salata yedim.

Perşembe başka bir gezme vardı. Bu sefer kahvaltıya gittim bir arkadaşıma.


Kahvaltı sonrasındaki hiçbir şeyden geri kalmadım. Ama eve dönüşte 6.5 km yürümüşüm.

Akşama az yedim. 

Cuma yine normal düzendeydi. Akşama bir köfte, biraz karides ve salata yedim.

Dün akşam nachos yaptım. Kalorisi çoktur ama gün içinde aldığım toplam kalori 1700 ü aşmamıştır.

Bu sabah kalktığımda bilin bakalım ne olmuştu? 

Normal şartlarda yaptığım bütün kaçamaklara rağmen aldığım kaloriler çok fazla değildi. En kötü ihtimalle kilo vermemem gerekiyordu. 

Kilo : 73.2 (+1)

Beli ölçmedim.

Yaş hâlâ neredeyse 51

Ruhun tepesinin tası atmış vaziyette :D

Gidip bir bardak daha çay alayım da şu tahinli çöreğin son kısmını lüpleteyim. 

O arada siz de dün sabah balkonumdan çektiğim kuş fotoğraflarına bakın. İlk defa gördüğüm bu kuş alaca ağaçkakanmış. Çok mutlu oldum yakalayabildiğime :)








Fooğraflara yetmişlerden türkçe şarkılar sakladım beğendiğiniz bir tanesine tıklayıp alabilirsiniz.

Bu arada,  tabii ki pes etmedim. Kesin su tutmuşumdur, yarın kaldığım yerden rejime devam. Öyle kilolar her geri geldiğinde pes etseydim ben :D 


Bize Çok Büyük Lâflar Değil Çok Küçük Hareketler Lâzım : Vatan Millet Sakarya

Bayram yaklaşırken içimde bir yara olan konuya da el atmadan geçmeyeyim dedim :Milli bayram kutlamak

Bloğumu takip edenler bayram kutlama konusundaki titizliğimi bilirler. Dini bayramları da milli bayramları da aynı özenle kutlarım.

Kutlarım derken süslü püslü bir paragraflık cümleleri whatsapp tan herkese topluca göndermek veya sosyal medyada bayraklarla ya da şekerlerle mesajlar vermekten bahsetmiyorum.

Fiilen kutlamak. 

Eskiden stadlarda nefis törenler olurken bu iş daha keyifliydi tabi ama insan çaba gösterirse kendisine katılacak töeen her daim bulabiliyor.

En başta okulların törenleri. Yıllarca okullardaki hemen her törene katıldık çocuklarla. Bu katıldıklarımızın çoğunda görevli değillerdi. Ve sanırım görevli olmadan törene gelen tek çocuk benimkilerdi. Daha da kötüsü neydi biliyor musunuz?  Kutlamada işi biten çocuğunu alıp giden aileler. Düşünün on dokuz mayıs kutlanıyor, en son 13 -14 yaşındaki gençlerin kurduğu grup konseri var, izleyen onların aileleri ve biz. O kadar. Haydi işi olmayan olaydan kopmuş diyelim. Bari oraya kadar gelmiş, çocuğunun heyecanına ortak olmuş olanlar empati yapabilselerdi.

Yok.

Yağmurda,  soğukta  anne gidecek miyiz diyen çocuklarıma Atatürk bugün hava çok soğuk evime gideyim dememiş, bize bu yurdu hediye edenler,  bu sıcakta savaş da hiç çekilmez diyerek klimalı ortam aramamış. Bu bayram kutlamaları bizim onlara şüktanlarımızı sunma şeklimiz. Evde totomuzu yayıp "Vatan millet sakarya"  demekle olmaz o işler diye cevap vermiştim ki zaten şimdi onlar benden daha özenle kutlama yapıyorlar.

Evet stadlarda tören olmuyor, evet kimi densizler paso o sıralarda hastalanıyor felan ama iğneyi kendimize batıralım, biz ne kadar kutluyoruz? 

Bayramlar tatil değil,  özel günlerdir. O hikâyelerini dinlerken gözümden yaş gelen insanların biraz daha fazla saygı ile anılması gerekiyor bence.

Bize Çok Büyük Lâflar Değil Çok Küçük Hareketler Lâzım, Doğal Hayatı Korumak Üzerine

Hepimiz geçen ay büyük bir acıyla yangınları  selleri izledik.

Kimi klavyeler hiç susmadı, kimileri üzüntüden hiç ses çıkartmadı  kimileri öfkelendi kimileri ağladı.  En çok da çaresizlik ve bir yerlere el uzatamamak acıttı. Elimizden geldiğince,  güvenilir bulduğumuz yerlere yardım etmeye çalıştık (Ne acı insanın devlet kuruluşlarına güvenemeyip yardım yapacak yer araması, ne acı bir telefon bile alsa devlete de ekstradan iki telefon parası ödeyen bir ülkenin böyle zamanlarda hâlâ her şeyi cebinden karşılamaya çalışması ama konumuz bu değil) 

Küresel ısınmalara söylendik, kötü yapılaşmaya saydırdık. Büyük işleri yapmaları gereken büyük adamlar nerelerdeydiler? Niçin işlerini yapmıyorlardı? 

Ben yapabileceğim şeyi yapmaya çalışıp sürekli konuşmayı, sürekli aynı şeylerden yakınmayı sevmeyen bir insanım. Evet arada söyleniyorum ama oturduğum yerden sadece birilerine saydırarak elime geçen bir şey olacağını sanmıyorum. Yapabileceklerime bakmayı tercih ediyorum.

Kendime dedim ki neler yapıyorsun, başka neler yapabilirsin Handan? 

Doğa için yaptıklarımı sıraladım.

Çöplerimi ayrıştırıyorum. Camları, kâğıtları, giysileri. Ha devede kulak onlar Handan diyebilirsiniz. Olsun, deveye yapabileceğim bir şey yoksa kulağa odaklanabilirim belki. 

Yağ atıklarımı biriktiriyorum. Atık yerleri var bizim sitenin içinde ama olmasaydı da biriktip çöpe bırakırdım.

Çocuklar küçükken sokak kıyafetlerini her gün yıkamazdım,eve gelince kapı arkasında asarlardı, evde temiz kıyafetlerini giyerlerdi. Sokağa çıkacakları zaman da diğerlerini. 

Spor yaptığım kıyafetler için de aynı şeyi yapıyorum. Terli kıyafetleri asıyorum. Ertesi gün yeniden giyiyorum. Ben temizken o kıyafetlerde ne ter kokusu oluyor ne bir şey.

Pandemide de her şeyi sürekli yıkamadım. Balkona asıp havalandırdım. 

Üç günde bir değişen çarşaflar, her gün alınan uzun duşlar, dakika başı çamaşır suyu dökmeler falan aslında doğal hayata yaptığımız zararlarin içinde.  

Yazın aşırı klima çalıştırmamaya çalışıyorum örneğin . Sadece nefes alamayacak kadar nemliyse açıyorum . Kışın evde yazlık kıyafetlerle dolaşacak kadar sıcak olmasın istiyorum. Gece yatarken ısıtıcıyı kapatıyorum. (Varken öyle yapıyordum yani :)

Gideceğim yerlere mümkün olduğunca yürüyorum. 

(Hayalperest söyleyince aklıma gelenleri de ekleyeyim) 

Mutfak musluğum su tasarruflu. Az akıyor. Meyve sebze yıkadığım sularla bitkilerimi sulamaya çalışıyorum çoğunlukla. Dişimi fırçalarken, elimi sabunlarken musluğu kapatıyorum.  En üzüldüğüm duş alırken suyun ısınması için uzun süre akıtmam gerekmesiydi, şimdi o sırada altına kova koyuyorum, o suyla balkon yıkıyorum ya da tuvalete döküyorum.  

İlk aşamada aklıma gelen basit şeyler bunlar. 

Dünyayı yerinden oynatamıyorum, evet ama kendi üzerime düşeni yerine getirmek için uğraşabilirim. Bu da oturduğum yerden hayıflanıp durmamdan bana daha faydalı. 

Belki ambalajlı ürün alımımı azaltabilmek benim ilk hedefim olmalı. Öyle çok dönüşüm çöpüm çıkıyor ki. Bu konuya odaklanmalıyım.  

Aldıklarımın bozulup atılması engellemeliyim. Bayat ekmekleri değerlendiririm. Domatesler yumuşadığında buzluğa atarım, sonra çorba yaparım. Son kullanma tarihi geçen şeyleri hemen çöpe atmam, tadında bozulma yoksa tüketirim. Ama yine de çürümüş sebzeler olabiliyor. Zira şu günlerde pek minimalist market alış verişi yapamıyorum. Hem internetten sipariş verdiğimden hem de herşeyin fiyatı her an o kadar artıyor ki indirimde görünce biraz depolamak istiyorum. 

Bir de Doğal Hayatı Koruma Derneği'ne üyeliğim geçip gitmiştir artık, yeniden üye olacağı ona.

Bir gün evim olursa bahçesini meyve ağaçlarıyla donatacağım.

Kendi çocuklarıma da bu düşüncelerimi bulaştırmak yapabileceğim en güzel şeylerden biri olacak. Söylediklerim bir kulaklarından girip diğerinden çıksa da yaşadıkları bir şekilde etkiler, kendi evleri olduğunda uygularlar diye umuyorum.

Şimdilik aklıma gelen minik şeyler bunlar.

Evet çoğu şeye el atamayabiliriz ama çocuklarımıza örnek olarak büyük iş yapmış olabiliriz. Hele ki öğretmenler, ah öğretmenler, ne kadar çok çocuğa,  gence dokunabilirler. Muhteşem bir şey değil mi bu :)



Bize Çok Büyük Lâflar Değil Çok Küçük Hareketler Lâzım

Bu haftamın başlığı da bu olsun.

Az önce midem kazınıyor diyerek kendime su alırken aklıma geldi konu. Konu aklımdaydı da yazmak kısmı :)

Kocaman kocaman cümlelere rastlıyorum sık sık. Sonra oturup düşünüyorum anlamlarını. Bana hiçbir şey ifade etmiyor. Evet ulvi bir şey var ama o ne, belli değil.

Hadi çok ulvi şeyleri geçelim. Aklım fikrim yemekte ya karnım açken beni yazmaya getiren kısma bakalım.

Duygusal açlık.

Efendim duygusal olarak açlığımız varsa fiziksel olarak da açlığımız geçmiyormuş. Mantıklı ve fakat benim ne işime yarıyor şimdi bu? Gün 24 saat açım ben. Hiç doymuyorum. Ruhum isyanını böyle dile getiriyor olmalı.

Hımmm.

Neden duygusal açım. 

Evin içinde çocuklarım ve kocamla uğraşıp duruyorum. Onlar beni bunaltıyor, yoruyor kapana kısılmış gibi hissediyorum, kendimle başbaşa kalmayı,  sadece kendim adıma düşünmeyi özledim. 

Peki.

O zaman şimdi nolcek?

Çocukları cami avlusuna mı bırakiim?  Evden mi uzaklaşiim?  E ev benden uzaklaşmıyor ki?  Hepsini terk edip Tibet'te bi manastıra mı kapaniim?  Valla bir ara en büyük hayalim akıl hastanesine kapatılıp bir köşede oturup ileri geri sallanarak günü geçirmekti.

Eh, sanırım ben aç kalmaya devam edeceğim. 

En iyi ihtimalle rejim yapmaya uğraşırken gram hesaplamaktan dünyanın gerisiyle iletişimimi azaltacağım. Başardığım minik şeylere bakıp mutlu olacağım. Bugün giden 250 gram,  yarın yaptığım 160 tane squat (Çömelip kalkma hareketi)  falan iyi hissettirecek.  Kocaman sözcükler değil minicik hareketlerle ayakta kalacağım. O kadar.


Yepisyeni Bir Hafta

Havalar hafiften serinledi, evim rüzgârlı (derken çamaşır makinası aklıma geldi   gidip bir bakayım) (çamaşırları astım, kendime çay doldurdum geldim :)


Yaz yerini yavaş yavaş sonbahara bırakıyor. Ve bence İstanbul'un en güzel mevsimi sonbahar. İnsan ayılıp bayılmadan mis gibi bir havada kendine geliyor.

Geçen hafta yediğim içtiğim derken başka şeylerden bahsetmemişim.


Birlikte ilk doğumgünümüzü kutladığımızda 18 yaşımızdaydık. Any geldi, onun doğumgününü kutladık annemin aşuresi ile :D


Benim atom karınca arkadaşım, enerjin bol olsun. 

Bir başka akşam kardeşim uğradı, masa başında keyifle sohbet ettik hep birlikte.

Cumartesi günü instagrama bakarken ne gördüm?  Hatice Üsküdar'da ve benim bundan haberim yok :) Bensiz haaa diye araya dalınca, dün o ve Nilgün bana geldiler. Erkut Bilgiç ile legolande gömülürken biz de keyifle sohbet ettik. Nasıl güzel geldi anlatamam.


Bu hafta da kuzenimle buluşma ayarlıyoruz. Açık havalarda hafiften sosyalleşmek, özlem gidermek,  kışa girmeden enerji depolamak gibi.


Yalnız geçen hafta düşündüğüm doktor randevularını alamadım, elimden telefonu bırakma kararımı da uygulayamadım, bir kitabı bile bitiremedim. Kendimi bu konularda kınıyorum. Ama çok da kınamayayım yav. Tatil modundayım işte.

Yedinci Gün , Serbest Gün, Kaç Kilo Vermişim

Sabah kalkar kalkmaz tartıldım ,  yüzüm düştü. Üç yüz gram kadar vermiş gözüküyordum. Sonra pazara gittim, döndüm  bir iki saat geçti, Metos'u da uyanırdım. Birlikte tekrar tartının başına gittik. 

Aradan geçen iki saatte ne olmuş bilmiyorum ama bekliyordum böyle bir şey ,  zira daha önce de yaşamıştım. Bir anda 700 gram daha indi ibre.

Sonuç olarak. 

Günde 1100- 1200 kalori civarı aldım. 

Sadece bir gün 1600 kalori aldım nachos yapınca.

Günde üç dört kuru kayısı dışında tatlı yemedim. Karbonhidrat düşük aldım  proteine yüklendim. 

Her gün bir saate yakın yürüyüş yaptım. Hızlı değildi, aheste aheste dolandım ama dışarı çıktım.

Hemen her gün elli dakika pilates yaptım. Bunun iki tanesi kardiyo pilatesti. Bir gün yapmadım sadece, o gün de ev temizlediydim.

Ortalama günde 300 kalori harcamışımdır.

Akşam sekizde yemek yemeyi kesip öğlen on ikiye kadar sadece su içtim. Öğlen on ikide kahvaltı,  akşam altıda akşam yemeği. Arada yine bir şey yemedim, yani o altı saat yine oruç gibiydi. Altı sekiz arasında çayımı içip biraz kuruyemiş yedim.

Valla açlık hissetmedim dersem Allah Baba çarpar beni, bol proteinli beslendiğim halde gayet de acıktım. Tıka basa doymadım hiç.

Altı günün sonunda 1 kilo vermişim (ilk gün attığım şişkinliği saymıyorum) 1 cm incelmişim (Bence o bir santimden çok olması gerek, kendimi şiş hissediyorum bu sabah). 

Çok fazla değilmiş gibi duruyor ama ben ayda bir kiloyu ancak verebilmiştim daha önce. Üstelik yine kalori sayıyordum ama saate dikkat etmiyordum.

Üstelik bir kilomun hepsi yağdan gitmiş,  belimdeki bir santim incelme bunu gösteriyor.

Bir de,  geçen pazar kendimi bilimum ekmeksel gıdalara gömdükten sonra pazartesi günü c vitamini desteği ile ayağa kalkabilmiştim. Gözlerimi açamıyordum. Salı günü hafifledi, sonrasında geçti. Eğer bugün yediklerimden sonra yarın yine gözümü açamazsam sebebinin ekmek,  tatlı  velhasıl karbonhidrat olduğuna emin olacağım. 


Bu sabah mutlu kahvaltım bu. Simitle bir aşk yaşamaktayım şu an :) Sonrasında aşure hayalleri içindeyim.  Akşama ne sipariş edeceğimizi bile kararlaştırdık Metos'la :D Günlerdir bu iş üzerinde çalışıyorduk :D

Bu bir günlük kaçamak belki kilo verme hızımızı düşürecek ama rejim yapma süremizi uzatacağından uzun vadede daha iyi.  Arada böyle molalar vermekten hiç vazgeçmiyorum, zira elli bir yaşıma çok az kala artık hayatımın hep böyle sağlıklı beslenerek geçmesi gerektiğini biliyorum. (Bu kadar sıkı olmasa da)  ama sevdiğim tadların keyfinden de kendimi mahrum etmeyeceğim. Sonuçta sadece sağlıklı yaşamaya çalışarak yaşamak da sıkıcı anacım. 

Haftaya gün be gün diyet hikâyesini yazmayı bırakıyorum. Burada yapılması gerekenleri özetledim. Belki arada bir kısaca anlatırım. 

Son durum künyesi :

Kilo : 72.5

Bel : 75 cm

Boy: 1.72

Yaş : Neredeyse 51 

Ruh : 20 lerde :D


Tüm bu hafifleme maceram hafifleyelim etiketimin altın. Şurada.

Altıncı Gün; Varoluşumu Sorgulamaktayım

Aslında çok da sorguladığım söylenemez, koskoca kâinatta bir toz zerresiyiz hepimiz. Yaşıyoruz, öleceğiz. Öleceğini bilerek yaşamak olaya renk katıyor elbet. Ölümden sonrası belirsiz. Bilmediğimiz bir kapıdan geçeceğimiz başka bir macera. Çok derinlemesine düşününce sonsuzluk da insanı ürpertiyor. Sonluluk da. Akıl sağlığımız açısından gündelik işlerle meşgul olup içinde bulunduğumuz zaman dilimine odaklanmak gerekiyor. 

Karavanda vakit geçirmeyi belki de bunun için seviyorum. 

Sürekli yapacak bir iş var. Yemek hazırlanacak. O küçük ortamda bu bir meydan okuma gibi. Bulaşık yıkanacak bu daha da zor. Üstelik sınırlı kaynaklarının da bilincinde oluyorsun. O su bitebilir. O tuvalet boşaltılacak. Elektrik yetmeyebilir.

Bütün bunlar seni sürekli meşgul ederken kafan varoluşsal karmaşalara bakmıyor, bakamıyor. Üstelik o küçücük alanın hiç bitmeyen işlerinin bir de keyifli yanı var ki işler bitiyor. Ha?  Yani yapman gereken şeyler bitmiyor ama yaptığın şey bitip yerine yeni bir şey geliyor. Evdeki gibi temizlik yapmam gerek nereden başlasam,  yarın yapsam demiyorsun. Ya da başlayınca bir hafta devam etmiyor o temizlik. Ayağına kırıntılar yapışmaya başlayınca süpürgeyi çıkartıyorsun. Beş dakikada tamam.  Tezgâh dağılmış, on dakikada yerinde.

Kapı kapanmıyor, su ısınmıyor, dış lâmba yanmıyor. Hep bir uğraş. Sonra nihayet tamir olanlar olup, yapılabilenler yapılınca ayaklarını uzatıp içinde bulunduğun doğaya bakıyorsun. Sesleri dinliyorsun. Dalga sesi, kuş sesi, kurbağa sesi, cırcır böceği sesi, yağmur sesi. Öylece kayboluyorsun. 

Saat 10.00. Evde herkes uyuyor. Ben de dışarıdan gelen kuş seslerini dinliyorum. Karavanda değilim ama bakış açım daha bir sakinledi sanki. Bir şeyler beklemek yerine birşeyler yaşamayı öğrendim. Ah yine işler işler diye yakınmak yerine onları yapabiliyor olmaktan mutluyum. Düşünüp durmaktansa hissedip duran bir insan olmak istiyorum. Rüzgârla sallanan yaprakların hışırtısı, uzaktan geçen çocukların sohbetleri, alt kattaki tıkırtıları alıp kendime katıyorum. Midemdeki gurultular ekleniyor, gülümsüyorum. Biraz daha bekleyebilirsin mide, harika bir andayım   yaşıyorum. 

Hava serin, en sevdiğim mevsimin esintileri var . Pelteleşmiş halden sıyrılıp hafif hafif harekete geçmekteyim. Günün bu pırıl pırıl ilk saatleri beni dünün kirlerinden arındıyor. Allah biliyor ya buna çok ihtiyacım vardı. 

Bugün yediklerimden bahsetmeyeceğim. Beni yiyenlerle savaşma modundayım. 

Yarın kilomu ve bel çevremi bildirip bu seriyi bitireceğim. 

Şimdi biraz şu koltukta sessizce oturup sadece duracağım. 

Öptüm hepinizi. 



Beşinci Gün , Sanırım Neden Kilo Vermeye Çalıştığımı Anlatmaktan Sıkıldım

Dün bir şey fark ettim. Her ne kadar iyi niyetli olsa da kilo vermeye çalışan birisine ihtiyacın yok ki,  neden kendini zorluyorsun, gerek yok gibi sözler söylenmesi insanı geriyor. Tıpkı şişmanlamışsın kilo ver demek nasıl kırıcıysa diğeri de çok yıpratıcı. Haa, blumia ya da anoreksiya hastasıdır, iskelet gibi kalmıştır, çirkinleşmeye başlamıştır, sağlıksızdır,  sen de çok yakınısındır dersin. Hoş hastaya demek de ne işe yarar bilemem de.


Bugün beşinci gün, ben herkese neden kilo vermeye çalıştığımı açıklamaktan yoruldum. Ama yine de beni aydınlatıcı bir süreç oldu. Zira ben de kolaylıkla görüntüsü şişman olmayan birisi rejim yapsa ne gerek var diyebilirdim. Artık dememem gerektiğini öğrendim. Zaten o moda girebilmek yeterince zor,  neden çıkartmaya uğraşayım. 


Yediklerim belki az görünebilir ama benim vücudum cidden bilime incelemesi için verilecek kadar ilginç metabolizmaya sahip,  her bir grama yapışıyor :D İyi ki açıktan kırılan bi Afrika ülkesinde yaşamıyormuşum,herkes bir deri bir kemik, ben böyle etli butlu. Millet yemek çaldığımı sanırdı. Hehehe, yok anacım, ben yemeyi kestikçe vücud da harcamayı kesiyor. 82 kiloyla doğuma girip, 4 kilo 200 gram çocuk doğurup aynı kiloyla doğumdan çıkan bir kadından bahsediyoruz burada. Oğlan beş aylıkken ben beş aylık hamile gibiydim. Aldığım bütün hamilelik kilolarını dirhem dirhem rejimle vermek zorunda kaldım. 


Bu konuyla ilgili başka bir konuşma yapmak istemiyorum. Zaten 15 günlük bir süreç, ben ehli keyif bir adamım, sevdiğim yemeklerden vazgeçmem ( bakınız dün akşamki nachos) ,  sadece saatlere uyarak deli gibi yeme döngüsüne girmeyi engellemeye çalışırım ihtimal. Zira rejim yapmayınca kilo alıyorum,  nokta. 


Saat 10.00 olmuş. Gidip akşam yemeği için köftelerimi hazırlayayım. Can "Ocağıma incir diktiniz, gidin biraz ekmek makarna yiyin, bu ne böyle"  diyor. Hahaa. Adam da haklı, doyacağız diye ete vurduk, çok müsrifiz. E sebzeyle de tok kalınmıyor ki kardeşim.  Neyse pazara kaldı iki gün. Simitler, aşureler gözümün önünde uçuşuyor. Annemin aşuresini dolabın derinlerine gömdüm resmen, irade de bir yere kadar kardeşim :D    


Saat 11.11,  köfteler hazırlanıp dolaba konuldu, ellerimdeki baharat kokusu karnımı daha çok acıktırıyor :D

Ya ben bu hiç acıkmadan kilo verdim diyenleri napsam bilmiyorum. Kardeşim nasıl acıkmıyorsunuz, mide küçülmesi nasıl bir his, benimkisi işkembe boyutundan gıdım inmiyor, şu an otursam bir çuval patates kızartıp yiyebilirim. Nasıl yaaa.


Saat 12.15, ne ara lüpledim bu tabağı bilmem. 100 gr lor, 2 çırpılmış yumurta  domates, salatalık,  biber ve 4 zeytin. 400 kalori civarında. Sanırım ceviz ve kuru kayısı da yiyeceğim ikişer tane. 

Bakın bu sabah gezintimde duvara çizilmiş resmimi buldum. Aslında fotoğrafa bakana kadar anlamamıştım ama görünce kahkahayı patlattım. Siz de gülün diye paylaşıyorum :)


 Şimdi gidip şekerleme yapma zamanım. Sonrasında ev biraz hale yola koymalıyım, kapı pencere açık ve rüzgâr esiyor tam anlamıyla tozutmuş ev.

Devamı bu yazının altına gelecek, akşama yine bakın anacım.

Hee, fotoğraflarda şarkı saklı, söylemedi demeyin. 


Dördüncü Gün Spor Matımın Üzerinden Kalkamıyorum İmdat :)

Güya aradaki boş günde yaptığım sporla toplu yaptığımız spor birbiriyle çakışmasın diye Zeynep'e bana ödev ver demiştim. O da sağ olsun bizim perşembe dersini ödev verdi. Ki o ders hem kardiyo hem kol bacak basen kalça içerdiğinden perşembe günleri spor salonuna gelen kişi sayısı üç bilemedin maksimum beşti :D (Normalde 20 kişi oluyorduk) Eh o dersi dondurma yemenin vicdan azabı içinde yapınca bugün hangi dersi yapacağımızın hiçbir önemi kalmadı. Ağrımayan bi hücrem yoktu zira. Ve evet hâlâ yerde oturuyorum,  biri beni buradan kaldırsın :D


Bugün sürekli et yemekten içim şişmiş ama sebzelerle de doyamayacağını bilen biri olarak çok sağlıklı bir kararla nachos yapmaya karar verdim. Metos'la baktık 1000 kalori civarında alıyoruz tıka basa yersek. Eh, sabah kahvaltıda 500 kalori bile alsak 1500 ediyor. Yiyebiliriz diye düşündük. 


Şu an tek üzüntüm annemin pişirdiğia aşureden yiyemeyecek olmak. Midemi ağrıtmayacağını bilsem kahvaltıda yumulacağım ama neyse, pazar gününe kadar sabret Handan,  o gün serbest gün :D



Evet, zorla ayağa kalkıp kahvaltımızı hazırladım. Akşam karbonhidratı bol olacağından protein ağırlık oldu.


Kuru kayısı da barsakları harekete geçirsin diye orada ama benimkisinin hiç umurunda değil ne yediysem sonuna kadar faydalanmak için dışarı salmıyor herhal :D Ay daha moktan meselelere gelmeden bu yazıyı burada keseyim. 

Aklımda bir karavan yazısı yazmak var ama nereden başlayacağımı bilmiyorum. 

Yazıyı buraya kadar okumayı başarabilmiş ve konu artık değişsin isteyen kişiler bana karavan sorusu yazabilirler anacım. Haa, konu bu iş bitene kadar değişmeyecek ama araya çeşni olarak katarım :D

Gitmeden son olarak, kuşlarım nasıl ama. Karşımdaki ağaçtalardı. İki saniye durmadıkları için bu kadar çekebildim. Şu evden gidince en çok göknar ağaçlarını özleyeceğim. Hem de çok. 

Akşam eklemesi :


Tamam akşam biraz raydan çıkmış olabiliriz :D

Üçüncü Gün Sabaha Kadar Tuvalete Taşınmaktan Yoruluyorum :)

Öyle çok su içtiğim de yok ama çok mu su tutmuş vücudum nedir. Gerçi suyu içmemle tuvalete koşturmam bir olur benim. Hani ultrason için su iç de gel derler ya. İlk günler su içip sonra muayeneye girene kadar soğuk terler döküyordum. Sonra öğrendim. Muayenehaneye girdikten sonra yarım litrelik bir şişe su, sıra bana gelene kadar işlem tamam :D

Bu sabah spor yok, gevezeliğe vurabilirim. Neden aralıklı oruç yaptığımı anlatmaya karar verdim. Saat 10.00 iki saat vakit geçirmeye çalışıyorum burada :D

Biliyorsunuz benim kilo verme hikâyem 2019 ocak ayında başladı. O sırada 82 kiloya ulaşmıştım. Artık ağrılarım o kadar artmıştı ki ayakta durup yemek yaparken ağrıdan rahatsız oluyordum. Gece yatakta rahat edemeyip ağlıyordum. Aynaya baktığımda karşıma gelen tombik suratı hiç sevmediğimi de eklemeliyim. Sonuçta alıştığım bir yüz yapım var, insan yadırgıyor kendini. 

Bir çekap yaptırdım. Doktor şeker başlangıcı gibi kolestrolün de yüksek diyerek ilaç vermeyi teklif etti. Kabul etmedim. Ben kilo vereceğim, ondan sonra bakarız şekere kolestrole dedim.

Neyse o sıralar Bilgiç Amerika'ya gitmek için kilo verme iddiasına girince ben de onunla başladım.  (Hahaha oğlanlar rejimde anne rejimde :)

Haziran ayına kadar yediklerime dikkat ederek 76 kiloya kadar düştüm. O sıralarda beni okuyanlar bilir bir gün elli gram verip sonraki hafta bir kilo alarak mehter marşı temposu ile gıdım gıdım gitti o kilolar. Haziran ayında pilatese başladım. Sanıyorum ki spora başlayınca duran kilo vermem hızlanacak. Cıks. Spora başlamam tabii ki verdiğim en güzel kararlardan biriydi, başımda bıdı bıdı spora başla abla diyen kardeşim sağ olsun. İki sene geçti. Kaslarım güçlendi, iskelet sistemime yaradı. Ama kilo verdirmedi.

Sonra kalori hesabına başladım.  Dedim herhalde ben kaçırıyorum yerken. Bıdık bıdık ölçtüm biçtim. Mutfak tartısı aldım. Kalori hesaplayan uygulama indirdim. Yediklerimi,  sporlarımı falan ekliyorum.  74 ü arada görüyorum ama ııh inmiyor. Sonra yoruldum.

2020 sonunda 78 kiloya gelmiştim yine rejimi bırakınca. Benim doyma hissim yok. Çatlayana kadar yedim diyelim,  yarım saat sonra canım bir şey çekmeye başlıyor. Yeme döngüsü tatlı tuzlu devam edip gidiyor. Sonu yok. Dolayısıyla kilo almaya başlıyorum hemen.

Tam o sıralarda instagramda birileri detoksa başlıyoruz diyerek yediklerini paylaşmaya başladılar. Ben de dur onlarla başlayayım dedim.  Üç gün yaptım, gerçekten çok zorlandım. Çok az yiyorlardı. Üçüncü günün sonunda hazır açlığa alışmışken epeydir gözüme çarpan Dr Rengin Börekçi'nin hesabına bakıp aralıklı oruç denemeye karar verdim. Bana göre olacağını düşünmüştüm. Zira ramazanda iftarda onca açlığın üzerine normalde yediğimde daha fazla yiyemem.  Ayrıca üç gram ondan beş tane bundan hesabı yok :D

Aralıklı orucun dayandığı esas, vücudumuzun aç kaldığı süre arttıkça mevcut yediklerini yaktıktan sonra biriken yağları kullanması. Açlık süresi uzadıkça bedende biriken yağlar gidiyor. Açlık zamanında su, şekersiz olma şartıyla bitki çayı, kahve tüketiliyor. Öğlen ilk öğün akşama ikinci öğün yenilip belli saatte yeme kesiliyor. İki öğün arasında da bir şey yememek daha etkili olmasını sağlıyor. Karbonidratı da kesiyorsun. Yağ ve protein gram olarak olmak istediğin ideal kilo kadar alınıyor.

Bu diyete başlayınca inanılmaz bir şekilde üç ay içinde 72 kiloyu gördüm.  Ve daha da güzeli yediklerime çok dikkat etmesem de sadece saatlere uyarak rejim yapmadan kilo alımımı azalttım. Benim en zayıf noktam meyveler. Onları da kahvaltıda yemeye çalışıyorum. 

Şu anda kilo 73 75 arasında gidip geliyor. Kilodan da önemlisi insanın beli inceliyor bu yöntemle, zira yağlar yanıyor. Yağ yaktığınızı belinizi ölçerek anlayabiliyorsunuz, kilo çok gitmemiş gibi gözükse de santim olarak inceldiğinizi görüyorsunuz.

En çok mutlu olduğum saatlere bağlı kalarak deli gibi yeme döngüsünden kurtulmam. Ama birçoklarının dediği gibi acıkmıyorum, anlamadan veriyorum falan diyemeyeceğim. Saat 10.30 ve ben gayet açım şu anda :D

Bu on beş gün 70 kilonun altına inebilmek için uğraşacağım. Zira hâlâ kalçamdaki ve dizimdeki ağrılar yaşam kalitemi düşürüyor. Ama çok şükür ayakta dururken bütün kemiklerimin ağrıması geçti. Burnum eskisine göre daha az tıkanıyor. 

Oyyy,  amma uzun yazmışım. Sıkılmadınız umarım :) Belki birilerine daha başlama hevesi verir diyerek yazdım. Eğer ağrılarla boğuşuyorsanız benim gibi büyük ölçüde kilolardan.  Bir de geçenlerde okumuştum,  inanamadım. Vücuttaki yağ, insanın ağrıyı daha şiddetli hissetmesine neden oluyormuş. Çok ilginç,  değil mi? 

Şimdi gidip biraz kitabımı okuyayım. Sonra da kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçeceğim.


Evet, uzun bekleyiş sonrası mutlu son :)


Yumurtaların içinde lor peyniri var ki kendisinin protein tozu gibi etkisi olduğunu fark ettim, yağ yok sade protein :D

Şu anda bir iki tane keçi boynuzu da yiyesim var. Çayla keyif yapacağım. Onu da yersem biraz karbonidrat alıyorum ama lif de ekliyorum bol bol. Çiğneme hissim de cabası. Yine 500 kalori civarında oluyor kahvaltım.

Akşama ev ahalisi döner istediğinden sabah yağ kısmını az tuttuk. Aynı zamanda mutfağa girmeyeceğim demek bu, yuppiiii :D

Hain Zeynep en berbat dersi ödev verdi ama zaten on beş günden sonra yaptığım squatlarla sürahi hanım gibi dolanırken bir de kolların hışırını çıkartsam mı bilemiyorum.  Neyse akşam beş gibi spor yapacağım bir şekilde.

Ay bir de kitabımı okuyaydım. Tom Robbins kitapları çok güzel ama okuması aşırı berrak bir zihin ve sabır istiyor :)

Yaz okuma şenliğinde hiçbir maddeyi bitiremeyeceğim bu gidişle.

Neyse daha da uzatmadan sözümü keseyim. Akşamki yemekle birlikte 1100 kalori civarında bitecek bu gün de. 

Yarına görüşürüz.



Sonradan Ekleme Not: Hep Migros'taki indirimin suçu. Alasko frigo 3,5 liraya düşmüş, ben de alayım dedim. Sonra eve teslimatı akşam yapacaklardı, erken getirdiler. Ay sıcak başıma vurmuşken o nasıl cazip geldi ve dayanamayıp yedim bir tane. Yalnız yediğimden beri midem yanıyor. Çok feci.  Değdi mi bu acıya bilmem. Üzerine bir de suçluluk duygusuyla yapmam dediğim dersi yaptım. (Bakınız şu)  Şu an hem midem yanıyor hem bütün kaslarım :D



İkinci Gün

Bu sabah uzun uzun yazmadım zira önce sabah gezintisine çıktım (yürüyüş diyemeyeceğim kadar aheste adım atabilşyorum, o yüzden gezinti diyebiliyorum ancak),  dönüşte pilates vardı. Ağırlıklı kol günüydü. Epeydir yapmamışım herhalde, kollar pert :D Altı üstü bir kilo ağırlık var elimde. Dirseğim sakatlandığından beri daha hâlâ kendine gelemediğinden ancak o kadarı alıyorum.

Spor sonrası kahvaltıya bir buçuk saat kalmıştı. Yarım saatini kalori hesabı yaparak geçirdim. Sonrasında mutfağa geçtim. Metos'a başka yemek, bana başka, Can'a Bilgiç'e başka derken basit bir kahvaltı hazırlması tarttım ölçtüm diyerek bir saat geçti.


Kendimi şımartarak bol pazı kavurması yedim bugün. Sanırım 600 kalori civarında oldu. Akşam haşlanmış tavuk göğsü ve yeşil salata olacağından toplamda fazla kalori almam diye düşünüyorum. 

Dün gece tavuk gibi erkenden yatmış olmakla birlikte yine sersem sepet kalktım. Bunda sabaha kadar tuvalete taşınmama sebep olan böbreklerimin de etkisi olabilir. Düne göre bir tık iyiydim sadece. Aslen karbonhidrat tüketmedikçe bomba gibi olmam gerekyordu. Du bakalım. Ne zaman olucam öyle.

Haa, sabah tartıldım. Zira dünkü rakam fazla yukarıda çıkmıştı.  Yediklerimden sebep. Evet bir kilo daha zayıfmışım. Ona göre değerlendireceğim kilo kaybımı.

Şimdi kitabımı alıp uzanma zamanı. 

Bu sağlıklı yaşam iyi hoş da sadece sağlık için yaşıyor gibi hissediyorum, o kısım pek hoş diil :D Neyse bakalım. 

Akşam Eklentisi :


Tepeleme tavuk.  Sanırım uzun süre tavuk yiyemeyeceğim :D Proteini bol yağı az. 

Baktım 999 kalori olmuş toplamda, çayımın yanında kuru kayısı ve ceviz keyfi yapmaya karar verdim :)


Akşam Postası

Diğer yazımın dibine eklerim diyordum yeni sayfaya yazdım.

Kahvaltıdan sonra yıkadığım çamaşırları asıp, c vitamini içip yattım. Saat üç gibi kalktım, hâlâ sersemdim ama sabahki o berbat hal geçmişti.

Metos 'la en kan ter içinde bırakan kardiyo pilatesimizi yaptık. (Şuradan)

Üzerine bacaklarım çok tutulmasın diye 15 dakika Leslie ile yürüdüm. (Şuradan)

Baktım saat henüz altı olmamış, tozların saçlara, saçların kuru yapraklara karıştığı evimi süpüreyim dedim.

Tabi o bi saat sürdü.


Akşam yemeğim de böyleydi. İlerleyen saatlerde de çayla leblebi yemeyi plânlıyorum. Sekizde de yeme işlemi bitecek.

Bakınız sabah kahvaltısı kalorisi. Kuru et de vardı ama onu eklemeye üşendim, on gram falandı. Beş yüzü biraz geçmiştir herhalde.


Akşam yemeği sonrası da böyle. Kesin eklemeyi unuttuğum bir şey çıkar ama önemli değil, beş yüz kalori tutacak hali yok :D


Bugün yemekler az kalorili denk düştü. Meyve de yemeyince gayet güzel bir performans oldu. Her gün bu kadar düşük olmaz bence. 

Tabi yarın kahvaltıya kadar tırmalamaya başlarım yine ama onu da yarın düşünürüm :D


Birinci Gün (Daha Az Acıktıkça Daha Az Yazarım Belki, Bugün Çenem Düştü )

Yine yataktan çöp gibi kalktığım bir sabah. Gözlerimi açamıyorum. Normalde ayın muayyen günleri öncesinde böyle olurdu ama menopoz hazırlıkları dengemi tamamen bozdu sanırım. Kendime bir kahve yaptım. Çayı aç karnına içemiyorum zira. Bakalım uyandıracak mı beni.


Dün yediğim milyonlarca şeyden olsa gerek sabah tartıldığımda yok artık dedim     :D

Kilom 74.7 idi. Neyse böyle başlamış olayım, çabuk gider mutlu olurum  :D Belim de 76 ya çıkmış. Zor bela 74 e indirdiydim ben onu. Yalnız işin komiği ne biliyor musunuz?  Ben 58 kiloyken de belim 70 santim falandı :D (Tabi o zaman deli gibi çekiştirip ölçmüyorumdur) 

Şimdi gözlerim açabilirsem pilates yapıp sonrasında da mutfağa gireceğim. Bu yazıyı kahvaltıdan sonra yayımlayayım da kahvaltımı da koyarım buraya. Gerçi açlık çeneme vurursa kaç yazı yazacağım bilemiyorum. Neyse zaten pek gelen giden yok buraya  üç beş kişi takılıyoruz birlikte,  onların da okumaktan sıkılacağını zannetmem.

Ah, Metos yürüyüşten dönüyor. Dur bakiim benimle pilates yapacak mı? 

Yapmadı, dolayısıyla ben de yapmadım. Akşama bıraktık onu. O zamana mutfağa gireyim dedim ben de.  Taa geçen haftadan kalan dolmalık biberim vardı, dolma yaptım? ( E haliyle, karnıyarık yapacak halim yok :D)  O arada dün aldığım pazılarla gözgöze geldim, onları kavuruyorum şu an.

Iftara bir saat var :D :D

Sanırım dün aldığım aşırı karbonhidrat nedeniyle bu sabah kendimi çok aç hissediyorum. Bir litre su içtim ki pek yapmam normalde. Neyse yımırtalar haşlanıyor. Ne zamandır suratına bakmadığım lor peynirim de var. Hehehe, sanırım iki haftadır sebzelikte buruşmayı bekleyen kabakları da bu hafta yerim :D Metos için bol bol çorba pişireceğim sanırım,  o çiğ sebze pek sevmiyor. Neyse yeşil salata yemeye alıştı. Bir de salatalık. 

Ve hâlâ gözlerimi açamıyorum. Sanki göz kapaklarımın üzerinde tonlarca kilo var. Kahvaltıdan sonra c vitamini içeyim.Sonra da uyurum biraz. Yemeklerim hazır olduğu için rahatım. Saat dörtte de squatlı kardiyo pilates yapacağım. Şimdi biraz duolingadan fransızca çalışma zamanı. Tabi duolingonun türkçe fransızcası olmadığı için ingilizce de çalışıyorum o arada. Gerçi çok başlardayım hâlâ,  ingilizcesi pek zorlamıyor.

Evet,  açken çenem daha çok düşüyor :D


Biraz sonra yumulacağım kahvaltı tabağım böyle. Yaklaşık 500 kalori. Belki üzüm ekleyerek bir 600 kaloriye çıkartırım, şu an yeterli gözüküyor. 

Haydi bana afiyet olsun.

15 Günlük Detoks

Aslında yaz sonuna kadar rejim yapmayı düşünmüyordum. Aralıklı oruç sayesinde sadece saatlere uyup yediklerime fazla dikkat etmeyerek pek kilo almadan idare ettim şimdiye kadar. Ama Metos göbeğinden hiç memnun olmadığından sıkı bir düzene geçmeye karar verince ana yüreğim ona eşlik etmeden duramadım. Zira ben yersem ona da kaçamak yapmasını söyleyip duracağım. Bilmez miyim kendimi     :D

Sadece yediklerimize değil uyku saatlerimize ve sporumuza da özen göstereceğiz. Gece on ikiden önce yatarak kaslarımızın uykuda yapılanmasını sağlayacağız. Sabah erken yürüyüşe çıkılacak. Pilatesi her gün yapmaya çalışacağım. Son günlerde sıcaktan onu da savsaklamaktaydım.

Bunun dışında dışarıdan yemek siparişi vermeyeceğim ki ne güzel son zamanlarda alışmıştım hazıra :D

Elimden telefonu bırakıp kitap ve yapboza gömüleceğim.

Ortopedist ve dişçimden randevu alacağım. Oğlanlara da göz muayenesi. 

Yürürken kasığıma giren ağrı yüzünden hızlı yürüyüş yapamıyorum. Kaplamam düşeli bir buçuk yıl,  içindeki dolgu düşeli de bir yıl oldu. 

Havalar serinlerse ucundan temizliğe başlamak gerek.

Ve domates kavanozlama zamanı geldi. Ama bu işi eylüle atabilirim bence.

Buraya her gün neler olup bittiğini yazacağım. 

Kilo ve bel kalınlığımı da.

Yemek listem yok.

Öğlen 12.00 de 2 yumurta, lor peyniri, domates, salatalık, yeşillik. Belki meyve. Akşam 18.00 de ızgara et, tavuk, balık yanına bol salata. Bilimum sebze. Saat 20.00 ye kadar çay ve leblebi, fındık fıstık. Toplamda 1700 kalori alacak  şekilde bir düzen. (Aslında kaç kilo olmak istiyorsanız o kadar gram yağ ve protein alıyorsunuz) Bol su. Yeşil çay demleyip dolaba koyarım. Saat 20.00 den 12.00 ye kadar su, şekersiz kahve, çay ve soda sadece. Millet açlık hissetmiyorum diyor ama ben acıkıyorum valla.  Ama göreceğiz bakalım. 


Haydi bugün ne bulsak deli gibi yiyelim o zaman :D :D :D

Not : Şu anki görüntümden gayet memnunum. Ama şu bacağımdaki ve dizimdeki ağrılar yüzünden zayıflamak istiyorum. Zira her merdiven basamağında dizlerime bıçak sokuluyormuş gibi oluyor. Yoksam manken olmaya niyetim yok, ne kadar hafiflik iskelet sistemime o kadar ferahlık :)

İsyandayım


Ağırlaştıkça ağırlaştı ruhumuz. Başına iş gelmeyenler kendimizi o kadar suçlu hissediyoruz ki gülümsemeye bile hakkımız yok gibi geliyor. Yaşam akıp gidiyor. Her sabah bugün nereden vuracaklar acaba diye düşünmekteyiz. Plân yapamaz olduk başımıza ne geleceğimi bilmediğimizden. Evimizde sıkıntıdan patlamaya bile şükretmekteyiz.  Düşmemek için çabalamaktan bir adım ileri atmayı hayal bile edemiyoruz. Çaresizlik hissi sarıyor dört bir yanı. Biz gülümsemedikçe daha çok sarıyor. Biz suçlu hissettikçe daha çok sarıyor.

Bir tuhaf dönemlerden geçiyoruz. Ya da giriyoruz bir tuhaf zamanlara. Her şey geçsin de öyle rahatlayayım demekten vaz geçip her nefesin hakkını vermemiz gerekiyor sanki. Her şey geçmiyor hiç, hep yeni şeyleri beraberinde sürüklüyor. Yüzüm asılıkça daha da asılıyor. Sustukça daha da susuyorum. Ağladıkça enerjim akıp gidiyor.

Ben çok sıkıldım. Çok sıkıldım bütün bu herşeylerden.

Yapamayacaklarıma üzülmeyi bırakıp yapabileceklerime odaklanmayı seçiyorum. Vahlanmayı bırakıp silkinmeyi seçiyorum.  Ağlamayı bırakıp avaz avaz şarkı söylemeyi seçiyorum.

Ve bütün siz kötü insanlar, kan emiciler, gözü para hırsından dönmüşler işte tam buradayım. Bir mavi denize bir temiz havaya bir rüzgâra bir yeşile karşı geçip musmutlu olabiliyorum. Ne kadar düşsem de kalkabiliyorum zira sırtımda binlerce insanın ahı yok. Hiç biriniz beni yıkamazsınız. Bir yudum suyu içip yine haykırmaya başlayacağım :



 Acımadı kiiii acımadı kiiii.

Ve ben kazanacağım...

Towandaaaaa...