Bize Jürilik Yapmanıza İhtiyacımız Vaar.

Sabah dışarıda işim vardı , eve dönerken baktım hava çok güzel oğluşlarla piknik yapıp üzerine de fotoğraf çekelim diye düşündüm. Hatta yarışalım hangimiz daha güzel çekeceğiz diye. Hemen çay demledim, ekmek arası birşeyler hazırladım.  Kendimizi dışarı attık.



Sizin için video bile çektik. Sizden istediğimiz üç fotoğraf seçmeniz. Böylece puanlama yapıp ilk üç fotoğrafı belirleyebiliriz:)





Evet pek  eğlenceli videolarımızı izlediyseniz sıra geldi yarışma fotolarına.

















Biraz karışık oldu ama numaraları zaten üzerlerinde. Şimdi herkes en sevdiği üçünü yazarsa seviniriz. Teşekkürler:)

Nostaljik Pazartesi

Bugünkü nostaljimiz on iki sene öncesinden. O zamanlar daha bir felsefik takılıyormuşum, sonra cıvıdım :)

13 Şubat 2006 Pazartesi

Düşündün mü Hiç ?

El olup da tutmamak, göz olup da bakmamak nasıl birşey. Ağız olup konuşmamak, kol olup sarılmamak.

Kuş olup uçmamak, çiçek olup açmamak. Rüzgâr olup esmemek.

Nasıl birşey koltuk olup oturulmamak, su olup içilmemek.

Düşündün mü hiç?

Oyuncak olup oynanmamak...

Hayat olup yaşanmamak...

Nereden Nereye

Memoş'la ilk tanıştığımızda sanırım 7 8 yaşlarındaydı. Odadan içeri girdi. Dayısının yanında tanımadığı birisini gördü ve sustu :) Fotoğraf albümlerine bakarken tavladım onu neyse ki.  Evlenmek için kırmızı araba almayan tek yengesiydim. Hehe ben arabalarla oynuyordum,  bahçede şut çekiyordum, bedavaya kaptım dayıyı :)

Aradan seneler geçti. Memoş büyüdü, büyürken Tamay'la karşılaştı, birlikte büyüdüler, iki güzel genç oldular, evlendiler. Geçen aylarda bizi tuş eden hem annesinin hem babasının küçüklüğünün kopyası şeker katıldı aramıza.


Tamay sevgili Miray doğduğundan beri evde. Ama boş da durmuyor bir taraftan güzel şeyler yapıyor.

Bana yenge paylaşır mısın instagram hesabımı dediğinde tabii ki paylaşırım dedim. İşte paylaşırken de zamanda yolculuk yaptım bir anda. İnsan inanamıyor geçen zamana :)

Eveet bebek magnetinden pastaya, örgü battaniyeden puset örtüsüne el emeği işleri yaptığı instagram hesabı işte şurada. Takip ederseniz seviniriz :)



Gitmişken benden selâm söylemeyi de unutmayın ;)

Sinema ve Ben

Öneri Makinası  bir mim başlatmış Şebo da beni mimlemiş. Çok ciddiyim mimlemiş olmasaydı neee beni mimlemedim mi diye araz çıkartacaktım :D


Hadi başlayalım o zaman ;

1- Sinemada ilk izlediğin film?

Bizim ilkokulumuzun salonunda Türk filmleri oynatırlardı. İlk orada film izlediğimi düşünüyorum, Ayşecik ya da Ömercik filmidir. Hatırlamıyorum şimdi. Hatırladığım ilk filme ise babam götürmüştü. Kar Adamı Yeti filmiydi. Biraz korkunç olabilir demişti ama biz Yeti'ye ağlamıştık en sonunda. 


Çok emin değilim bu olduğuna ama bir kızı eline alıp balık kılçığıyla saçını taradığını hatırlıyorum. 

2- Film en güzel ................. e/da izlenir.

Sinemada izlenir derdim eskiden. Eve ses sistemi alıp orjinal dilinde alt yazılı dvdler ve yayınlar da ortaya çıktığından beri evimde de çok keyifle izliyorum. Arabalı sinema en kötüsü ama. Hele arka koltukta kaldıysan, hahaha, çok kötü bir  deneyimdi :)

3- Film izlerken olmazsa olmazın var mı? Varsa neler?

Film orjinal dilinde olmalı, sanırım en önem verdiğim bu. Pardon bir de kesinlikle net olmalı, dandirik kopyalar, bozuk görüntülere dayanamıyorum. 

a- Tek başına mı kalabalık mı?

Hiç fark etmez. İkisinden de keyif alırım. Aslında filmde konuşmam hemen hemen hiç. Ama bazı filmleri çocuklarımla izlemeyi çok seviyorum. 

b- Mısır mı cips mi ?

İkisi de :) Pek sevmem ama yine de alaska frigo gelir bir de film deyince :) Bu konuda en uç noktada Metehan var sanırım. 

-Oğlum film izleyelim mi? 
-Yok anne çok tokum şimdi.. 

Hahahaha. 

c- İki boyutlu mu üç boyutlu mu?

Gerçek üç boyut efekti olunca seviyorum ama hafif bir derinlik verdikleri ve karanlık gözlükler taktığımız filmler hiç güzel değiller.

d- Avm sineması mı sokak sineması mı?

Film festivalleri dışında sokak sinemasına pek gitmiyorum. Genellikle Türk filmleri oynuyor onlarda, izleyecek film bulsam gitmek isterim. 

e- Filmden önce fragmanını izlemek mi yorumunu okumak mı?

Fragman izlemek. Hatta gittiğim filmin başında gelecek film fragmanlarını izlemek. Yorumları film sonrasında okumayı daha çok seviyorum sanki.

Eveet şimdi de kimleri ebelesem :)

Feri Peri, Kahve Zamanı ve Film Gündemi sizleri mimledim :)  

İki Gündür Tembellik Yapıyorum :)


Dün Bilgehan'ın arkadaşları gelmişti ama bugün tam tembelim :) Sabahki bir saatlik yürüyüşümü saymazsak hiçbir şey yapmadım. Akşama da yemeğe misafirliğe gideceğiz, oh mis :)


İçeride çocuklarımın sesi, karşımda Can, önümde yapbozum, pencereden süzülen güneş, sıcacık evim. Hayat sana çooook teşekkür ederim...

Elric (Biraz Kış Okuma Şenliği Biraz Seri Kitapları Seri Okuyoruz Karışımı :)


Bu sene fuardan bir çok seri kitap aldığımızı söylemiştim. Elric de onlardan biri.


Ben son yıllarda fantastik seri seçiminde zorlanıyorum. Okuduğum harika kitaplardan sonra çoğu kesmiyor. Metehan daha meraklı bana göre. Bu kitabın arkasını okuduğumuzda bir şans verelim dedik.


Kitapta ilk dikkatimi çeken 45. sayfaya kadar bir türlü başlayamaması oldu. İlk söz, giriş, dıdısının dıdısı söz, önsöz, laf laf laf derken uzayıp gitti.  Zaten son bir kaç kitabımda önsöz spoiler veriyordu, o yüzden gıcık kapmıştım, bu da anlata anlata bitiremedi.  

Neyse oraları atlayıp okumaya başladım. 1960 lardaki bir dergide bölüm bölüm yayınlanmış hikâyelerden oluşuyormuş, çizgi roman okuyormuş gibi hissettim kendimi. Çizgi değildi tabi ama resimleri de vardı arada. 



Elinde kötücül kılıcıyla güç kazanan normalde pek de kuvveti olmayan albino kahramanımızın maceraları güzeldi. Ama kapakta okuduğum kadar beni etkilediğini söyleyemeyeceğim.

Bu arada hikâyeler arasında da yazılar, son kısımda yine yazar tarafından uzun uzun açıklamalarla yazarla birlikte kitap kulübündeymişim gibi hissettim. (Son kısım da otuz sayfa kadar sürüyor)

Bu serinin üç kitabı daha var. İkincisini de kış okuma şenliği için okuyacaktım ama şu an tam emin değilim. Belki daha sonraya atarım, belki de sırf ilkinin sonundan sonra ne olacak merakımdan biraz okurum.

Michael Moorcock 'a henüz ayılıp bayılmadım. İyi nerede başlıyor kötü olmak zorunda mı, denge nedir, hayatın anlamı nedir gibi derin konulara dalmış. Aslında en sevdiğim konulardır ama belki de çok karamsar havasından ya da dilinden harika diyemedim. Belki de simgesel anlatımına kafam basmamıştır. Siz  yine de okuyup bir şans verebilirsiniz.

Can'la Baş Başa Buz Gibi Havada Güneş Keyfi

Hep çocuklar hep çocuklar olacak değil ya, eşler de baş başa kalsın arada canım.

Biz Can'la altı sene arkadaşlık yaptık. Bunun beş senesi ayrı şehirlerdeydik. O üşenmeden kalkıp bir günlüğüne bile olsa İstanbul'a gelirdi. Kışmış, soğukmuş demeden sokaklarda dolaşırdık. Öyle avm falan da yok, Ortaköy senin İstiklâl Caddesi benim rüzgâr estikçe birbirimize sokulup gezerdik. Ah o gençlik yılları :)


Bugün Kadıköy'e inip hem bilet bakıp hem de alış veriş yapmaya karar verdim. Can'a dedim ki hadi birlikte gidelim el ele sokaklarda dolaşırız. Ara ara kar yağıyor İstanbul'da bugün, hava buzzz :)



Metehan'ı dersanesine bıraktık, oradan biz de yollara düştük. Arabada kar yağıyordu, biz sokağa çıktık güneş de bizimle çıktı. En sevdiğim hava buz gibi soğuk ama rüzgârsız güneşli havadır. Harika. Çocukların şansına operaya da tiyatroya da bilet bulamadık ama o bahaneyle Moda'ya kadar yürüdük.


Atamızla fotoğraf çekildik :)


Denize açılan sokakların keyfini sürdük.


Ah o martılar, deniz, güneş ve bulutlar nasıl da güzeldi.


Moda iskelesi de öyle.


Tüm kimliklerden sıyrılıp el ele dolaşan iki genç olduk bir anda.


Kalabalık ve keşmekeş iki sokak ötemizde kaldı, biz huzur dolu bir kış gününün sessizliğinin tadını çıkarttık.


Evden dışarıda olmak o kadar iyi geldi ki.


Sonra sokakta Nazım'a rastladık.


Onunla adımladık biraz da kaldırımlarda.


Ve biz ne zaman kapalı bir yere girsek kar yağdı (ancak bu kadar çekebildim)  ne zaman dışarı çıksak güneş açtı.

Çok güzel bir kaç saat geçirdik. İyi ki gitmişiz :)

Not: Fotoğraflara şarkı sakladım sizin için :)

Güle Güle Ursula


Her kitabına ayrı hayran olduğum, satırlarında kaybolup gittiğim yazar.

İyi ki vardın, iyi ki yazdıklarınla bize dokundun. Huzur içinde yat.


Lütfedip Yanıma Beş Dakika Gelen Oğluşlarla Tatil Planlarımızı Yaptık

Hahaha, nankör de olmayayım şimdi neredeyse 19 ve 16 yaşlarındaki delikanlılar anneleriyle tatil plânı yapıyorlarsa o anne daha ne ister ki canım :)

Kısa ve öz plânımız var bu sene :

1. Metehan 'ın laptopunu Şişli' ye tamire götüreceğiz.  O arada Atatürk Müzesi'ni gezip Taksim'deki Japon Lokantası'na da bakabiliriz tabi, boşuna mı geçelim karşıya :)

2. Sinemada hoşumuza giden bir film olursa ona gideceğiz. Bu hafta görmedik ama belki haftaya çıkar bir tane.

3.Evde film keyfi. Sevdiğim eski filmleri izletiyorum çocuklara. Ama öncesinde Japonya' da yediğimiz kızarmış makarnalardan yapacağız. İki tarif gördüm birisinde haşlayıp birisinde haşlamadan kızartıyordu. Bizim yediğimiz sanırım haşlanmamış olandı. Bakalım neye benzeyecek.

4. Kutu oyunu oynama günü.

5. Bir operaya gitmek. Pek opera insanı değilim ama çocukların da deneyimlemesini istiyorum. Bilet bulursam alacağım yarın. (Bilet bulamadık, daha sonraya artık)

6. Klasik müzik konseri bakmıştım ama saati uymadı. Yeni bir konser araştıracağım.

7. Da Vinci sergisini görelim. Geçen seneden alıştım ben sergi gezmeye :) (Bunu Havacılık Müzesi ile değiştirdik)

Eveet, şimdilik bu kadar. Umarım hepsini gerçekleştirebiliriz bunların :)

+ Piknik yaptık.
+Fotoğraf çekme yarışması yaptık
+Bilgehan'ın arkadaşları geldi


Şubat Tatili Gelmiş miydi?

Başladı ama Metehan dersaneye Bilgehan da arkadaşlarıyla yaptığı kutu oyununu bitirmek için okula gidip durduğundan henüz tatilmiş gibi hissedememekteyim, sonuçta yine erken kalkıyorum yine erken kalkıyorum :D

Dün nihayet ütülerimi yaptım, bugün de evimi süpürebilirsem gelsin tembellik :)


Dün akşamın mönüsü buydu. Bizimkiler bayıldılar tabi. Evdekini dışarıdan bile çok seviyorlar zira içine istedikleri şeyi dolduruyorlar :)

Hâlâ tatil programı yapmadık. Bıraksam bütün programları bilgisayar başında oturmak olacak. Aklımda konser, opera, japon lokantası, da vinci sergisi gibi fikirler var. Dur bakalım :)

Bugün şöyle güzel bir kar yağsa.


Nostaljik Pazartesi

İstanbul'da hâlâ kar yokken bir Kanada kaçamağı yapalım diyerek iki sene öncesine gidelim bugünkü nostaljimizde.

Karda Kaymadan Olmaz ki :)


Nerde kalmıştık :)

Biz akçaağaç şurubu yapılan kulübenin içindekilere bakarken Ahna dışarıda Steve The Snowman 2 'yi yapmış :)


Onu da alıp hemen kapının yanındaki kayma yerine geçtik. Bu sene hasta olduğumdan kayakla da kayamamıştım ya, eksikliğimi giderdim biraz :)


Videoya çekildiğinin haberi olmayan Handan da şurada :)




Metehan da peşimden :)




Biz kenardaki ip düzeneğini tutarak yukarı yürüdük ama sonra Colin aslında nasıl kullanıldığını gösterdi. Kenardaki karlar erimiş olduğundan yapılması biraz zordu ama yürümekten eğlenceli olduğu kesin.



Hulk kadar güçlü Metehan ve Ahna Colin'i çekiyorlar :)



Hayatta bu kadar basit mutluluklardan daha değerli ne var. Büyük ve çok önemli (!) işlerimiz arasında bu küçük ayrıntıları gözden kaçırmamamız gerekiyor, çocuklar kadar şen olabilmemiz için..

Hepinize günaydın :)

İçinizdeki çocuğu mutlu ettiğiniz bir güne açılsın sabahınız :)

Tatil Fotoğrafları


Cumartesi gecesi Ankara'da Can'ın ağabeyinde kaldık. Kuzeni de gelince böyle kalabalık bir gece geçirmiş olduk.


Ertesi sabah erkenden yola koyulup Erciyes'e vardık. Kayakları askeri tesisten kiralayacağımızdan ona yakın bir otelde yer ayırtmıştık ama hiç de yakın değilmiş. Daha doğrusu yakın ama o karda kışta yürünecek kadar yakın değil. Üzerine bir de abuk subuk konuşup bir türlü odalarımızı bize verememeleri üzerine orada sadece bir gece kaldık. Sonrasında göçebe hayatımız başladı.




Ertesi gün Can'ın devre arkadaşı küçük kızıyla geldi. Teleferikte (gondol diyorlardı ismine ne hikmetse) böyleydik :) Can'ın yeğeni Selçuk da bizimleydi. Henüz kayaklarla imtihanı başlamamış, pek umutlu :)


İlk gün neşeyle başladı,


Bilgiç'in karlı bir yerde evlere şenlik uçuşuyla kanlı bitti. Neyse ki dudağını ısırmış. Etraftaki kan miktarıyla eyvah moduna girmiştim. Zaten benim herhalde en çok dua ettiğim zaman dilimi kayarken. Her sene ödüm kopuyor birisine bir şey olacak diye.


Neyse ertesi sabah bir önceki güne göre çok güzel bir hava vardı. Bizim kazazede de bir gün öncenin korkusunu yenmek üzere pistte yerini almıştı.


Bu da ağabey oğluşun fiyakalı pozu :)



Bir hafta boyunca çektiğim tüm fotoğraflar bunlar. Ben de ne kadar az çektğime inanamadım.




Beni de çek beni de çek şımarık pozuyla Handan'ı da koyalım şuraya.


Tatilin kahramanı Can. Her gün  üşenmeden benim kayak ayakkabılarımı giydirmesiyle bu ünvana hak kazandı. Niye uğraşıp duruyorsa :) O uğraşmasa kaymayacaktım bu kadar ben.


Son gün dışarıda gözgözü görmüyordu. Çaresiz içeride bekledik.


Eh beklerken eğlenmeyecek değildik herhalde. Pis yedili oynayan pis yedili olarak keyfimiz yerindeydi :)


Napolyon falı bakan Metehan, poz ver dediğimde yere çökerek Napolyon 'un boyuna inmese ona benim oğlum demezdik zaten. Fotoğrafları kesip biçmeye üşendim öndeki kartı görmezden geliniz anacım. Aslında ünlü "Para para para" sözüne  bi gönderme var orada :P


O akşam Kayseri' ye iniş yaptık. Zaten her gece iniş yapıyorduk da çocuklar ve Sabriler de geldiler. Bu arada şunu da belirteyim, Kayseri'de kalıp günü birlik yukarı çıkıp inmesi çok kolay. Arabayla yirmi dakika kadar sürüyor. Yol dört şeritli ve her an temizleniyor.


Kayseri 'de o akşam kar başladı. Kocaman pamuklar şeklinde yağıyordu.



Bu ikilinin seneler önce başlarında karla sütüdyoya girip çektirdikleri bir fotoğrafları vardı. Aynısından çektik :)


Net çıkmasa da en sevdiğim fotoğraflarımdan oldu bu. Belki de net çıkmadığı için güzel gelmiştir :D



Ertesi sabah karlar altında bir şehre uyanıp, kahvaltı sonrası hemen yola çıktık.



Yol dediğin dans ederek daha keyifli olur :)

Şu an evde iki hastamız var. Hapşu hupşu ve öhöler arasındayım ama olsun. Tatilimizi yapabildik en azından.

Şimdi artık pazara gitmeliyim. Bunca hastaya bir çorbası tasta yapmak lâzım. Görüşürüz :)