Geleneksel Partiiii

















 




Yalan yok, biraz paslanmışım, bu sene oyun bulabilmek için bayağı kıvrandım. Tabi senelerdir büyüdüler bizim çocuklar,  değişik ve ilginç şeyler bulmak gerekiyor. Bu son iksir hazırlama oyunu olsun dedim. Bir ara çok yavan diye mutsuzdum ama aile olarak hazırlanınca ortaya nefis bir şey çıktı. Bahçıvan Can Efendi, Peter Pan'ın gölgesi Metos, çılgın bilim adamının robotu Bilgiç,  oyunumu öyle güzel hale getirdiler ki. Onları izlemeye doyamadım. Aile kumpanyası mı kursak napsak :D

Bu arada Metehan gölge iken Maya'nın da Peter Pan kıyafetiyle gelmesi nasıl bir tesadüftü öyle, tam fotoğraflık malzeme çıktı bize :)

Ve tabii ki parti ekibi. Kimisiyle sadece yılda bir gece buluşuyoruz :D Herkes parti heyecanında olup çocuklar anında oyunların havasına girince insan başka mutlu oluyor. 

Çok yoruldum ama hayatıma, dönüp baktığımda içimi sıcacık yapacak bir gün daha kattığım için mutluyum. 

Tüm cadıların bayramı kutlu olsun. Cadı avına çıkanları hiç umursamayın, sizi mutlu eden ne ise onun için harcayın enerjinizi :)

İçime Bayram Havası Çektim

 


Annemle yürüyüşümüzü yaptıktan sonra mahallemizdeki okula gittik. Benim mezun olduğum sonra çocuklarımın da gittiği okulda tören olduğunu öğrenmişti Bilgiç. 

Bir saat süren çok güzel bir program hazırlamışlardı. Öyle iyi geldi ki.. 

Bayram kutlamak isteyince insan bir yolunu buluyor. Yeter ki yüreğümizde o sevinç olsun.



Canım Ata'm sana binlerce teşekkürler.. 

Bayramımız kutlu olsun    .. 


Eee Daa Daa Napiniz ?

Haftasonu geleneksel cadılar bayramı partimiz var, çocuklara oynayacağım oyunu plânlamaya çalışıyorum ama uzun zamandır uzak kalmışım parti planlamaktan bi türlü yapamadım.


Neyse ki o arada sipariş verdiğim kâğıt tabaklar bardaklar geliyor bir yandan, olaydan kopartmıyor beni.



O arada kıyafetimi de düşünmem gerek. Du bakalım. 


Yukarıdaki video geçen seneki zoom üzerinden etkinliğimizin videosu (müzikten dolayı engellenmezse :)

Çocuklar miniciklerdi ilk parti yaptığımızda. 

Aslında parti falan yapmak yoktu aklımda ya. Her sene oğlanlarla korkunç hikâyeler okuyup bir kaç süs falan yapıyorduk birlikte. O sene neden konseptli sofra hazırlamıyorum ki diyerek yemekleri de özel hazırlamaya karar vermiştim. Elâ ise Amerika'dan yeni dönmüştü. Çocuklarına orada kostüm almış ama giydirebileceği bir parti falan bulamamış. Benim hazırlık yaptığımı öğrenince Handan Abla gelebilir miyiz dedi. Gelenler çoğalınca bir baktık bizim korku partisi sevimli canavarlar partisine dönmüş :D Sene 2014 müş.




İşte o zamandan beri toplanıp eğleniriz birlikte.

Hatta Metos Kanada'ya gittiğinde bana anne swnin partilerinin yanına bile yaklaşamaz buradaki parti dediydi :D

Çocuklar büyüdükçe partinin oyunları da daha kompleks hale gelmeye başladı. Şiödi düşünüp duruyorum tabii. Neyse ki bu sene dışarıda yapmayı plânlıyorum. En azından evin odalarından biraz daha bağımsız yeni alanlarım var. Şansıma da sitedeki elektrik kabloları değişiyor, her yer çukur. Hahaha..


Evelki sene  Yelkovan Atölye olarak çocuklara hazırladığımız parti.


Evelki sene ev partisi. (Allah'ım önceki ile aynı günde olmuştu, nasıl yetiştirdiydim her şeyi bilmem) 


Yine aynı sene Yelkovan Atölye 'nin büyüklere partisi. Nefis bir şey olmuştu. 


2018'den



2017'den


2016'dan 

2015'den


Seneler geçiyor. Ve ben geriye dönüp baktığımda iyi ki üşenmeyip toplamışım herkesi, ne güzel bir gelenek olmuş diyorum. Tabii her sene ne yapıp ne edip gelmek için elinden geleni yapan harika bir ekip olması da başka güzel.

Haydi ben gidip şu oyunu ayarlayayım artık :D 

Kitap Salı

Gün bitmeden yazıyı yazmayı başarabileceğim sanırım. 

Geçen hafta misafir hazırlığım vardı, bu hafta ise hazırlayacağım bir parti var ama ben partide oynatacağım oyunu plânlamak yerine sabahtan beri kitap okuyup duruyorum. Neyse,  yarın elime kitap almayayım bari :D

Bunca işe sanırım sürükleyici oldukları için güzel bir performans göstermişim.  Ben de şaşırdım bu duruma :D


İlk kitabım Haldun Taner 'den Şişhaneye Yağmur Yağıyordu.

Hikâye türü bana göre yazılması en zor türlerden. Zira güzel bir hikâye ile ortaya karışık atılmış kısa yazılar arasında tam olarak açıklayamayacağım bir incecik çizgi var. Hayattan kısa bir çerçeve alıp yazdığımızda Sait Faik olamıyoruz ne yazık ki. O farklı bir şey. 

Bu kitabı okurken o aynada kendisini gördüğünde geri geri gidip bütün trafiği alt üst eden eşeği,  o yıllardaki İstanbul'u, insanları gözümün önünde bir film izlercesine canlandırırken açıklamalara hayran olup hikâye hiç bitmesin istiyordum. 


Küçük Tanrıçalar,  klasik bir filmin isminde özel isim varsa yeni bir isim uydurmalıyız çevirisi ile isimlenmiş. Bence kötü bir seçim olmuş. 

Aynı kasabada büyüyen iki kızın arkadaşlığı, başlarından geçenler gayet akıcı bir dille anlatılmış. Kızlardan birisi  melek gibi diğeri kendi ayak parmağını kıracak kadar aşırı uçlarda. Ama kendilerini ve birbirlerini ne kadar tanıyorlar, birbirleri olmasaydı kendilerini nasıl görürlerdi, annelik, çocuk, yaşamın zorluklarıyla başa çıkmak üzerine düşündüren bir roman. 

Bana sevgili Mehtap hediye etmişti. Bir günde bitirdim.



Bir başka bir günde bitirdiğim kitap da İtalyanca Aşk Başkadır.

Yazarı daha önceden de okuyup çok sevmiştim ama doğrusu bunu kitabın yarısına geldiğimde hatırladım. Diğer kitabı Leylak Sokağı'ydı, anlatım tarzından ona benzeterek baktım, tadaaa,  oymuş. 

Demek ki ben Maeve Binchy'yi seviyormuşum.

Okuduğum iki kitabında da olayları kitaptaki bütün kahramanların gözünden görüp hepsinin hikâyesini bir bir öğreniyorduk ki benim hoşuma giden bir kurgu oldu bu. İnsanın içini sıcacık yapan, güzel kitaplar.  Başlayınca elden bırakılamıyor. Çok severek okudum.

🐞 Demek ki o, alttan alıp kendini geri plânda tutmaya çabalayarak yaşamaya çalışırken başkaları öne çıkmanın savaşını vermişlerdi. Demek ki yeni yaşamında öğrenmesi gereken şeylerden biri bu olacaktı. Yaşamını yitirmeyip başını dik tutmak istiyorsa.

🐞 Sanırım başkaları bizi nasıl algılıyorsa oyuz,  dedi Grania  kahvelerini içerken. 
Bence değil. Öyleyse hep numara yapıyoruz demektir.


Haftanın en zayıf kitabı Hayat Baydıysa Seni Böyle Alayım, ismiyle çok hoşuma girmişti ama beklentim yüksekti sanırım çok etkilenemedim.

Keyifle okunan,  akıcı, kadınların dünyasına bir bakış, eğlenceli hikâyeler vardı ama (eee daha ne olacak Handan dediğinizi duyar gibiyim :D)  ne bileyim okudum ve bittiler, ne kahkaha attım, ne düşündüm, ne hayran olduğum cümleler vardı. 


Az kalsın unutuyordum, bir gece uyku tutmayınca da bu kitaba başlamıştım. Patrick Süskind 'den Üç Buçuk Öykü.  

İnsan psikolojisini öyle güzel anlatan öykülerdi ki. Gece uyku tutmadığına sevinmiş olabilirim :)

➰ Ama gerçek bir ustayı ortaya koyan da böyle bir hamleydi işte. Geeçek bir usta özgün biçimde oynardı, riske girer kararlı olurdu, vasat bir oyuncudan değişik oynardı işte.

➰ Çünkü vezir şimdi sahanın tam kenarında durmaktadır, ne tehdit ettiği bir taş vardır ne de koruduğu, orada anlamsızca durmaktadır ; ama çok güzel durmaktadır orada, öyle inanılmaz bir güzellikte durmaktadır ki şimdiye kadar hiçbir vezir böylesine güzel durmamıştır ; rakibinin taşları arasında tek başına gururla dikilmektedir.


Beş kitap mı olmuş,  oooo. Bir de bu arada Osho'nun Zekâ kitabını okumaya devam ediyorum,  o da çok güzel gidiyor.

Haftaya da bu kadar güzel okumuş olurum umarım :)

Sarımsaklı Ekmek Hazırlarken Pencereden Vuran Sarı Sıcak Sonbahar Güneşi ve Renkler ve Sesler ve Düşünceler


Oturup bir yerde "ommm" demek bana uymuyor. (Okumakta olduğum kitapta Osho da benimle aynı fikirdeymiş, kendini uyutmak olarak tanımlıyor omlamayı :D)  Şu soralarda bana göre meditasyon bir işi yaparken beş duyumla onunla bütünleşmem. 

Işık oyunları, kokular mutlu ediyordu da seslerin de mutlu ettiğini yeni keşfettim. Dolap kapağı sesleri, karıştırma çıngırtıları, rendeleme hışırtıları, benim o an yaşamakta olduğumu hissettiriyor. Tatmak,koklamak, izlemek. 


Şimdi şu videoyu keyifle izlediniz belki. Oysa mutfakta iş yaparken kendimizi izliyor muyuz, yoksa bitsin de gitsin diyerek koşturuyor muyuz?  Bugün çevrenize instagramın keşfetine düşmüş gibi bakın meselâ. Öyle güzel fotoğraflar, videolar yakalaacaksınız ki...


Şimdi gidip şu sarımsaklı ekmeği yapayım artık. Bilmem fakında mısınız, bende kilolar alıp başını gitmeye başladı,  homili gırtlak yiyip sporu da haftada üç güne düşürmenin metabolizmamdaki etkisi olmalı. 

Haa, sarımsaklı ekmek için, zeytinyağının içine sarımsak rendeleyip, tuz, bilimum baharat atarak karıştırıyorum. Dilimlenmiş ekmeklerin üzerinde gezdirip, en son olarak da biraz parmesan peyniri rendeliyorım. (Bendeki parmesanı alalı beş seneyi geçmiştir herhalde, kuru olduğundan buzdolabında bozulmadan duruyor, arada sarımsaklı ekmek yapmak dışıda kullanmadığımdan bir türlü bitmiyor :D)


Bir Bahar Temizliği de Bize Lâzım


 Sabah mutfağa girdim, bizimkiler uyurken biraz duolingodan fransızca çalıştığım için kulağımda kulaklığım vardı. Tam çıkartacaktım ki onunla müzik dinleyebileceğimi fark ettim. Çocuklar küçükken ağlarlar ya da beni çağırırlar diye kulaklıkla müzik dinleyemiyordum. Bir şekilde kalmış öyle. Sonra düşündüm ki acaba hayatımda bana böyle asılı kalmış kaç tane alışkanlığım var. Artık hiç manası kalmamış ama ben yapmaya devam ediyorum hâlâ.  İnsan dolapları döküp temizlediği gibi kendisini de önüne döküp üzerine yapışmış gereksiz şeyleri ayıklamalı... 

Bizim Kızlar Toplandık

 





Yarım asırı devirmiş olmamızı birlikte kutlayamamıştık, biz de birlikte olabildiğimiz ilk gün mum üflemeye karar verdik. 

16 yaşından beri bir arada 💙

Dün gece bu masanın başında üniversite sıralarındaki gençlerin annesi olan beş kadın değil, üniversiteli beş genç kız vardı. Arada başladıkları lâfın ortasında ne dediklerini unutuyor olsalar,  fotoğrafları çeken münasebetsiz "flu çekme oğlum şunları" sözüne karşılık " sizin için flu daha iyi olmaz mı" diye onları yaralasa da kuyruğu dik tutup kahkahalarından vazgeçmediler :D

İyi ki varsınız.

Maşallah bize.

Kitap Salı

Yine pek verimli bir okuma döneminde değilim, başladığım kitapları bitiremeden bırakıyorum ama çok severek okuduğum kitaplar da oldu :)


Sevdiğim bir kitap oldu bu. İçinde üç öykü var. İlk öyküdeki Rahel'in Tanrı'yla konuşmasına çok güzeldi. Nuh'un Gemisi'nden salınan üçüncü güvercinim öyküsü diğerlerine göre hafif kaldı gözümde. Ama Ölümsüz Kardeşin Gözleri gerçekten de düşündürücüydü. 

Herkesi geride bırakıp ıssız bir köşede inzivaya çekilerek bütün günahlarından uzaklaşmış olur musun? 


🌷Hayır, Tanrım bu olmamalı, eğer merhametin sonsuz değilse,  Sen de sonsuz olamazsın - o zaman - Sen -de-Tanrı- değilsin. 

🌷Ben ağabeyimi öldürdüm ve gördüm ki birini öldürmek aslında kardeşini öldürmek demektir. Ben savaşta ordularımızı yönetemem, çünkü kılıç güç demektir, güç de adaletin düşmanıdır.

🌷Artık irademden özgür olmak istemiyorum. Çünkü özgür olan aslında özgür değildir, hiçbir şey yapmayan da günahsız değildir. Yalnızca hizmet eden özgürdür, iradesini başkalarına veren, gücünü bir iş için harcayan ve sorgulamadan işini yapan kişi özgürdür. 

🌷Tanrı önünde hiç kimse ne aşağıdadır ne daha üstündür. Yalnızca hizmet eden ve hiç sorgulamadan kendisini iradesine bırakan kişi kurtulabilir günahtan ve geri verir Tanrı'ya bu günahı. 


Tanıdıklarımın kitaplarını okurken biraz telaşlanırım, ya bana hitap etmez de hakkında iyi bir şey söyleyemezsem diye.

Neyse ki hiç böyle bir durumla karşılaşmadım 😊

Bu kitabın yazarı ile yollarımız çok ilginç bir şekilde birleşti, iyi ki de birleşmiş, onun gibi renkli bir kişilik ile tanıştığım için mutluyum.

Kitabın yazım aşamalarını,  adım adım ilerlemesini instagram hesabından izledim, ve bitti dendiği anda sipariş verdim.

Uçan İnekler, bir aşk öyküleri kitabı. İçinde herkesin yüreğine dokunacak birşeyler var. Ve altını çizmek isteyeceği cümleler... Oya gibi işlenmiş. Düşündürüyor ve hissettiriyor.


💌"Hayalet korkum" dedim o ergen korkuma. Yatılı okul hayatımda ve devamında, adım adım ya önümden gitti ya da arkamdan geldi.

💟Çocukluğumu o gece, o evde, o yatakta uyuttum. Sabah uyandırmadan usulca yanından kalktım, çocukluğumu öylece yatakta bıraktım.

💗Kanıt isteyerek güven duyulmaz, kanıt sunarak güven kazanılmaz...

🖤Şüphenin keskin yüzü, gözün daima açık kalmasını gerektirir ki bu en az körlük kadar görüntüleri karartan bir şeydir. 

💞Aslında tutsaklıklarımız ,  bildiklerimiz ya da bilmediklerimiz yüzünden özgürlüğe mecalimiz kalmayacak denli yorgunuz.

💖Sevgi anlamaktı, hissetmekti, özgür olmaktı, özgür kılmaktı.

💕Ölümden kurtulmanın da kendine özgü bir yorgunluğu vardır, soluk soluğa burakır "can"ı, yaşam ve ölüm arasındaki tüm sırları akıtır, nefes alıp vermenin anlamı kalp sesini aşar, yaşam ölümü deler geçer, ölümün de yaşamı delip geçeceği gibi.


Neredeyse iki yıl sonra ilk defa kitapçıya girip indirimde kitap görümce dayanamayan Handan ganimeti bu kitap. İlkini okumamıştım ama zaten okumak da gerekmiyor. 

Bu çok keyifli projede Murat Menteş artık aramızda olmayan yazarlarla röportaj yapıyor. Sorular ondan cevaplar yazarları  kitaplarından. Hakan Karataş'ın çizimleriyle de bambaşka bir havaya bürünmüş. Çok severek okudum.

📣Düşünün, insanlara faydası dokunmayan biri, Tanrı'ya nasıl hizmet edebilir? (Konfüçyus)

📣Dünyanın seni anlayamadığını görmek ve fakat bundan ye'se düşmemek. Bu ruh yüceliğidir. Senin dünyayı anlamaman ve buna rağmen iyiliği elden bırakmaman. Bu da arayıştır. (Konfüçyus)

📣Bütün mesele ölçülü olmakla ilgili. Ölçüsüz sevgi yalakalık olur. Ölçüsüz ihtiyat korkaklık olur. Ölçüsüz cesaret gaddarlık olur. Ölçüsüz dürüstlük kabalık olur. (Konfüçyus) 

📣Yoksulluktan kötüdür çoğu kimsenin varlığı
Bunca varlık var iken geçmez gönül darlığı. (Yunus Emre)

📣Erdemli bir karakteri ilginç kılmak meselâ,  hiç de kolay değildi. (Balzac)

📣Hayat fevkalade hayaller ve alelade gerçeklerden müteşekkildir. (Balzac)

📣Canını dişine takarak çalışan kişilere huzur temin edemeyen devlet boşuna kurulmuş demektir.( Balzac)

📣Tüm sevinçlerin sınırı var fakat bazı acılar sonsuzdur . (Balzac) 

📣Birinin bağnaz olduğunu nasıl anlarız? 
Birbirinden farklı binlerce insanı tıpatıp aynı saymasından. (Balzac) 

📣Bence.. Tanrı ana yüreğinin milyonlarca kat büyümüş halidir.? (Balzac) 

📣Ömür kısa.  Hee şeyi bizzat yaşayarak öğrenmeye zaman yok. Roman bize zaman kazandırır. Ömrümüze ömür katar bir bakıma. ( Ahmet Mithat Efendi) 

📣Gerçeklerle barışık olmayan kimse kaybolur.  (Sir Arthur Conan Doyle) 

 📣Önyargılarla yaşamak sizi gerçeklerden, bilgiden, akıldan uzaklara sürükler.) Sir Arthur Conan Doyle) 

📣İnsan gençliğinde kalbine ne kadar çok his ve hatıra biriktirirse o kadar geç yaşlanır. (Halide Edip Adıvar) 

📣Faşizmin en hassas olduğu konu, mesajlarının ve buyruklarının aptallar tarafından anlaşılabilir olmasıdır. (Theodor Adorno) 

📣Düşünce, daima kendi doğruluğunu sorgulayan bir tını taşımalı.(Theodor Adorno) 

📣Bu milletin şu milletin ferdi olmak değil, insanlığın yüz karası olmamak önemli. (Orhan Kemal) 

📣Anlatmak nasıl ki büyük kabiliyet ve kültür işiyse,  dinlemek de aynı şekilde kabiliyet ve kültür işi. Dinlemeyi aydın kişiler bilir. Çünkü onların maksadı anlamaktır. (Orhan Kemal) 

📣Bilen insan özgürdür. Bilmeyen insan avaredir. Ve özgürlük sorumlulukla beraber gelir. (Atilla İlhan)

📣Yaşadığımız hayatın,  yaşanabilecek tek hayat olduğuna dair tembel ve ürkek düşünme alışkanlığından kurtulmalıyız. (Ursula K Le Guin) 

📣Birbirini sevmek, onun yanında kaya gibi oturmak değildir. Ekmeğe benzer aşk . Sonsuza dek her gün yeniden yoğrulup pişirilmelidir. ( Ursula K Le Guin) 

📣Ne yazık ki yaşlıların çoğu,  bildiğinden şaşmamayı tecrübenin getirdiği bilgelikle karıştırıyor. Ufka bakmaya lüzüm görmüyorlar. Kendinden emin, hatta gururlu bir havaya bürünüyorlar. (Ursula K Le Guin) 

📣Yıpratıcıdır öfke. Gerilmeyi, takıntıları, intikamı, çıkarcılığı, kibri, güvensizliği körükler. Kendi sesiyle beslenir ve büyür. (Ursula K Le Guin) 

📣Ülkemizde büyük çoğunluk yalnız kendi çıkarı adına ve başkalarının zararına dindar ve dürüsttür. (Cemal Süreya)

📣Bir kitap okuyucusuna yazarının farkında bile olmadığı şeyler söyleyebilir (Umberto Eco)

📣Hep huzur aradım ama hiçbir yerde bulamadım ; bir kitapla çekildiğim köşeden başka. (Umberto Eco) 

📣Sükûnet,  bilinçli ; sebat aktif bir tutumdur. Tembellikse şişmanlatır. Demek istediğim,  rüzgâra kement atıp onu çekmeye kalkışma. Pencereni açman yeter.  (Bruce Lee) 

📣Zayıflar,  kötülüklerini itaat kılıfı içinde saklar. Güçlüler ise daha büyük - Tanrı, kader, ulus,tarih....  gibi - br gücün seçilmiş aracı olduklarını ilan ederek suçlarının bağışlanmasını talep ederler.( Bruce Lee) 

📣Benim üstatlık sırrım talebeliktir. Hep öğrenci kaldım. Öğrenmeye devam etmeyi, ustalık metodu olarak benimsedim. (Bruce Lee) 

📣Olgunlaşma,  başkasının desteğine ihtiyaç duymadan,  kendi kendine gelişimini sürdürebilmektir. (Bruce Lee) 



Tatilde çiçek böcek dikkatimi dağıtacak bir çok şey varken bile kendisini okuttu bu kitap.

Seher ve onun peşine düşüp gelen arkadaşı Ogo Porto'dan Santiago'ya şu ünlü yürüme hattını katediyorlar. Biz de Seher'in düşüncelerinde ilerleyerek onun hayatını ve buraya gelme nedenini görüyoruz. 

Bir önceki yayından da fark edeceğiniz üzere bu sırada düşündüren,  gülümseten,  hüzünlendiren bir çok cümlenin içinde kayboluyoruz.

Sanırım böyle insan psikolojisi üzerine kitapları seviyorum. 

Ne zamandır bu yazarla tanışmak istiyordum, hediye gelen bu kitapla başladım. Başka kitaplarını da okuyacağımı düşünüyorum.

Şu yolu da yürümek isterdim doğrusu. 


🏡Doğru nedir emin olamazdım ama yanlışın yapış yapış koynunda onu tanıyacak kadar uzun yaşamıştım .  Şimdi her şeyden kurtulma zamanıydı . Derin bir nefes aldım ve kendimi önümde uzanan boşluğun kucağına bıraktım.
🏡Çocukların sersem olduğuna inanmamızın yegâne sebebi büyüdükçe alıklaşmamızdır belki. 
🏡Hatta kendime saklayacaklarımı kendimden bile saklayacak kadar ileri gittim.
🏡Çocukluğunu sahici bir köke bağlayanlar, sonradan nereye giderlerse gitsinler,  ev dendiğinde o ilk göbekbağına uzanıyorlar. Geceleri yıldızlara, gündüzleri atlaslara ihtiyacı yok onların, kaybolmuyorlar.
🏡Konuşmaktan, anlaşılmayı ummaktan vazgeçmiş kadınların derin kırgınlığı, vücudunun tüm devinimlerine iğne oyası gibi işlerdi.
🏡Bazen beklenmedik bir iyilik beklenen br kötülükten daha fazla incitir bizi.
🏡Her şeyin olabileceği ya da hiçbir şeyin olmayacağı,  bütün ihtimallere gebe,  cüretkâr, vaatkâr anlardan biriydi.
🏡Acının varlığı hemen duyuluyor da yokluğu o kadar kolay fark edilmiyor.
🏡Sevdiğini söylemeye, sevildiğini işitmeye bile lüzum duymadan, beklemeden, ummadan, borçlanmadan, alacak defterine yazmadan, hesap kitap yapmadan, sırf içinden öylesi geldiği ve elinden de başka türlüsü gelmediği için,  sevivermek birini.
🏡Kendi ihtiyacına göre biçtiği kostümü elindeki en münasip modele giydirmeye çalışıyor insan. Ait olmadığı bedenden sarkıyor haliyle o kıyafet. Paçası uysa beli oturmuyor, omzu denk düşse kolu kısa geliyor. Sonra vay efendim sen onu benim istediğim gibi giyemedin, vay sen beni yeterince sevmedin. Halbuki terzi modele değil,  diktiği elbiseye bayılıyor.
🏡İşin kötüsü,  her yerde yabancıydım ben, o zaman belki de her yerde korkaktım. Yaralı parmağa işemeyen, kendiliğinden başkasına zırnık iyiliği geçmeyen ama hiç değilse üzülebildiği için kalbinin iyiliğine iman eden sefalet cambazı bir korkak. 

Çok uzuuun alıntıların olduğu bir haftadan da bu kadar. Bakalım önümüzdeki haftaya kitap bitirmiş olacak mıyım :)

Önyargılarımı Yıkmak


Hayatımın ilk elli yılı beynim genellemeler, sebep sonuç ilişkileri, varsayımlar biriktirdi. Ve bu beni her geçen gün daha önyargılı hale getirdi. Çocukluğumun o saf halini özlüyorum. Artık bu yaşımdan sonra ilk amacım önyargılarımı kırmak. Deneyimlerimi görmezden gelip yeni deneyimlere şans vermek. Her şeyi bilmiş havamdan sıyrılıp yeniden öğrenmeye başlamak. 

Bütün teorilerin bilimum istisnası varsa o istisnaları genellemek, görmezden gelmek, istisna diye hesaba katmamak olmaz. 

Öyle çok, öyle çok önyargılarımız var ki. Beynimiz düşünmeden otomatiğe bağlamış, koskocaman dünyamızı küçültüp küçültüp bizi nefessiz bırakmış, biz de dünyaya suç buluyoruz.

Zekâ

Okuyacağım kitabı ben mi çağırıyorum acaba? 

Bugün elime alıp hevesle başladığım ilk kitaptan sıkıldım. 

E- kitap olarak elime aldığım ikincisi de korsan bir kitapmış herhalde öyle küçüktü ki yazıları göremeyip bıraktım.

Onu okuyamayınca Z harfi ile başlayan başka kitap aradım Osho'nun Zekâ diye bir kitabına başladım ve daha ilk sayfasından geçen hafta aklımdan geçenlere ışınladı beni.

Geçen hafta ateş başında çay keyfi yaparken sıcaklayıp da geri çıktığımda şu ateşin içinde yanmak nasıl acı verici bir şey dye geçirdim aklımdan. Cehennem denilen yerde çekilen acılar inanılmaz olmalı.

On dakika sonra karnıma çayı döküp acıdan nasibimi aldım bi güzel :P

Sonra kafam bununla meşgul olmaya başladı. 

O arada Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor kitabına başladım. Ve Rahel kendisine inanmadıkları için insanları cezalanıracakken Tanrı'ya şunları söyledi.

Hayır, Tanrım bu olmamalı, eğer merhametin sonsuz değilse,  Sen de sonsuz olamazsın - o zaman - Sen -de-Tanrı- değilsin. 

Ne kadar doğru geldi bu sözler bana.

Ben sıradan bir insanım, bütün dileğim hayatımı insanca yaşamak. Aklımın bir sınırı var, yeteneklerimin bir sınırı var, hayatımın bir sınırı var. Ben çocuklarım ne yaparlarsa yapsınlar hâlâ içimde merhamet hissediyorsam ve cezayla dayakla insanların yola gelmeyeceğini biliyorsam beni yaratan yüce varlığın bunu benden iyi bildiğini düşünüyorum. 

Dolayısıyla "Esirgeyen ve bağışlayan Allah'a"  inanıyorum. 

Sonra dünyadaki halimize baktım. Bedenimize. Bedenimiz bile çok büyük acılarda kapanmak üzere tasarlanmış. Acın büyük olunca devreler kapanıyor bayılıyorsun. Sarmalanıp korunuyorsun.

Beni yaratan neden beni cehennem ateşlerinde yakmak istesin?( Her ne kadar gitmesi gereken bir çok insan olduğunu düşünüp,  oh olsun moduna girsem de)  Tıpkı cennetin hurmalarla ballı ırmaklar gibi sığ bir yer olmayacağını düşündüğüm gibi cehennemin bambaşka bir şey olacağını düşünüyorum. Beni yenileyecek, bana öğretecek, beni kötü benliğimden sıyırıp iyileştirecek bir şey olmalı. Yüz sene yansam öğreneceğim şey bunlar olmaz bence. 

Neyse çok polemiğe girmek istemiyorum. Sadece şimdi açtığım kitabın ilk sayfalarında da şu cümleleri okuyunca,  bir haftada iki kitap, bunları ben mi çağırıyorum kendime dedim :)


"Korku pas gibidir : O tüm zekâyı yok eder. Şayet birisinin zekâsını yok etmek istersen,  ihtiyaç duyulan ilk şey korku yaratmaktır : Cehennemi yarat ve insanların ondan kokmasını sağla. İnsanlar cehennemden korkar hale geldiğinde gidip din adamlarının önünde eğileceklerdir."


Şimdi gidip özgür günümün son saatlerini keyfimce değerlendireyim.

Geçen denememe göre bir nebze daha iyiydim ama sabah metroya binip oyuncak tabanca almaya gitmek isteyen oğlum ergen halimden çıkmama sebep oldu.

Şimdi de yanımda bu biçimsiz saatte uyuyan Can'a ya git yatağında yat ya da kalk dememek için kendimi zor tutmaktayım. Sabahın beşinde kalkacak, nasıl uyuyacak nasıl kalkacak. İşte bu salak düşünme halleri beni mahvediyor. Bana nee.. Nasıl yatarsa nasıl kalkarsa kalksın.

Gidip bir çay alayım, çiyzkekykimin son kısmını da götüreyim.

İyi geceler.

Özgür Günüm


 Bugünü özgür günüm ilan ettim, ergene bağlamayı düşünüyorum. 

Ergene bağlamak,  dört kişilik düşünmeyi bırakıp sadece kendi yapacaklarımı yapmak. 

Yoksa ergenler sabahın sekizinde  kalkıp kirli pizza tepsisi sürtüp pazara gitmek üzere hazırlanmazlar, biliyorum ama. Yapmak zorunda değilim modunda kalkınca amaaan bütün gün benim zaten, yapiim de aradan çıksın diyorum ilginç bir şekilde. 

Şimdi pazara gideceğim, dönüşte fırına uğrayıp yeniden düzenli beslenmeye başlama öncesi son günümün tadını çıkartacak şeyler alacağım, eve dönüp keyfime bakacağım.

Telefonumdaki bütün oyunları sildim, hahah, oynayacak bişey bulamadıkça yazı yazıyorum, kitap okuyorum, yakında yapbozun başına bile geçerim.

Yağmurlu bir sabah. Yeni kitabıma gömülmek için harika bir ortam. 

Hepinize mutlu pazarlar.

Siz de bırakın çamaşırı bulaşığı, bugünü,  hiç değilse bir kaç saatini kendinize ayırım. Dale Carnegie'nin Üzüntüyü Bırakıp Yaşamaya Bak kitabında söylediği su geçirmez bölmelerden birisinin içine girip ergene bağlayın. Bak valla düşünüp niyet etmesi bile güzel.

Elimdeki Fotoğraflarla Anlatayım Bari


Tatil hayalleri kurarken ekim ayında gidilecek en güzel yerin Antalya olduğuna karar verdik. Her ne kadar Ege'yi çok sevsek de sonbaharda denize girmek biraz hayal oluyor. Gerçi bizimkiler Antalya'da da giremeyeceğimizi zannediyorlardı,  zira İstanbul çok soğuktu :D

Dedim ki oraya kadar tek seferde gitmeye çalışmayalım, Can'ın Isparta'da teyzesi ve kuzeni var onlara uğrayalım. 

Nitekim cumartesi öğlen yola çıktık akşama onlardaydık. Evleri yerine karavanda yatacak olmamıza zor ikna etsem de çok keyifli bir akşam ve sabah geçirdik. En son yıllar yıllar önce görmüştük birbirimizi.


Pazar sabahı oradan Antalya'ya geçtik. Kuzenim Ferhan Abla'yı hatırlayanlarınız olacaktır. Karavan hikâyelerimi keyifle takip edip bir gün bizi de ağırla diyordu ama İstanbul'a geldiklerinde görüşememiştik. (Babaanne oldu bizim hatun, bebek olunca da dışarı çıkmadılar hiç:) Ona sürpriz bir baskın yaptık. Apartmanlarının bahçesine kurduk Sincap'ı, çay demleyip ağırladım :)


Sonunda o günün akşamında Alanya yakınlarındaki İncekum kamp alanına vardık, orayla ilgili ayrıntıları bir sonraki yazıda anlatacağım ama buraya kamptaki ikinci gecemizde Can'ın ablası eniştesi yeğeni ve ailesi ile buluştuğumuzu söyleyeyim. 9 kişi 2 köpek 1 karavan 3 çadır :D 

Can ile tatilin ilk günlerine mutluluk dağıtma turu adını taktık. 

İşin ilginci bu ilk günler bize ekstradan geldi. Normalde salı günü başlıyordu,  çocukların okulu açıldığından haftasonu dönmek zorundaydık. Üç gün eski izinlerimizden kullanmak için dilekçe yazdık, mucizevi şekilde izni verdiler.  

Ballıyımdır ben biraz :)