Şöyle Afili Bir Başlık Bulamadım Ama Bu Yazıyı Kaçırma

Yaa Sebastiyan, ununu elemiş eleğini asmış, hayatımda bundan sonra heyecan verici ne olabilir ki diye düşünürken ne ilginç bir kasım yaşadık böyle. 

Ay başında bana bir dans videosu çekeceksin bir milyon kişi izleyecek deseler rüyamda mı derdim herhalde. 

Bedenimin yeni hormonlarına alışma sürecinde yaşadığım depresyonla başa çıkmaya çalışırken dansın beni mutlu ettiğini hatırlamak ne iyi geldi . Bedenimden, hantallığımdan , yaşımdan başımdan utanmadan kalkıp dans etmeye çalışmak  yaptığım en cesur şey olabilir. Çünkü farkına varmadan görünmez ağlarla kendi elimizi kolumuzu bağladığımızda o bağları aşması gerçekten çok zor. Benim gibi deli tepelek görünen birisinin bile kalıplara girip bunun farkına varmaması mümkün. 

Oysa karma karışık asla yapamayacağımı düşündüğüm figürlerle uğraşırken aklımda dolaşan olumsuzluklardan ve çivisi çıkmış insanlıktan uzaklaştım ve çocuklarıma hep söylediğim sevdiğiniz işi yapın cümlesini bilfiil kendim yaşayıp sevdiğim şeyi yaparken hiç yorulmadığımı gördüm. Ve sadece yattığım yerden söylenmek yerine kıpırdanınca yüreğimden geçip hep istediğimi kendimin bile bilmediği bir şeyler oluşmaya başladı. 

Geçen yaz nefes almaya çalışıp üzerime abanan karabasanın altında yaşamak için uğraşırken kendi kendime mantra gibi bu geçecek ve sen iyi ki yaşamışım diyeceksin, bu bir koza ve dönüşümden geçeceksin derken haklıymışım. Ya da belki de öyle dediğim için öyle olmuştur. Bilemiyorum. Bunu buraya yazıyorum, çünkü unuttuğum zaman okuyup hatırlamam için gözümün önünde olsun istiyorum. İnsan çok kolay kayboluyor. Kaybolduğumuzda korkmayıp çıkacağımız yerin daha güzel bir yer olduğunu düşünmemiz , ve sadece bir adım atmaya odaklanmamız iyi geliyor

Toplanın Yamacıma Gezmeye Gidiyoruz:)

Yıllık izinlerimizi yılın ilk dokuz ayında kullanamayınca son üç ay sürekli gezme moduna geçmiş olabiliriz :)

Evdeki yatılı misafirlerimi pazartesi gecesi yolcu ettikten sonra salı çarşamba çamaşır yıkamak , ev toparlamak , ütü ve çanta hazırlamakla geçti.

Perşembe sabahı saat altıda havaalanına gitmek üzere yola çıktık. Bilgehan bizimle gelmek istemedi , yine üç kişi gittik tatile.

Ben aslında yine noel pazarı olan bir yere gideriz plânlarındaydım Can aklıma kuzey ışıklarını soktu. Hemen akabinde pişman oldu ama kurtulamadı benden.




Aktarmalı uçakla gidiyor olmamız onu aşırı gerdi. Zaten her tatilde uçak gerilimi yaşar. Bizim indirimli biletlerle uçakta yer varsa binebildiğimizden geriliyor. Bir de üzerine yabancı bir havayolu şirketi ile ikinci uçuş binince bilet alma sırasında bir aile faciası yaşayacaktık neredeyse. Bir de demez mi bu kadar macera için yaşımız geçti artık diye. Sanırsın Everest 'e tırmanıyoruz ya da bungee jumping yapıyoruz falan. Aktarmalı uçağa binmek neden macera anlamadım o kısmı. Adam pilot olmasa bi de :D

Neyse biz gezimize bakalım. Perşembe akşamı vardık Tromsø'ya. Neresi orası derseniz şurası.


Burayı seçmemin nedeni havaalanı olması, ada olması, şehir olması, içindeki kuzey ışıklarına giden turların bol olup bir şekilde sizi ışık gören yere götürmeleriydi. Aslında Finlandiya'da güzel yerler varmış ama fazla vaktimiz olmadığından yollarda çok zaman harcamak istemedim, bir de şehirde daha keyifli olacağını düşündüm hem de deniz kıyısı . Gerçekten de seçimimden çok memnun kaldım. ( ay ben yazarken sıkılıyorum, okunacak mı bu yazı ?)


Havaalanından çıktığımızda kar yağıyordu. Tuttuğum eve gidecek otobüs durağını araken birisi bizi çevirdi. Soru soracak zannettik meğer kartını veriyormuş, tur yapmak istersek onu aramamızı söyledi. Kartını aldık . Otobüsü bulduk. Yanlış bulmuşuz yollarda indik bir daha bulduk falan sonunda şehir merkezine ulaştık. Eve gitmeden yemek yemeye karar verdik, çok şirin bir bara girdik. 


Güzelce karnımızı doyurunca yol yorgunluğumuz gitti. Evimize geçtik.



Oradaki kar Kars'taki karla aynıydı. Kristal kardı. Toz gibi yapışmıyor ve ışık altında mücevher gibi parlıyor. 


Bu arada yoldaki kıyafetimin cin fikrini de açıklamadan geçmeyeyim. Eteğimin altındaki termal çorap. İstanbul çok soğuk olmadığından böyle giyindim. Tromsø 'ya vardığımda kar pantolonumu çorabın üzerine çekip giymesi kolay olur diye düşündüm. Gerçi çorap öyle sıcak tuttu ki başka bir şey giymeye ihtiyacım da olmadı böyle gezdim mis gibi.

Ayağımdaki botları da Decathlon 'dan almıştım. Benim bi servet ödeyip botlar karda yürüyüş yaptıktan sonra su geçirmeye başlamışlardı. Bu çok iyi çıktı. Hiç kar ve su geçirmedi ( hatta fotoğraf çekicem derken denize bastım bir ara onu da geçirmedi),  çok rahattı, çok sıcak tuttu. Hayatımda ilk giydiğimde ayağımı vurmayan ender botlardan sanırım. Aklınızda olsun.

Bence daha uzatmayayım bu yazıyı ben , yarın gezeriz şehri artık. Belki hızımızı alamayıp ışıkları da görürüz o arada, bakalım.



Özlediniz mi Beni ?


Ben özledim valla, bir haftadır evde misafir vardı, üzerine bir nikâh, sonra daha çok misafir ve daha çok misafir derken bugün sonunda sessiz kendi halinde gün geçiririm derken hava güzel diye çamaşıra giriştim. Sonra annemin implantının düştüğü haberi ile hafif çaplı bir kriz geçirip,doktor sadece vidaların düşmüş olduğunu anlayınca toparlandım. Akşama voleybol maçı izlemeye gittik, çocuklar da okullarından dönüp yetiştiler ikinci sete. Uzun zamandır gitmemişiz , iyi geldi . Pek de sessiz bir gün olmadı yane.


Yarın ev temizliği, ütü, dişçi randevusu, çanta hazırlaması felan var. Sonraki gün bi küçük kaçamak yapacağız . Ailece demek isterdim ama Bilgehan gelmiyor yine. Artık bunu kabullenip saygı duymaktan başka çare olmadığından ben de ısrar etmiyorum. 


Dans videom bir milyon gösterime ulaşıp beni şaşırttı. Neyse ortalık duruldu artık. Eski halime dönebilirim.


Ama durun komik olayı unuttum. Geçen gün yine birisi mesaj atıp tebrik etti dansımı. Ben de onun instagramına şöyle bir baktım. O da yapmış dans çelıncını, harika da yapmış. Belki bir gün birlikte dans ederiz gibi bir şey demiş. Ben dansçı değilim, bir kaç aydır kendi kendime eğlenmek için deniyorum dedim. Sonra bir daha baktım. Meğer çocuk üç sene dünya dans şampiyonu olmuş, hahaha . Bana göre kolay bir dans olursa yaparız diye kıvırmam da işte o zamana denk düştü.


Sevdiğin şeyi yaptığında gerçekten de ilginç şeyler olabiliyor . Ve artık hayatımda ilginç ne olabilir ki derken, depresyonla geçen uzuuun bir yaz boyunca sadece nefes al nefes ver, bu bir geçiş, atlatmayı başaracaksın diye kendime telkin ederken, o depresyon beni müziğe, müzik dansa, dans hareket ve mutluluğa, mutluluk da bambaşka bir yere ulaşmaya yol açtı. Hayat gerçekten de şaşırtıcı.

9

Suyunu içtikten sonra ana kız birbirlerinin ağzından sözleri kaparak ona olanları anlatmaya başladılar. İna o gün polise haber verip eşini (ki aslen eşi değil vasisiymiş ) tutuklattırmış. Evin içindeki kadına ait eşyaların çoğunu kaldırmış olsa da etraftaki parmak izlerinden ispatlatmış orada olduğunu. Polis onun uyanmasını bekliyormuş, doktor izin verdiği an ifade almaya geleceklermiş.

-Tutuklandı mı ?

- Evet reşit olmayan bir kızı evinde zorla tutmaktan.

- Zorla tutmadı ki, yani annem çok hastayken bize destek olmuştu. Annem iyileşemeyeceğini anlayınca ona vesayetimi vermişti.

- Evet, annen ona vesayeti verirken seninle karı koca hayatı yaşayacağını düşünmemiştir sanırım.

- Ben ona aşıktım. Dünya üzerinde annemden sonra bana iyi davranan tek kişiydi. 

- Ah küçüğüm, tabii ki öyle hissetmişsindir ama bu onun suçunu azaltmaz. Zaten gayet sinsi sinsi plân kurmuş sana öyle hissettirip boyunduruğu altına almak için.

Önüne baktı Elisa. Hiç böyle olduğunu düşünmemişti ama içinden bir ses kadının doğru söylediğini fısıldadı. Beş senedir onun kölesi gibi yaşamıştı. Kendisini çok sevdiğini düşünmüştü, bütün yaptıklarının sevgiden olduğunu . Hayatını o evde kilitli yaşamıştı. Ona yaranmak için neler yapmıştı. Karşılığında ne almıştı ki ? 

Doktorun gelmesiyle konuşmaları bölündü.

- Hastamız kendisine gelmiş bakıyorum.

.........

Rüzgâr'ı söylemeye başladıklarında gözlerinden süzülen yaşlara engel olmaya çalışmadı. 

Şimdi biliyorum. İhtiyacım olan kişi kendimmişim...

Hae 'nin " Şimdi her şey çok güzel " demesini bekledi sonra. Bu şarkıyı kaç kere dinlemişti bilmiyordu. 

Hep birilerine bağlı olduktan sonra insanın nasıl da bırakamadığını, mutlu olmasa bile nasıl da başka bir sayfaya geçmeye cesareti olmadığını çok iyi biliyordu. O günlerinde bu şarkıyı dinlemiş olsaydım kapıyı çekip çıkabilir miydim acaba diye düşünmeden edemedi. 

Hayatı çok tuhaftı gerçekten de. Çok kötü şeyler yaşamıştı, hem de çok. Ama en kötü olduğunu düşündüğü an aslında kurtuluşu olmuştu. Ve bir melekle yolu kesişmişti. Sonrasında geldiği yere kendisi bile inanamıyordu. İnsan aynı anda hem hayata bu kadar şanssız bir başlangıç yapabiliyor hem de bir anda tüm şans yıldızları onun yanında yer alabiliyordu. O gün yaşananlar olmasa ben hâlâ o evde kilitli hayatıma devam edecektim ve anlamayacaktım bile ne durumda olduğumu. Göremeyecektim. Minnettar olacaktım hiç hak etmeyen birisine. 



Diğer bölümler hikâye etiketinde. Tık.

8

Hae artık şarkı söylerken gerilmiyor gibiydi sanki. Kayıt günlerindeki gerginliğine ne kadar üzülürdü . Herkes birbiriyle şakalaşıp dans ederken o mikrofonu elinden bırakamaz, pür dikkat kendi kısmının gelmesini beklerdi. Şimdi şu karşımdaki tek başına şovunu yapan adama bakıyordu da sesi oturmuş, dansı her zamanki gibi harika, şarkısı da en sevdiği tarzda. Sahnede bu kadar karizmatik olup konuşurken içten, doğal hafif şapşik ama bu yanlarıyla da barışık olmaları hem şaşırtıcı hem de çok güzeldi. Yanındaki kızların çığlık atmaktan sesleri kısılmıştı artık . Kendisi ise soluksuz izliyor, hiç ses çıkartamadan dalıp gidiyordu. Alkışlamayı bile unutuyordu ki bir kaç defa çevresinkilerin garip bakışlarına maruz kalmıştı. 

......

Yemek sırasında yüzüncü iltifatını alan Elisa tüm hayatım boyunca bu kadar güzel söz duymamışımdır diye düşündü. Bir anda şişman, kocaman, hantal ve çirkin kadın imajı insanların gözünde kaybolmuş, süper kahramanmış gibi bir moda geçmişti. Bu , ilginç şekilde, bir zamanlar sahip olduğu güzel ama aptal kız imajından çok daha mutluluk vericiydi. Çevresinde mutlulukla yemeklerini yiyenlere baktı. Grup üyeleri kameraların önündeydiler . Genel olarak heyecanlı ve keyifli halleri vardı. Kameralar kapandığında ne olacak acaba diye merak etti. Kapanacak mıydı onu da bilmiyordu ya. Diğer ekip üyeleri dönüşümlü olarak yemeklerini yemiş işlerinin başına geçmişlerdi. Senelerde bir evde tek başına geçirdiği onca saatten sonra şu ortam hem değişik hem de korkutucu geliyordu biraz. Geçen sene bu zamanlarda hiç aklıma gelir miydi bu yaşadıklarım diye düşündü. 

- Siz yemek yemiyor musunuz ?

Sözüyle kendisine geldi. Başını kaldırdığında grup üyelerinden Yeo ile gözgöze geldi. Tıpkı videolarda gördüğü gibi ışıltılar uçuşuyordu gözlerinde.

- Kendime sipariş etmek aklıma gelmemiş ama zaten buralar sakinleşip etrafı toparlayayım ondan sonra yerim bir şeyler. Size yardımcı olabileceğim bir şey var mı ?

- Ah, ellerimi yıkayacak bir yer arıyordum ben sadece . 

- Banyolar diğer tarafta , şu karşıdaki kapıdan çıkınca görürsünüz.

- Teşekkürler.

Etrafa bakarak uzaklaşan delikanlıyı izlerken onun herkese ve her şeye ne kadar dikkatle bakıp , neredeyse ortamın haritasını çıkarttığını düşündü . İçerideki onca kişinin arasında kendisinin yemediğini fark eden de bir tek oydu. Sonra gülümsedi, kendisi bile farkında değildi yemediğinin. 

Az sonra çöp kutularını masaya götürmek mi mantıklı olur masadakileri buraya taşıyıp burada ayrıştırmak mı beşinci dereceden denklemini çözmeye çalışırken arkasından seslenen yine Yeo'ydu.

- Sanırım yemek siparişi verirken kendimizi sizin şova kaptırmışız, hiç kimse yemeklerin tamamını bitiremeyecek diyerek topladım açılmamış olanları. Hâlâ sıcakken siz de yiyin diye getirdim.

Bir tezgâhtaki kutulara bir onun yüzüne şaşkınlıkla bakarken, o yüzünde muzip ve mutlu bir gülümsemeyle oradan ayrıldı. Arkasından teşekkür ederim diye seslenmek bile çok sonra aklına geldi Elisa'nın. 

......


Hikâye etiketinde bütün bölümler var. Tıkla.

Kimse Yok mu ?

 Allah Allah herkes tatile gitti herhal. Başıma gelen ilginç şey kimsenin dikkatini çekemiş olamaz di mi ? Yani okusalardı bi yorum yazarlardı diye düşünüyorum Sebastiyan, sen ne dersin ? Hımmm. 

Tuhaf Bişi Oldu

Geçen gün Stray Kids yeni albüm çıkarttı. Uzun bir aradan sonra geri dönüş yaptılar. Hahaha, uzun ara beş ay oluyor. Günümüzde albümler de çabucak tüketiliyor sanırım. Neyse konumuz bu değil. Benim için hava hoş, gerçekten de sevdim albümü. 

Biliyorsunuz yaz başında bu grubu keşfettiğimden beri danslarına hayranım. Yaşıma başıma bakmadan (Hehehe ne zaman baktım ki ) arada küçük kısımlarının koreografilerini çözmeye çalışıp hem hareket ediyorum hem meditasyon yapıyorum . Albüm çıktığında bir şarkıları için dans meydan okuması da başlattılar. Ay dedim dur şuna bakayım.

Kan ter içinde uğraşıp didinip çözdüm . Telefonumu nihayet televizyona yansıtmayı başarmış olmamın da dans kariyerimde etkisi büyük arkadaşlar , hahaha. Televizyondaki youtube uygulamasının hızı düşmüyor ama telefondan hızı düşürüp bi de kendime şarkıdan kesit atınca ( WhatsApp ın kendine mesaj atma özelliğine bir tek ben bayılmıyorum di mi) başa sarmaya da gerek olmadan o dönüp dönüp dev ekranda oynuyor, ben de bi şekilde çözmeye uğraşıyorum.

Bu dans figürü zor değildi zaten ama çok hızlı olunca yetişmek için iyi ezberlemek lâzım.

Dün sabah yürüyüş dönüşü, tipim de azıcık düzgünken dur bakayım öğrenmiş miyim, bir video çekeyim dedim, nasılsa becerip hepsin yetiştirmeyi başarmışım. İnstagrama yükledim. Bir de challange ı etiketledim. Hahahaha. 

Sanırım bütün Türk staylar gördü videoyu :)  Allahım bir sürü tatlı mesaj aldım gençlerden, almaya da devam ediyorum. Aslında korkarım ben çok kişinin takip etmesinden, bir anda negatif tiplerle de dolar, enerjimi çeker diye çekinirim ama neyse bu hareketlilik gelir geçer eminim, ben şu anda gençlerin pozitif enerjilerinin tadını çıkartıyorum. 

Can bana normal değilsin derken haklı mıydı yav. Kendimi çok normal görüyorum oysa. Bak dün cam silip perde yıkadım, akşamına fırtına çıktı. Sabah güneşi görünce hemen çamaşır makinası çalıştırdım. Birazdan avize silicem. Klasik ev kadını işte . 

Ünlü dans videomu merak edenleri şuraya alayım da ben de kalkıp şu avizeyi sileyim artık. Mutlu pazarlar sizee.

7

 -Deneyelim o zaman Dim, ben de bilmiyorum kaç kişininkini aynı anda alabileceğimi. Önceden tanıdıklarımın seslerini biliyorum. Numb üyelerininkini de biliyorum ama gerçek hayatta duymadığımdan karıştırmamak için bugün gelip önceden tanımadığım herkes sırayla bana ismini söyleyebilir mi acaba ? Tamam. Şimdi öğle yemeği istediğiniz üç şeyi yüksek sesle ve anlaşılır şekilde söyleyebilirsiniz. Sırayla söylemenize gerek yok. Sadece düzgünce söyleyin yeter.

- Nasıl yani, aynı anda mı ?

- Evet. Yani karar verince söyleyin, aynı anda haykıracağız diye uğraşmanıza gerek yok ama başkası söylüyor diye beklemenize de gerek yok.

Herkes şaşkınlıkla durdu. Grup üyeleri bunu çok eğlenceli bulmuşlardı . Birbirlerine yaklaşıp birşeyler söylediler. Sonrasında tam bir kakofoni oluştu. Her yerden bir liste geliyordu. Ardından da sessizlik oldu. Şimdi bütün gözler genç kadındaydı.

- Sağlamasını yapacak vaktimiz varsa sizlere söyleyeyim, ya da direk sipariş edelim geldiğinde dağıtayım.

-Eğer sizin için sakıncası yoksa , yanlış yemek gelmesini istemediğimizden sağlamasını yapalım lütfen.

- Tabi. 

Ve tek tek herkesinkini saymaya başladı.

- Son olarak Yeo'nunki. Önce kızarmış tavuk, salata, madensuyuydu sonra kızarmış tavuk tavuklu noodle a , salata turşuya döndü. En son yeniden kızarmış tavukta bıraktı . O arada bir de şarkı söylüyordu ama onun konumuzla alâkası yok.

Hepsi kahkahalarla gülerken Yeo muzip muzip gülümseyip eliyle okey işareti yapıyordu. 

- Sanırım herkesinki doğru, siparişleri verebiliriz artık.

İnsanların ona hayranlıkla bakmasına alışkın olmayan bünyesi hemen oradan inip kaybolma moduna geçerken heyecanla çarpan kalbinin sesini herkesin duymasından korkuyordu. Bilgisayarın başına geçip hemen siparişleri verdi.Özel bir program kurmuşlardı , sesli olarak siparişi yazdırıp üzerine dinleyerek kontrol de edebiliyordu. Ama titreyen elleri ile okey tuşuna basması biraz zor olmuştu.

......

Camın önüne asılı kristalden ellerine vuran rengârenk ışıklar mı onu daldığı karanlıklardan geri getirmişti, İna'nın açtığı müziğin ruhuna dokunması mı yoksa sokaktan gelen çocuk kahkahalarının sıradan normal günlerini hatırlatması mı bilemedi ama yavaş yavaş dalgınlığından sıyrılıp hafifçe toparlandı. İna ile Min hafiften dans ederek yemek hazırlıyorlardı, kristaller tüm camlarda vardı ve akşam güneşi ile içerisi masalsı bir görünüme kavuşmuştu, tam o an, hafif bir rüzgârın yeni kesilmiş çim kokusunu burnuna ulaştırdığı, şarkıdaki kadının "yeniden kral olabilirsin " dediği, bir çocuğun kahkaha attığı tam o an Elisa uzun zaman sonra ilk defa yaşadığını hissettiğini fark ederek derin bir nefes aldı. Onu gören ana kız , "Oo birileri uyanmış " dediler . Uzandığı yerden kalkarken kolu acıdı. 

- Dur dur, kolunda serum vardı. Doktoru çağırırız çıkartır birazdan. Ne kadar süredir uyur uyanık duruyorsun biliyor musun ?

Ne kadar diyecekti ama sesi boğuldu çıkamadan. Başını salladı hayır anlamında.

- Üç gündür.

- Üç gün mü diye fısıldadı.

- İlk akşam uyuyorsun zannettik, ama ertesi sabah da hiç tepki vermeyince ödümüz koptu. Doktor geldi. Serum taktı. Rahatlatıcı ilaçlar verdi. Bu beşinci serum.

- Özür dilerim.

- Niye ki ? Özür dileyecek bir şey yok.

- Size çok yük oldum.  

Hâlâ sesi çıkmıyordu.

- Min su götürsene . Ağzına damlatmaya çalıştık arada ama korktuk da bir yandan. Boğazın kurumuştur. Yudum yudum ağzını çalkala.

.....


Diğer bölümler için tıkla

6

Dal ne kadar büyümüş diye düşündü. E tabi,  17 yaşındaydı o zamanlar şimdi artık 22. Yüzündeki masumluk hiç değişmemiş ama , gülümseyişi hâlâ insanın içine işliyor. Sesi daha da oturmuş. Yüz kişi aynı anda şarkı söylese onunkini ayırd edebilirim, öyle özel bir ses. Küçük kardeşim olsa bu kadar severdim sanırım. Ay ay ay, kol kaslarını da sevsinler. 

- Tam sana göre bir uygulama buldum Elisa .
- Öyle mi , neymiş o derken bir yandan da mutlu şeker yüzüne bakıp gülümsedi.
- Bak şu uygulama , ver telefonunu indireyim hemen . Hımmmm. Nerde bu . Allah Allah, neden bulamadım ki? Dur ben biraz araştırayım şunu düzgün bi şekilde .

Ah Dal, benim telefonum öyle eski bir modeldi ki, uygulamaların çoğu indirilemiyordu. Yine de hayatımda sahip olabildiğim ilk cep telefonuydu, pek değerliydi benim için. Bunu bildiğinden, kendin bulamamış gibi yapıp gitmiştin ben üzülmeyeyim diye. Ah çocuk, ne tatlıydın sen. Maskotuydun herkesin. Hâlâ da öylesin ya. 

....

Bütün kafalar dikkatle ona bakıyorlardı şimdi. Okulda yaşadıkları geldi gözünün önüne hemen. Tahtaya kalkıp da herkesin kendisiyle dalga geçtiği, öğretmeninin her zaman tembellikle suçladığı, isminin Aptal 'a dönüştüğü zamanları hatırlayınca ter bastı biraz. Her sabah sırasının üzerinde ne olduğunu bilmediği yazılar yazılmış olurdu. Onları silerdi özenle. Kitapları açılmamış, defteri hiç yazılmamıştı. Zaten hasta annesi ile zor koşullarda yaşadığı için bakımsızdı ve eski püskü şeyler içindeydi, bir de bu halleri ile bütün sınıftan tamamıyla kopmuştu. Aslında öğretmeninin anlattığı şeyleri dinlemeyi çok seviyordu . Sınıfta kalmak diye bir şey olmadığından bir şekilde geçirmişti seneleri ama son seneki sınava girip de bir sonraki okullara devam edemeyeceğini biliyordu. Zorunlu olmasa çoktan bırakacaktı her şeyi de. Bir de tek bir öğretmeni olmasaydı. Matematiğe gelen öğretmeni hep kendisine iyi davranırdı. Hatta evini bile ziyaret etmişti. Annesinin hastalığı ağırlaştığında hele . 

Derin bir soluk alıp bir nefeste söyleyiverdi en sonunda .

- Ben okuyamıyorum. Bir hastalıkmış bu, harfleri bir araya getirme yeteneğim yok. Bu yüzden gerektiğinde bana telefonla ses kaydı atarsanız işim çok kolaylaşmış olur. İstediğiniz şeyleri söylemeniz yeter.

Araya Dim girdi bu sırada 

-Yalnız Elisa'nın inanılmaz bir yeteneği var. Geldiğimizden beri hepimiz çok etkilendik. Bu yüzden şimdi size onu göstermek istiyorum.

Şaşkınlıkla ona baktı kadın. Adam ona gülümsüyordu. 

- Hadi hadi, burada sanırım on beş kişiyiz, rahatça yaparsın . Geçen haftadan beri kaç kişiye kadar yapabilirsin diye merak içindeyiz arkadaşlarla, beni kırma, öğlen yemeği siparişlerimizi şimdi al . 

O ilk günden beri bunu oyun haline getirmişlerdi zaten şimdi yeni gelenlere de göstermek istiyorlardı. Gülümsedi o da. Eh , aptal değilmişim, herkes yanılmış, artık bunun tadını çıkartabilirim diye düşündü. 

.....

-Çabuk Elisa, hemen çıkalım evden diye çağırdı İna.
 
Ama tam girdikleri kapıya doğru hızla yönelmişlerken Elisa odaya geri koşup yatak şiltesinin altına elini uzatarak bir şey aramaya başaldı.

- Haydiiiii.

Onu aldıktan sonra da gardıropa gidip orada duran bir pantolonla tişörtü kaptı. Dış kapının açılma sesini duyduklarında ancak kapıya ulaşmışlardı. Adama görünmeden çıkmayı son anda başardılar. 

Sessizce çömelerek uzaklaştılar oradan. Az sonra evin penceresinden adamın evdeki pek çok şeyi poşetlere koyup arabasına attığını gördüler. 

- Tam zamanında gitmişiz, şunlar senin eşyaların büyük ihtimal.  Sahi ne aldın yatağın altından.

Kadın elindeki küçük torbayı açıp içinden bir kolye çıkarttı.

- Annemindi.

Sabah oturduğu koltuğa oturup başını kenara yasladı. Ondan sonra da akşama kadar hiç kıpırtısız orada öylece kaldı. Ana kız onu uyusun diye yalnız bıraktılar ama o hiç gözlerini kırpmadan boşluğa doğru bakmaya devam etti. 

Nasıl Söylerim Öldüğünü

 ATATÜRK


Atatürk dedim iptida
Önümü ilikledim.





Nasıl söylerim öldüğünü
Atatürk'üm karşımda,
Yatmış uyumuş karlar üstüne
Kalpağı başında.

Nasıl söylerim öldüğünü
Çenesine uzanmış eli
Atatürk'üm çıkar Kocatepe'ye
Dalgın, düşünceli.

Nasıl söylerim öldüğünü
Elinde beyaz tebeşir
Geçmiş tahta başına
Atatürk'üm ders verir.


Nasıl söylerim öldüğünü
Başında yeni şapkası
Yola çıkmış yürümüş
Kalabalık arkasında




Nasıl söylerim öldüğünü nasıl
Bir ışık vurmuş yüzümüze
Atatürk'üm bakıyor besbelli
Çekidüzen verelim üstümüze.



İlhan DEMİRASLAN

5

Sonunda gerçek konuklar geliyorlardı. Grubun ismini öğrendiğinde ilk iş internette onları araştırmıştı. Ve şarkılarına bayılmıştı. En güzeli de yeni bir grup olmasıydı. Kendi hayatının yeniden başlaması ile onların kurulmasının aynı zamanlara denk düşmesi aynı durumdalar gibi hissettirmişti. Tabii ki çok farklıydı durumları ama olsun. Son aylarda çok şeyle uğraşmıştı, hâlâ da uğraşıyordu. Ve dinlediği şarkılar sanki kendi yüreğine sesleniyormuş gibi gelmişti. Pes etmemesi için onu cesaretlendiriyorlardı. Bir kaç haftadır  öylesine içli dışlı olmuştu ki onların yaptıklarıyla sanki tanıyormuş gibiydi. Hani gidip hepsine tek tek sarılacaktı eski dostları gibi. Haline gülümsedi. 

Az sonra arabadan inerlerken camdan baktı. Doğal hallerini çok merak ediyordu. Gerçekten de öyle tatlı ve içten miydiler yoksa kamera karşısında rol mü yapıyorlardı ? Eee, yine kameralar açık kızım, ne anlayacaksın ki diye söylendi kendisine ama kahkahaları hiç de yapay değildi.

Bar mutfağın olduğu büyük salonda herkes toplandı. Bu sefer önceden konuşup durumunu söylemek istediğini belirtmişti. Dim kendisini onlara tanıttı , sonra da sözü ona bıraktı. Evde hapis gibi oturup saçma sapan bir hayat yaşarken her şey ne kadar kolaydı diye düşündü o an. Gerçekten yaşamaya çalışmak heyecanlı ve zordu. Konuşmak yeterince güçken bir de onların dilinde konuşmaya çalışmak hepten kanını dondursa da tatlı perisinin sen her şeyi yaparsın sesini duyar gibi olunca meraklı bakışları daha fazla bekletmeden başladı.

- Merhaba. Hoş geldiniz. Evdeki işlerden sorumlu olan kişi benim. Herhangi bir şeye ihtiyacınız olduğunda beni çağırabilirsiniz . Ya mutfakta olurum ya da hemen mutfağın arkasındaki odamda. Tezgâhtaki zile basabilirsiniz. Sabah kahvaltılarınızı ben ayarlayacağım. İstediklerinizi akşamdan söylerseniz ona göre hazırlarım. Yalnız benimle ilgili küçük bir ayrıntı var onu söylemem gerekiyor.


.....



- Anneee adam çıkıyor.

- Elinde büyük valiz, poşet , eşya falan bir şey var mı ?

- Yok , normal işine gidiyor sanırım.

- İyi, uzaklaşınca söyle.  

Bu sırada duştan çıkan kadın da görmüştü adamın gidişini. Öyle bakakalmıştı yine.

- Bak canım, evine gidip oraya bakmamız gerekiyor. Ulaşabileceğimiz yedek anahtar ya da açık bir yer falan var mı ?

Başını olumsuz anlamda salladı. Normal anahtarı olmamıştı ki yedeği olsun. 

- O zaman bir şekilde kapıyı açmaya çalışacağız. Bekle, tornavida, keski bir şeylerim vardı, belki işe yararlar.

Şaşkınca kendisine bakan kadını görünce açıkladı.

- Bu adamla kaç yıldır birliktesin, seni öyle kapıya atamaz. Ama bunu ispat etmemiz için o senin eşyalarını kaldırıp başka birisini getirmeden gidip içerinin fotoğraflarını çekelim. Ben  ve karşıdaki Jazz senin adına kefil oluruz zaten. Böyle sıyrılıp gidemez . Haydi çıkalım. Min sen de gelip kapıda nöbet tut, döneceği falan tutar, onunla burun buruna gelmek istemiyorum.

İki kadın kol kola girip sakince eve doğru ilerlediler. Evin etrafında dolaşıp pencereleri, kapıları kontrol ettiler ama açık bir yer yoktu. Sonra ellerindeki aletlerle kiliti kurcalamaya başladı İna. Neyse ki pek matah bir kilit değildi, açmayı başardı. İçeri girdi hemen. Kapıda kıpırtısız duran diğerini de çekti içeri.

Telefonunun kamerasını açıp video çekmeye başladı. Öyle acınası bir hali vardı ki evin. Fotoğraflar, eşyalar , iki kişinin birlikte yaşadığını gösteren şeyler arıyordu ama sanki otel odası gibiydi salon. Yatak odasında gardırop içinde duran bir kaç eşyayı, banyodaki diş fırçalarını çekti umutsuzca. 

- Fotoğraf albümünüz falan yok muydu ?

- Hayır. 

Biraz durakladıktan sonra yatağın altından bir çanta çıkarttı ve hafif bir gülümseme belirdi yüzünde. 

-Bunlar işe yarayabilir.

- Ne bunlar derken kapağını açıp içindeki dosyaları çıkartmaya başladı. Çantanın içi hastane raporları ve tahlil sonuçlarıyla doluydu. 

- Bu senin ismin mi ?

- Ne yazıyor ki orada ?

Yüzünde soru işaretleri belirse de dillendirmeden kadının sorusunu cevapladı .

- Elisa Hax

-Evet, benim ismim. Soyadım da evlilik soyadım. 

-Evlilik belgeniz nerede ki ?

- Hiç görmedim . 

- Kimliğinde bu soyad yok . Kimlik mi eski, yoksa evli değil misin o kısmı anlamak lâzım.

Telefonu çalınca iki kadın da zıpladılar yerlerinden.

- Anne adam dönüyor , çıkın oradan hemen !


Hikâye etiketinden diğer bölümlere ulaşabilirsiniz. (TIK)


Not: Yeniden yayımladım, görülüyor mu anlamadım. 

Yosun Kokusu Getirdim Size

 


Dün Aynur bizi sahile götürdü, sabah yürüyüşümüzü ve kahvaltımızı orada yaptık.



Ne iyi geldi.



İstanbul'u çoook seviyorum.



Öyle emekli olalım da başka yere yerleşelim moduna hiç girmedim. Emekliyken asıl keyfi çıkıyor ki buranın. 



En sakin zamanlarda sana kalıyor etraf .



Al yanına çayını, sandviçini, at kendini deniz kıyısına. Altı yanı denizle çevrili bu şehrin.


Yeter ki tadını çıkartmak iste.






4

- Senin olmayabilir ama benim seni götürebileceğim bir evim var. Haydi gidip neler yapabileceğimize bakalım.

Diyerek elini tekrar uzattı kadın. Uzatmakla da kalmadı onun elini sıkıca tuttu. 

-Haydi. Dışarıda kalmandan çok tekrar içeri girmek zorunda kalırsın diye korkuyorum çocuk, haydi gidelim şu uğursuz yerden.

Bu sefer direnmedi , başını çevirip arkasına son bir kere daha bakıp kadını izlemeye başladı. Ayağı her taşa takılıyor, dengesini zor sağlıyordu. Karşıdaki eve geçiyordu topu topu topu ama sanki boyut değiştirmiş gibi hissediyordu kendisini. 

Kadının ayakkabılarını çıkartıp içeri gördüğünü görünce o da terliklerini çıkarttı. Tüm yorgun ve şaşkın haline rağmen ev dikkatini çekti. Kendi evinin aynısıydı ama aynı zamanda da bambaşkaydı. Kendi gri kahverengi kasvetli mobilyalarının aksine burası pırıl pırıl gözüküyordu. Daha doğrusu sımsıcak .

-Benim adım İna, bu da kızım Min. Gel , koltuğa otur.

O sırada kızı koşarak koltuğa bir örtü koydu. Annesine kendi dillerinde.

- Çok kirli üstü, görmüyor musun ? Karşı evdeki hayaleti neden bize getirdin ? diye söylendi .

-Çok ayıp Min. Misafirin anlayamayacağı dilde konuşulmaz, koltuğun temizliği misafirin konforundan önemli olmaz. Ben sana böyle mi öğrettim ?

Belli belirsiz bir ses konuşmalarına katıldı.

- Haklı ama, sabaha kadar bahçede oturunca üzerim kirliydi, bu beyaz kanepeye yazık olurdu. Zaten eve deterjan alınmadığı için ancak bu kadar temizlenebiliyorlardı. Hayalet ha. Sokakta oynadığınızda duyuyordum da kime dediğinizi anlamamıştım.

Ana kız ona şaşkınlıkla baktılar. Uzun uzun konuşmasına mı yoksa dillerini anlamasına mı daha çok şaşırdıklarını bilememişlerdi. Koltuğa oturup evine gözü takılan kadın yeniden sessizleşince bir şey demediler. Buradan bakılınca diğer evlerin arasında ne kadar yabani duruyordu. Ve çirkin. Kendisinin de evi gibi gözüktüğünü biliyordu . Soluk, bakımsız, çirkin. Gözünden yaşlar akmaya başladı. İnsan içindeyken nasıl da göremiyordu ne halde olduğunu. Hayalet ha diye düşündü. Çocuklar ne kadar da haklılarmış. 

- Bir duş alıp kendine gelmek ister misin ? Ben de yiyecek birşeyler hazırlayayım. Min gözün sokakta olsun, eşi çıkınca haber ver bize, aklıma bir şey geldi.

Belli belirsiz başını salladı. Her gün duş alabilmek ne büyük zenginlik diye düşünerek kadını takip etti.

.....

Çok eskiden bir kitaptaki hikâyeden etkilenmişti. Kızla oğlan okul yıllarında çok yakındılar. Oğlan ele avuca sığmayan, hem hayatla hem kendisiyle hem ailesiyle sürekli kavga halinde biriydi. Birbirlerinden ayrı düştüklerinden seneler sonra buluştuklarında oğlanı düzelmiş, kendine çeki düzen vermiş gören kız yabancılamıştı onu. Birlikte geçirdikleri bir kaç gün mutlu olamamıştı. Tam ayrılacakları zaman oğlan gözlüğünü çıkartıp kıza bakıp, ben hâlâ eski benim ama bunu bilen artık sadece sensin dediğinde arkadaşına kavuştuğunu hissetmişti ancak. Ne ağlamıştı o hikâyede. Şimdi karşısındaki kendinden emin bir şekilde şovlarını yapan çocuklara ( hâlâ çocuk diyordu onlara) içinde aynı sızıyı duyuyordu. Tam kitaptaki kadar süre geçmişti en son birbirlerini gördükleri günden beri. Buluşsalar öyle yabancılaşmış olurlardı herhalde .

Yine başka âlemlere gittin diye söylendi. Sonra Yeo'nun mikrofonunu sinirle çekiştirdiğini görünce ilk defa gülümsedi. Bak bu değişmemiş işte, hâlâ sinirli . Demin de kıyafetinin koluna asılıyordu. Kıyafetleri giydirenler edenler grubu hiç seyretmiyorlar mı acaba , haklı sinirlenmekte, bi rahat edemedi dans ederken. 


Önceki Bölüm

......3.......


Bu Sene Kaçıncı Konser Oldu Bu ?

Hımmm. Dimash, Hollywood Wampires, Manowar, Lindsay Stirling, Manga, Alphaville, David Garret ve dün geceki Blind Guardian.

Evelsi gece uyku tutmadı bir türlü , gece on ikide yatıp sabah mı oldu diye uyandığımda saat 1.30 du. Hahaha. Döne döne , yata kalka bir hal oldum sonrasında. Dün sabah sekizde kalktım. Oğlanlar okula oyun oynamaya gideceklerdi, onları yolcu ettim, biraz yazı yazdım . Öğlen kahvaltı ettik. Sersem sepet bir halim vardı. Yatsam mı derken perdelerle göz göze geldim. Anacım eve taşınalı bir sene olmuş, ben daha yeni taşındık modundayım ( Diğer evdeki yedi ay bitemediydi bir türlü) hiç perde falan yıkamamışım ya. Hava da güzel. Yatmak yerine perdeleri çıkartıp makinaya attım. Salonun camlarına giriştim. ( Camları arada sildiydim, o kadar değil :D ) 

Saat oldu dört. Ben pert. Ne yaptım, salonun üç camını sildim. Bakmayın anacım, sporlar, diş hekimleri, göz hekimleri, kremler, kıyafetler filan yaşımızı göstermediğimizi düşünüyoruz ama beş oda bir salon, iki de kocaman banyo camı olan İzmir'deki evin tüm camlarını bi çırpıda silerdim ben yav, şimdi salonun camları yetiyor. Neyse . Gidip biraz yatayım bari, akşama hiç halim kalmayacak diye yattım. On beş dakika sonra hacı yatmaz gibi kalktım. Balkondaki çamaşırları topladım. Bir multi vitamin içtim. Yemeği dışarıda yeriz diyordum, Can ev nöbetçisi olunca yakınlara gideriz diye plânlamıştım, ne mecalim vardı erken çıkmaya ne iştahım. Evdekileri ısıtıp yedik. (Metehan nefis biber dolması yaptıydı bir gün önce )

Saat yediye doğru Kakılmış modundan Rakır moduna geçiş yapmaya başladım. Yola çıktım.

Çok dinlediğim bir grup değildi ama çok güzel geçti konser. Biz mi daha çok eğlendik grup mu, o kısmı bilemiyorum. Bir ara gitmeyeceklet hiç zannettim, ayrılamadılar sahneden :)








Neyse canım, iki saat zıplayıp, yollarda bir saat yürüyüp gelebildiğime göre bende hâlâ iş varmış. Ya da vitaminler çok gelişmiş. Eve gelmemle yatıp sızmışım , gerisini hatırlamıyorum hakim bey :D

3

Yirmi yaşımda ölüp yeniden dirildim ben. Şeytanımın elinden kurtulduğum o en mutlu anda cehenneme düştüğümü zannetmiştim oysa. Ne tuhaf. Bir melek elimi tuttu. Ondan ölesiye korktum ilk önce. Gözümdeki perdeler aralanana kadar anlayamadım. 

.....

Adam ona o adama bakıyordu. İna yanımda olsaydı şimdi bana her sorunu çözecek süper zekân var yapamadıklarına odaklanmaktan vazgeç derdi diye geçirdi aklından. Derken konuşmaya başladığını fark etti.

- Ah, ben de iki gün önce geldim buraya, hiç bilmiyorum ama biraz beklerseniz arayıp öğreneyim. 

-Tabi.

Birazdan seçenekleri sayıyordu isminin Dim olduğunu öğrendiği adama .

- Yalnız Dim dedi biraz sıkıntılı bir sesle.Ben herkese ne istediklerini sorup siparişlerini alabilirim, internetten sipariş işlemini senin yapmanı istemek zorundayım.
-Efendim ?
- Şey, hepiniz bir anda işlere koyulunca tanışamadık tabi. Benim okumayla ilgili problemim var, girip oradan okuyup işaretleyemem. Telefondan da tek tek söylemesi zor olur. Bu günlük siparişi verirseniz sonrası için bir yöntem bulurum .
- Eee, peki herkesin siparişini nasıl alacaksın ?
-O kısım bende, merak etme.
- Akşama kadar yer miyiz acaba diyerek uzaklaşan adama bakarak hızla evin içinde dolaşmaya başladı.

.......

Kalbimin gürültüsünden şarkıları bile duyamayacağım bu gidişle diye derin nefes almaya başladı. 

Yanındaki kızın arkadaşına " Hangisin daha çok beğendiğimi bulamıyorum, hepsi birbirinden güzel" diye bağırdığını duydu, gerçekten de öyleydiler. Hepsi bir aradayken daha da güzelleşiyorlardı sanki. Birbirlerine bakışları, gülüşleri, takılmaları, enerjileri. Yaşlı gibi hissederdi kendisini onların enerjileri yanında. Oysa hemen hemen yaşıtlardı. Onların zorlu ama çılgın bir hayatları vardı, kendisi susturulmuş zorlu bir hayattan gelmişti.  Susturulmuş, bastırılmış, kaybolmuş yıllar insanın üzerine daha çok mu biniyordu yoksa yapayalnızlık mı öyle yapıyordu acaba. Belki de sevdiğin şeyi yaparken yorulup zorlansan bile genç kalıyordun.

Silkindi birden, düşüncelerinde kaybolma da şu ânın tadını çıkart diye söylendi kendisine. İlk şarkı başlamıştı bile. Of ama bu şarkıyla da başlanmazdı ki, az izlememişti antremanlarını, az gülmemişlerdi , şu harekette hepsinin yere yığılıp kaldığı zaman meselâ. Yeni bir şarkıyla başlasaydınız ya, nasıl çıkacağım bu nostaljinin içinden ben ... 

Önceki Bölüm

Beatles'ın Yeni Şarkısı



Bilgehan aradı az önce , mesaj da atmış ama görmemişim. Beatles dört üyenin birlikte çaldığı son şarkısını çıkartmış anne dedi. 1970 te John Lennon kaydetmiş. Doksanlarda Paul, George ve Ringo üzerinde çalışmaya başlamışlar ama o zamanki teknoloji ile olmamış. Sonunda 2022 de Peter Jackson ve ekibi tarafından gelirştirilen bir sistemle John'un sesini almak mümkün olmuş.

Öyle değişik düşünceler geçti ki aklımdan. Ne güzel, çocuklarımla ortak zevklerimiz olması ve benimle paylaşmaları bu güzellikleri dedim önce. 

Şarkıyı dinlerken Beatles alemine aktım. Yumuşacık melodi ve ses öyle dokundu ki yüreğime. Now and Then i miss you. 

Bir anda çocukluğuma döndüm. Amcamlardayız, Gülay'la teybe Alper Ağabeyimin The Beatles kasetlerinden birisini koymuşuz, ellerimizde Barbie bebekler, hem oynuyor hem dinliyoruz. O kadar birlikte büyüdükten sonra bu kadar ayrı düşeceğimi hiç düşünmediğim amcamın kızı , birlikte yaşadığımız onca güzellik, çocukluk, genç kızlık. Ya onlarda ya bizde birlikte kaldığımız tatiller, kendi yaptığımız oyuncaklar, binbir çeşit oyunlar, kitaplar, çizgi romanlar , şarkılar, filmler, korku filmleri, sabahlara kadar sohbetler, "Senin de hep uykun geliyor" diye bana kızıp kafasını koyar koymaz benden önce uyumaları, kahve falları, kahkahalar, aşklar, yürüyüşler ve yine yine müzik. 

Ah...

Çok özlemişim.

 

2

Kameralar kuruluyor, odalar hazırlanıyor, insanlar sürekli koşturuyorlardı. Onların arasında yol vermek için sağa sola savrulup durmaktan başı dönmüş olan kadın en sonunda bar şeklindeki mutfağın bir köşesine sığındı. Ne işim var burada diye geçiriyordu bir yandan da aklından. Bunca deneyimli, işini bilen insanın arasında deneyimsiz ve bilgisiz haliyle ne yapmaya kabul etmişti bu işi acaba. Bir malikânede yapılacak altı yedi aylık çekimlerde orada kalan ekibin ihtiyaçlarını bize iletip ufak tefek işleri halledecersin demişlerdi ona. Öyle havada bir tarifti ki. İşi ona ayarlamayı başaran kişiye büyük saygısı olmasa ve tabii ki de işe de bu kadar ihtiyacı olmasa hayatta kabul etmezdi. Umarım hepsine durumumu açıklamışlardır diye geçirdi aklından. Bu kadar kişiye tek tek açıklama yapmak zorunda kalırsa ne hale gelirdi kim bilir. Sabahın ilk saatlerinde, daha kimseler gelmeden önce kendini rahatlatıp motive etmeyi başarmış gibiydi ama bir anda kapıda duran minibüsler, karavanlar, tırlar falan derken şu an mutfak dolaplarından birinin içine saklanmayı tercih edecekti. 

-Yemek siparişini siz mi ayarlayacaktınız ? 

A haa, yok, mutfak dolapları kesmezdi artık, yer yarılsa da içine girsem moduna geçmişti şu an.

.....

Dev ekranda yüzler bir bir belirmeye başlamıştı. Hepsine sevgi dolu gülümsemeyle baktı. Büyümüşlerdi. O ilk günlerden bu zamana çok yol kat etmişlerdi. Yorulmuşlardı, yıpranmışlardı ama yaptıkları işi ne kadar sevdikleri ışıldıyordu gözlerinde. Pes etmemişlerdi, yere serilmemişlerdi. En azından birlikteydiniz,  ben tek kaldım sizden sonra diye mırıldandı usulca. 

.....

Omuzuna bir el dokunduğunda hâlâ kapının önünde kımıltısız duruyordu. Gecenin nemi ile ıslanmış, titriyordu. Sabahın ilk saatleriydi , etraf sessizdi.  Derin bir uykudan uyanamamışçasına başını kaldırdı karşıdaki komşusuyla karşılaştı gözleri. Ama kim olduğunu algılaması ve dediklerini duyması için kadının tekrar tekrar söylemesi gerekti.

-Gel canım, eve gidelim, çok üşümüşsün. Gece boyunca burada mı kaldın ? Görseydim gelirdim yanına.

Uzak durulması gereke kötü kadın. Göçmenlerden nefret ederiz biz. Neden ki acaba. Çok nazik ve güzel gözüküyor. Dilimiz de harika konuşuyor. Ama onun kocası yok çocuğu var. Neden ki ? Neden kötülerin çocuğu oluyor da benim olmuyor. Kötü değil gibi ama. 

Gelip yanına çömelmişti şimdi, ne güzel bakıyordu. Kendisine kimse böyle bakmamıştı sanki daha önce. Kendisine kimse bakmış mıydı ki acaba ? Kafasının içinde yüz bin şey dönüyordu, hiç bir şeyi algılayamıyordu bu yüzden .

- Haydi gidelim, biraz uyu, kendine gel, yine geliriz buraya istersen. Anahtarını mı unuttun , kavga mı ettiniz yoksa, ne oldu böyle?

Başını salladı sağa sola. Anahtarını unutmamıştı. Kavga da etmemişti. Hiç kavga etmezlerdi zaten. Sadece gerilim dolaşırdı içeride istediği şeyler olmazsa. 

Ellerinden tutup kaldırmaya çalıştı kadın. Mümkün değildi onu yerinden oynatması .  Çaresiz şekilde kalkıp evine dönerken arkasından gelen belli belirsiz fısıltıyı duyunca durdu.

-Ne yapacağımı bilmiyorum, gidecek hiçbir yerim yok. 

Gözlerinden yaş akmaya başladı. Saatler sonra ilk defa kımıldayıp başını kaldırdı. 

- Gidecek hiçbir yerim yok..

.....

Önceki Bölüm

...1....

Sonraki Bölüm

...3....



1

Kalbinin gümbürtüsünden başka hiçbir şey duyamıyordu içinde kaç kişi olduğunu bilmediği devasa salonda. Oysa öyle gürültülüydü ki etraf. Az sonra senelerdir görmediği ama hayatını ona geri veren sekizli sahneye çıkacaktı . Bir yandan heyecandan yerinde duramıyor, mutluluktan uçacak gibi hissediyordu bir yandan da bir sızı dolaşıyordu yüreğinde. Birilerine hem bu kadar yakın hem de uzak olmak ,birlikte geçen onca zamandan paylaşılan onca  şeyden sonra yabancı kalmak ne tuhaftı. Hangisi kahvaltıda ne yer, kimin uykusu ağırdır , kim sabah kuşudur, hangisi sinirlendiğinde kelimeleri birbirine karışır hepsini bilirken kendisini hatırladıklarından bile emin olmamak. Telefonundaki mesajlaşma grubu bile duruyordu hâlâ ama gittiklerinden sonra artık o  numaraların bir anlamı kalmamıştı tabi.. Sadece bazen seslerini dinlemeyi seviyordu. Kimi neşeli kimi meraklı kimi uykulu kimi telaşlı sesleri yanındaydı hep.

Etrafındakiler çığlık çığlığa bağırmaya başlayınca başını kaldırıp sahneye baktı.  Parasına kıyıp en önlerden almıştı biletini. Hepsini yakından görmek istiyordu. Gözlerinin içine bakmak. Herkes telefonlarını çıkartmış video çekiyordu. Elindeki telefonuna baktı. Ben de kısacık da olsa çekerim belki dedi kendisine. İlk güzel telefonunu düşündü, artık kullanmıyor olsa da evindeki çok özel köşede duruyordu. Hayatında kendine ait olan ilk telefonu alanların sahneye çıkmasını bekliyordu şu an. Hayat ne tuhaftı , dünyanın ayrı köşelerinde yaşayan ve bir arada olmaları asla beklenmeyen insanların yolları kesişiveriyordu bazen. 

Sahnedeki dev ekranda yazılar belirmişti. İnsanlar tezahüratlarını arttırmışlardı. Yazıları okumaya çalışmadı. Uzun işti o. Kendisini müziğe ve sahneyi izlemeye bıraktı. Kısa sürede bu işin düşündüğünden de zor olduğunu fark etti. Ekranda beliren yüzlere bakarken hem gülümsüyor hem ağlıyordu. Kendine gel Elisa diye söylendi, tadını çıkart şu ânın. 

.....

- Git şu dışarıya düşürdüğüm kartı al da bana getir .
-Bahçeye mi çıkayım ?
- Çıkmadan nasıl alıp getireceksin ?
-Ama..
-Hadi hadi..

Kapının kilidini açan kocasına şaşkın şaşkın bakarak ayağına terlik geçirip dışarı çıktı. Bir an başı döner gibi oldu. Salon penceresinin nereye baktığını anlamaya çalıştı. Sanki evinin bahçesine çıkmamış da balta girmemiş ormanlarda yolunu bulmaya çalışıyor gibi geldi. Öylesine yabancıydı evin dışına. İlk evlendikleri sene çıkarlardı arada dışarı sonraki yıllarda doktora gitmek dışında üzerine kilitli kapılarla evde oturmuştu hep. Yan tarafa doğru dolanırken karşıdaki evdeki kadınla göz göze geldi. Hemen başını çevirdi. Komşularıyla ilgili hiç güzel şeyler söylememişti kocası. Hepsi de herkesin işine karışan, kötü insanlardı. 

Pencerenin altında bir kart ve biraz da para buldu. Kartı çevirince kendi fotoğrafını gördü üzerinde. Sonra nüfus cüzdanı olduğunu anladı. Kapıya döndü. Açılmadı. İttirdi, olmadı. Kapıya vurdu olmadı. Zili çaldı. Açılmadı. İçeriden adamın sesi geldi.

- Benim bir çocuğum olacak, artık onun annesi ile evleniyorum. Seninle uğraşmaktan, hamile kalacaksın diye doktor doktor gezmekten bıktım . Çirkinleştin,şişmanladın, yaşlandın, işime de yaramıyorsun. Herkes yoluna gitsin.

Öyle kalakaldı. Beyni durdu, elleri uyuştu. Algılamaya çalıştı, algılayamadı. Konuşamadı. Çöktü kapının önündeki merdivene. Güzel bir bahar akşamıydı , hava serinlemiş, kuşlar akşam gevezeliklerine başlamış, ağaç yapraklarının arasından tatlı bir ışık halinde süzülen güneş mahalleyi masalsı bir hale dönüştürmüştü. Havada tatlı bir rahiya vardı. O ise titremeye başladı. Ayağının altındaki yer kayıp gitmiş gibi hissediyordu. Hava karardı, sesler kesildi, evlerin ışıkları bir bir yanmaya başladı kendi evi hariç. Kıpırdayamadı yerinden. Nefes almayı bile unutuyormuş gibiydi, arada derin bir iç geçirmese hava girmeyecekti akciğerlerine. Ne dediyse yaptım, ne istediyse yerine getirdim, hiç sözünden çıkmadım, neyi yanlış yaptım, neyi yanlış yaptım , neyi yanlış yaptım ? Çatlayacak gibi oldu kafası, sanki birisi içine kaşık sokmuş karıştırmış, yerinde duramıyordu düşünceler. Yerinde duramayan düşünceler düşünmemekten beter bir etki yapıyorlardı. Hem bir sonuca varamıyordu hem de tükeniyordu düşünmekten. Sen düşünme ben düşünüyorum yeter diyen sesini duydu kocasının, aptalsın işte bi güzelliğin vardı o da bitti gitti diyen sesini. Yok yok, açardı kapıyı birazdan.  
Beni çok seviyordu, öyle diyordu, dışarılara göndermiyordu başıma bir şey gelir diye. Geçer şimdi siniri, alır içeri dedi kendi kendisine. Kapı açılmadı .