Kendime Meydan Okuma, Düzelmeyen Dirsek Sendromu, Aylardan Sonra İlk Misafir, Karavan Yarın Gelebilecek mi


Kaç gündür yazmamışım, hayret. 



Perşembe günü Can'ın sabah uçuşa gitmesinin ardından temizliğe giriştim. Cuma günü misafirimin gelecek olması da itekleyen faktör olmuş olabilir tabe :)



Öncesinde gömlekleri ütüledim. Kolum hâlâ toparlanmadı, ağrı kesici içip işlerime geri döndüğüm içi daha da nasıl geçecek bilmiyorum.  Raftan tabak alamıyorum, kavanoz kapağı açamıyorum, ütü kaldırmak ve ev süpürmek bir ölüm.



Hepsini de yaptığım için şu an dirseğimin altında buz var.



 Dün arkadaşım sabah kahvaltısına geldi. Londradan tedavisi için geliyor bir kaç ayda bir. Normalde bizde kalıyordu ama pandemi davasına otelde kalmaya başladı.  Balkonda ağırlıyorum onu.

Kahvaltıdan sonra birlikte çıktık, o hastaneye gitti ben de korunun içinden eve döndüm. Bu fotoğraflar oradan. 

Akşam yine geldi. Balkonda akşam yemeği yedik ama bir yerden sonra elektrik sobasına rağmen üşümeye başlayınca koronadan kaçarken zatüreye yakalanmayalım diyerek içeri girdik.  Neyse ki benim salonum evimin üçte birini kaplıyor ve iki cephesinde balkon var, açınca havalanması mükemmel.

Bugün ise bütün gün yattığım yerden telefonuma bakarak vakit geçirdim ve yemek yedim. 

Acilen telefonu ve yemeği bırakmalıyım. 

Hımmm, yarından itibaren yapayım bunu ben.

Kendime meydan okuyorum o zaman. Telefonda oyun yok, gereksiz gezinip video izlemek yok. Yazını yaz, bloglarını oku, çık.

Bu arada yarın akşam karavanın gelme ihtimali var. Annem dedi ki sana temizlenecek bir yer daha çıkıyor.

Valla haa.

Zaten Can'la karavana ayakkabıyla girilmesin savaşı vermekteyim. Yüreğimi tüketiyor benim. Dur bakalım.

Kırmızı Çaydanlık


Yapacak milyon  tane işim varken ben bu güzelliğe bakıp hayal kurmakla meşgulüm :)

Karavan için pratik şeyler almaya çalışıyorum. Ama pratik olacağım derken göz zevkimden de feragat etmek istemiyorum. 

Önce plastik tabak seti almıştık. Şimdi onu kullanır mıyım emin olamadım. Kırılmasın, ağırlık yapmasın diye aldım ama plastiğe baktıkça hoşlanmadım. Kâğıt tabak, bardak bile daha mantıklı olabilir, hem yıkamaya çalışmam en azından. 

Sonra bambu tabak aldım. En azından kahvaltı sofralarımda gözüm de bayram eder diye düşündüm. 

Çaydanlık almasak da olur,  su ısıtıcısı alalım dedik. Termosta demlerim çayı. Sonra mangal ateşinde çay demlemenin güzelliği aklımızı çeldi. 

Şimdi bu kırmızı çaydanlık, gecenin ortasında,  ateşin üzerinde kaynarken battaniyelerimize sarılmış alevleri izlediğimizi hayal ediyorum. 

Hahah, daha karavan gelmeden muhabbeti ile sıkmaya başlamadım di mi :) Sıktıysam da yapacak bi şey yok. Elli yaşında bir kadının heyecanla beklemesi pek sık yaşanmıyor, sonuna kadar tadını çıkartmayı düşünüyorum :)

Günaydın.  Siz de kırmızı çaydanlığınızı koyun gözünüzün önüne ( ya da mavi cezve, ya da pembe havlu, ya da kristal bardak) ,  gülümseyin hayallerinize :)

Bir de Hava Karardığında Gezelim Sokaklarda

Önce gün yeni aydınlanırken yürümüştüm. Sonra batarken. Bu akşam da ay eşlik etti.

Hep aynı sokaklar, hep farklı güzellikler.

Bacağım yüzünden hızlı yürüyememek yavaşlamama sebep oldu. Ne yapalım, ben de böyle tadını çıkartmaya çalışıyorum. 











Şarkınızı almadan gitmeyiniz.

İyi geceler :)

🌹


 Kocaman yürekli, sabırlı, sevgi dolu, kendini geliştiren bütün öğretmenlerin günü kutlu olsun.  

Bunun İçin Gitmeyi Düşünüyoruz :)

Kendinden kaçmak için değil kendine varmak için yollara çıkmak güzeldir.


Gittiğin yerleri kendine katmak için


Kısır döngüden dışarı adım atmak için


Dünyaya farklı açılardan bakmak için


Geçmişin hayaletlerinin geleceğin hayallerinin olmadığı sokaklarda ânı yaşamak için


Bildiklerinden ayrılıp bilmediklerini anlamak için


Koskocaman benliğinden sıyrılıp küçücüklüğünü fark etmek için


Otomatiğe bağladığın hayatı tekrar yaşamaya başlamak için yollara çıkmak güzeldir. 


Not : Fotoğraflara yol şarkıları gizledim. Beğendiğine tıklayıp al.

Not2: İçinde bulunduğu ortamın tadını çıkartamayan hiçbir ortamın tadını çıkartamaz, ben bu sefer aynı sokaklara akşam güneşi altında baktım. Sonbaharın renk cümbüşünü yaşadım. 


E Biz Niye Gitmeyi Düşünüyoruz ki O Zaman ?

Bu aralar Can'la bilimum kamp videosu izliyoruz. Niye? Zira yazılı kaynak bul bulabilirsen. Ve fakat videoların içinde de işe yararları öyle az ki! Hani ağzı olan konuşuyor diyoruz, telefonu olan da video çekmiş. Kamp yeri görelim diye açıyoruz videoyu on dakika domates soyuyor. Yemek vidosunda o kadar soymazlar yeminle. Kimi de sağ olsun kamp alanında dolaşıp çekmeyi akıl etmiş, gelgelelim bir saat yürüyor. Videoları kırpıp, hızlandırıp kısaltabiliyoruz diye bağrınmak istiyorum.  Beş dakika tuvaletlere bakmasam da olur, valla gitsem oraya o kadar bakmış olmazdım tuvalete.Ben video çekmeyi sevmiyorum. Ama bilgi vermek için çektiğimde beş dakika ile sınırlandırmak gerektiğine karar verdim.


Neyse, işte biz böyle izlerken, kamp yapanların en çok sabah kuş seslerine uyanmak, ağaçların güzelliği, manzara,  sessizlik ve temiz hava nedeniyle kamp yaptıklarını söylediklerini fark ettik.


Hımmmm. Her sabah geveze serçeler, baştankaralar, saksağanlar, kargalar, martılar ve hatta papağanlar ile uyanıyoruz. Yemyeşil bir manzarada mis gibi temiz havayı içimize çekiyoruz. Gelen çöp kamyonu dışında hemen hiç ses yok. Bir yanımız ağaç, diğer pencereden ufukta minicik de olsa deniz gözüküyor.  Eee, biz niye kampa gidiyoruz ki o zaman. Bir karış lavaboda bulaşık yıkayıp, tuvaleti nasıl boşaltacağız derdi ile altı metrekare bir alana dördümüzün sıkışmasının mantıklı hiçbir sebebi yok. 



Ama olsun :D


Biletçi

Bu biletleri nasıl hale yola koyacağım bakalım. 

Tokyo Biletleri

İnterrail Biletleri

Colmar Biletleri

Köln Biletleri

Sakız Adası Biletleri

Midilli Biletleri

New York Biletleri

Festival Biletleri

Konser Biletleri

Müze Biletleri


Masanın üzerine yaydım yaymasına da ne yapacağım bunlarla hiçbir fikrim yok    :D



Sadece biletler de değil :

Hediyelik eşya paketleri. 



Peçeteler. 






Abur cubur paketleri.



Haritalar.








Sıkı bir iş var burada.


Not: Fotoğraflar size yolculuk yaptırsın istiyorsanız üzerlerine tıklayınız :D


Bu sabah kahvaltı hazırlamak içimden gelmeyince fırına gidip açma,  simit alayım dedim.



Baktım Metehan'ı uyandırmama kırk beş dakika var daha, bir de kısa yürüyüş yapmaya karar verdim.



İyi ki çıkmışım evden. Günün ilk ışıklarıyla yıkanan sokaklar, evler, ağaçlar öyle güzeldi ki.



Bu mahallede yaşadığım için bir kere daha şükrederek hayran hayran izleyerek dolaştım.



Bir buldozer bu kadar şiirsel görünebilir.



Hele bu köşe. Masaldan çıkmış sanki.



Bu bina bizim sağlık ocağımızdı bir zamanlar. Her gittiğimde beni evim olsa derdim. 



Bu fotoğraflarda hiç rötuş yok, filtresiz, tam çekildikleri gibiler.



Sabahın ilk ışıklarının büyüsüyle böyleler.


Bu fotoğraf evelsi günden. Leylak mevsimleri şaşırmış. Görünce inanamadım. Mart ayına dönüş yaptık. 


 Ve bunu da pazar günü çektim. 

Biliyorsunuz normal şartlarda bu sıralar bizim kitap fuarına gidip gözü dönmüş kitap kurtları fotoğrafı çekmemiz gerekiyordu. 

Buna hüzünlenirken,  dedim ki fuara hidememiş olabiliriz ama fotoğrafımızı niye çekmeyelim ki.

Döktük kütüphanedeki okunmamış kitapları masaya.

Valla hepsi geçen senelerden kalma değil, internetten de aldım son zamanlarda :D

İşte böyle. 

Dünya üzerinde her şey bir tuhaf gidiyor olabilir. Kolum bacağım ağrıyor, evde işler hiç bitmiyor olabilir. Bunun, küçük güzel şeyleri görmemi hiç engellememesi için bütün çabam.

Ha, son kısıtlamalara baktım da, Bilgiç 'in okula gidememesi dışıda (ki zaten gönderebildiğim yoktu son zamanlarda)  bana hiçbir etkisi olmamış. Hahahaaa. Bir tek karavan geldiğinde haftasonu kaçamağı yapabilmek için saatlerimizi çok iyi ayarlamamız gerekebilir. O kadar.

Bu sabahın güzelliği ile başlayıp konudan konuya atlamış olduğum bir yayının daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Üşenmeyip şarkı ekleyeceğim şimdi bunlara. Tıklayıp alın, gülümsemeyi de unutmayın :) Gülümse hadi. Bak çok iyi gelecek.