İkinci Gün : Toulous'tan Montpellier'e

Nisan 06, 2022

Sabah erkenden uyandık. Saat sekiz dokuz gibi çıkarız dediğimizden oyalandık biraz. Eşyalarımızı topladık. Anne Sophie bize anahtar bırakmamıştı, uyansın da çıkalım diye bekledik. Sonra baktım diğer odadaki çocuk gitmiş, kapıyı açınca paspasın altında anahtarı gördüm. Hadi Metos biz de sessizce çıkalım dedim. Sırt çantalarımızı yüklenip parmak uçlarımızda çıktık evden.

Blagnac'tan  şehir merkezindeki gara 7 km vardı. Tabii ki yürümeyi tercih ettik. Kasabanın içinden geçerken baktık pazar kurulmuş, ekmekler, peynirler, bilimum deniz ürünleri, etler, sebzeler. Kendimize küçük güzel bir kafe bulup kahvaltı yapacaktık ama bulamazsak her birlikte dolaştığımızda olduğu gibi aç kalmayalım diye düşünüp nefis bagetlerden ve şekerli milföy gibi bişeylerden aldık. Sonra peynirci görünce ondan da kocaman dilim peyniri attık çantamıza. Nitekim istediğimiz gibi bir yer bulamayınca aldıklarımızla şehrin ortasından geçen kocaman kanalın yanındaki parkta kahvaltımızı keyifle yaptık.



Sonrasında kanalı takip ederek şehir merkezine kadar yürüdük.  Kuş sesleri öyle güzeldi ki. Metehan'a iyi ki büyük fotoğraf makinamı ve zum objektifi getirmemişim, aksi halde beş saatte gidemezdik bu yolu dedim :)


Merkeze ulaştığımızda öğlen olmak üzereydi ve biz çay diye deli oluyorduk. Neyse,  küçük sevimli bir kafe bulduk, çaylarımızı içtik. Ve tren istasyonuna gittik 

Biletleri bir gece önce internetten almıştım telefonuma qr kodları gelmişti. Neyse ki trenlerin saatlerini ve peronları yazan elektronik tabela vardı. Onu takip edip peronumuzu bulduk. Tek sorun bilet numaramızı göremiyor olmamızdı. Bize yollanan biletlerde yer numarası görülmüyordu. Telefona bilet aldığım yerin uygulamasını indirdim, yine görünmedi. Trenin yanında bir ipucu arayarak dolanmaya başladık. Artık en kötü ihtimalle binip içeride bir yere oturup birileri geldikçe sağa sola kayarız diye düşündük. Neyse en arka vagonun önünde bir görevliye rastladık. Derdimizi anlattık. Qr kodunu okuttu, bu dönüş bileti dedi. Hımmm. O zaman diğerini gösterdik. Bu da dönüş bileti dedi. Hahaha. Elimde dört kod var hepsi dönüş biletiymiş. Gidiş yok. Neyse bi mailde yazıyor gidiş biletimi de aldığım. Doğum tarihinizi söyleyin oradan bakayım dedi adam. Var ya, doğum tarihlerini hiç doğru yazmam sağa sola, nereden estiyse doğru yazacağım tutmuştu. Pasaporta bakıp yazdığı tarihi orada göremese ne olurdu bilmiyorum :) Neyse en sonuda yerimizi öğrendik. Güler yüzle bize yardımcı olan adama bir de buradan gitsin güzel dileklerim :) 


Bu arada, ortada masalı karşılıklı oturulan bir koltuğa denk düşmüşüz. Yola çıkınca baktık ters gidiyoruz karşıdaki koltuklara geçtik. Doğrusu hiç benlik bir hareket değil ama Can'la otuz yıl yaşamanın ardından sınırlarımı esnetmeyi öğreniyorum hafiften :) 


Elimde de kitabım vardı ama tabii ki çoğunlukla dışarıyı izlemeyi tercih ettim.  Tren yolcuklarında manzaralar nefis oluyor. Ve ben her ne kadar binme fobisine sahip olsam da dünya üzerindeki tüm trenlerle gezmek istiyorum :)

Expres trene bindiğimizden iki saat sonra ulaştık Montpellier'e.  Otelimizi istasyona çok yakın olan seçmiştim, dönüş yolunda pratik olması için. Hemen bulduk. Bu sefer oteldi gerçekten de :D



Tarihi binanın merdivenleri pek güzeldi ama bir kere çıktık oradan, üç kat güya ama tavan yüksek beş kat çıkmış gibi oluyorsunuz :D


Asansörü ise tam klostrofobik, bilmiyorum fotoğraftan anlaşılıyor mu ama kibrit kutusu gibiydi :) Metos'la ilk gün buna iki kişi binebiliyor muyuz diye baktık, üç kişilil yazısını görünce güldük, hahahah, sırt çantalarımızla sığmak için omuzları büzüştürüp karnımızı içimize çekerek ancak girebildik, üçüncü bir kişi olsa ne yapacaktı bilmem :)



Odamızda fazla oyalanmadan kendimizi dışarı attık. Kapanmadan müze gezebiliriz belki diye düşündük. 

Günlerden de cumartesi olunca sokaklar cıvıl cıvıldı. Öyle iyi geldi ki o sokaklarda olmak. 

Bu arada benim kafamda niyeyse Montpellier küçük bir kasaba olacak gibi canlanmış. Sanırım buz pateni olmasa gidip göreceğim yerler arasında olmazdı. Çok şey kaçırırmışım. Zaten bir gün de pek yetmedi ama dolu dolu geçirdik.

Bir de Toulous'la aralarında dağlar kadar fark var. Toulous sakin, nezih bir şehirdi. Ben Can'la gittiğimde orada tek başıma çok dolaşmıştım. (Merak edenler Toulous etikene tıklayabilirler)  İn cin olmayan parklarda bile güven içinde hissetmiştim. Oysa Montpellier kozmopolit geldi. Serseri kılıklı gençlerle doluydu . Aynı zamanda turistler çoktu. İkinci günün akşamı nihayet kafamıza dank ettiği üzere gerçekten de çok büyüktü.



Bir binanın içindeki yerel küçük bir müzeyi gezdik. Bedavaydı. Fotoğraf çekmek yasaktı.Görevli hanımın fransızca  ışık düşmesi solda dediğini anladığım için pek mutlu oldum.  Fotoğraf çekemedim ama verdikleri broşürü paylaşabilirim :)




Oradan çıktıktan sonra da Fabre Müzesi'ne yöneldik. Bu müzede Sezer'in kulaklarını çınlattım. Hem müze hem resim, birlikte gezsek ne güzel olurdu diye düşündüm. 

Kapanmasına bir saat kala girdiğimizden bütün galerileri dolaşamadık ama yine de 52 odanın 30 u da bize yeterli geldi. Zira büyük müzelerde bir yerden sonra kopuyorum,  dikkatimi toplayamıyorum. 





Ne zamandır boynu bükük duran bilet koleksyonuma bu güzellikler eklendi :)

Akşam saat altıda müzeden çıktıktan sonra bütün günü peynir ekmekle geçiştirmenin ardından güzel bir yemek istedik. İki saat aynı sokaklarda dolaşmış olabiliriz :D Pizzacı, falafelci, dönerci, japon yemekleri,  biracı, dondurmacı, pastane, bol miktarda kafe falan olmakla birlikte fransız restoranı yoktu. Kimi de ara sokaklarda karanlık yerlerdi. E ben gözümü gönlümü de açmayacaksam sırf midemi markette de doyururum. 

Bu arada evde başka ayakkabı bulamadığım için botla saatlerce yürüyen ayaklarım su toplamıştı. Çantamdaki yarabantını inatla bulamadığımdan bir eczaneye girip baktık. Tam almak için para çıkartırken, paraların arasından düştü benim yarabantı. 

Bu arada bir hediyelik eşya dükkânında posta kartları görünce oraya girdik. Fransızca hem kart alıp hem de pul istemeyi başarmanın haklı gururu içinde çıktım oradan.

Çıktıktan bir saat sonra ( hâlâ yemek yeri arıyoruz :D)  bir baktım cep telefonum yok. Bi bu eksikti... Neyse ki çok  akıllı bi oğlum var. Daha üç yaşındayken oynadığım bilgisayar oyununda beşinci defa aynı örümceğim yanına gidip ölecekken bana "Anne oğda öğümcek vağ" diyerek yönümü düzelten akıllı bıdık 23 yaşında  girdiğimiz iki dükkânın yerini de şıp diye bulur tabi. 

Evet pulları fransızca istemeyi başarmanın haklı gururunu yaşarken cep telefonumu tezgâhta bırakıp çıkmışım. Ohhhh.

İşte böyle maceralı ikinci günün ardından, nihayet keyifli gözüken bir restoran bulup, içeceklerin arasında topu topu yarım sayfa olan menüsünü bir saat inceleyip bir hamburger sipariş edip, mini mini hamburgerin soslarının nefis olduğu konusunda fikir birliğine varıp  akşam yemeğimizi yedik. Hesap geldiğinde şaraplarımızın eklenmediğini görünce çaktırmadan sıvıştık  :D Hahaha, on kuruş eksik alsa karşımdaki onu ikaz eden ben,tabii ki illa haber veririm. Biz ikaz ettik, onlar da bir şarap parası alarak bizi ihya ettiler, gülümseyerek çıktık oradan. Metehan'ın doğum günü hediyesi oldu o şarap :)



Vakit çok geç sayılmazdı ama son enerjimizle markete uğrayıp içecek birşeyler alıp otelimize attık kendimizi. Nitekim ertesi gün yine tabana kuvvet yürüyecektik :)

Oyyy,  bu sefer cidden çok uzun yazmışım,  umarım çok sıkılmamışsınızdır :)

Devamı gelecek :D


Benzer yazılarım

24 Yorum

  1. Küçük asansör çok gördüm ama bu kadar küçüğünü ilk defa görüyorum:) Yabancı biriyle binilmeyecek kadar küçük :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lütfen Sezgin, üç kişilik bi asansör bu :D

      Sil
  2. Nasıl sıkılalım, geziyoruz seninle :)

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel gezmişsiniz sıkılırmıyız hiç devamını bekliyoruz. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Becerebilirsem üçüncü günü de bugün yazacağım bakalım.

      Sil
  4. Asansöre kesinlikle benlik değil sığamazdım:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asansör fransızlar için sanırsam bize uygun değildi :D

      Sil
  5. Asansör gerçekten ama gerçekten klostrofobik duruyor, tırstım.
    Telefon nesye ki kolayca bulunmuş allahtan. :)
    Müzelere bayıldım ya. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asansördeki halimizi bir görseydin :D

      Evet ya, telefon gitseydi ne yapardım bilmiyorum.

      Müze gezmeyi özlemişim, çok iyi geldi.

      Sil
  6. süper bir gezi olmuş
    fotolar da şa ha ne

    YanıtlaSil
  7. Sıkılmak da ne? Bitti diye üzüldüm ben :( Şarabı hatırlatmadan, kendi kendimi "ikram herhalde" diye avutarak sıvışabilirdim ben sanırım :P

    YanıtlaSil
  8. Keyif,zevk ve heyecanla izliyorum,bol bol gezin bizim için de, Bursa'dan selamlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, bizden de Bursa'ya selamlar :)

      Sil
  9. Keyifle okudum gezmeyi özlemişiz ☺️

    YanıtlaSil
  10. Keyifle okuyorum Handancım. Hiç sıkılmadım. Hatta dur üçüncü günü de okuyayım :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Bugün de son günü yazacağım, umarım :D

      Sil
  11. Metehan'a benden kocaman bir hayranlık :)

    YanıtlaSil
  12. Handancım, hem gezin güzel, hem aklına gelmem güzel. Ve iki açıdan da duygulandırdın beni. Ne güzel yine yollara düşmüşsün. Güzel kalbinden öperim.
    Ve bence beraber bir yerlere gidebiliriz:) Oğlanlar büyüdü, salgın gitmek üzere. Yarın pasaportları alacağız, bakalım Schengen'i alabilmiş miyiz? Aldıysak ne kadar verdiler?:) Bak bu fikri olgunlaştıralım:)

    YanıtlaSil