Aslında Can'ın bu seneki kış izni. Sağ olsunlar okulların açık olduğu böyle abuk bir zamana on beş gün izin verdikleri için öyle bakakaldık izne :)

Çocukların tam sınav zamanlarına denk düştüğünden onları evde anneanneleriyle bırakıp kısa bir kaçamak yapmaya karar verdik en sonunda.

Can Bali'den Çemişgezek'e geniş bir tatil seçeneği yelpazesi serdi tabii ki.

Baktım olaya el koymazsam biz tatil bittiğinde hâlâ seçenekleri değerlendirmeye çalışıyor olacağız, en mantıklı olanını bastırdım artık.

Ne zamandır Kıbrıs deyip duruyordu. Hadi dedim, hava da serinlemiştir, tam bizlik olmuştur.

Sabahın altısında yola çıktık. Uçağa girerken gün yeni doğmaya başlamıştı.

Ercan Havaalanında bir saat servis kalkmasını bekledikten sonra kendimizi Girne'ye attık. Sırtımızda çantalarımızla da kalesine girdik hemen.

Neyse gişedeki görevli hanım çantaları oraya bırakabileceğimizi söyledi de oldukça büyük bu kaleyi rahatça gezdik.








Şu kenarlardaki korkuluklar biraz tarihi dokuyu bozmuştu bence. Keşke daha düzgün bir yöntem bulunabilseymiş.



Kalenin ortasında gemi kalıntısı müzesi vardı. Amforaları çok gördüm diye düşünmüştüm ama 2300 yıllık bademler sürpriz oldu bana.





Ada'da fazla gezecek vakit yoksa burası bir çok şey hakkında güzel bilgilendiriyor gerçekten de.







Şu güvercinler oranın sahipleri gibiydiler.


Bir de herşeyin üzerine pislemeselermiş, iyiymiş.


Tarihi merak eden bir köpek :D Beyaz güvercin sevdalısı mı desek yoksa. Hiç kıpırdamadan orada durdu öyle. Dışarı da çıkartamadık.


Kaleden sonra taksiye giderken bu mini kuleyi gördük.  Güzel bir dükkân yapmışlar ama ne yazık ki içeride fotoğraf çekmeyi yasaklamışlar tavanını çekemedim.


Kapıdan minik bir bakış attırayım sadece.


Ve mutlu son. Artık otele gelip sahile kurulduk. Fuardan aldığım ilk kitabı bitirdim bile :)