Çifte Minareli Medrese tadilatta olduğundan önünden geçtik sadece.


Hemen onun karşısında Erzurum Kalesi vardı. Kalede pek fazla bir şey yoktu aslında, saat kulesi sağlamdı. Ona çıktık ama ne yazık ki en üst kısmı çok dik tahta merdivendi, biz kolu sakat anne oğul aşağıda kaldık sağlam baba oğul çıktılar balkona.


Bu da oradaki yegâne fotoğraf. İnsan bir şehir manzarası çeker di mi, nerdeee:-)


Sağdaki kule saat kulesi. Çıkıp indikten sonra bedenimde kayak yaparken ağrımayan son bir iki kas da iflas etti, bir müddet yürüyemedim. Hele oradan çıkışta inmemiz gereken dik yokuştaki halimizi görseydiniz bayağı eğlenirdiniz. En son yokuşu paralel inmeye karar verip zigzag çizerek aşağı vardık:-)


Fotoğrafta dışardan pek de masum duruyor ama:-)


İçine girmeyen bilmez:-)




Şu kısımlara girilseydi çok güzel olurdu diye düşünerek kaleden ayrıldık.



Artık son durağımız fotoğrafta gözüken Taşhan diye de blinen Rüstempaşa Bedensteni. Hediyelik eşya dükkânları vardı içinde. Oltu taşından her nevi süs eşyası mevcut.

Oradan çıkınca bir yerde cağ kebabı yedik, ama keşke görünüşe aldanmayıp güzel olduğunu söyledikleri diğer yere gitseymişiz, o kadar yağlıydı ki yiyemedim ben. Şahsen İzmir'deyken Üçkuyular'a gidip yediğimiz cağ kebabını tercih ederdim desem beni dövmez Erzurumlular umarım:-)

Evet işte bir günlük şehir gezimiz bu kadardı. Bu saydığım yerlerin Kongre Binası dışında hemen hepsi çok yakın olduğundan yüruyerek dolaştık.



Bir haftadır'kar yağmadığı halde bütün her yer kar ve buzdu. Evlerin duvarlarına asılı saçaklardan uzak durulmasını ikaz eden yazılar çok yerindeydi. Her saçak fotoğraftaki gibi uzun sarkıtlarla doluydu:-)

Şehrin yakın çevresinde de gezilecek güzel yerler vardı ama karda buzda gitmeyi düşünmedik.Ama bence yazın gelinip serin havada güzel güzel gezilebilir. Ne de olsa 1890 m rakımla en yüksek şehrimizmiş burası, yazın gezmek için ideal:-)