Kovid Olmuş Olsaydın Anlardın Merak Etme Demiş Doktor Can'a

 Yok, valla anlamadık. 

Hepimiz hasta olduk dediydim ya. Can Amerika uçuşu dönüşü nezle olarak geldiydi. Doktora gitmiş eve dönmeden. Doktor da böyle yanıtlamış onu. Çok hafif ateşi vardı, burnu tıkandı, hapşırıp duruyordu.

Perşembe akşam benim boğazım hafiften acımaya başladı. Cuma nane mollaydım. Metehan da Perşembe akşamı iyi hissetmiyorum dedi. Boğazı kötüleşti.

Nezle grip ilaçları ile ayakta kaldık . Ben cumartesi öğleyin kalkıp evi süpürmeye falan girişince tamam toparlıyorum dedim. Metehan'ın boğazı iltihaplanmış onun ateşi ve boğaz ağrısı geçmedi bir türlü. O arada Bilgehan da hafif ateşlendi.

Pazar akşamı Can'ın uçuşu vardı. Nezle olarak uçunca kulaklarına çok zararlı, sen uçma yine de bir doktora görün dedim. Bir de test mi yaptırsa mı diye düşündük. Doktorlar test mest istemiyor. 

Ben törene gittiğimde maskemi indiremedim hiç ve kimseye yaklaşmadım. Millet bana takılıyor çıkart şunu diye. Yok dedim, öksürüğüm falan yok ama boğazım çok acıyor, ne olur ne olmaz .

Can korona testini yaptırtmış doktora. Ve pozitif çıkmış .

Bütün hafta boyunca gittiğim her yer gözümün önünden geçti. Neyse ki kapalı alanlarda maskesiz değildim hiç. Kimseye bulaştırdığımı sanmam. 

Hastalığın semptomları geçer geçmez, bir daha test mest istemeden uçuşuna izin verilen bir uçuş personelinden bize bulaştığını düşünüyoruz. Ya hadi kimse test istemedi, sen de işe geldin. On saat uçuyorsun insanlarla , maskeni taksaydın be mübarek. Yemin ediyorum insanlık azıcık akıllı olaydı şu pandemi çoktan bitmişti .

İşte böyle arkadaşlar.

Neyse ki Metehan'ın yaz okuluna gideceği zamana falan denk düşmedi, çok üzülürdük.

Antibiyotiğin üçüncü gününde onun da boğazı hafifledi azıcık.

Dün koku duygumuz gitmiş. Çiçek koklamaya çalışırken anladım . Oysa üç erkekle yaşarken evde burnuma hiç kötü koku gelmemesinden anlamalıydım :D

Homili gırtlak abur cubur yemekten hastalığı kilo alarak atlatan ilk aile olabiliriz sanırım.

Koku duygum bir yerine gelsin, kıyı köşe evi temizleyeceğim .

Yani son günlerde salgın denilen nezle grip büyük ihtimal korona canlarım .

Ona göre .

Ben şimdi kitap keyfime gidiyorum. Tenis maçları da var. Tam tatil :D 



Otuz Yıl


Aslında 31 yıl olmuş. 1991 yılında mezun olmuştuk. Bölümün onuncu mezunlarıydık. Ülkede bu bölüm başka hiçbir üniversitede yoktu .


Ne yazık ki kendi fakültemiz geçen senelerde boşaltıldığından bahçemiz ve sıramız diyemedik. Dört sene boyunca bir dönem fizik labaratuarına geldiğimiz Ayazağa Kampüsü'ndeydik. Ama burası nolmuş böyle ?


Adı gibi ayaz bir düzlük olan alan yemyeşil hale gelmiş. Biz buralardayken bozkır gibiydi, rüzgâr bizi uçuracak zannederdik.




Sadece bir İTÜ gününde gelmiştim buraya, güneşin başıma geçtiğini, kaçacak yer bulamadığını hatırlıyorum :)


120 kişi tekmili birden toplanamasak da yine de özlem gidermiş olduk. Öğretim görevlisi arkadaşlarımız olmasa belki de öğrenemezdik bile etkinliği.

Şu gençlerin hepsini seviyorum :)



Ay Çok Lâzımmış Gibi Bir de Ailece Hasta Olduk

Salı akşamı Can uçuştan nezle grip dönmüştü. Şimdi maaile boğaz ağrısı çekmekteyiz. Hey ya Rabbim, daha kolum iyileşmediydi benim. 

Ve yarına kadar iyi olmam lâzım, iki aydır bu günü bekliyordum. Üniversite arkadaşlarımızla buluşacağız okulda. Mezun olalı otuz (rakamla da yaziim de belki gözlerime inanırım 30 :O)  yıl geçmiş de tören yapacaklarmış.

Yani yarın toparlanmam gerek.

Nasıl olacak o iş ben de bilmiyorum şu an.

Bakalım, görücez.

Geçen gün blogdaki fotoğraf albümüne bakarken ilk iki fotoğrafı görüp sonuncusunu da altlarına eklemeye karar verdim.





Olamaaazzzz son fotoğrafta yanlış oturmuşuz dedi Metos :D

İlki 2011 Bon Jovi konseri. Bizimkilerin ilk stad konserleri. Dayıları almıştı biletleri.

İkincisi Shakira 2018. Metehan minicikti Shakira dinlerken diyerek gitmiştik.

Sonuncusu Mor ve Ötesi.

Bir de Iron Maiden konseri vardı stadda gittiğimiz ama onda çekmemişiz. İnönü Stadı yenilenmeden önceki son etkinlikti.

Ben ilk stad konserime 1993'te Guns N Roses 'la gitmiştim. Zaten ülkemizdeki ilk stad konseriydi. Sabah erkenden gidip kuyruğa girmiştik. O zamanlar erken giden önden yer kapıyordu :) 

Biletimi aldığımda babamdan izin almamıştım henüz. İzin vermezse bileti kara çerçeveyle duvara asarım diyordum.

Akşam eve gelip yemeğini yiyip keyiflendiği anda derin bir nefes alıp konuşmaya başlamıştım. Makinalı tüfek gibi, okuldan on beş yirmi kişi gidicez de (üç kişi  :P),  İnönü Stadı uzak sayılmaz da bıttırı bıttırı sıralarken bir baktım babam olur demiş o arada. Hahaaha. 

1993 te ben 22 yaşında, üniversiten mezun olalı neredeyse 2 yıl olmuş, yüksek lisans yapan bir kızdım ama babam da 22 yaşındaymış da büyümüş, haha, diye bana gülen bir insandı :D

Bir keresinde kendimi 2000 olimpiyatları Türkiye'de olsa babam gitmeme izin verir mi acaba derken yakalamıştım. Sonra çok güldüm tabi, 30 yaşında izin almam herhalde diye. Gerçi babacığım da 2000 yılını göremedi ama, neyse bu konulara geçmeyelim.

Konser günü sabahtan ben, Any ve amcamın kızı Golak kuyruğa girdik. Öğlen bir ara okula geçtim,  zira derste sunumum vardı. Şansıma Maçka'da okuduğumdan gidip döndüydüm hemen. Sonra bütün gün gayet kuuul bir çizgide durup akşam kardeşim okul çıkışı yanımıza geldiğinde elindeki annemin yolladığı iki torbayla karizmayı çizdirdik. Torbaların dibinden üç çift çorap düşmeyeydi iyiydi :D

Konser bir kâbustu. Axl'ın kaprisleri mi diyeyim, yoksa Golak tuvalete gideceğim diye tutturduğundan yanımızdaki herkesi kaybetmemiz mi diyeyim, tam bir keşmekeşti. Ama tam da bu yüzden unutulmazdı.

İşin komiği seneler seneler sonra,  gittiğim diğer Guns N Roses konseri de tam bir maceraydı. Bu sefer yanımda 19 yaşındaki oğlumla bambaşka bir modda macera. (Bakınız) 

İşte böyle.

Şimdi gidip çocukların en sevdiği hasta pasta çayından demleyeyim.

Bizim okulun hocalara servis yapan kantininde yaparlardı, çok severdik. Ihlamur, adaçayı, karanfil, limon dilimi (ekstradan zencefil de katıyorum varsa)  ve bal. 

Geçti geçti...

Kolumu Nasıl Tedavi Ediyorum (Çook Uzun Bol Fotolu On Günlük Özet )

Kolumun tedavisi için hastaneye gitmedim. Dururken ağrımadığı için gerek görmedim. Ama hiç kıpırdatamamaktaydım. Elimi yıkayamadım, saçımı toplayamadım, üzerimi değiştirmek tam bir azaptı, onu bırak yattığım yerden kalkmak bile bir sorundu. Ağrı kesici de içmedim.  Zira ağrı kesici içince kalkıp iş yapmaya başlayacağımdan adım gibi emindim. Bu sefer oradaki kaslar iyice kötüleşecekti. Dediğim gibi dururken ve tek omzumun üzerine doğru belli bir açıyla yatarken ağrı yapmadığından ihtiyacım da olmadı.

Aklıma geldikçe buz koydum.( Şu anda da meselâ aklıma geldi, kalktım koydum :) Sürekli eklemleri sakatlanan biri olarak doktorumun bana verdiği tek ilaç buydu zaten. Diğer bütün pomadlara burun kıvırır kendisi.

Ve en önemlisi evde durmadım :D

Pazartesi kampa gittik. Minimum eforla  salata ve kahvaltı hazırlamak dışında pek bir şey yapmadım. Kullan at tabak çanak ile bulaşığı da azalttım. Diğer işleri bizimkilere yıktım. Denize girdim, soğuk soğuk iyi geldi. Kamp videosunu hazırlayacağım yakında. Zaten fotoğraflarını paylaştım.


Şurada da kampın en büyüleyici ânı var. 

Çarşamba kamptan döndük.

Perşembe film günüydü.

Cuma Anadolu Hisarı'na gittim arkadaşımla.


Üsküdar'dan boğaz hattına binip Anadolu Kavağı'na kadar geze geze gidilebiliyor. Anadolu Kavağı küçük bir yer olup vapur da orada kırk beş dakika durduğundan biz Anadolu Hisarı'nı tercih ettik. 


Göksu Deresi kenarında yürüyelim dedik ama pek yürüyüş yeri yoktu.


En güzel manzara yine köprünün üzerinden görülüyor.


Küçüksu Kasrı'nı gezdik. Bileti tam 20, öğrenci (25 yaş altı) 10 liraydı. Müze kartla giriliyor. 


İçeride fotoğraf çekmek yasak ama bahçesinde serbest :D


Cumartesi günü evdeydim. Kolum için pek iyi bir gün değildi :D

Metehan mezuniyet yemeğine gitti. İki buçuk senedir görmüyordu doğru düzgün kimseyi. Hasret giderdi.

Pazar günü tembel tembel yatma günüydü yine. Akşama bir duaya gittik. Geçen gün gittiğimiz Resmiye Teyze'nin bahçesinde yıllardır görmediğimiz insanlara rastladık.


Pazartesi yine Günsu ile buluştuk. Pandeminin hemen öncesinde evlenip İspanya'ya gittiğinden beri ilk gelişi, hasret gideriyoruz bol bol.

Bu sefer Haliç Hattı'na binip Balat'a gittik. Küçük butik dükkânlar ve kafeler bizi bizden aldı.


Fener iskelesinden iner inmez ilk girdiğimiz sokakta bu şekerciye rastladık.  Kapıda şeker dağıtan genç çekti fotoğrafımızı. Ben pek şekerci değilimdir. Ama bir sonraki dükkâna girip çok tatlı çam kolye uçları aldıktan sonra geri dönüp buraya girdim. 


İçerisi eski zamanlarda kalmış gibi çok güzeldi. Şekerlerin kokusu inanılmazdı. Minicik bir pakete aldık. Gerçekten de çok lezzetliydiler.



Gazozcu da çok güzel gözüküyordu ama biz kahve peşine düştüğümüzden fotoğrafını çekip geçtik.


Enerji bombası bir adamın işlettiği bu kafeye girdik. 

Çıkarken bizi gelsene diye çağırıp elimize kitap ayracı turuşturmasına güldük :D


Biraz sokaklarda dolaştık. Yağmur başlayınca tekrar dükkanlara döndük.




Vitrini fincanlarla dolu bir antikacıda uzun zaman geçirdik. Kendime çay fincanı bulamadım ama bu tatlı mumluğu aldım :)


O akşam instagram üzerinden açık arttırmaları varmış. Öyle eğlenceli geldi ki bir saat izlemişim. Birbirinden tatlı porselenleri çoğunlukla alt limit olmadan sunuyorlardı. İnstagramın yazılarıyla seslerin senkronize olmamasından doğan karışıklıklarlar olsa da pek eğlendim. Maiaantik hesabına gidip bakabilirsiniz siz de.


Plakçı, gümüşçü, bakırcı, ahşap bardak altlıkları satan yer falan derken akşam olmuş.


Yemekten sonra bu Naftalin Kafe 'de çay ve tatlı eşliğinde günü kapattık. 


Şu menünün güzelliğine masaların tatlılığına bakar mısınız?  İçerisi müze gbiydi.



Balat İskelesi'nde inmiştik. Fener'den döndük. Dönerken üzerimize yağmur yağıyor ama arkamızda güneş parlıyordu :) Bu ânı görüntülemek gerek dedik :)

Günün kapanışı da şu şekilde oldu.(Tıkla)

Ben yazıyı yazarken iki gün geçmiş.

O arada 28 yıldır görmediğim bir üniversite arkadaşımla buluştum. 


Hatun bi gıdım değişmemiş :)

İşte böyle.

Bu sabah avukatla görüştüm. Kiracımız hâlâ ev bakıyorum diyor ama bize bir son gün vermemekte. Sanırım dava açacağız.  Bu ay içinde dava açma hakkımız var. Ve fakat dava da onların hemen çıkmasını sağlamıyor, zira dava zaten kısa sürmüyormuş. Tek şey en sonunda masrafını onlar karşılayacağından belki dava yerine bize noter imzalı taşınma tarihi taahhütnamesi vermeyi kabul ederler. Etmezlerse de yapabileceğim hiçbir şey yok. Ben kimselere sorun olmasın, insanlar gerçekten zor duruma düşüyorlar diye elimden gelen teklifleri yaptım. Taşınma parası, hatta emlâkçı parası bile teklif ettim. Zira eve birilerini üzerek girmek istemem.  Ev sahiplerinin kirayı arttıramıyoruz o zaman evi satalım hesapları yüzünden herkes zor durumda kaldı. Ama bana da yazık. Beni de ev sahibim çıkarttı . Eski kiramın 2,5 katını ödüyorum. Onu geçtim huzurum olmayan bir evdeyim. Bütün istediğim okul zamanına kalmadan taşınmaktı. Ki Bilgehan bir dönem daha kaybetmesin. Zira dikkat dağınıklığı olduğundan taşınma onu hepten dağıtıyor.

Neyse upuzuuuun yazımın sonuna kadar okumayı başaran herkese benden bir şarkı. Bir gün daha sürse bile üşenmeden tüm fotoğraflara şarkı linki ekleyeceğim şimdi. 

Öptüm sizi.