Kitap Salı

Haziran 01, 2021

Okuma şenliğini Sahilde Kafka ile bitiririm demiştim ama iki kitap daha okumayı başardım :)


İlk kitap Adalet Ağaoğlu'dan Üç Beş Kişi.  Daha önce Yaz Sonu kitabını okumuştum ve çok sevmiştim.  Bana biraz Virginia Woolf'u andıran bir tarzı var. Cümlelerin peşinden koştururken biraz kopunca geri dönmesi zor oluyor. Zira ilk elime aldım. Bıraktığımda otuzuncu sayfadaydım,  bir kaç gün sonra o otuz sayfayı tekrar okumam gerekti. Bırakmadan okudum gerisini :)

Kitabın içinde insanlar, zaman, mekân biribiri ile iç içe geçmiş. On yıllık bir zaman dilimi, kendi cümlesiyle " Gece. Haziran. Ama günlerin en uzunuyla gecelerin en kısasına zaman var daha " diye tanımlanan bir akşam üzeri kitabın kahramanlarının hayatlarına bakarken anlatılıyor. Yedi bölüm, yedi kahraman (daha çok aslında da).  Onların düşünceleri, hayalleri, akıllarından geçenleri,  geçmişle anda gidip gelen halleri bizi bir girdapa çekiyor. Git gide herkesin hikâyesini öğreniyoruz.  Bu sırada insanların psikolojisi harika değerlendirilmiş, insanı hayran bırakıyor. Ama sadece psikoloji ile de almıyor. Seksen öncesi dönemde geçen konu, o dönemi de öyle güzel anlatmış ki. Ekonomik değerlendirmeler, partiler, sokağa çıkma yasakları, o zamanki terör,  karmaşa konunun içerisine öyle güzel yedirilmiş ki hayran olmamak elde değil.

Bu sakin kafa ve aheste aheste ama elden bırakmadan okunması gereken kitabı yürekten tavsiye ediyorum.


"Çünkü onun düşleri var daha. Yani, herhalde vardır. Hiç harcamadı ki, hep biriktirdi."

"Hani bütün harfleri boşluğa saçarsın. Hepsi güçlü esintiyle her bir yana uçuşurlar, uçuştukça ilkin hiçbir anlama gelmeyen heceler, sözcük kümeleri, giderek daha ahenkli ve anlamlı bir tümce oluşturlar. Uyumlanırlar. İlk bakışta bize öylesi yabancı bir tümcedir ki, anlamsız sanırız. İpi ancak göğüslemişizdir. Hızın hızı bizi hâlâ sürüklemektedir. Bu sürükleniş içinde,  ipi göğüslediğimizin bile ayrımında olamayız,  derken yavaş yavaş duruluruz,  soluğumuz düzene girer, her şeyi tek tek seçmeye başlarız,  görürüz,  anlarız. O tümce biziz. Bizim koşumuz. Sinirimiz,  kanımız, geçmişimiz, bugünümüz,geleceğimiz, esen yel, yakan güneş, toprak, taş, asfalt, egzoz ve iğdelerin kokusu, buz, kar, ilkyaz çiçekleri ; tutkumuz, özlemimiz, sevişmemiz, sevişmemelerimiz, özsuyumuz, terimiz ; ipi göğüsleme umudumuz, göğüsleyememe korkumuz ; kazanma isteğimiz, kazanmaya karşı durma eğilimimiz... O kadar karmaşık,  o kadar da anlaşılabilir bir tümce."

"İnsan koşarken hiçbir şey görmezmiş. Görebilmesi için durması gerekirmiş."

" Ölümden başka bir şey düşünemez, ondan başka bir şey düşleyemez olmuş bunlar... Hep uzaktan.. hayatın içine girmeksizin... "

"Burada o kadar çok ayna var ki, gövdemi bir türlü bulamıyorum anne!" 

"Ülkemizde sanayimizi kuracak kaynaklar var. Tek şey yok. Günlük çıkarları o kaynakları harekete geçirmekle ters düşmeyecek adam." 

"Yeni gecelerimizin yeni bir dili var. Kalmak. Gecikmek. Yetişememek. Gecelemek. Iskalamak. Yakarmak. Saat durmuş da.. araba bozulmuş da,  otobüs gecikmiş de.. Böyle,  yepyeni, koşmakla kovalamak,  kalmakla gitmek  arası bir dil. Korku filmi." 

"Demek kolay ölünmüyordu?  Hangi yolla olursa olsun, en azından yaşar gibi yapılıyordu."



Tam diğer kitabı bitirmiş ve okuma şenliği listemi düzenliyordum ki içinde meyve seze geçen kitap maddesiyle göz göze geldim. Otomatik Portakal çok da merak ettiğim bir kitap değildi doğrusu. Filmini de izlemeyi hiç düşünmemiştim. Şöyle bir bakayım diye başladım. Devamı geldi. Doğrusu ben ilerleyen bölümlerde yapılanları tasvip etmesem de  manyak kahramana da pek acıdığımı söyleyemeyeceğim. Filmi de iyi ki izlememişim :) Ama işin en korkunç yanı benim için şuydu ki, distopik olduğunu uzun süre anlayamadım :)

" Kötülüğün sebebini bulmaya çalışarak tırnak kemirmeleri,  kahkahadan kırışmama yok açıyor kardeşlerim. İyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki? "

"Tanrı ne ister?  Tanrı iyilik mi ister yoksa iyi olma seçeneğini mi?  Kötülüğü seçen bir insan,  kendisine iyilik dayatılmış bir insandan bazı açılardan daha üstün olabilir mi? " 

" 'Seçme şansı' diye gürledi kalın boğuk br ses. Kodes papazından geldiğini dikizledim. 'Aslında seçme şansı yok, değil mi?  Kendisini öyle iğrenç bir şekilde küçük düşürmesine yol açan şey, kendi çıkarlarını düşünmesi, fiziksel açıdan korkması. Hiç samimi olmadığı barizdi. Evet,  artık kabahat işlemiyor. Ama ahlâki seçim yapabilecek bir varlık olmaktan çıktı.' "

İşte bu haftalık da bu kadar. Şimdi Buket Uzuner'in Gümüş Yaz'ına başladım. Bakalım bitecek mi haftaya kadar.




Benzer yazılarım

4 Yorum yap

  1. Kalemine sağlık çok akıcı bir anlatım olmuş <3 Otomatik Portakal uzun zamandır okuma listemde ama bir tetikleyici bulamadım hala alıp okumak için :( Halbuki çok da merak ediyorum :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Otomatik Portakal 'a başlayınca hemen bitiyor. Kısa bir kitap olması en sevdiğim yanı olmyş olabilir :D Yok yok, hakkını yemeyeyim, insanı düşündüren bir konuya parmak basmış. Yine de onca kötülüğü film olarak izlemediğime memnunum.

      Sil
  2. Otomatik Portakal'ı severim. Hem okudum hem izledim. Filmi de güzeldir, eğer izlemek istersen tavsiye ederim. Başarılı bir uyarlama.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir ara bakarım belki ama çok ruh karartıcı olduğundan şimdi değil:D

      Sil