Kitap Salı 2024/ 5

Kasım 05, 2024

Hâlâ pek kitap okuduğum söylenemez ama nelere bakmışım şuraya üşenmeden not edeyim diye geldim.



Matt Haıg'in Geceyarısı Kütüphanesi 'ni okuyup sevdiğimden İnsanlar'ı alır almaz okudum. İnsan olmak üzerine güzel bir kitaptı . 


#Sonradan kavrayacağım üzere, burası başka şeylerin içine sarılmış şeyler gezegeniydi. Ambalajların içine yiyecekler. Kıyafetlerin içinde bedenler. Gülüşlerin içinde hakaretler. Her şey başka şeylerin içine gizlenmişti.


#Dergiler burada çok popüler, oysa dergi okuyup da kendini iyi hisseden bir insana hiç rastlamadım. Hatta dergilerin başlıca amacının okurlarında aşağılık hissi yaratıp onlara bir şey satın almaya yönlendirmek olduğunu söyleyebilirim. Bunu başarıyorlar da. İnsanlar bir şey satın alıyor, sonra kendilerini daha kötü hissediyor ve bu yüzden başka ne satın alabileceklerini görmek için başka bir dergi satın alıyorlar. Kapitalizm dedikleri daimi ve mutsuz bir sarmal bu ve gerçekten çok popüler.

#Temel kural basitçe şu: dünyada aklı başında görmek istiyorsanız doğru yerde olmanız, doğru kıyafetleri giymeniz, doğru şeyleri söylemeniz ve doğru çimlere basmanız gerekiyor..

#Sanat da bu yüzden var. Kitapları, müziği tiyatroyu, resmi, heykeli, hepsini bunlar kendilerine, asıl kimliklerine dönen köprüler olsun diye icat etmişler.

#Yani artık tahmin edebileceğiniz gibi, her ne kadar bunu kabul etmeye yanaşmasalar da insanlar kazanmayı sevmiyordu aslında. Ya da şöyle bir on saniyeliğine kazanmayı seviyor, ama sonra yeniden kaybetmek istiyorlardı çünkü eğer kazanmaya devam ederlerse önünde sonunda başka şeyler üzerine, yaşam ve ölüm gibi şeyler üzerine düşünmek zorunda kalıyorlardı. İnsanların kazanmaktan daha hazzettiği bir şey daha varsa o da kaybetmekti, ama en azından o konuda bir şeyler yapılabiliyordu. Mutlak bir başarı söz konusu olduğunda ise yapılabilecek hiçbir şey kalmıyordu ve onunla baş etmek zordu

#Umut denen şey çoğunlukla anlamsızdı. Bir mantığı yoktu. Mantı olsaydı umut değil mantık denirdi zaten. Ayrıca çaba gerektiriyordu ve ben çaba göstermeye alışkın değildim. Geldiğim yerde hiçbir şey çaba gerektirmezdi. Geldiğim yerin olayı buydu tamamen çabasız bir varoluş.


Tatilde okudum Şeytanı Uyandırma'yı. John Verdon'la Aklından Bir Sayı Tut ile tanışmıştım. Onu severek okuyunca diğer kitaplarını da almaya karar verdim. Gerçi üçüncü kitabı almışım. Her kitap kendi içinde tam bir macera olsa da bir önceki kitaptan gelen travmalarını taşıyan David Gurney 'i görünce keşke sıralı alsaymışım dedim.


#Gurney'in uzun polislik kariyeri ona yalanların türlü türlü paketlendiğini, bazılarının süslü ambalaj kağıtlarına sarılarak bazılarınınsa daha özensiz biçimde sunulduğunu öğretmişti. Ama gerçekler daima çıplak ve sade olurdu. Yaşamın karmaşıklığına karşın gerçek hep basitti.

#Gurney belki de hayatında yüzüncü kez duyguların nasıl kendi mantıklarını meydana getirdiğini, öfkenin ne derece güçlü bir kararlılığa yol açtığını gözlemliyordu. Tutkularımızın bize en çok yoldan çıkarttığı anlarda her şeyi tüm açıklığıyla görebildiğimize ilişkin yargılarımıza bütünüyle inanıyor oluşumuz insan doğasının en büyük çelişkilerinden biriydi. .



Nihayet Tatlı Betüş'ü bitirmeyi başarınca bendeki annem kitaplarından birisini daha okuyayım dedim. Bir Filiz Vardı Orhan Kemal'in harika kalemiyle kitap gibi değil film gibi önümde belirdi. Kızların yaşadıkları içini darladı tabi ama bir taraftan da sapıklıkların her zaman olduğunu daha kötüleşmediğini fark etmemi sağladı. Şimdi ortalığa dökülüyor.





Bu kitabı henüz bitirmedim. Şu anda Lizbon'a Gece Treni'ni okuyorum. Pascal Mercier'in çok sevdiğim cümlelerini de kitabı bitirince paylaşayım. 

Sanki bir şey daha okumuşumdu gibi geliyordu ama sanırım bu kadarmış.


Benzer yazılarım

0 Yorum