Kitap Salı

Eylül 20, 2019

Siz bu satırları okurken ben dünyanın öte ucunda uyuyor olacağım ihtimal  demişim ilk cümlemde ama yayımlamayı unuttuğum için öyle bir şey olmuyor tabii. Okuduğum başka kitaplar da oldu ama bu yazıyı böyle bırakayım en iyisi :)

Okuma şenliğinin son üç kitabı kalmıştı. Bir tanesini daha bitirdim. Diğerini cuma akşamına kadar bitirebilirsem (geçen cuma oluyor bu)  (bilmiyorum hangi cuma olduğunu şu anda :) sonuncuyu da yolda okurum diye düşünüyorum. Bakalım, yazının sonlarında göreceğiz bitip bitmediğini :D

Ben şimdi okuduğumu yazayım öncelikle.


Klasikler deyince anneme bana kitap bulur musun diyorum hemen. Ondaki kitapalr dururken başkasına bakmaya gerek yok.

Bu kitabı okumuştum daha önce ama yeniden okuma zamanı geldiğine karar verdim :)

Halley'in Dünya 'ya çarpma olasılığıyla insanların telaşa düştüğü bir zaman diliminde geçiyor olaylar. Hüseyin Rahmi yine öyle güzel anlatıyor ki . Eski İstanbul gözümüzün önünde canlanıyor. Hem gizemli bir kadın ile meraklandırırken hem de çok güzel konulara parmak basan konusuyla çok severek okudum bu kitabı.


"Hayat sayısız can düşmanlarına karşı aralıksız karşı konularak sürdürülen pek ince bir geçittir. Hayat, hayatı yiyerek,  yok ederek kendini devam ettiriyor. Biz yaşamak için başka hayatlardan gıda alarak onları kendimizde sindirerek kendimize çeviriyoruz. Başka hayatlar da aynen bizi yutmaya uğraşıyorlar. Etten kemikten yaratılmış şu aciz vücudlarımızın ne kadar zararlı,  tehlikeli mikroplara yiyecek olma istidadı taşıdığını, vücud makinası dediğimiz ve bir saat gibi tıkır tıkır işleyen iç aletlerimizin ne kadar ufak arızalarla çarpmaktan kalmak tehlikesinde olduğunu bilsek, belki bir an ferah nefes alamaya bile korkardık." 

"Bir devlet adaletin harfi harfine, fiilen kefil olmak için mahkemeler açıyor, kanunlar yapıyor. Komşusundan bir tavuk çalan bir fakiri, bir açı suçluyor. Ama kendisinden küçük veya kuvvetsiz komşu bir hükümeti yutmak ve memlekete katmak hırsından, adalete aykırı düşüncesinden bir türlü kendisini kurtaramıyor. İnsan işlerindeki bu gariplik bazen öyle derecelere varıyor ki hakla haksızlığın, adaletli iş görmekle hırsızlığın, zorla almanın sınırlarının nerelerde başlayıp nerelerde bittiğinin kestirmekten insan aciz kalıyor. Kuvvetli olan haklı oluyor. O derece ki acizlere, zayıflara hıkkı en kuvvetli olan dağıtıyor. Kuvvetlinin fikri hak oluyor. Bir zayıf insan kuvvetlinin fikrini hak olarak kabul etmek zorunda kaldıkça hürriyet, adalet kurulmuş olamaz."

" Sana sahip olacak adam müsade ederse o zaman yazarsın cevabını veriyorlar. İşitebiliyor musunuz? Bana sahip olacak o adam. Offff. Şimdiden o adamı hiç sevmiyorum. Çünkü daha adını bilmeden, yüzünü görmeden bu adamın isteğine,  emrine boyun eğmiş bulunuyorum. "

" Neden insan öldürme tekniğinde en usta olan,  savaş aletleri en mükemmel bulunan milletler en ileri, en medeni sayılıyorlar?  "

"Bu neden?  Memleketimizde kadının her saldırışa hazımla karşı koymaya mecbur, aşağı yaratılışlı sayılmasından.. Sırf erkeklere eğlence olmak için yaratılmış sanılmasından."

"Bu coşan ben değilim, aşktır, tabiattır buyuruyorsunuz. İnsaf edin bu bir mazeret midir? İnsan bir kabahati tabiata mal ederse ondan el yıkamış mı olur?"

" Beyefendi kız kardeşiniz, anneniz akşamlara kadar evde nasıl vakit geçiriyorlar,  hiç bunu düşünmek zahmetine katlandınız mı? Hayır... Hayır... Bin kere hayır. Evrim kanununa dair kafa yordunuz. Darvinizmi incelediniz. Cüzi irade meselesi için yoruldunuz. Çekim kanunu, fizikte Carno prensibini düşündünüz. Size bu kadar uzak şeylere zaman ayırdınız. Ama size o kadar yakın bulunan anne ve kız kardeşinizin evdeki yaşayış tarzının sağlıklarına tesir edeceğini hiç aklınıza getirmediniz. Çünkü onlar adet icabı o yaşayış tarzına mahkûmdur dediniz. Ötesini düşünmediniz."

Eğlenceli üsluplu muhabbetlerin arasındaki bu kocaman cümlelere hayran olmamak elde değil. Ve geçen 100 senede kadınlar için değişen fazla bir şey olmamasına da üzülmemek.



İkinci Dünya Savaşı sırasında yenilmekte olan Fransızların hallerini sergiliyor kitap. Daha çok da askerlerin hallerini,  başlarındaki subaylar gitmiş,  ateşkes imzalanmış, yenilmişler, geleceklerinin bilirsizliğinin korkusu anlık özgürlüklerinin keyfi birbirine karışıyor.

Oldukça konuşma geçen kitapta en zorlandığım kimin kimle konuştuğu oldu.  Dialoglarda kimin ne dediği belli olmuyor.  Zaman zaman iyice karışmış. Tekrar tekrar okumak zorunda kaldım. Zaten bir anda bir sürü kahramanla tanışıp, kim kimdir anlamazken bir de dialoglar yorucu oldu. Her konuşma çizgisi farklı birisi olsa yine bir şekilde çözülür de aynı kişiinn başka cümlesine tekrar çizgi çekilince işin içinde çıkılmaz bir hal aldı.


Sanırım Morpa'dan aldığım bu klasikleri verip başka alacağım.

Benzer yazılarım

12 Yorum yap

  1. Okuma şenliğin şen olaaaaa :))

    YanıtlaSil
  2. Her iki yazarıda çok severim. Ben geç kaldım ama inşallah bu kış okuma şenliğine katılırım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güz'e de katılabilirsin bence, iki ayda ne kadar okursan olur Yağmur Tozu :)

      Sil
  3. kuyruklu yıldız ı ben yeni yayımlanmış haliyle okudum ve bende çok sevdim, o yıllarda Halley in çok ilgi çektiği muhakkak ama yazarın engin bilgisine de hayrtan kaldım
    Sarte henüz hiç okumadım ölmeden önce okumak istediğim kişilerden

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bilgisine hayran kaldım. Feminist bakış açısını kitaba yedirmesine de ayrıca hayran kaldım Sev :)

      Sil
  4. Eski kitaplara bayılıyorum Handan :) hele kapağı nasıl orijinal nasıl güzel :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kapaklarındaki resimler, harf karakterleri, sarı sayfaları.. Ben de bayılıyorum Mimoza :)

      Sil
  5. Klasikleri okuyacağımız yayınevini seçmek çok önemli. Yanlış yayınevi, yanlış çeviri çok güzel bir kitaptan seni soğutabiliyor.

    YanıtlaSil
  6. Aa ne eski kitap. Gençlikte okudum galiba 😅

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de okumuştum ama bu kafayla okumak daha güzel geldi Derya :)

      Sil