Kitap Salı 2024/ 6

Aralık 10, 2024

Muhteşem okuma hızım devam ediyor :P 


Güya 55 kitap diyordum 55. yaşımda, iki ay olacak daha ben beşinci kitaba ancak geldim. 


Petek Gözlü Adam/Wu Ming Yi 

Metehan 'ın arkadaşının kitap fuarından aldığı bir kitaptı bu. Metehan'ın çantasında kalmıştı. Konusu hoşuma gidince vermeden önce okumak istedim.

Bir yanda eşi ve çocuğu dağ yürüyüşünde kaybolmuş bir kadın, diğer yanda dünyadan kopuk bir adada yaşayan bir delikanlı. Adasında ikinci erkek çocuklar denize gönderiliyor . Şans eseri kanosu bir çöp adasına onu atınca bir şekilde hayatta kalmayı başarıyor. Bu ikisinin yolu bir tsunami sonrası kesişiyor. Ara ara çevreci mesajları kitabın konusunun üzerine çıkıyor gibi olsa da sonuna kadar keyifle okuduğum bir kitap oldu.  Tayvan'lı yazarın aynı zamanda çevre aktivisti olması beni hiç şaşırtmadı. Değişik kültürlerin kitaplarını okumak hoşuma gidiyor. 

#Adalıların yazısı yoktu, dünyanın yazılı olarak hatırlanması gerektiğini de düşünmüyorlardı. Hayatın hikaye ile şarkı arasında bir çeşit ses titreşim olduğuna inanırlardı, bu da onlar için yeterliydi.

#Gözleri tamamen aynı şeyleri gören kimse var mı ki?

#Onu engellemenin, kızının gözlerinin önünde solup gitmesinden başka bir şeye yaramayacağını biliyordu. 

#Bazen bazı şeyler bir yere gitmemiştir, sadece onları göremiyoruzdur. 


Lizbon'a Gece Treni / Pascal Mercier 

Pascal Mercier'in daha önce Sözlerin Ağırlığı 'nı okumuş ve çok sevmiştim. Bu kitap da beni hayal kırıklığına uğratmadı. Mercier'in kitapları kolay okunmuyorlar , yaşama felsefik bir bakış içeriyorlar, zihin açık olmadığı zamanlarda insan bir şey anlamıyor ama sabahları elime alıp okumak gerçekten çok güzeldi.

Hayatı boyunca hep aynı yerde yaşamış, aynı okulda okumuş ve çalışmış latince gibi eski diller uzmanı olan kahramanımızın bir gün rastladığı bir kadının etkisiyle dengelerinin alt üst olup dersinden etken çıkmasının ardından girdiği sahafta Portekizce bir şeyler ararken eline geçen bir kitaptan çok etkilenip kendisini o yazarın izini sürmek üzere Lizbon'a atması üzerine kurulu kitap yazarın hayatı, hayatındaki insanlar ve kahramanımızın duyguları arasında bizi düşüncelere sürüklüyor.


#İçlerinde geçmişte kalan her şeyin sükunetini barındırdıkları için seviyordu latince cümleleri. İnsanları bu konuda yorum yapmaya zorlamadıkları için. Boş laf olmasının ötesinde dil oldukları için. Sarsılmazlıkları içinde güzel oldukları için .

#Doğruydular, bunu biliyordu ,hayatı boyunca önemli cümleler kurmuştu, bunun gibi doğru olanı pek yoktu aralarında. Ama yüksek sesle söylendikleri de tanıları kof ve dokunaklı olmuştu, onu telefonda söylemesi olanaksızdı.

#Bir süre sonra büyük bir kurtuluş yaşamak üzere olduğunu kavradı; kendine koyduğu bir sınırlamadan ,hem kendi adından hem de müzede dalgın dalgın bir salondan ötekine giden babasının ağır adımlarından yansımış olan bir yavaşlıktan ve ağırlıktan kurtuluştu bu; okumadığı zaman bile miyop gözleriyle tozlu kitapların üzerine eğilen biri olarak beliren kendi portresinden kurtuluştu ; planlı olarak tasarlamadığı , daha çok yavaş yavaş ve belli etmeden gelişen bir portreden ; yalnızca kendi imzasını değil , bu sessiz ve müzelik insana tutunmayı ve onun yanında dinlenebilmeyi hoş ve rahat bulmuş olan pek çoklarının da imzasını taşıyan bir Mundus portresinden.

#Kendi iç dünyasında yirmi dört saatten daha kısa bir sürede kat etmiş olduğu o devasa mesafeden kimsenin haberi olmazdı.

#Uykusuzluk insanları sessiz bir dayanışma ile birbirine bağlar.

#Oysa kendi ruhlarındaki hareketleri dikkatle izlemeyenler mutlaka mutsuz olurlar (Marcus Aurelius)

#Kendisini önce bu soruya karşı savunurdu, sonra da kendisini savunmak zorunda kalma duygusuna karşı.

#Bir şeyle vedalaşabilmek için, diye düşündü tren hareket ederken, öyle bir karşı durmalıyız ki o şeye , içimizde bir mesafe oluşsun.

#Hatta kendi gözünde bile öylesine silik biriydi ki birisinin ona -ona!- güçlü duygular besleyebileceğine inanamazdı.

#Aslında hayata yön veren olayların altında çoğunlukla inanılmaz derecede sessiz bir dramatiklik gizlidir. Patlamaya, yükselen alevlere ve yanardağın lav püskürmesine o kadar benzemez ki, yaşandığı anda o deneyim çoğu kez fark edilmez bile.

#İçimizde olanın ancak küçük bir kısmını yaşayabiliyorsak, gerisine ne oluyor ?

#Bazen bir şeyden korkar insan , çünkü, başka birşeyden korkmaktadır.

#Önümüzde açık ve biçimlendirilmiş olarak uzanan, özgürlüğü açısından tüy gibi hafif, belirsizliği açısındansa kurşun gibi ağır onca zamanı nasıl kullanabilirdik, nasıl kullanmalıydık ?

#Akan zamanın ve ölümün yol açtığı fikir , insanın ne istediğini aniden bilmez oluşu muydu ? İnsanın,  kendi arzularını tanımaz oluşu muydu ? İnsanın kendi iradesiyle olan doğal yakınlığını kaybetmesi miydi ? Ve bu yolla kendine yabancılaşması , sorun haline gelmesi miydi ?

#Okuyan insanlar vardı, bir de ötekiler. Birinin okuyan mı okumayan mı olduğu hemen anlaşılıyordu. İnsanlar arasında bundan daha büyük bir fark yoktu.

#Başkaları da aynı şeyi mi
hisseder: Kendi dış görüntülerini tanıyamadıkları olur mu? Görüntülerinin onlara yamultulmuş, kaba saba bir sahne dekoru gibi geldiği olur mu? Başkalarının onları algılayışıyla kendi kendilerini
algılamaları arasındaki uçurumu dehșetle fark ettikleri olur mu?
İçeriden yaşanan yakınlıkla dışarıdan yașananın, aynı şeye olan yakınlık
diye nitelenemeyecek kadar birbirinden farklı olduğunu? Bu bilinçliliğin bașkalarıyla aramıza soktuğu mesafe, dışımızın
başkalarına kendi gözlerimize göründüğü gibi görünmediğini anladığımızda bir kez daha büyür. Evler, ağaçlar, yıldızlar gibi görmeyiz insanları. Onları, belli bir biçimde karşılaşma ve böylece kendi içimizin bir parçası yapma beklentisiyle görürüz. Hayal gücümüz onları kendi arzularımıza ve umutlarımıza uyacak biçimde kesip biçer,
ama aynı zamanda kendi korkularımız ve önyargılarımız da o insanlarda doğrulanabilmelidir. Bir başkasının dış görünümündeki hatlara bile kendimizden emin olarak ve tarafsızca ulaşamayız. O yolda bakışlarımız, bizi özel ve biricik kılan bütün arzulara ve hayallere kayar, gözümüzü alır bunlar. Bir iç dünyanın dış dünyası bile hâlâ iç dünyamızın bir parçasıdır, hele de bir yabancının iç dünyası hakkındaki düşüncelerimiz kesin ve dayanaklı olmaktan öylesine uzaktırlar
ki, karşımızdakinden çok kendimizi ortaya koyarlar.

#"Bir başkasına bir şey söylemek: o sözlerin bir etkisi olacağını nasıl bekleyebiliriz? İçimizden her zaman akan düşünceler, resimler ve duygular ırmağı, bu azgın Irmak öyle şiddetli ki , bir başkasının bize söylediği bütün sözlerin, eğer o sözler tesadüfen, tamamıyla tesadüfen kendi sözlerimize uymuyorlarsa, sulara kapılıp gitmemesi, unutulmaya terk edilmemesi bir mucize olurdu. Benim için durum farklı mı diye düşündüm. Ben bir başkasına gerçekten kulak verdim mi hiç? Onu söyledikleriyle birlikte içime aldın mı, içimdeki ırmağın yönünü değişmesine izin verdin mi?"

#Kendini beğenmiş olabilmek için, yaptıklarımızın tümünün kozmik önemsizliğini unutmalıyız , ki bu da olağanüstü bir budalalık türüdür.

#Her bir saniye kendisinden önce olup bitmiş ne varsa yabancılaştırır.

#Ruh, kendi kendimize aldatmalarımızın sergilendiği şirin bir sahnedir



O Gece Gördün Onu / Drago Jančar

Bu kitap kitaplığıma nasıl geldi hiç bir fikrim yok. Birisinden görüp de mi istedim, yoksa geçenlerde arkadaşımın yanında götüremeyeceği kütüphanesinden aldıklarımın arasında mıydı, bilmiyorum :D

1930 lu yıllarda Yugoslavya 'da geçen kitap beş ayrı kişinin ağzından aynı olayları anlatarak Veronica hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlarken arka plânda - hatta gayet ön plânda- savaşı, savaşın insanları düşürdüğü durumu ve 2. Dünya Savaşı'ndaki Yugoslavya'yı anlatıyor.

İçim karardığı için bir an kitabı bitiremeyeceğim zannettim ama akıcı diliyle içeriğinin ağırlığını telâfi etmiş yazar, sonuna ulaşabildim :)


#Öyle bir devirde yaşıyoruz ki hayatta da olsa ölü de olsa, ancak ortak idealler uğruna savaşmayı, kendini feda etmeyi göze almış insanlar saygıya değer bulunuyor. Kazanan tarafın da kaybedenin de görüşü bu nokta tek amacın hayatını yaşamak olduysa saygıyı hak etmiyorsun. İnsanlara, doğaya, hayvanlara, dünyaya sevgiyle yaklaştıysan, mutluluğu öyle yakaladıysan. Günümüzde yeterli görülmüyor. Ben de yenilgiye uğradımız hakde savaşanlardandım , oysa hayatımı yaşamaktı tek dileğim.

#Bu olay hâlâ beni uykularımdan uyandırıyor. Yaptıklarımız değil , yapmadıklarımız peşimizi bırakmıyor. Yapabileceklerimiz, en azından deneyebileceklerimiz ama yapmadıklarımız.

Bunlar dışında bir de Ray Bradbury'nin Sonbahar Ülkesi 'ne başlamıştım ama içim öyle karardı ki devam edemedim. Bir çok karanlık öyküden oluşuyordu. Bir yerden sonra yeter bu kadar dedim :)

#Kadın onunla konuşamazdı, çünkü adamın bildiği hiçbir sözcüğü bilmiyordu ve adam olan anladığı hiçbir şey söylemiyordu .

Şu anda elime John Verdon 'un Gözlerini Sımsıkı Kapat'ını aldım. Ağır kitaplardan sonra bir polisiye iyi gelecek. Hoş bu adamın kitapları da çok hafif değil ama güzel okunuyor.

Sanırım bu senenin son salı bu olacak. Pek fazla kitap okuduğum söylenemez ama olsun. Yine de çevremde hep bir kitap bulundu. Onlarla sarılı olmak bile güzel .

Benzer yazılarım

3 Yorum

  1. Lizbon'a Gece Treni / Pascal Mercier kitabı yeni aldım okuyacağım bende.

    YanıtlaSil