­
­

Metehan




 26 yaşında...

Nasıl ama yaaa.

Daha dün gibi kucağıma ilk aldığım gün. 

Dolu dolu, sağlıkla, huzurla, mutlulukla, bolluk bereketle , neşeyle, hevesle, merakla, coşkuya yaşa oğluşum.

Seni seviyorum .

Güzel Bir Haber

Dün , bir haftadır beklediğimiz pet sonucu çıktı. İlaçlar işe yaramış. Yolumuz uzun ama sizinle paylaşmak istedim. 



Kitap Salı 2025/1

Aslında ilk kitaplar geçen sene okuduklarım ama bir türlü buraya yazmamışım. Bu hafta inatla uğraşmaktayım bütün hepsini ekleyebilmek için. Bu kadar birikmeseymiş iyiymiş.

Gün bitiyor, hâlâ yazamadım şu yazıyı. Bari kısacık bir şeyler yazayım.


Şermin Yaşar / Söyleme Bilmesinler

Şeemin Yaşar'ın hikâyelerini seviyorum. İlk romanını da seveceğime emindim. Beni yanıltmadı. Harika bir aile hikâyesi. 

#Özgür olsun çocuklar, canları nasıl istiyorsa öyle yaşasınlar. Birimizin kasveti hepimize bulaşıyor böyle. Neşe bulaşıcıdır falan diyorlar. Yalan. Neşe kolonya gibi bir sey. Dökünüyorsun O an ferahlıyorsun .Sonra uçup gidiyor burnundan, elinden, üzerinden. Kasvet öyle değil ama, zamk gibi, bulaşıyor ve dokunan herkese yapışıyor.

#Ölecek kadar acı çekiyor, gene de çocuklarından korkuyor. Çocukluğunda anne babadan kork, gençliğinde karndan kocandan kork, yașlılığında çoluk çocuğundan kork Korkusuz gün yüzü yok insana.

#Herkes kendini anlatır, Karşısındakini dinliyormuş  yapar, ama aslında kendi söyleyeceği için sırasını bekler.

#Kıyametin çok gürültülü olacağını sanıyoruz ya kim bilir belki de sessizdir. Sessizlik gürültüden çok daha ağır bir sey. 



John Verdon/ Gözlerini Sımsıkı Kapat 

Bu serinin bütün kitaplarını büyük bir mutlulukla okuyorum. Geriye kaldı dört tane. 

#Benimsenmediği zaman yaşlanılanlar giderek unutulan rüyaları andırmaya başlıyordu. Sonunda da çok derinlerde kalmış, hoşnutsuz bir tınaya dönüşeceklerdi.


Maeve Binchy/ Yalnız Kadınlar Sokağı 

Maeva Binchy kitapları hep çok hoşuma gitmiştir. Bu kitabın başında beklemediğim şekilde biraz sıkıldım ama sonrası güzelleşti. 

#Ne ahmaktı ne saf, güvenli, sadık bir aptaldı. .. Sonra bu aptallığını sorguladı kendi kendine. Forvet oyuncusu gibi her hareketi dikizleyen biri olmayı kim isterdi ? Birini seviyorsan ona güvenirdin. Başka yolu yoktu bunun.



José Saramago/ Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş 

Saramago en sinir bozucu konuları en akıcı şekilde anlatmak konusunda uzman olmalı. Tam bir kara komedi ustası. 

#Bu satırları okuyanlara, kitabın gerisinde esamesi okunmayacak bir avuç köyünün akrabalık bağları ile ilgilenmeyeceklerini biliyoruz, ancak teknik yönden de edebi yönden de bu kişilerin hikayelerini alelacele yazılmış bir iki satırla geçiştirmeyi uygun bulmadık, zira bu insanlar ölümün bir var olup bir yok olmasına dair, doğru olmasına karşın gerçek olmayan bu hikaye içerisinde en acıklı bölümlerden birinin kahramanlarıdırlar.

#Etkisiz hale mi getirilecekler, Evet, tanım yeterince açık sanıyorum, Şüphesiz açık efendim, ben yalnızca şaşkınlığımı ifade etmek istemiştim ,Neden şaşırdığınızı anlayamadım, Bu alçakların istediklerini yerine getirdiğimiz görünümü vermeden bu işten sıyırmamızın tek yolu bu, Gerçekte teslim olmamıza rağmen, Önemli olan görünümü kurtarmak, cepheden bakıldığında olayı kötü durmaması, perde arkasında olup bitenler bizim sorumluluğumuzda olmayacak...

#Viyolonsellere melodilerini, seslerini yükseltmeden duyurmalarını istedi, bu istem bir çeşit müzik bilmecesiydi ve müzisyenler bu bilinmezi çözmüş görünüyorlardı, sanat böyle bir şeydi işte, sıradan insanlar için imkansız görünen olgular, sanatçılar için hiç de öyle değildi.

#Çünkü hepinizin ayrı bir ölümü var, onu doğduğunuz andan itibaren gizli bir yerinizde taşıyorsunuz, o sana aittir ve sen de ona aitsindir,

#Bence iyi bir fikir efendim, Tabii öyle ama ,böyle olmasının tek nedeni bundan daha iyi bir fikir üretemememiz.

#Gördüğünüz gibi kısa zamanda bitti, Bu resmi bildirileri hazırlamak fazla hayal gücü gerektirmiyor, neredeyse kendi kendilerine yazıldıkları bile söylenebilir,

#Oysa ki dünyayı anlayamadılar ve ne yaparlarsa yapsınlar anlayamayacaklar, çünkü yaşamlarındaki her şey geçici, eğreti ve çaresiz bir şekilde yok olup gidiyor

#Bu 58 saniyelik bölümde ölümü etkileyen yön ise, en sıradanından en olağan dışı olanına dek tüm yaşamların her birinin ritmik ve melodik olarak içerdiği bir çeşit atlamayı, bu bölümde duyar gibi olmasıydı, parçanın trajik bir şekilde kısa olması, çaresiz bir şekilde yoğun olması, bir de havada ya da yer herhangi bir yerde asılı gibi kalan o son akoru, adeta söylememiş bir şeyler kaldığı hissini uyandırıyordu.

#Ölüm ikilemde kalmış durumda, gördüğü tutumun kendini beğenmişlik mi , alçakgönüllülük mü olduğuna karar veremiyor

#Ümitlerin kaderi, biri yok olduğunda diğerinin ortaya çıkmasıdır, işte bu yüzden bunca hayal kırıklığına rağmen dünyadan silinip gitmemişlerdir.

#Ölüm ona acıdı, zavallıcık, ne yazık ki yaptığı yanlışı düzeltecek zamanı olmayacak, hiç kimsenin yeterli zamanı olmaz zaten, tam istediklerine ulaşacak gibi olurlar ama başaramazlar.




Jeffrey Eugenides / Middlesex 

Kurtuluş Savaşı'nda Yunanlıları denize dökmemizden başlayıp günümüze kadar gelen denize döktüğümüz iki Yunanlı'nın hikâyesi. Amerika'da geçiyor. Ailenin hikâyesi dünya tarihine karışmış vaziyette. Çift cinsiyetli torunlarının ağzından dinliyoruz hikâyeyi. Anlatımı akıcı. Sıkılmadan okunuyor. Yine de en başında bizi gösterdiği cani ve vahşi kısmını sevmedim. Sanki masum masum evlerinde yaşayanları yakıp yıkmışız gibi havası vardı.

#Biz, Yunanlılar dairesel hareketlerle evleniriz, evliliğin temel gerçeklerini esas alarak: insan mutlu olabilmek için tekrarların içindeki çeşitliliği bulmalı, ileri gidebilmek için de başladığı noktaya geri gelmelidir.

#Kahvede kimse kadınlardan söz etmiyordu, çünkü kaç yaşında olursa olsun, kendilerini eş olarak seçmiş kadına kaç çocuk vermiş olursa olsun oradakilerin hepsi bir anlamda hâlâ bekârdı.

#Duygular bence tek kelimeyle ifade edilemez. "Mutluluk," "Neşe," ya da "Pişmanlık", buna inanmam. Dillerin patriyarkal olduğunun en büyük kanıtı belki de onların duyguları aşırı derecede basitleştirmeleridir. Ben daha çok melez hissi cümleleri tercih ederim: " Felakete götüren mutluluk," ya da : " başkalarının hayallerinin peşinde sürüklenmenin getirdiği hayal kırıklığı." "Yaşlardan aile bireylerini izlemenin yarattığı ölümlü haşır neşir olma hali"nin "orta yaşlarda oluşan aynalardan nefret etme sendromuyla"nasıl da alakalı olduğunu gösterebilmek isterim.

#Hayatım izah edebilmek için asla doğru kelimelerim olmadı Ve şimdi kendi hikayeme anlatmaya başladım şu anlarda buna şiddetle ihtiyacım var.

#Bebekken ve hatta küçük bir kızken tuhaf ,sıra dışı bir güzelliğim vardı. Tek tek bakıldığında hiçbir yerim doğru değildi, ama bir araya geldiklerinde çok çekici bir bütün oluşuyordu.

#Karşımızdaki adam, bizim gözümüzde kanlı canını bedenine rağmen sanki yavaş yavaş görünmezleşiyordu; hindiyi dilimleyen, bayramları filme çeken ama aslında orada olmayan bir robota dönüşüyordu babam.

#Kendini üstün ve aşağı görmek, hem de aynı anda.

#Yaşamanın geleceğe değil geçmişe , çocukluğa ve ondan öncesine , ölüme taşıdığını kavrayacak kadar yaşlanmamıştım henüz.

#Korkmadım değil, ama korkmama gerek yoktu. Kimse beni fark etmedi. İşte aldığım en önemli destek, yardım da buydu, kimse kimseyi fark etmiyordu.





John Verdon/ Peter Pan Ölmeli

#Gurney, bu kadın da fazla şikayet ediyor, ama aslında suçladığı insanlar kadar zevk alıyor bundan, diye düşündü . Ama sonra bunun hiç de olağan dışı bir şey olmadığını anladı. İnsanlar kendi kusurlarından ziyade başkalarının hatalarını bulmaktan zevk alırdı.

#Davranışlarımla değerlerim arasında bir uyum olmazsa, arada bir boşluk, bir gerginlik kaynağı oluşur. Bu boşluk huzursuzluk, rahatsızlık yaratır. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu boşluğu kapatmak isteriz. Şiddetli davranışımızın bedelini ödeyerek o boşluğu kapamak, huzura kavuşmak isteriz.

#Rüyaların, beynin kısa ve uzun dönemli hafıza kayıtlarının bir yan ürünü olduğuna inanıyordu. Görsel ve duyusal veriler birbirine karışıyor, kısa hikayeler ortaya çıkıyordu - ama bunların bir maymunun parçalayıp tekrar bir araya getirdiği eski fotoğraflardan, aşk mektupları ya da kağıt parçalarından pek bir farkı yoktu.

#İnsanın kendini bilmesi, kişilik değiştirme gücü vermiyordu ona .






Tuğba İnceoğlu/ Gece ve Gölgeler

Hiç benlik bir kitap değilmiş ama kısa diyr okuyup bitirdim. Ama felsefe akımlarına meraklı olup nereden başlasam diye düşünenler  bu kitabı okuyup araştıracak pek çok konu ortaya çıkarabilir.

#Yeteri kadar bakarsan gözlerimizin içine, ruhlarımızı görebilirsin. 



Ferdinand Bordewijk / Karakter

Bana biraz Martin Eden'ı anımsatan güzel bir romandı. Annesi babasının yanında çalışırken hamile kalmış ama babasıyla evlenmeye yanaşmamış, kendi başına ayakta duran bir kadın, babası icra iflas memuru ama kendisi iflas edene kadar onu hiç tanımıyor. İflası için gittiği avukatlık bürosunda kendine hedef bulup ona ulaşmak için var gücüyle çalışan kahramanımızın kişisel gelişim öyküsü gerçekten ilham verici. Ama en çok annesine hayran oldum :)

#Ne de olsa o bir halk kadınıydı;ancak gerektiği zaman ağzını açıp iki çift lâf eden, gerçek duygularını açığa vurmayı ayıp sayan, yumuşak başlı bir kadındı.

#Bu küflü, sonsuz çürüyüşün göbeğinde duran kâğıt parçası hayat belirtisi gösteren ve içi yaşamla dolup taşıveren bir şey gibiydi.

#Öğrenmesi gereken o kadar çok şey vardı ki hâlâ. İlk olarak bunu iyileştirerek başlayabilirdi işe.

#Derin bilginin o müthiş önemini kavramıştı. Derin bilgi, olağanüstü bir şekilde genişlemek, gözler önüne binlerce yön sergilemek demekti.

#Birdenbire öfke ile hışım arasındaki farkın ne olduğunu anlayıvermişti - öfke etkisini bırakır ancak hışım insanın onurunu lekeler.

#Öğrenmem gereken daha o kadar çok şey, yığınla şey var ki ,diye düşündü. Bunun ayrımına varmış olmanın nedenli kıymetli olduğunu bilmiyordu.

#Her entelektüelin dünyasını ikiye bölen o sınır çizgisinde duruyordu. Çizgi, belli belirsiz, gölgeler içinde, karşı tarafa şuursuzca geçinen bir huduttur. Ancak daha sonraları, insan kendi küçük dünyasını mercek altına almayı öğrendiğinde, işte o zaman çizginin nedenini belirgin bir biçimde çizilmiş olduğu kafasına dank eder.

#Öylesine dürüstçe ,lafı dolandırmadan, öylesine zarif bir şekilde aşkını ilan etmişti ki, canını acıtmıyordu ama bir tatlılık hissi, incelikli bir haz veriyordu, tıpkı tatlı kokular yayan bir şeyin geçip gidişi gibi.



Son olarak daha Perg Efsaneleri Serisi 'nin daha önce de okuduğum Korkak ve Canavar'ını okudum. Zira yeni kitabına geçmeden unuttuklarımı hatırlamak istedim.

#Sözüme kulak ver genç adam dedi. Bir kahramanı değerli yapan, tek eliyle 10 kişiyi yere yık masa değildir. Bunu sıradan bir ayı da yapabilir. Ona özel kılan şey, bu gücü kazanmak için çektiği acılar ve harcadığı yıllardır.

#Onlar her zaman açık bir kapı bırakır diye bekletmeden cevapladı Hiver.  Hayatın bir anlamının olması da bundandır. Yeterince gayret gösterirseniz her şeyi başarabilirsiniz.

#Basit bir insan gibi düşünüyorsun. Bunun için seni suçlamayacağım. Güç deyince aklına sadece şiddet geliyor. Ama güç, istediğin şeye ulaşmanı sağlayan bir yetenektir. Ve diyardaki en büyük güçte masumiyetler.

#Gerçek, ki o kez dayanamayacak kadar ağır bir yük olabilir. Fanilerin her şeyi bilmiyor olması, Kadim Güçler'in şefkatinden ileri geliyor olmalı.





Bizim Evin Kadınları


Benim için en değerli hediye yemek yapmamaktır :D

Annemin pek keyfi yoktu ama onu da ikna ettim , bir arada olmanın tadını çıkarttık.




Bugün Topu Attım, Neyse Yakaladılar

Ramazanın başından beri sanırım uykusuzluk beni vurdu. Sabah sahurda kalktıktan sonra öğlenleri uyudum hep ama yine de yeterli uykumu alamamış olmalıyım ki sinirim tepemdeydi. Oruçluyken sinirli olmak Can'a özgü bişeydir oysa. Hepimiz akşam ezanına kadar uyanmasın diye parmak uçlarımıza basıp dolaşırız evde. Açken o o değil anacım. Benim güler yüzlü sakin kocam gidip yerine tam bir sinir küpü geliyor . Neyse , konu o değil. Beni açlık vurmaz öyle de uykusuzken deliriyorum. Tabi hormonlarım da gıpraşıyor.

Bu sabah beşte uyandım. Bir şeyler atıştırdım. Çayımı, kahvemi, suyumu içtim. Sonra Bilgehan'a kahvaltı hazırladım. Yedi buçukta onu yolcu ettim. Baktım kılımı kıpırdatasım yok. Annemi aradım ben yatmaya geri dönüyorum dedim. 

Saat on buçuk gibi uyandım. Ama hâlâ kılımı kıpırdatasım yoktu. Kitabımı okudum biraz. O arada Metehan arkadaşıyla buluşmaya gidiyordu. Planları değişince biraz vakti kalmış. Pazara ben gideyim istersen dedi. 

Kul banalınca Hızır yetişirmiş sözünü yaşadım resmen .

O pazara gidip geldi. Ben balkona güneş vururken çıkıp kitabımı okumaya devam ettim. Bir tek çay demledim. Sonra mutfağa girmedim. 

Can uyandı. Bir baktım mutfakta bulaşık makinası boşaltıp bulaşıkları yıkadı. Hayatta yaptığı iş değildir. Gerçekten Allah bana acımış olmalı :D

Sonradan diyor ki, kesin özel bir gündü ben unuttum diye düşünmüş beni öyle pijamayla kıpraşmıyor görünce :D Hahahaha.

İnatla akşama kadar pijamamı üzerimden çıkarmadım. İftara dışarıdan sipariş verdik. Yedikten sonra da hiçbir şeye dokunmadan çayımı alıp çıktım. 

Kitabımı bitirdim. Yenisine başladım.

Çok iyi geldi.



Şarkı Falı

Telefonun hafızasını temizlemeye çalışıyorum günlerdir. Dans videolarım ve sabah kahvesi videolarım sarmış her yanı. O arada da düzenliyorum geri kalanlarını. Harici hard diske atacağım. 

Bunları silmeye kıyamadım ama durmasının da anlamı yok. Buraya koyayım da dursun dedim. 






















 

Kar ve Salep ve İstanbul

 Kendime sözüm vardı ilk kar yağdığında vapura binip salep içecektim. Hayatımın yedi senesi her gün Kadıköy Beşiktaş vapuruna binip okula gittim. Vapurda çay içtiğimi hiç hatırlamam. Ama kar yağdığında salep alıp , üst arka açığa oturup , ellerimi ve içimi saleple ısıtırken denizin sadece kar yağdığı zaman aldığı o su yeşili benzersiz tonunu karlı İstanbul manzarası eşliğinde seyretmek en sevdiğim şeylerdendi. Ve her düşündüğümde içimi sıcacık yapar. 

Kendi kendime dedim ki, evet on yedi yaşının o heyecanı ve pırıltısına geri dönemeyeceksin ama Allah aşkına İstanbul'dasın, vapurlar da orada, kar yağdığında üşenme de kalk git salebini iç :)

İlk kar tam hastanedeyken yağdı. Yine de çıkışta üşenmeden Üsküdar'a indik ama orada yağmur vardı ve deniz boz bulanık bir renkteydi. O rengi sevmediğimden değil ama hayalim başka :) Geri döndük.

Evelsi gün ben yarın gidiyorum vapurda salep içmeye dedim. Can tabii karıcım hemen gideriz demedi tabiii :D Ben gelmem, oğlunla git, bu soğukta ne işimiz var falan gibi klasik Can sözlerini sıraladı yine. "Eeee, dedim, fazla naz aşık usandırır, gelmezsen gelme, ben tek gider içer salebimi gelirim!" Hahaha, tabi biliyorum geleceğini . Tabi o da biliyor gelmezse de benim gideceğimi :D

Dün sabah on dakikada br hava değişiyor, bir yağıyor, bir açıyor, bir güneşli, bir karanlık. Şansımıza ne düşerse artık diyerek yola koyulduk. 

Beşiktaş vapuruna daha yarım saat varmış derken bir baktık Ortaköy 'e kalkacakmış bir tane. Hem de Üsküdar 'a uğruyormuş. Oh, daha uzun deniz keyfi yapıp üzerine bir de kumpir yemiş olduk :)

Unutulmaz anılarımıza bir tane daha eklendi.




















Not: Fotoğraflara kıpır kıpır şarkılar sakladım , tıklayıp dinlemeyi unutmayın :)

Sonradan Noy: E salep fotoğrafımı koymayı unutmuşum. Oturma yerine dikkat ederseniz orada kar var :D


Bunu da ekleyeyim.


Ve son olarak.