Bir Avrupa Yapıp Geldim

Avrupa yakasındaki arkadaşlarımla buluştuk dün .. Geçen sefer onlar bu yakaya gelmişlerdi. (Bknz) Bu sefer ben o tarafa geçtim.

Hava nasıl güzeldi... Eve kapanmak istemedik attık kendimizi sahile.


Günün mimarı  :)


Deniz nasıl güzel, nasıl mutluluk veriyor.


Keçiler, ördekler, tavuklar pek mutlu bir aile vardı...


Oooo gel keyfim gel...(Birazdan yavru kediler başımıza çıktığında görün siz bizi :)

 Bol kahkahalı güzel sohbetin ardından yüzümde bir gülümsemeyle geri döndüm.

Teşekkürler kızlar. Hülyacım sağol canım bizi bir araya topladığın için :)


Bu da dönüş yolunda Kadıköy'den bir kare. Deniz, akşam güneşi, Haydarpaşa ve şehir hatları vapuru birbirine bu kadar mı yakışır. 

Daha Yolumuz Var :)

Bir cumartesi günü farklı yerlere dağılan ailemiz bir sonraki pazar günü yeniden evine geri döndü... Çantalar, çamaşırlar, 15 saatlik yol yorgunluğu....
 
Ama koca yaz o kadar dolaşmış olsak da hiç denize girmemişti benim erkeklerim. Can'ın da tam dört gün tatili vardı...Sizi şu yakınlarda bir yerde denize soksam olmaz mı yalvarmalarım işe yaramadı. Egeli ya bizim oğlanlar Ege Denizi'ni severler bir tek... Şahsen ben de Çeşme denizinin üzerine deniz tanımam. Hele Altınkum Plajı... Artık İzmir'de yaşamadığımızdan, hafta sonu kaçamağı yaptığımız yerler bize hayal oldu...
 
Neyse en sonunda Assos'a gitmeye karar verdik. Ama ben öyle bir haldeydim ki evden çıkartacağına çek vur daha iyi.. Can dalga geçiyordu benimle "Hatunu denize götürüyorum laf söylüyor" diye :)
 
Bütün gün çamaşır yıka, ütü yap silsilesinin ardından, salı günü öğlen yeniden yollara düştük.
 
Git git git bitmedi yol bir türlü anacım.
 
Neyse gün batımında bu manzaralar beni bayağı oyaladı... 
 
 




Hava karardıktan bayağı sonra otelimize vardık.

Can bir gün önce internetten bakmıştı otellere. İlk gittiğimiz hayalimizdeki gibi değildi. Zira biz odamızdan mayolarla çıkıp hemen denize girelim istiyorduk...

İkinci otel tam istediğimiz gibiydi.

O da yarına kalsın...

İnanamıyorum

Sabah Bilgiç'in kahvaltısı için ocağa süt koydum.

Sonra çorba hazırlığına giriştim ( Daha ne olduğunu anlamadan okul zamanı geldiği için sabahın köründe öğle yemeği peşine düşüyorum da)

Derken duştaki oğluşa bakmaya gittim. (Sabahları yürüyüşe birlikte gidiyoruz)

O arada çamaşır makinasına atılacak çamaşırları sağdan soldan topladım ( Dün evde temizlik vardı ve ben bütün çamaşırları yıkayıp ütüleyip kaldırmıştım da nasıl bir makina çamaşır daha çıkarttım bilmem)

Bir vesileyle yolum tekrar mutfağa düştü. Ocakta ses duyunca, "Allah Allah ben çorbanın altını yakmamıştım ki derken sütü gördüm ve tam taşarken yakaladım onu:-)

Bu sabah Murphy iş başında değil her halde :-)

Diye buraya yazarkene Murphy hemen uyandı ve benim düdüklüdeki çorbamı fışkırtmak suretiyle tertemiz mutfağımı batırdı. Yani panik yapacak bir şey yok, dünyada her şey olması gerektiği gibi...

Herkese günaydın...

 E alayım günaydınları canlarım, epeydir yoklama yapmıyorum devamsızlık had safhada... Sağdan say bakiim...

Trabzon

Bir saatte ulaştım Trabzon'a...


Akif ve Sevgi ile meydanda buluştuk.


Beni Trabzon Müzesi'ne götürdüler ...  (Bknz)Nasıl olmuş da ben bunca zaman orayı kaçırmışım hayret ...


Camdaki bu güzellikler beni mest etti.



Ya tavana ne demeli..

 
Ben de bu çamaşır makinasından istiyorum :)
 


 




Rehberlerim :)

 
Müze sonrası bir şeyler yiyerek yollara düştük. 
 
Bak, burada yediklerimi hiç çekmemişim :) Valla o sırada sadece yemeğe odaklanmıştım anacım :)
 

Herkes vitrinin içine bakar benim gözlerim vitrin dışındakilerde..


Hele şu evin güzelliğine bakar mısınız? Pencere ve balkonlardaki çiçekler kadar eve yakışan bir şey düşünemiyorum...


Boztepe çay keyfi yaptık... Manzara harika..


Ve gün batımı...


Rehberlerim mitoz bölünmeyle artmakta :) Gok sevimliler di miiii? 




Ertesi sabah dönmeden şehirde yine bir tur attık. Ne yazık ki pilim bittiğinden - yok benim değil fotoğraf makinamın- bütün her yer yok.




Akşama doğru hep birlikte cümbür cemaat Görele'ye geri döndük...
 
İyi ki gitmişim valla :)

Görelem Ah...

Dur anlatmaya en baştan başlayayım. Cuma gecesi Niğde'den geri döndükten sonra jet
hızla çamaşırlar yıkanıp yeni çantalar hazırlanmaya başladı. Zira ertesi gün, Can Cape Town'a, çocuklar Trabzon'daki Bilim Sanat Kampı'na, ben de Görele'de teyzemin yanına gitmek üzere yola çıkıyorduk :)
 

İşte aşağıdaki evin fotoğrafı Görele'de otobüsten indikten hemen sonra çekildi.

Mebus Şevket Bey Caddesi (Büyük dedem), Fethi Karamahmutoğlu Sokak'taki (Sevgili babacığım) (Lütfen soyadının kısaltılmasına bakar mısınız üç harf fazla gelmiş herhal...) evi geride bırakıp teyzemin evine doğru yoluma devam ettim. Yokuşu aklımda öyle kalmıştır aslında o kadar da dik değildir diye düşünerek ilerdim ama yok anacım gayet yokuşmuş :D

Teyzem, kuzenlerim ve yeğenlerimi görünce hüzünlü havam dağdı....
 

Bu şekerlik tarafımdan epey bir yumuruldu. "Gok komik di miiii?" sözü hâlâ dilime dolanıyor:)


Bu şirineler bana bahçe turu yaptırdılar. Bol bol pozlarını çektim.


Bahçe de bahçe ama :)





Balkonda oturup yorgunluk attım. Görele ayaklarımın altında..

Bir hafta memleketimle hasret giderdim. Hava inanılmaz güzeldi. Teyzemin kızı Asuman'la güneş açsın diye dua ettiğimiz yazları andık birlikte :)


Elimize geçen bir kitaptan bir kaç şey yaptık Sude ile.


Tam yılbaşı süslük değil mi?


Denize bile girebildim o ara :)


Köye gittik ..








Fotoğraf makinasını ele geçiren Sude'den kareler :)


Sürekli sırtımızın fotoğrafı çekilince bir de dönüp poz verelim bari dedik. (Bu arada Sude'nin o harika sırt çekimleri [Ben nazikçe sırt diyorum anladınız siz onu] sayesinde ne kadar kilo almış olduğumu iyiden fark ettiğimden kendimi biraz kötü hissetmedim değil :)

 
Köy yolunda bizim ekip :)
 

Ciciannem ... Sizin de var mı cicianneniz?



Karadeniz'de olup da laz fıkrasız olur mu?


Hadi Newton bunların altında otur da görelim seni :)
 
 
Özlediğim çoğu şeyi tattım. Bizim tirmit dediğimiz bu mantarlar başta olmak üzere :)
 


Uzun zamandır bu kadar güzel taflan yememiştim.

Kahvaltı sofrası yine organik. Bahçeden toplananlar, taze sütten teyzemin yaptığı kaymak, harika reçeller. Zaten aldığım kiloların asıl sorumlusu o yağlı reçelli ekmekler ki ne çıtır ne taze ne güzel :) Bak ağzımın suyu aktı yine :)

 
Bu da odamın penceresinden manzara... Rüya gibi değil mi sizce de ?
 
Trabzon maceram da bir sonraki yazıya kalsın :)