Uçsuz bucaksız doğanın içinde yürüyüş yapıyor olmak isterdim. Ve ayni zamanda bir derenin kıyısında ağaçların arasına kurulmuş hamakta uzanıp yaprakların arasından süzülen ışık oyunlarını izlemek. Ve aynı zamanda deniz kıyısında dalgaların sesini dinlemek. Ve aynı zamanda nefis bir kahvaltı sofrasına oturup mutlulukla yemek. Ve aynı zamanda Alaska'da karların arasındaki küçük kulübede ateş karşısında sıcak içecek icmek. Ve aynı zamanda tembelce yüzmek, maske şnorkelle dolaşıp balıkları izlemek. Ve aynı zamanda yağmurlu bir günde açık penceremin önünde battaniyeye sarılmış kitap okumak. Ve aynı zamanda harika bir film izlemek. Ve aynı zamanda yazı yazmak. Ve harika fotoğraflar çekmek. Ve yatağa gömülüp uyumak. Ve bir konserde bağıra çağıra sevdiğim şarkıya eşlik etmek. Ve seksek oynamak. Ve Venedik'te gondola binmek. Ve soluk soluğa tenis maçı izlemek. Ve buz pateni kaymak. Ve çimenlere uzanıp kalmak. Ve boyalara gömülüp resim yapmak. Sırt üstü yatıp yıldızları seyretmek. Piramitleri gezip, oradan Amazon'a uzanıp, bir filin üzerinde Tibet'e geçerek, aynı zamanda Aborjinlerle yürümek isterdim.
Son zamanlarda kendimi sürekli bu şarkıyı soylerken buluyorum. Şarkıyı dinletemiyorum ama babamın el yazısından Ruhsati'nin sözlerini paylaşayım dedim.
"Anne değişik birşey yapsak bu sefer de" diyen Bilgiç'e ne yapmamızı istediğini sorduğumda "Hani piknik yapacaktık bahçede." cevabını alınca neden olmasın dedim. Bu güzel havaların tadını çıkartalım biraz daha.
Sandiviçleri, içecekleri hazırladım. Sitemizin arkasındaki çocuk oyun alanına yola çıktık. (Buraya taşınmamızdaki en önemli sebeplerden birisidir bu yer) İçeceklerle ağırlaşmış çantayı taşırken şurada balkonda yapsaydık olmaz mıydı pikniğimizi diye düşünmedim değil ama dışarsının havası da gerçekten iyi geldi.
Erkeklerim piknik masamıza ilerlerken ben de onca keşmekeşin ortasında kurtarılmış bölge gibi duran bu harika manzaranın tadını çıkarttım.
İşte masamızı bulduk bile. Kâğıt masa örtümüz taa çocukların sünnetinden kalmaydı. Çantamızı Yalova mangal keyiflerimizde dayımlar vermişlerdi. Aslında tabakları da var çantanın ama ben bir daha bulaşıklarla uğraşmak istemediğimden, hem de bu çok severek aldığım kağıt tabakları kullanabilmek için onları aldım yanıma.
Sosisli, patates kızartmalı, hımmm, tam Yalova'dakiler gibi :)
Karnımızı doyurduktan sonra etrafın tadını çıkartma zamanı geldi. Üzerimizdeki bu nefis çınar ne mutlu ediyor insanı. Aaa, biz onun yapraklarından toplayacaktık cadılar bayramı süsü yapmak için :D İşte tam zamanı.
Çocuklar bisikletlerine bindiler.
Bizde çay keyfi yaptık .
Çok değil küçük bir çabayla günümüze renk kattık :D
Ben ne zamandır ebelenmemişim. Yok sobeliyor muyduk eskiden. Şimdi mimleniyoruz. Onlar da dönem dönem değişiyor. Sevgili Don Kişot beni ebelemiş. Teşekkür ediyorum kendisine. Sorular bana göre pek zor. Ya benim hiç favori birşeyim yok muymuş. En sevdiği şarkı listesi 100 e kadar giden birisi olarak nasıl karar vereceğim bakalım "en"lere:D
*) Favori rengim. Hımmm. Şimdi bu kolay.Ruh halime göre değişir. Ne bileyim insan bazen beyaz uyanır sabaha bazen kırmızı. Bir bakarsın zeytin yeşili oluvermişsin. Derken boncuk mavisi.
*) Favori hayvanım. Çok aşırı hayvan sever kısmına girmiyorum sanırım. Seviyeli bir ilişkimiz var :) Örümcekleri çok severim. Bir de kuşları izlemeye bayılırım. Hele o serçeler yok mu.
*) Favori sayım.. Tek sayılar. Özellikle 7 ve 9. Şansına falan inanmam sadece seviyorum. O kadar. Haa bir de tabii ki BİR :)
*) Favori çiçeğim. Tırınım tırınım tıs. Kokulu her nevi çiçek. Beyaz kokulu gül mesela. Hele mevsim kışsa. Nasıl bir güzelliktir. Sonra leylak. Metehan'ın doğduğu zamana götürür beni. Nergis. Anneme almayı çok severim. Ayrıca gördüğüm her hanımeli babamdan bana hediyedir. Bir de papatya. Şu yapraklı olup yaprakları mis gibi kokanlardan. Biraz daha düşünsem neler çıkar.
*)Facebook ya da twitter? Yok bende onlar. Facebook çok zaman öldürücü bir ortama benziyordu, twitter'ı okuyunca bile anlamıyorum. Uzuun uzuun yazabilmem lâzım benim. ( En uzun yazım 140 karakteri geçmiyor olabilir, karıştırmayalım orayı, yazabilme hissini seviyorum :) Burası yetiyor da artıyor bile.
*) Hevesimiz, arzumuz, isteğimiz? Koskocaman bahçe içinde küçücük bir kır evi.
*)Hediye almak-vermek? Kesinlikle vermek. En sevdiğim şeydir. Yılbaşı zamanı bir ay ayırırım sevdiklerime hediye almak için. Ayrıca görür görmez bayılacak diye düşündüğüm şeyleri zamansız almayı severim.
*)Gün? Onları birbirinden ayıramayacağım şimdi .
*) İçecek? 7 senedir bloğum var şimdi benim hangi içeceği sevdiğimi buraya yazan 7 kişi olmazsa yazmıyorum ben daha birşey anacım. Yok tehdit mehdit değil iki şeyi merak ettim, bu maddeye kadar hâlâ okuyan var mı , bir; kaç kişi hemen bilecek , iki :D
Evet bir mimi daha sonlardırmış bulunuyoruz. Hepinizi sevgiyle kucaklarken iyi geceler dileklerimi bütün içtenliğimle sunuyorum sevgili arkadaşlarım. Ay cümleyi nasıl sonlandıracağımı bilemedim. Bitti ,dağılın demeye çalışıyorum.
Hop, önce soruma cevap verin, sonra dağılın.
Çok kabayım, cevap veriniz sonra dağılınız lütfen :D
Sabahın ilk saatlerinde ormanın içlerine doğru güzel bir yürüyüş insana ne kazandırır?
Öncelikle çevrendeki bütün ağaçların 40 yıl önce insan eli ile dikilip kumların içinden yükseldiğini bilmek geleceğe yönelik bir umut verir. Artık kendi kendisini yenileyen, üstelik de kendisine haz canlıları barındıran bir yer olmuş. Hâlâ geç değildir belki de dünya için .
Yıkılmış bir ağacın bile neler gösterebileceğini gösterir. Çünkü geri dönüş yolunu bulamayıp dolaşırken amaçsızca hatırlarsın biraz önce onun fotoğrafını çektiğini. Hatta çekim açısına göre geldiğin patikayı hatırlarsın.
Ağaçların ortasında ne tarafa gideceğini bilemediğin o anda yaşadığını hissettirir. Harika bir duygudur bu. Bir filmde dedikleri gibi "Bazen kendini bulmak için kaybetmen gerekir"... Ve sen farkına varmasan da aklının senden bağımsız nasıl çalıştığını anlarsın. İçindeki sese güvenirsin.
Derken sonu gelmez ağaçların arasında yol gözükür. İşte herşey yerli yerindedir yeniden.
Bu antredeki çekmece. Malum ortalıkta ne varsa içine atılıyor. Neyse kendine geldi biraz. Bir müddet daha doldurabiliriz artık :)
Bu da bilgisayar masasının başındaki çekmece. Aktarma kabloları falan olduğu için ancak bu kadar yola giriyor. Ama sağdaki soldaki piller toplanınca toparlandı biraz. Ve Can'a artık uzunca bir süre pil almaması tembihlendi:)
Bu kısım bayağı temizlendi :)
Bu da çocukların çekmecesiydi. Eski halini çekmemişim. Ama çocuğu olan herkes tahmin edebilir sanırım :)
Asıl güzellik, her taraftan elime geçen bu tonlarca kabloyu Can'ın önüne dökmekteydi. yapılabilecek pek birşey yok, gidip bit pazarında tezgâh açıp satmadıkça hepsi kocaman bir yığın olarak kalacak ama en azından - belki ??- aynı kablodan 3-4 tane olduğunu görürse yenisini almaz gibi bir umudum var. O kadar.
Şimdi masanın üzerine yığdığım bu kısımla uğraşmam gerekiyor :D
Herkese günaydın.
Güzel sürprizler barındıran bir haftaya açılsın sabahımız...
Bu serin ve güzel pazar günü yapacak birşey bulamayan sevgili arkadaşlarım varsa bana katılsınlar anacım. Ne zamandır sinirimi bozan bir iki çekmece var evde. Açtığımda içinden fışkıranları bir daha yerine tıkmak için bayağı zorlanıyorum. Gözümde büyüyor ama olaya birer birer yaklaşmaya karar verdim.
Şimdi gidip öncesi sonrası hallerini oluşturacağım.
Bak sonra yayımlayınca benimkiler de bu kadar güzel olsun istiyorum diyeceksiniz, canınız çekecek diye şimdiden söylüyorum :D
Aynı zamanda belki olur da üşenirim diye buraya not düştüğümü sakın zannetmeyin.
Canım o kadar gereksiz mimler falan cevaplıyoruz, bu çok daha işe yarar bişi, herkes döksün çekmeceleri :D
Bu dergiyi özellikle yılbaşı zamanları rastlarsam alırım. Çok güzel etkinlikleri oluyor. Geçen gün yine dayanamadım. İçinde yapmak isteyeceğimiz bir sürü şey bulduk. Kurabiye tarifini dün gece yaptık oğluşlarla.
Bu süsleri de Cumhuriyet Bayramı'nda yapıp asacağız evimize.
Bir de cadılar bayramı için ağaç yaprağından hayalet yapılışı var ki bayıldık.
Eeee, daha faydalı birşeyler e yapılabilirdi tabi ama orasını karıştırmayalım şimdi.
Bilmiyorum siz de aynısını hissediyor musunuz? Çorapların altı yırtılıyor bilek yerleri sapasağlam duruyor. İşte ben o yerleri atamam bir türlü. O kısımlardan çok güzel bebek giysisi yapılıyor. Esnek olduklarından düğmeye lastiğe ihtiyaç yok. Aynı zamanda kenarları da sökülüp gitmediğinden o kısımla da uğraşmıyorsun :)
Bizim fanatik kızımız :D
Çılgın hatun :)
Ayağındaki ayakkabılar çıkmadığından biraz Stepford kadını havasında oldu ama pek sporcu bizimkisi :D
Kendimizi kap kağıtlarıyla sınırlamayalım. Dergilerden çıkan posterler, oyunlar, çıkartmalarla özgün kaplamalar yapabiliriz.(Böylece onlar da ortadan kalkar:) Yalnız üzerinden şeffaf naylonla yeniden kaplamak gerekiyor...
Belki yıl boyunca meşe ağacıyla ilgili bilgilenirler buna bakarken :)
Normal kap kağıdını tersten kaplayıp üzerine eğlenceli karikatürlerle işi biraz keyifli hale getibiliriz. Bırakın istediklerini yapıştırsınlar üzerine :)
Veya direk defterin üzerine yapıştırırlar çıkartmaları ...
Buradakilerde var ama biz çoğunlukla etiket de kullanmayıp kitabın üzerine yazdık adımızı. Üzerini de renkli naylonlarla kapladık.
Şimdi anacım, kirli çoraplar yerde mi yerde, ayakkabılar ortalıkta mı ortalıkta, yenilen içilen ne varsa masanın üzerinde mi üzerinde, sen ne dersen de herşey aynı mı aynı... Eeeeee, ben niye hep dırdır yapmış oluyorum o zaman. Yapana değil yaptırana bakan yok... Durup dururken dırlamıyoruz herhalde . Ha bir de kırk yılda birşey yaparlar , aferim demezsen yandın, nankör olursun.
Bak anacım şimdi benim bir çizme, bir bot, bir spor ayakkabısı, bir günlük ayakkabı, bir kırkyılda bir giyilen ayakkabı iki de sandaletim var.
Hepsi hediye olmak üzere toplam 5-6 çantam var. Genelde bele asılan bir tanesini kullanırım.
Çantamda yara bantı, güneş kremi, iğne iplik, takoz, çekme halatı bulabilirsin ama ruju ara dur.
Bir set makyaj malzemem var onu da Can almış geçen sene. Bana birşey ima etmeye mi çalışıyor dedim ama umursamadım.
Hayatta en sıkıldığım yerler kuaförlerdir. Saçlarım bembeyaz olmasa hiç uğramayacağım da şimdilik meta zoru gidiyorum.
İş çıkışı eve döndüğünde konuşan Can ,dinleyen benimdir.
Alış veriş merkezinde saatlerini geçirebilen Can , sıkılıp hadi diye yapışan benimdir.
Diyorum size, tam dokuz ay erkek olarak programlanmışım, son 10 günde sevgili babacığım çok istiyor diye kıza dönüşmüşüm o da bu kadar olmuş :D
Bunu okuyunca sizin de başınız göğe ermedi biliyorum ama öf hep sıkıcı şeyler var biraz gülümseyelim dedim canlarım.
Şimdi ben seke seke çocuklarımı okuldan almaya gidiyorum. Sonra görüşürüz.
Ortopedi servisinin önünde oturmuş sıramızı beklerken önümden geçen apartman topuk, sivri topuk velhasıl bilimum yüksek topuğa bakarak Can'a dedim ki " Düz spor ayakkabılarla bu hale getiriyorum kendimi bir de şunlardan giyseydim ne olurdu halim bilmem."
Zamanın sonsuzluğunu göstererek, bu telaşlı hızımı dengele.
Günün karmaşası içinde, bana, sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belliğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol.
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret.
Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kedi okşayabilmek için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret.
Her gün bana kaplumbağa ve tavşan masalını hatırlat.
Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı artırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim.
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması, yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır.
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlam olarak yükseleyim.
Ve hepsinden önemlisi... Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için sabır, ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl ve beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver.