28 Eylül 2025 Pazar

Dokuz Sene Sonra Sakız Adası


Dokuz sene geçmiş gerçekten de. Çocuklarla altını üstüne getirmiştik adanın. En başta Mesta olmak üzere köyleri beni büyülemişti. 

Yine aynı oteli tuttuk. Ana yoldan biraz sapa, merkeze yirmi dakika uzaklıkta bir koydaydı otelimiz. Ne yazık ki köşedeki balık restoranı kapanmış. Oysa çok eğlenceli bir adam vardı orada. Sabah gördüğünde akşama şu balık var kaçırmayın diye sesleniyordu arkamızdan. 

Kafeler ve barlar da mevsim sebebiyle kapanmış. Deniz kıyısındaki küçücük sokağın kenarındaki otellere ait bu küçük yerler tatlı bir hava katıyordu.

Ama gün doğumu tam oteldeki balkonumuzun karşısına denk düşmüş. Günler kısaldığı için geçen sefer geldiğimde göremiyordum balkondan.

Otelin önüne şezlong ve şemsiyeler konulmuş, duşu, soyunma kabini. Bir günü orada tembellik ederek geçirdik . Birlikte gittiğimiz arkadaşlarımızın çok dolaşmak istememesi işime geldi doğrusu. 

Her sabah gün doğumu videosu çektim. Her sabah denize girerek güne başladım.

İlk gün Sakız müzesi ile üç köy gezdik. İkinci gün mağara gezip iki değişik koyda denize girdik. Üçüncü gün yattık gün boyu.

O arada Can bir günü açlık başına vurunca bizi deli etmekle geçirdi. Sonraki günlerde de nezle oldu. Neyse bu kısımları unutup gideceğim nasılsa. Bana sadece güzel ve huzurlu anlar kalacak...



Çeşme  Altınkum. Bizim zamanımızda bomboş bir sahildi. Denizi pırıl pırıl harika diye sık sık gelirdik. Şimdi denize ulaşmak için biiç klaplara para dökmen gerekiyor. Meselâ burada bin beş yüz liraymıl günlük deniz kişi başı 



Otelde ilk gece dalga sesi dinlemekten uyuyamayınca balkona attım kendimi. Yıldızlar önümde avize gibi sarkıyordu.




Damla Sakızı Müzesi. 





Sakız ağaçlarının yanında .




Uzaktan Pirgi.


Yakından Pirgi 




Mesta'nın masal gibi sokakları. Dolaşması çok keyifli ama yaşarken evler klostrofobik olabilir gibi.



Gördüğüm en büyük begonya. Ağaç olmuş.


Dokuz sene önce bu mağaranın renkli ışıkları vardı. Bu sefer fenerle gezdik. Işıklar zararlı oluyor dedikleri için kapatılmış. Küçük bir mağaraydı. Dönüşünde kaç basamak çıkıyorsun bilmiyorum :D




Son akşam scrabble oynamayı başardık. Ben kazandım :D Ballı geldi bu sefer. 


Otelimiz. Dört gecelik ,iki oda dört kişi 460 euro. Kahvaltısına kişi başına on euro verdik ayrıca.




İşte kısa bir özet. Sonra şarkı falı yapılacak fotoğraflarla geleceğim.

20 Eylül 2025 Cumartesi

Çok Güzel Hâlâ İstanbul'da Sonbahar



 Bu sabah bazı buluşmalar yaşandı, mutlu olundu :) 

Ayşe sanki çocukluktan beri tanıyorum gibi hissettiğim blog arkadaşlarımdan. Nuray ile de Ayşe sayesinde tanıştım. 

Yine harika bir eylül sabahıydı. Üzerime yanlış siyah blüzü geçirmişim ama neyse hırkalardan şallardan gözükmedi. Bütün blüzler benzer olunca çamaşır suyu lekesi olanı giyip çıkabiliyorsun sabah sabah :D

Bir de sürpriz güzellik izleme şansımız oldu. İnsan evden çıkınca güzel şeylerle yolu kesişebiliyor.



Yarın sabah erkenden yola çıkacağız. Daha çanta hazırlamadım. Dün biraz manikürümsü pedikürümsü bakım yaptım kendime. Duş almam gerek. Kılımı kıpırdatasım yok. Bir de şişmişim ki, kocaman olmuşum. 

Neyse mızıldanmayayım. Ne dedik evden çıkınca insanın yolu küçük masalsı anlarla kesişebiliyor. Sakız Adası'nın o güzel köylerini bir de sonbahar havasında gezelim bakalım.

18 Eylül 2025 Perşembe

Kırk Yılda Bir Tura Katılayım Dedim

Olmadı .

Gideceğiz diye Megadeth konserine gitmekten vazgeçmiştim. Can'ın yeğeninin nikâhına hidemeyeceğiz demiştik. Her şeyi ayarladık falan. 

Bizim gemi hasar almış. Toparlayamamışlar.

Hahahaha.

Malak gibi yatacaktım göya.

Şimdi bilet ayarla, yer ayarla falan koşturmak gerekecek.

Dedim ben tatil moduna girdim. Sakız Adası'na gidelim o zaman. Orayı çok sevmiştik. Gerçi gezmediğimiz yeri de kalmamıştı ama neyse. 

Bu arada şu an çatlama modundayım . 

Bu yaz dört günlük Dedeağaç kaçamağında regl olmuştum. 2 gecelik kamp kaçamağında on beş gün üzerine yine regl olmuştum. Urla'da bilin bakalım olmuş muydum. Hahaha. Tabii ki Kuzen Larry . Şu anda yine oldum. Böylece hiçbir denizi es geçmedim. 

Neyse , yarın bizimkiler gelecek pizza ve mercimek köftesi yapacağım. Cumartesi hazırlık yaparım. Pazar sabahı da yola çıkarız. Bu arada otel rezervasyonu iptal etmem gerekecek. 

Bir de şu patlama kısmını atlatsam.





Şuraya bu sabah gittiğimiz kahvaltıdan fotoğrafları koyayım. Bizim eve arabayla on beş dakika uzaklıkta Trabzonlular Derneği var. Kahvaltısı fena olmuyor. Yeşilin içindeki binasını seviyorum. 



Kuş Sesi Terapisi




Sabahın ilk saatlerinde henüz çoğunluk uyurken ve okula giden arabalar artıp etraf korna sesiyle dolmamışken...

17 Eylül 2025 Çarşamba

Günün En Güzel Saatleri


 Bütün işler bitmiş, yemek yenmiş, mutfak toplanmış. Çayımı, telefonumu, kulaklığımı almış balkona çıkmışım. Mum yanıyor, üzerine döktüğüm aromatik yağ mis gibi kokuyor . Daha ne olsun ?

16 Eylül 2025 Salı

Çaya Güzelleme :)














 

Kitap Salı 2025 / 3

Koca sene haftada bir kitap olsun okurum diyordum ama olmadı. Okuma tembeli olmuşum. Hani vaktim yoktu falan da diyemem. Akşamları yatıp malak gibi telefonda saçma sapan oyunlar oynayacağıma okuyabilirdim.

Neyse. Ne kadar okuduysam o kadar okumam gerekiyormuş diyelim..

José Saramago/ Görmek

Tam mart ayında elime aldığım kitap ülkenin gündemiyle birleşince çok zor okuma oldu benim için. Zaten sonunu bitiremedim. İçim daraldı . Ama kitap harikaydı .

%Kadere meydan okumanın çok çeşitli yolları vardır ve neredeyse hepsi de boşunadır ve en kötüsünün olacağını düşünmeye mecbur kalırken en iyisinin olacağına inanmak ise bu yolların en sıradanlarındandır, bu dikkate değer bir teşebbüs olabilir fakat mevcut durumda hiç  sonuç vermeyecektir çünkü güvenilir bir kaynaktan biliyoruz ki masa başkanının karısı gerçekten sinemaya gitmişti ve en azından şu anda dek oy kullanmaya gelip gelmeyeceğine karar vermemişti.

%Umut tuz gibidir beslemez ama ekmeğe tat verir.

%Üstelik, bunca umut bağlanan olağanüstü
hal ilanı arzulanan yönde elle tutulur hiçbir etki yaratmamıştı, şöyle ki, bu ülkenin yurttaşları anayasanın kendilerine bahşettiği hakların düzenli olarak yürürlükte olmasını talep etmek gibi sağlıklı bir alışkanlığa sahip olmadıklarından askıya alınan şeyin hesabını sormamaları mantıklı, hatta doğaldı.

%Hükümet, birkaç günün sonunda, bir sıkı yönetimi söylenenden çok daha fazla işi olduğunu, özellikle uzak geçmişte yaygın bir uygulama olan kuşatılmış insanları açlıktan öldürme niyetine gerçekten sahip değilse, sıkıyönetimin bir anda her tarafa uydurulabilecek bir şey olmadığını, nereye ve nasıl varmak istendiğini iyi bilmek, sonuçları ölçmek, tepkileri değerlendirmek, huzursuzlukları tartmak, kâr ve zarar hesabı yapmak gerektiğini çoktan anlamıştı.

%Mükemmel anların, özellikle yüceliğe yaklaştığında, karşılaşacağı en ciddi terslik kısa süreli olmalarıdır.

%İnsanlar arasında yapabileceğimiz en kesin ayrım onları zekiler ve aptallar diye ayırmak değil, zekiler ve aşırı zekiler diye ayırmaktır, aptallarla ne istersek yaparız, zekiler karşısında en iyi çözüm onları hizmetimize almak olur, aşırı zekilere gelince, onlar bizim tarafımızda olsalar bile özünde tehlikelidirler, bu tehlikeden kaçınamazlar, işin en tuhaf yanı, ne yaparlarsa yapsınlar sürekli onlara karşı dikkatli olmamız konusunda bizi uyarırlar, ama genellikle uyarılara dikkat etmeyiz ve sonuçları katlanmak zorunda kalırız


Murakami / Yaban Koyununun İzinde

Yine baştan sona hızla ve keyifle okuyup yine anlamlandıramadığım Murakami kitabı :D Hahaha.. Bir fotoğrafta görülen koyunları bulması gereken bir reklâm ajansı ortağının yaşadıkları. 

&Elbette. Sinirleniyorum. Bozuluyorum. Özellikle de acelem varsa. Ama
tüm bunları eğitimimizin bir parçası olarak görüyorum. Sinirlenmek
yaşamdaki yolumuzu yitirmek demektir.

&Temiz bir gömlekle, ketçap lekesi olmayan bir blucin giydim, uygun bir çift de çorap. Saçlarımı fırçaladım. Gene de on yedi yaşımdayken yaşadığım pazar sabahı duygusunu geri getiremedim nedense. O halde başka ve yeni olan ne vardı ki? Galiba ben yașadığım kadar yaşamıştım.

&Nasıl anlatacağımı bilemiyorum ama şimdi ve buradanın gerçekten şimdi ve burada olduğunu bir türlü kafama yerlestiremiyorum işte. Ya da benim gerçekten ben olduğumu. Yerli yerine oturmuyor gibi. Hep böyledir
zaten. Çok çok daha sonra her şey yerli yerine oturur ancak. Son on yldır hep böyle oldu...



Bodo Kirchhoff / Kum Adam

Oğlunun bakıcısını aramak için oğluyla Tunus'a giden adamın hikâyesi. Hemencecik okudum . İlginç bir kitaptı. Çok bayılmadım ama kötü de diyemem 

Saygın Ersin / Pir-i Lezzet

Bunu sevgili Özlem bana göndermişti. Çok severek okudum. Biraz Koku 'yu bana hatırlattı ama konusunun ve adamın onunla alâkası bile yok. 


*Bu hayal meselesi değil Usta. Mesele onun ne vaziyette olduğu ya da ne söyleyeceği de değil. Ben bunu yapmak zorundayım. Yapmak zorundayım, çünkü yapmazsam yaşayamam.

*Yeryüzünde her insanın ismi başka başka ağızlardan birçok defa söylenirdi elbet. Fakat bunlar çoğu zaman dilden gelen ve kulakta biten seslerden ibaret olarak kalırdı. Ama bazen öyle biri çıkagelir ve öyle bir zikrederdi ki bu ismi, hem söyleyenin, hem de işitenin içini titretirdi. Çünkü bu zikir dilde değil yürekte başlar, kulakta değil yine yürekte biterdi. Dilden azade olup onun getirdiği bütün kirlerden arınır, salt bir kalp sesi olarak ve artık söyleyen ve işiten ayrımı da yapmadan, iki yürekte birden tınlayıp dururdu. Bir insanın ismi anlamına kavuşunca, ruhu da hayalet olmaktan kurtulur, mabedi olan bedenine çekinmeden yerleşir ve aynası olan
gözlerde ışıldamaya başlardı. Her insana nasip olmazdı belki bu ama, buna kavuşmak biraz daha yaşamak demekti,.. Kaybetmekse biraz daha ölmek..

*Şunu iyi anla: Unuttum diyen biri, kendini ömrünün sonuna kadar aynı şeyi tekrar tekrar yaşamaya mahkûm etmiştir sadece, o kadar !

*Zira o zamanlar, kaçmaya başlayıp kaçtıkça daha çok korkan tavşan misali, yeryüzündeki birçok tedirginliğin, aslında insanoğlunun kendi kendine uydurduğu, taşıdıkça ağırlaşan hayali ve mesnetsiz prangalardan ibaret olduğunu anlayamayacak kadar toydu ..

*Düşünmemek için kendisiyle kavga etmenin, ruhundan kasveti, aklından hatıraları kovmaya çalışmanın beyhude bir çaba olduğunu fark etmişti. Oysa savaşmaktan vazgeçip, yaşadığı her şeyi acısıyla ve tatlısıyla, hülyası ile ve kabusuyla düşünmeye başladığı andan itibaren, korktuğu şeyler ehlilleşmeye başlamış Bir gül bir süre sonra da korku olmaktan çıkma yoluna girmişlerdi.

*Hanım devam etmiști: "Başına kötü șeyler gelmiş elbet, ama adına 'zor' denmez senin hayatının. Hatta sen zor' ne demek tanımamışsın bile. Saray'da doğmuşsun, el bebek gül bebek büyümüşsün. Aileni kaybettikten sonra da ustaların sahip çıkmış sana, üzerine titremişler. Ne çıraklığın çilesini çekmişsin, ne kalfalığın
zahmetini. İlahi kabiliyetin sayesinde zanaatında rekabet nedir onu bile bilmemișsin. Sen hiç kaybetmemişsin ki! Kaybetmediğin için de kazanmayı, kazanmak için çabalamayı, didinmeyi öğrenememişsin. Hayatın boyunca sadece tek bir zorluk çlkmis karşına, onda da çuvallamışsın."


Adalet Ağaoğlu/ Hadi Gidelim

Urla'ya gittiğimde Birsen'in kütüphanesinden alıp okuduğum kitap. Adalet Ağaoğlu 'nu seviyorum. Hikâyelerden oluşan bu kitap da çok güzeldi.

~Ziya'nın durumu epey iyiceymiş de , borçlarımızı ödermiş de , babama da bakarmış da , babam ölümce dıpdızlak , bir başıma kalamazmışım da ... Şuna bak , bu Ziya bana eş olmayacak da Darülaceze olacak. Çok şükür elim ayağım tutuyor.

~İnsan ne olsa övülmekten de hoşlanıyor. Başka ne sevincimiz var ki ?

~Sabah da babama desem ki Ziya'nın bir kusuru yok. Fakat insan , bir ceket ucuna, bir etek ucuna ağırlık etmeden yaşayabilmeli ki , yaşıyorum diyebilsin. 

~Sessizliklerini de , konuşmalarını da bölmeye aday her şeyi kırıp yarmadan geriletir , dışlarına iterlerdi. Kimsenin kimseyi var saymadığı şu günlerde bunu nasıl başardıklarına şaşardım. 

~Ama böyle bir özgürlüğüm yoktu. Ansızın bastıran istekleri içimde saklamayı, örtmeyi ve örtünmeyi yazık ki fazla öğrenmiştim.

~O zamanlar o kadar gençtik ki kendimizi bile tanımıyorduk. Bizim dışımızdakileri nasıl tanıyabilirdik ?

~Bazan, bazı şeyleri düşünmemize hiç izin vermiyorlar. İki arada, bir derede, bir de bakmışsın bir şey zihnine çakılıp kalmış. Ondan sonra gel de kaldır onu oradan, gel de sil. Silmek, kaldırmak ne söz, böyle bir şeyin gereğini bile düşünmezsin artık.

~Demek ki benim güvenim Osman Hasat'ın kendine güveni önünde tuzla buz olmuş, başı yerlerde dolanıyor. Hayret! İnsan dediğin ne çabuk içine pısırıyor. Hoşgörü, alçakgönüllülükle süklüm püklümlük arasındaki çizgiyi gel de ayır.


İnci Aral / Kan Günleri ve Nar Ağrısı 

Ne zamandır kitaplığımda olan kitabı nihayet okumayı başardı. İnci Aral'ın 2010 ,11,12 yıllarında yazdığı köşe yazıları. Baktığın zaman günümüze kadar gelen durumun o zamandan var olduğunu ve giderek deeinleştiğini görebiliyorsun. 

Bu kitaptan bir sürü yeni yazar ve kitap ismi çıkarttım kendime . Çok okuyormuşum gibi c
:D


#İnsan var oluşunu, verilenle yetinmeme ve aşkınlaşma yoluyla kavrıyor. Yaşama bilgisi, düşünmeyi ve sorgulamayı öğrenerek, duygu dünyası ise sanat eğitimi ile genişliyor. Bunlardan yoksun kalan ise dünyayı ve kendini anlayıp ifade etmekte yetersiz kalıyor.

#Bu tabloda bilginin, edebiyatının, sanatın yeri yok. Yakında kitaplar cahil çoğunluğun anlayacağı kısaltmalar, melez bir dil ve "yepyeni" pazarlama yöntemleri ile piyasaya sunulacak. Susup katlanarak, sürüye katılarak ülkesinin geleceği ile ve kendi hayatı ile kumar oynayanlara, yağma düzeninin son moda köşe dönme yöntemleri ve "özlü sözlerle" yol göstermek üzere..

#Dünyanın gürültüsü aklımızı durduruyor. Oysa henüz düze çıkmış değiliz. Başımızı kaldırip baksak, darbecilik zihniyet ve yapılanmasının el değiştirmiş ve sivilleşmis biçimde sürdüğünü, kökleşmek için "evet" oyuna ihtiyaç duyduğunu ve eğer
onay alırsa başımıza gelecekleri apaçık göreceğiz.

#Öncelikle başkalarının dayatılmış mutlak doğrularıyla sizin bağımsız bakışınız arasında çelişki olduğunda düşünme, kuşku duyma ve sorgulama hakkınızı tehlikede ve kendinizi de baskı altında hissediyorsunuz. Bastığınız zemin ayağınızın altından kaymaya başlıyor. Ya direnip onurunuza sahip çıkarak kenara etmek ya da süreye katılarak çizgiyi geçmek ikilemine düşüyorsunuz.

#Yolculukları severim ve üstümdeki baskının hafiflediğini fark ederim. Her şeyi yeniden bir araya getirir; kendimi önyargı ve körlüklerden kurtulmuş, atılımlara, aylaklık ve bozgunculuğa hazır hissederim.
Başka bir yer, insanı kendi hayatından koparır. Alışıldık mekan, kural ve tasarımların bir parçasıdır çünkü. Yola çıkarken aradığınız belki de bundan bir süre içinde olsa sıyrılmak, bir yerde kökleşmek yerine serüven duygusunu açık olmaktır. 

#Farklı amaç ve duygularla aştığımız yollar vardır. Yolun sonunu ise hiçbir zaman bilemeyiz. Her yolculuk özünde bir varsayımdır çünkü. Zaman gibi, yollar da izler bırakıyor. Tenimize, zihnimize çizgiler çiziyor ve kendimize yaklaşma fırsatı veriyor. Kim olduğumuzu, neyi aradığımızı daha iyi anlıyoruz.

#Şimdi kırklarına varmış olan bu gençlerin içinde uzlaşmışlar, boş vermişler, parayla kirlenmişler ve dünyaya plazaların açılmayan pencerelerinden bakanlar var. Düşünmeyen, okumayan, soru sormayan, hazcı, kültürel asimilasyona uğrayarak bir örnekleşmiş , çok çalıştırılan bu insanların paylaştıkları şeyler, yalnızlık, mutsuzluk, aşksızlık ve yarınsızlık.

#Durmadan bir "öteki" yaratıp düşman bellemek doğrudan kendine güvensizliğin işareti ve hem acıklı hem tehlikeli bir yönelim değil mi ?

#Yazarak dikkatimi boşluğa düşmekten kurtarıyorum; başka bir eylem ya da toparlama yolu bilmiyorum. Bana kalırsa (çoğumuz gibi) ben boşluğun suçlu vicdanıyım; kişiliğin bedeli nokta ya da ben boşluğu yaratıyorum, çevremde oluşturup duruyorum onu. (Andrés Fava'nın Güncesi/ Julio Cortázar)


#Her şey gibi kelimelerin de kendi neden, nasıl, niçinleri vardır. Gösterişli olan kimileri tumturaklı bir havada bize seslenirler, sanki büylk işler için yaratılmış gibi kasılırlar, ama sonunda hafif bir yel bile olmadıkları, bir değirmen kanadı bile döndüremedikleri ortaya çıkar; sıradan, alşıldık, her günkü kelimeler olan digerleri ise
kimsenin öngöremeyecegi sonuçlara yol açar, bu iş için doğmamışlardır ama yine de dünyayı alt üst ederler..(José Saramago)

#Haberler örtülü,eksik, zararsız ,aslında yoktu.

#Onun için Tanrı, insanla var olan, insanla yaşayan bir bilinmezlik, bir sonsuzluk özlemidir. 


Kurt Gölü / Jonh Verdon 

Arada Dedektif Gurney'in maceralarına dalmak iyi geliyor.

Gülten Dayıoğlu/ Bende Kalmasın

Bu kitabı bana Metehan almış ve imzalatmıştı. Gülten Dayıoğlu 'nun hayat hikâyesi baştan sona irade ve çaba ile geçmiş. Öğrenilecek çok şey var.



İmparatorluk döneminde, Roma'da halka her gün bedava ekmek dağıtılır. Niteliksiz insan yığınlarını oluşturan halk, tembellik aşısı olan sıcak iklimlerde uyurgezer halde yaşamaya çalışır. Çünkü bedava dağıtılan ekmek, bu yığınların tek doyum kaynağıdır. Midelerin gürültüsü ekmekle bastırıldıktan sonra, Akdeniz'de olmanın gevşekliğiyle yan gelip yatılır. Elbette bu konumda ne etliye karışan vardır ne de sütlüye. Tam da kralların istediği gibi birer yurttaş olarak varlıklarını sürdürürler.

İşte böyle .

Şu anda telefonumdan Ayn Rand 'ın Ego'sunu okuyorum. Aynı anda Ursula K Leguin 'in Her Yerden Çok Uzakta'sına başladım. İkisi de çok güzel. 

55 kitap projem 25 te kaldı ama napalım.Neyse daha bir ayım var bakalım. Belki otuz olur :D

11 Eylül 2025 Perşembe

Arayı Açmadan Gelmeyi Başardım. Şarkı Falı Bile Yaptım :)


Örgü çiçekler karşı komşumun hediyesi. Müsait oldukça onu bize çaya kahveye çağırıyorum. Eşi rahatsız oduğu için pek evden çıkamıyor. Bizim evdede onun kızı oturmuş senelerce, begonvili falan diken o. Çiçeklerden ağaçlardan konuşurken ona da bir hava değişikliği oluyor.


Eski evimde de karşı komşum bir teyzeydi. Onu da arada çağırırdım. Çay koyacak vakit bırakmazdı bana ,kapıdan girerken anlatmaya başlardı. Nasıl hasretse konuşmaya.


Pazartesileri geri dönüşüm çöpleri sitenin arka kapısında toplaniyor,oraya gecerken yine bir yaşlı çiftin evinin önünden geçiyorum. Kahvaltı ediyor oluyorlar. Onlara gülümseyip el sallıyorum. Artık benden önce davranıyorlar :)

Yeni keşfim de yine arada geçtiğimiz bir sokakta oturan amca ile teyze. Akşam vaktinde gölge vuran balkona çıkıp oturuyorlar. Üst kattalar. İyi akşamlar
diyerek el sallyorum. Hemen hareketlenip el
sallıyorlar. Büyük ihtimal tanıdıkları biri olduğumu zannediyorlar.


Yaş ilerledikçe yalnızlaşan teyzeler ve amcalara gülümsemek, el sallamak, bazen çaya çağırmak hayatlarına minik bir hareket getiriyor. insan özlemez mi bunu ? Bize de gülümseyenlerimiz çok olsun.



Sabah pazara gittim. Dönüşte annemi bize çağırdım. Gel kahvaltı hazırlayayım, yumurtalı ekmek yapacağım sana diye kandırdım, börülce fasülye ayıklattım ona :D


Neyse canım pazardan ne aldıysam koyunca bayağı zengin bir sofra olmuş :)


Dün ilaç günüydü. Allah'ım nasıl da hiç halim yok. Kahvaltıdan sonra on beş dakika uyumuşum, o beni toparladı. Ardından hıxlıca duşa girdim. Kendime çeki düzen vereyim dedim ama dün çirkin günümdeymişim, ne yaptıysam saçma durdu :D



Evlilik yıl dönümümüzü iki gün gecikmeli mahallemizin İtalyan Restoranı 'nda kutladık. Hep pahalıydı ama uçmuş artık :D


 Neyse yediğimiz her şey harikaydı da en azından pişman olmadık. Yalnız yan masamıza iki kadın oturdu. Oturmalarıyla biri konuşmaya başladı. Kalkıp masa değiştirdik sonunda. Öyle bir seviyesizlik.


Birlikte nice yıllarımız olsun :)


Şu anda sabah koşturmaları bitti, annemi de evine bıraktım, balkonda çay keyfimi yapıyorum. Akşama fasülye pişireceğim. Yeşilliklerimi yıkayıp yerleştireceğim falan. 

Ama biraz kitap keyfi yapabilirim :)

Siz de istediğiniz fotoğrafa tıklayıp şarkınızı almayı unutmayın :)