Bu sabah Metehan'a "Oğlum, kardeşinle kavga etmeden güzel güzel oynarsanız, bağırdığınızı duymazsam size sürprizim olacak" dedim. İnanılmaz ama gerçek; iki saat boyunca bahçede sessizce oynadılar. Bir ara pencereden yakaladığım manzara ise gülümsetti beni. Beraber oynamanın da değişik türleri vardır nitekim.
Bütün istediğimiz abiye bir kıyafet almaktı annemle. Yanımızda yerinde duramayan iki çocuk da olunca herşey daha da zorlaşıyordu tabi. Kaç tane mağazaya girdik bilmiyorum, tezgahtarlar satış yapmak istemiyorlardı sanırım. Bakışları bir yerlere sabitlenmiş, öyle durup duruyorlar. Çocuklar koşuşturuyorlar. Biz bir yandan onlara sahip olmaya çalışırken bir yandan asılı eteklere pantolonlara bakmaya çalışıyoruz. İçimden, ilgilenmeyecekseniz bari çocuklara bakın da biz bir iki deneme yapalım diye geçiyor. Tabi hiçbirşey alamadık.
Sadece iki mağazada yanımızda bizimle ilgilenen birileri oldu. Güler yüzlü, yardımsever, üzerimize giydiğimiz herşeye "aa, çok yakıştı" demeden objektif yaklaşan, bizim isteklerimizi ön planda tutan işine ve kendine saygılı bu güzel insanlar sayesinde biz de kıyafetlerimize kavuştuk.
Herkes işini bu şekilde yapsa keşke. Akşama kadar zaman öldürmekten daha faydalı amacı olsa insanların. Aslında kendi hayatlarını harcadıklarını fark etmiyorlar mı acaba?
Ütüye gittim dönemiyorum. Saatler geçiyor, bitmiyor bu iş. Hem yıkanacak yeni çamaşırları düşündükçe bitmesi de beni pek rahatlatamıyor zaten. Sonra diyorum ki kendi kendime, aslında demiyordum, şimdi yazarken diyorum , diğerlerini unutup sadece önümdeki çamaşırı düşünürsem sıkılmaktan kurtulurum herhalde. Süpürmeler, silmeler, bulaşıklar, sonu yok sevimsiz işlerin. Ee, şimdi kendimi rahatlatmaya çalışırken, diğer işler nereden çıktılar? Neyse, bak, Ogün SANLISOY da ne güzel şarkılarla bana eşlik ediyor, çocuklarım sessiz sakin film seyrediyorlar, klima evi serin serin yapıyor. Yemek yeme zamanı da geldi , herşeyi bırakıp gidip karnımı doyurayım. Tok karınla hayat daha keyifli olabilir.
Otur ki sandalye hatırlasın Sandalye olduğunu Masa da unutur masalığını Elini komasan üstüne Bakışlarını ayırmaya gelmez Sürahi boşalır sonra suyundan Kadehim kadehim dediğin şey Dudağını değdirmedikçe kadeh değildir. Mezeler de bilmez renklerini, lezzetlerini Çatalını dokundurmazsan Fakat farkında mısın ki?
Sırf merak ettiği için gidip kendisine dünya atlası almış bir insandır annem. Gazeteleri onun gibi ayrıntılarıyla okuyamadım daha. Oturup dünya kupası, olimpiyat , buz pateni izler. Ayrı yerlerde olsak da onun da aynı şeyleri yaptığını bilmek mutlu eder beni. Takımımız bir gol attığında buluşuruz telefonda. Ya da oturur saatlerce sevdiğimiz yazıları paylaşırız. Paylaşmak onunla yaşadığım güzelliğin tamamlanması gibidir daima. Hele bir de yanyana gelmişsek, sarılmışsam sımsıkı, içim sıcacık olur. İncecik, zarif, narin, bir o kadar da güçlüdür. İç dünyasının güzellikleri şiirlerinde çıkar ortaya. Bir küçücük şiir yazar, söyleyecek söz bulamam üzerine. İyi ki doğdun anne.
ÖZ
Ben diyorum ki; Kısacık bir Söz olsun; Aklımızda kalsın, "Öz" olsun... BİR BAŞKA YALNIZLIK Aradık iyiyi, Aradık güzeli, Aradık mükemmeli... Bulduk bulmasına da Yalnız kaldık. Halide KARAMAHMUTOĞLU
Bakakalırım giden geminin ardından, Atamam kendimi denize, Dünya güzel. Serde erkeklik var, Ağlayamam..
Orhan Veli Neden bilmem fotoğrafa bakınca aklıma bu şiir geldi. Aslında adam da geminin içinde ama belki de başka bir gemide olmak istiyordu, kimbilir.
Koskocaman bir hiç avuçladı sonsuzluk denizinde. Sahte parıltılar kamaştırmıştı gözlerini.Anlayamadı. Herşey başkalarınındı. Doğruları, yanlışları, umutları. Gürültüler engellemişti duymasını içindeki şarkıyı. Anlayamadı. Tek başına kalsa bilemezdi ne yapacağını. Tanımazdı kendisini. Gördüğü rüya bile geceleri, yabancıydı. Anlayamadı. Koskocaman bir hiç avuçladı sonsuzluk denizinde. Gece lambasını güneş sandı. Bardaktaki suyu deniz. Günler, günler boyunca yerinde saydı. Anlayamadı. 7 Haziran 1994
Eğer aradığın şeyi bilmiyorsan bulamamak şaşırtıcı olmamalı. Ve eğer ağlamak istiyorsan ağlamalısın. Eğer kendini yalnız hissediyorsan, çevrende kimse yok demektir. Eğer için dolu dolu gibi geliyorsa, yıllardır biriktirdiklerindendir. Eğer nereye gideceğini bulamıyorsan , otur oturduğun yerde. Eğer kendini sevmiyorsan başkalarının sevmesini bekleme. Eğer birisi üflediğinde yıkılıyorsa umutların, umudun yok demektir. Eğer başkaları soru işaretleri uyandırıyorsa, doğrularına inanmadığın söylenebilir. Eğer sen inanmıyorsan doğrularına başka kim inanacak? Eğer kendini dağıtmak istiyorsan, önce birşeylere sahip olmalısın dağıtacak..
Hayat yaşadıkça benim olur. Gördükçe, sevdikçe, dinledikçe, dokundukça, söyledikçe, sevdikçe. Geride kalmaz hayat.. Ben olur. Zaman zaman "biz" cıvıltısında, zaman zaman " o" merakında. Yanıbaşımda. Geçip gitmez hayat. Gelir , birleşir, eklenir anılarıma. Var olur. Hayatımın kalan kısmı yoktur. Nasıl hayatım derim bilmediğim, görmediğim zaman dilimine, yaşamadan. Gördüğüm hergün kardır bana. Bir şarkıda, bir gülüşte, bir gözyaşında yaşarım. Her saat, her dakika, her an çoğalır, yenilenir, büyür hayatım. 27 Haziran 1994
Parmaklarını görmeseydim playback yapıyorlar zannederdim. Bir kere daha hayran oldum. Teşekkürler hayat bana bunu yaşattığın için. Yaşamak keyifli birşey.
Her özel gün bir telaş yaratıyordu bizde. Sana hediye almak kolay değildi. Paketi eline alınca açmadan içinden ne çıkacağını bilirdin. Bir defasında gömlek alıp klasörün içine koyarak paket etmiştim anlayamaman için.
Sanırım en çok baba koltuğunu sevmiştin. Seni orada otururken görmeyi o kadar özledim ki bilemezsin. Saçlarımı karıştırmanı, yanağımdan makas almanı, sımsıkı sarılmanı, sevgi dolu bakışlarını, kahkahanı, ud çalmanı.
İlk defa dede olmuştun, henüz 3 aylıktı torunun. Sana onun ağzından telgraf çekmiştik.Ulaşmamıştı. İçimde bir sızıdır hep. Bunu telafi edebileceğim başka bir babalar günü olmadı.
Bu sene Kürşad'ın özel bir hediyesi var sana babacığım. Küçük toraman evleniyor bugün. Biliyorum orada olacaksın, bizimle. Gururla bakacaksın oğluna, "Sevgili Küçük Yaramaz" ına.
Senin kızın olduğum için ne kadar şanslıyım. Babalar günün kutlu olsun babacığım.
Bekle beni Megadeth, geliyorum... Ben dememiş miydim evden çıkmamış CAN dan ümit kesilmez diye. Sevgilim yine beni mesut etti. Herkese böyle bir hayat arkadaşı diliyorum.
"Keşke dayımı arasaydım" dedi birisi. "Keşke bize geldiğinde onunla daha çok vakit geçirseydim" dedi diğeri. Ölen bir kişinin ardından en çok bizi etkileyen bu keşkeler herhalde. Artık yapılabilecek hiçbirşey yoktur, tüm ertelenenler taş gibi oturur içimize. Bugün onlara bakarken Behçet NECATİGİL'in çok sevdiğim bir şiiri geldi aklıma:
SEVGİLERDE Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı. Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telâşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınıza gelmezdi. Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vakit olmadı. Behçet NECATİGİL
6 yıl dayanabildim sensiz, sonunda annemler de acıdılar halime. Ayhan IŞIK'a aşıktım o zamanlar, onun da filmlerdeki ismi Ömer'di, beni kıramadılar. İyi ki kız olmadın yoksa Kristal olabilirdi adın. Evden içeri girdiğin ilk gün gözümün önünde, "Benim de artık bir kardeşim var" diye şarkılar söylemiştim. Oysa bilirsin hatırlamam pek küçüklüğümü. Kucağımda sallamaya çalışırken divandan düştüğümüz gün yaşadığım korkudan kendi canımın acısını farketmemiştim bile. Bana cetvel almıştın. Bir sabah domates doğramıştın bize, arkadaşlarım için aldığım domatesleri bitirdiğin için kızmıştım sana. Kıtlık vardı sanki. Hala içimdedir acısı, hani bazı şeyler hiç geçmez ya. Küçüktük, televizyon kutularında oynardık, sulandırılmış bisküvilerimle yemekler hazırlardım. Oğlum olacağını öğrendiğimde kız gibi sevimli olamayacağını düşünmüştüm. Sonra senin sarı bukleli saçların, yumurcak yüzün, tane tane konuşmaların aklıma gelince geçmişti bu düşüncelerim. Bana cetvel almıştın. Şimdi evleniyor olduğuna inanamıyorum. Kızıyorsun çoğu zaman ama ne yapalım, ben hala sana baktığımda "Sen sus ,deli!!!" diyen şirin bir çocuğu görüyorum. Seni çok seviyorum. Hem sen bana cetvel almıştın:)
İnanamıyorum burnumun ucundan kaçıp gideceğine.. Haydi geçen sefer İzmir'deydim, oğlum küçüktü, ama şimdi. Ben pazartesi gününe kadar kalayım, bir günle kaçırayım Megadeth'i.. Gerçekten inanamıyorum elimin kolumun bağlı olmasına. http://www.rockistanbul.com Neyse gidenler benden selam söylesinler. Hem çıkmamış candan ümit kesilmez, kim bilir..
Bazı şarkılar vardır beni alıp götürür. İçimde bir yere dokunur, mutlulukla hüzün arasında isimsiz bir duyguya salar. O şarkı bitince ya tekrar dinlerim ya sessizlikte düşünceye dalarım. Sanki bir şey kaybetmişim bir yerlerde gibi gelir. Hatırlamaya çalışırım, bulamam ne olduğunu.
Üç kız üç erkek, en küçüğü üç aylık. Evin içi kıpır kıpır. Başka üç kız onların peşlerinde. Dışarıdan üç kadın gözüküyorlar ama hala aynı üç kız onlar da. Anne deyince kendileri değil anneleri geliyor akıllarına. Anneleri de yanlarında. İki kız. Anneanne babaanne olmuşlar zaman içinde.
Bir yanda yarın, bir yanda dün, çok kalabalıktı evimiz bugün.
Sen beni yenemedin korku. Yine de çıktım evden, tek başıma gittim konsere. Evet kapının önünde tereddüt ettim, içim kıpırdandı biraz, evde kalmak daha rahat geldi ama hala uyuşmamış bir yanım varmış demek, attım adımımı dışarı. Beşiktaş, Taksim, İstiklal caddesi, bir de üzerine Sebastian BACH, büyülendim. Şu anda kulaklarım uğulduyor, sesim kısık. Olsun, yaşadığım günler hanesinde bir çentik daha var artık.
İnsanın iki çocuğu olunca sistem sinerjisini tam olarak anlayabiliyor. 1+1=çoook oluyor gerçekten de. Sadece iki çocukla dolaştığıma hayatta inanamam bilmesem. Her an her yerdeler ve sürekli birileri "anne" diyor. Voltranı oluşturdular ikisi birlikte.. Annelerin gücü adına He-Man yardım et bana ..
Gönlü zengin, sofrası bereketli, kapısı herkese açık. Pamuk elleri, altın kalbi. Her zaman şık, tam bir İstanbul hanımefendisi. Yıllar geçti ama sesin kulaklarımda, gül yüzün gözümün önündeyken öldü diyemem sana. Sanki kapı çalacak geleceksin, çantanda (bu sefer) çocuklarım için çikolata. Canım anneanneciğim, sana sarılmayı çok özledim.
Ne güzel İsranbul'da hala komşunun bahçesine girip dalından erik toplayabilmek. Ya da pencereden incire uzanmaya çalışmak. Balkonun demirine konan davetsiz misafirlerinin olması. Ve yaz gecelerine eşlik eden ağustos böceklerinin şarkısı.
İçim içime sığmıyor. İstanbul'a gidiyorum. Tanıdık sokaklar, insanlar. İçinden deniz geçen büyülü bir şehir. Binlerce hatıra. Ve sevdiklerim. En başta annem, yanıbaşında yeniden küçük bir kıza dönüşeceğim. Kardeşim,canımın içi . Arkadaşlarım, aradan hiç zaman geçmemiş gibi sohbete kaldığım yerden devam edeceğim. İçim içime sığmıyor. İstanbul'a gidiyorum.