Çalışkan Çarşamba

Kütüphanemden ansiklopedi cildi çektim ve içinde biraz göz gezdirdim.

Bu haftaki konumuz :Keşkül


Keşkül deyince benim aklıma tatlı geliyordu hemen. Ama o tatlının ismi gerçekte keşkülüfukara imiş.

Keşkül, eskiden dervişlerin kullandığı Hindistan cevizinden ya da abanozdan yapılan bir çanakmış. Dervişler bunu boyunlarına ya da kollarına asıp dilenirlermiş. Ki nefsi alçaltmak için bunu yapmalarına izin verilirmiş.


Şu sitede de konuyla ilgili yazı var, merak edenlere.

Bu haftalık da bu kadar. Bakalım haftaya ne çıkacak karşımıza :)

Kış Okuma Şenliği Sonu



Sevgili Nilgün'ün (Tık) ve motifseverler grubunun hazırladığı okuma şenliği benim için bu sefer son ikisine göre biraz daha iyi geçti. Malum, kış zaten okuma mevsimi, değil mi ?

Aslında yeni kitap almaya karar versem iki tane daha okurdum ama hazirana kadar elimdekileri bitirmek istediğimden kendimi tuttum. Listemdekileri bitirebildim, bu da yeter bana :)

Bakalım neler okumuşum:


1.Kategori(10 puan): İsminde KIŞ mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların kışın geçtiği bir kitap.

Noel Baba'dan Mektuplar /JRR Toiken /Okuyan us / 111 sf

2.Kategori(10 puan)MEKTUPlardan veya ANIlardan oluşan bir kitap.

Aziz Sancar ve Nobel 'in Öyküsü / Orhan Bursalı /Kırmızı Kedi / 208 sf

3.Kategori(10 puan)İsminde AŞK kelimesi geçen yada konusu AŞK olan bir kitap.

Mart Menekşeleri/ Sarah Jio / 336 sf

4.Kategori(10 puan)Kitabın isminde bir BAĞLAÇ olan bir kitap.

Ve Dağlar Yankılandı /Khaled Hosseini / Everest / 410 sf

5.Kategori(10 puan)BEYAZPERDEye aktarılmış bir kitap.

Gece Uçuşu / Saint Exupery /Akılçelen / 118 sf
(Bu üçüncü yazışım bu kitabın adını, artık okumalıyım :)

6.Kategori(10 puan)Bir ŞİİR kitabı

Gelmiş Bulundum / Edip Cansever /YKY /111 sf

7.Kategori(10 puan): Kitabın isminde SAYI olan bir kitap.

24 Saat Açık Kitapçının Sırrı / Robin Sloan /Trend / 296 sf

8.Kategori(10 puan)Kitabın isminde -MEK -MAK eki almış kelime olan bir kitap.

Tanelnorn'u Kurtarmak / Michael Moorcock /İthaki / 496 sf

9.Kategori(10 puan): Türk yada Dünya KLASİKlerinden bir kitap.

Martin Eden / Jack London / İş Bankası / 516 sf

10.Kategori(10 puan)Nobel Ödülü almış bir yazarın İLK kitabı..


11.Kategori(10 puan)Doğdunuz YIL ölmüş olan bir yazardan bir kitap.

Kardeş Payı / Orhan Kemal / Seçilmiş Hikâyeler Dergisi Yayınları / 132 sf

12.Kategori(10 puan)POLİSİYE türünde bir kitap.

Dokuz Gün / Gilly Macmillan / Yabancı / 491 sf

13.Kategori(10 puan)YKY yayınlarından herhangi bir kitap.

Kağnı Sesler Esirler / Sabahattin Ali /YKY/ 221 sf

14.Kategori(10 puan)En az 500 sayfa olan bir kitap.

Başlangıç /Dan Brown / Altın Kitap / 533 sf

15.Kategori(10 puan/hepsini okuyana ekstra 20 puan): Adında AYNI KELİME geçen iki kitap.

Ruh Hırsızı / Michael Moorcock / İthaki / 517 sf
Dünyanın Ruhu / Frederic Lenoir / Pegasus / 149 sf

16.Kategori(10 puan/hepsini okuyana ekstra 20 puan)ADI AYNI olan iki yazar'dan birer kitap.

Sultana'nın Kızları / Jean Sasson / Varlık / 207 sf
6.27 Treni/ Jean Paul Didierlaurent /Can/133 sf

17.Kategori(10 puan/hepsini okuyana ekstra 40 puan)Şimdiye kadar HİÇ kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. [Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı]

Antabus /Seray Şahiner/Can /107 sf
Akılla Bir Konuşmam Oldu / Fazıl Say /Doğan Kitap / 272 sf
Parfümün Dansı /Tom Robbins /Ayrıntı /432 sf
Şifacı/Marina Fiorato / Arkadya / 442 sf

18.Kategori(10 puan/hepsini okuyana ekstra 40 puan)Aşağıdaki ülkelerde doğmuş yazarlardan birer kitap. [Finlandiya, İsveç, İspanya, Rusya.]

Biz /Yevgeni Zamyatin /Ayrıntı / 224 sf (Rus)
Sis/Miguel De Unamuno /Can /233 sf (İspanyol)


23 Kitap 230 puan
6695 sf 66 puan
80 puan ekstra

376 puan

Kitap Salı - Martin Eden



Doğrusu son okuduğum kitapların içimi karartmasından sonra elimi macera ya da polisiye bir kitaba atıp başka bir şey düşünmek istemezken bu kitaba başlamam zor oldu. Okuma Şenliği listemdeki son kitaptı, daha kısa diye başka bir klasiğe yöneliyordum ama o kısa kitabı okumaya başladığımda baktım yine üzüleceğim bir de bu kitaba başlayayım dedim. Ve aktı gitti sayfalar.

Bazı yazarları okurken taşlık arazide çıplak ayak ilerliyor gibi oluyor insan, cümleleri birbirine eklemek zorunda kalıyor. Bazılarıysa su gibi akıyor. Sadece suyun üzerine uzanıp kendini akıntıya bırakıyorsun. Bu kitap da öyleydi.

Her sayfada Martin Eden'a daha hayran kalıp, hayatı yaşama şekline imrendim. Yaşamak tam da böyle bir şey olmalı işte dedim.

" 'Haftada üç dolar ve sonra haftada dört dolar ve genç bir delikanlı hiç eğlenmeden, oynamadan  yağ sobasında yemek pişiriyo, bütün çalışıyo, para biriktiriyo,  hep çalışıyo , hiç iyi vakit geçirmiyo, eğlenmeyi öğrenmiyo ve tabii ki otuz bin dolar çok geç geliyo.'

Halden anlayan zihnini içgörüsü,  kendisine anlatılan bu delikanlının hayatındaki binlerce ayrıntıya ve onun yılda otuz bin dolar kazanan bir adama dönüşürken yaşadığı manevi sığlığa ışık tutuyordu. Geniş ufuklu, çok yanlı düşüncesi sayesinde büyük bir hızla Charles Butler'ın bütün hayatını uzaktan görebilmişti.

' Biliyor musunuz ' diye ekledi, 'Bay Butler'a acıyorum. Doğru dürüst harcayamayacağı otuz bin dolar kazanmak için hayatını boşa harcamış. Niye mi, çünkü artık otuz bin dolar nakit verse bile çocukken on sente alabileceği şeyleri alamaz , mesela şeker , fıstık veya tiyatroda en üst balkondan bir bilet.' "

" İnsan denilen yaratığın zihninde yer etmiş olan ; kendi renginin, inancının ve siyasetinin en doğrusu , en iyisi olduğuna ve dünyanın dört bir yanına dağılmış diğer tüm insanların kendisinden daha talihsiz konumlara sahip olduğuna inanmasını sağlayan o yaygın dar görüşlülük ,Ruth'da da vardı."

" Ruth'un sınırı ufkunun sınırıydı ve sınırlı beyinler ancak başkalarındaki sınırları görürdü. Ruth derin bir bakışa sahip olduğunu sanıyor,  Martin'in bu bakışla çelişen görüşlerinin onun sınırlarını gösterdiğini düşünüyor ve onun da kendisi gibi bakmasını sağlamanın,  onun ufkunu kendi ufkuyla aynı olana kadar geliştirmenin hayalini kuruyordu. "

"Bazen bana öyle geliyor ki bütün dünya, bütün hayat, her şey içimde duruyor ve sözcüsü olmam için feryat ediyor. Hissediyorum... ama anlatamıyorum... bunun ne kadar büyük bir şey olduğunu biliyorum ama konuştuğumda bir bebeğin ıngaları gibi sesler çıkıyor ağzımdan. "

" Dünyanın tüm müzik uzmanları istediği kadar haklı olsun. Ben yine de kendi hazlarımı insanoğlunun ittifakla verdiği hükümlerden önemsiz görmeyeceğim. Eğer bir şeyi sevmediysem, sevmedim demektir, o kadar. Şu güneşin altındaki hiçbir sebep sadece türdeşlerim çoğunlukla onu beğeniyor veya beğenilmesi gerektiğine inanıyor diye o beğeniyi benim de taklit etmemi gerektirmez. Hoşlandığım ya da hoşlanmadığım şeylerde modayı takip edecek değilim."

" 'Basmakalıp lâflara hakikaten itirazım yok' dedi sonradan Ruth'a , 'asıl asabımı bozan şey bu sözlerin afra tafrayla,  kibirli bir memnuniyetle, kesin bir üstünlük duygusuyla söylenmesi ve buna harcanan zaman.' "

" Başarı keyif aldığın şeyi yapman değil,  onu yaparken haz duymandır."

"Gelecek konusunda endişelenmiyordu. Geleceğin ona neler getireceğini kısa süre içinde görecekti zaten."


Sımsıcak Bir Gün

Hava buz gibi de olsa sıkı giyinip dışarı çıkmak insana çok iyi geliyor .

Kadıköy'e yürüyüp alış veriş yapıp döndük, iyi ki gitmişiz dedim.


Kadıköy Çarşı'sı kendimi en iyi hissettiğim yerlerden birisi.

Baksanıza sokakta yürürken bir anda karşınıza çıkabilecek iyilik ve güzellik emareleri ruha iyi gelmez mi?


Eve döndüm, çayımı aldım, içimi ısıtırken Fazıl Say'ın Akılla Bir Konuşmam Oldu kitabını okudum. Bu arada her şarkı isminde açıp bakmaktan biraz uzun sürüyor ama olsun.

Size de iki şarkı sakladım . Nerede bulacağınızı biliyorsunuz :)


Nostaljik Pazartesi

On iki yıl öncesinde, yine bir Şubat gününden bu haftaki nostaljimiz. Fotoğrafı çok iyi hatırlıyorum ama yazıyı kim yazmış diye bakındım. Kendi yazıları bile aklında kalmayabilir mi bir insanın :)

Huzur


Bırak rüzgâra tüm sıkıntını, essin götürsün...

Bırak gözyaşlarına korkularını, aksın götürsün...

Bırak dalgalara kıskançlıkları, çarpsın götürsün...

Bırak bir çocuk eline ellerini, çeksin götürsün...

Bırak hayata kendini, sarsın götürsün...

Kendimi Şımarttım Biraz


Dün biraz alış veriş yaptım kendime. Bir kaç tişört buldum. Bu küpeyi de aldım. Hem ağacı çok hoşuma gitti hem de çok hafif olması.


Ay fondotenimi sürmeden çekmişim kırışıklıklar çıkmış hep, hahaha :D


Akşam da Bilgehan'la bu kurabiyeyi pişirdik. O tarifi okudu ben yaptım. Sonra sıcak sıcak yerken midesine dokunacaktı neredeyse :)

Martin Eden okuyorum hâlâ . Sanırım yarına biter. Gerçekten çok sevdim.

Bu da bitince Kış Okuma Şenliği için belirlediğim bütün kitapları bitirmiş olacağım. Hâlâ eksik kategoriler var ama onları satın alır mıyım bilemiyorum. Elimde o kadar çok okunmamış kitap var ki. Hazirana kadar onları bitirmeliyim.

Kaç gündür başım ağrıyor , sürekli değil ama akşama doğru hissettiriyor kendisini.

Dün akşam Stranger Things'i izlemeye başladık Can'la. O sürekli dizi izliyor ama ben sıkılıyorum bir sürü alavere dalavereden. Bu şimdilik heyecanlı gidiyor, bakalım sürdürebilecek miyim.

Bu akşam şimdilik asayiş berkemal. Umarım öyle kalır. Teşekkürler destekleyen herkese . Yazıyı dediğim gibi kaldırdım.

Sabahtan beri sürekli yiyorum. Yine kilo alacağım sanırım. Zaten sıkıldığımda otomatikman şişiyorum.

İşte böyle.

Şimdi kitabıma döneyim biraz daha.

Çalışkan Çarşamba

Çarşamba günlerini kendime ansiklopedi açma günü olarak belirledim. Ya da dergi, genel bilgiyle ilgili herhangi bir şey yani.


İlk olarak da çarşamba nereden gelmiş merak ettiğimden hafta başlığına göz attım.

Bizdeki haftanın günleri Arapça ve Farsça kökenliymiş.

Cuma - Arapça- "Cem" den geliyormuş (toplama, toplanma)
Cumartesi belli zaten cuma ertesi.
Pazar - Farsça "Bazar" dan geliyormuş. (ba = yemek, zar = yer)
Pazartesi
Salı - Arapça "Salis" ten (üçüncü)
Çarşamba - Farsçadan-"cehar şenbe" (dördüncü gün)
Perşembe - Farsçadan-"penç şenbe"  (beşinci gün)

Bana ilginç gelen bu hesaba göre birinci günün pazar günü olması. Diğer günlerin ismi de dolayısıyla pazarın birinci olmasına göre belirlenmiş. Cuma hariç.

Ansiklopedi dışında şu sitede güzel bir yazı gördüm konuyla ilgili.

Bu arada Cem isminin anlamı Arapçadan gelmiyormuş. O Farsçadan geliyor ve hükümdar, şah demekmiş.

Bugünlük bu kadar. Hoşunuza gitti mi Çalışkan Çarşamba yazılarım. Ne dersiniz ,her hafta bakalım mı ansiklopedilere ?

Kitap Salı

Salı günlerini kitaplara ayırmaya karar verdim. Hoş bendeki bu ehlikeyiflik varken düzenli yazar mıyım bilmiyorum ama dur bakalım :)

Bu hafta iki kitap birden okuyorum .

Biri sanırım Metehan'ın okul için aldığı Martin Eden, bununla ilgili daha sonra yazı yazacağım, henüz başlardayım.

Diğeri Kürşad'la Aynur'un kitabı. Ne zamandır kütüphanemde duruyor,kabına bakıp mutlu oluyordum.

JRR Tolkien yazmış.




Tolkien'in 1920 -1943 yılları arasında dört çocuğuna Noel Baba'nın ağzından yazdığı mektuplar.


Hiç üşenmeden titrek bir yazıyla yazmış her sene. Araya giren diğer kahramanların yazıları da farklı.


Hele o resimlere ne demeli. Her biri birbirinden masalsı.


Bütün mektupların asıllarının da olduğu , birinci kalite kâğıda basılı bu kitap sadece kitaplığınızda dursa ve ara ara elinize alıp sayfalarını çevirseniz bile size mutluluk verebilir bence :)

" Gönderdiğiniz bütün mektupları okumadığımı sanmayın ama istediğiniz bütün hediyeler elinize geçmediyse ya da bu yıl size her zamankinden az hediye gönderildiğini düşünüyorsanız ,bu Noel gününde dünyanın  dört bir yanında çok yoksuk, açlık çeken çocuklar bulunduğunu da düşünün. "

" Bu yıl John'un hiç sesi çıkmadı. Çok büyüdü galiba, yakında ipe hediye çorabı asmaktan vazgeçecek. " 

Bahar Temizliği Moduna Girmeli

Bu akşam mutfak dolabından aldığım bir tabakla arkaya yasladığım kaydı, öndeki tabaklara çarptı, onlar da tepeden uçup her yeri cam içinde bıraktılar.

Aslında fazla mutfak malzemem yok. Mutfağım küçük olduğundan sürekli kullanmadıklarımı veriyorum ama yine de doluyor sanırım.

Yarın rafların sağına soluna sıkıştırdıklarımı toplayıp vereceğim. Hiç elimi sürmediğim porselen çay bardakları , rengini sevmediğim kayık tabaklar, ne zamandır elimi sürmediğim borcamlar ve her yerden fışkıran kupalar (Ben kupaları azaltmaya çalıştıkça katlanarak çoğalıyorlar, en az yirmi tane hediye kupa gelmiştir ), matlaşan bardaklar gidecek. 

İşte o kadar :)


Bir Kitap Daha Bitti

Dün akşam sevgili Nilgün 'ün aldığı kitabı okudum.


Kağnı ve Sesler hikâyelerden oluşan iki kitaptı, Esirler de bir piyes .


Hüzünlü hikâyeleri okurken Sinop Cezaevi'nde geçene rastlayınca aklıma küçükken çok söylediğim şarkının sözlerini de onun yazdığı geldi. İlkokul bire giden çocuk neden onu çok sever bilmiyorum ama Başın öne eğilmesin diye baştan sona söylerdim hep :)

O ara biraz araştırdım, daha başka sevdiğim şarkıların da sözleri ona aitmiş. 

41 yaşında gencecik öldürülmesine de ayrıca hüzünlendim. 

" Halinden şikâyetçi olan ve bulunduğu vaziyete asla alışamayan bütün insanlar gibi onun da muhayyilesi kendisini bile şaşırtan bir mükemmellikte işliyordu "

"-Dünyayı değiştirebileceğini mi sanıyorsun?
- Siz dünyanın değişmez olduğuna inanmaya mecbursunuz."

"Fakat bana 'Doğru düşünüyorsun ama, bunları söyleme ' diyen adam adeta namussuzluk tavsiye ediyor demektir ve bu sersemler bunun farkında değil. "

"Ve ancak menfaatlerini haleldar etmediği müddetçe namuslu idiler.İcap ettiği zaman yüzünüze karşı en hayasızca yalanları söylemekten ,en namussuzca hareketleri yapmaktan çekinmeyen bu adamlar on dakika sonra size akılların almadığı bir küstahlıkla ve pişkinlikle namustan ,faziletten bahsederlerdi."

" Güneş herkese aynı ışığı dağıttığı halde kuvveti ellerinde tutanlar bizim ondan kendileri kadar istifade etmemize hayret ediyorlar, buna izin vermek istemiyorlar. Zannediyorlar ki herhangi bir tesadüfün bugün kuvveti onlara vermiş olması bizim bu havayı daha az teneffüs etmemiz , bu güneşte daha az ısınmamız için bir sebeptir."

" -Çok insafsızsınız Prenses.
- İhtimal çok akılsız olmadığım için Ven-Çing"


Şarkıları da buraya koymasam olmaz bence.

Seçin bakalım size hangisi çıkacak.









Çok Ciddiyim Bir Tane Daha Varlığımızı Sorgulayan Kitap Okursam Kusucam

Aslında seviyorum düşündüren,sorgulayan kitapları ama çok üst üste geldiler.


Elric serisinin kasvetli ve tanrıların paralel evrenlere bağlandığı karmaşık dünyasından çıkar çıkmaz kendimi seveceğimden emin olduğum bu kitaba attım.

Gördüğüm "Kargaşadan kaç düzen kur " cümlesi biraz tüylerimi diken diken ettiyse de (Elric'in Düzen ve Kaos kavgasından bakmıştım malum)  nereden gelip nereye gittiğşmiz üzere olan bu kitabı macerasına kapılıp iki günde bitirdim.

" Eskiden otobüste tek başına geçirilen bir kaç dakika, işe yürüyerek gitmek veya bir randevuyu beklemek gibi insanın yalnız kalıp düşünebileceği sessiz zamanlar artık katlanıkmaz geliyordu. Farkında olmadan insanların elleri sürekli telefonlarına , kulaklıklarına, oyunlarına gidiyor ,teknolojinin bağımlılık yapan çekimine karşı koyamıyorlardı. Geçmişin mucizeleri yepyeni olana duyulan açlıkla silinip gidiyordu."

"Sizin haber vermeniz gerekiyor,diye homurdandı. Soru sorarak dedikodu yaymak işiniz değil.

Martin sorumlu gazeteciliğin özgürlük ve demokrasinin mihenk taşı olduğuna inanırdı . Bu yüzden tamamen saçmalıktan ibaret fikirleri yayımlayıp tartışma başlatan  gazeteciler karşısında hep hayal kırıklığına uğruyordu. Bu gülünç açıklamaları soru başlıklarına dönüştürerek hukuki sonuçlarından da kendilerini sıyırıyorlardı. "

"Düşmanlarınız mı var?  Güzel. Demek ki hayatta birşeylerin mücadelesini vermişsiniz. Churchill"

"Ölümü yenmenin tek bir yolu vardır, o da insanın hayatını bir şaheser haline getirmesidir."

" Bir çocuk için, umudunu kaybetmekten daha zarar verici bir şey yoktur."


Sonrasında Kış Okuma Şenliği için İspanyol yazar arayışına girdim  . Ve daha önce hiç duymadığım bu yazara rastladım.


Tabi hayat bir sistir diyen kitabı alırsam ne bekliyordum ki. Yazarla ilgili önsözde "nereden gelip nereye gidiyoruz" u gördüğümde haydaaa dedim. Kitaplar zincirleme mi gidiyor ne :)

Yine hayat üzerine bol felsefeli çılgın bir kitabın içinde buldum kendimi.

" Burada, bu sefil hayatta tek kaygımız Tanrı'yı kullanmak. Bizi bütün bu kötülüklerden koruması için Tanrı'yı bir şemsiye gibi açmaya çalışmak küstahlık doğrusu! "

" İki sevgili aynı şeyi düşünse bile , duyuşları başka başkadır ve öte yandan aşkın belli bir hissinde birleşseler bile her biri apayrı, hatta birbirine zıt şeyler düşünecektir."

" Evet insan bilmeden de sıkılır. Hemen bütün insanlar bilmeden sıkılırlar. Sıkıntı hayatın temelidir ve biz oyunun, eğlencelerin, romanların ve aşkın keşfedilmesini yalnız sıkıntıya borçluyuz."

" İnsan yaşamayı yaşayarak öğrenir ve herkesin, daima yeni baştan yaşamayı öğrenmeye başlaması gerekir ."

"Benim başımdan geçenler, başkalarının başından geçenler hakikat mı hayal mi ? Yoksa Tanrı'nın bir rüyası mı sadece. Yahut bir başkasının rüyası. Uyandığı zaman o, kaybolacak bir rüya olmasın bunlar. Eğer ona dua ediyor, ezgilerde onu yüceltiyorsak bu, onu uyutmak, sallayarak rüyalara dalmasını sağlamak isteğinden doğamaz mı ? Neticede bütün dinlerdeki ibadetler sırf bir şekil, uyanıp da bizi rüyasında görmesi sona ermesin diye,  Tanrı'yı uykusunda sallamanın bir şekli değil midir ?"

" Konuşmamız yalan söylememizdir ; kendimizle her konuşmamız, yani şuurlu olarak her düşünmemiz,  kendimize yalan söylememizdir. "


En sonunda yeteeeer diyerek bu kitabı aldım elime. Memleketimden insan manzaraları. Orhan Kemal hikâyeleri. 1957 yılında basılmış bu minik kitap iyi geldi.


Şimdi mümkünse kendi halinde, beni yormayacak bir kitap istiyorum. Varlığımızı sorgulamaya daha fazla dayanamayacağım.


Nerden geldiysek geldik, nereye gideceksek gidiyoruz, bu konuyla ilgili yapacak bir şey yok. Ve matrikste yaşayıp pil olarak kullanılıyor olsaydım da , bir bilgisayarda oyun olsaydım da veya birisinin rüyası , benim için hiç fark etmiyor. Neysem oyum. O kadar.

Metehan'ın Özgür Gecesi

Bundan seneler seneler önce anasınıfına başlayan Metehan hafiften arıza çıkartmaya başlamıştı.

Sabahtan akşama kadardı ana okulu . Evde iki yaşında kardeşi vardı. Oğlumun en mutsuz zamanlarıydı. Kardeşi iki yaşın sevimliliğiyle sokakta tüm ilgiyi topluyordu. Ve yerinde durmayan enerjisiyle evde de bizim ilgimizi topluyordu zira her an başını gözünü yarabilirdi.

Ana sınıfına giden çocuğa boş ver gitme demem mümkün olmadığından ne gibi bir şey yapsam diye düşünürken bilmiyorum nereden aklıma geldi ,ona "Sana özgür bir gece vereceğim " dedim.

Doğduklarından itibaren iki çocuğumu da en geç dokuz gibi yatırıyordum. Akşamları erken uyku hem onların gelişimi için çok gerekliydi hem de anne baba olarak bizim kendimizi yenileyip dinlenmemiz açısından.

İşte ilk defa o sene Metehan'a cuma geceleri istediği saatte yatma hakkı verdim. Cuma gecesi verdim ki gündüz yorulduğundan fazla dayanamaz erkenden sızar. 

Hahaha nerdeeee :)

Benim her gece sekiz dokuz gibi yatan oğlum, ilk gece, saat ikiye yaklaştığında hâlâ ayaktaydı. Oğlum yatmayacak mısın dediğimiz de "Özgür gecem !" diyerek dolaşmaya devam ediyordu. En sonunda biz yatıyoruz deyince yatağa gitti.

Ve her özgür gecesinde biz yatmadıkça ayaktaydı. Hatta biz yattıktan sonra da oturacaktı neredeyse :)

Bu özgür gecelerde bizimle başbaşa geçirdiği zamanlar, onunla birlikte bir şey yapmasak bile kardeşi yatmışken kendi başına uyanık kalıp istediğini yapabilmesi ona çok iyi geldi ve mızıltısı kesildi.

Özgür gece uygulaması sadece o sene sürdü. Çocuğumun uyku düzenini bozmadı. Çünkü şartları kesin belirlenmişti ,o şartların hiç dışına çıkılmadı, başka güne yayılmadı. İlkokula başladığından liseye gelene kadar her gece on gibi yatmaya devam ettiler .

Evet kurallarımızı uygulamak konusunda disiplinli ve kararlı olmamız gerekiyor ama çocuklarımızın ihtiyacına göre onlara sağlayacağımız böyle özel ayrıcalıklar hem onlara hem bize çok şey kazandırabiliyor.

Seviyorum Sizi

Sabahını dişçide, akşamını dermatolog ve ortopedistle geçirmiş (ben hasta değilim ve önemli birşey değil hiçbirisi ,panik yok ), gün boyu boğazım ağrıyor diyen kocası buna rağmen rapor alıp karısını yemeğe götürmektense bir ton vitamin yüklenip  uçuşa gitmiş bir Handan'dan sevgilerle :D

Hahaha, yüreğimizde sevgi olduktan sonra gerisi fasa fiso.

Hem bu kadın bir ara yemeğe götürülecek, kaçış yok dostum :D


Fotoğrafa tıklayarak en sevdiğim aşk şarkılarına ulaşıp istediğinizi alabilirsiniz.

Sevgileri yarınlara bırakmayın sakın.

İnsanın Bir Pazar Günü Olsaydı Bari :)

Neyse en azından beşte kalkmadık, yedide kalkıp Can'ı yolcu ettim.

Metehan'ın da sınavı varmış bugün . Birazdan onu kaldıracağım. Pizzanın pişmesini bekliyorum. (Baktım da pizzamın tarifini yazmamışım bloğa, onu yazayım bir ara. Yalova'da sevdiğim gibi pizza bulamayınca öğrenmiştim yapmasını, Çok güzel oluyor benim tarif :)


Bu arada internette araştırdım (hehehe ilk çıkan sayfayı okudum yani,araştırdım deyince pek havalı oldu amma :) , sabahın köründe hamur mayalayacağım diye çırpınmam gerekmiyormuş , iki üç gün dolapta saklanıyormuş mayalı hamur. Niye söylemiyorsunuz bana :)

Bugün meydan okumamın son günü.

Un bitti .İyi ki tam buğday unu almış birileri de , onu istemeyip yenisini aldığımdan benim iki paket unum vardı evde ilk defa. Hepsini kullandım :) Dün yaptığım mayalı ekmeğimsi poğaçayı falan sevdiler. Demek ki daha çok pişirebilirim böyle şeyler.

Yumurta bitti. E bitmese şaşardım. Yarın ilk iş yumurta alıp, iki tane kırıp yiyeceğim sanırım :)

Diyet sunta bisküviler bitti. Light ekmeğim bitince onlara dadandım.


Süt bitti. Bilgehan iyi dayandı sütsüz :) Sabah ilk defa soya sütü kullanıp pizza hamuru mayaladım. Bakalım neye benzemiş. O sütü de aylar önce merakımdan almıştım, durup duruyordu. Bugün tadına baktım salebimsi bir his uyandırdı bende.

Aslında sütü, yumurtayı alırım diyordum ama vegan tarifleri denerken idare edebileceğimi fark ettim.

Kaşar peyniri ve bilimum şarküteri bitti. Evee iki kalıp beyaz peynir olması şans oldu. Gerçi oğlanlar beyaz peynir yemiyorlar ama peynirli yumurtalı ekmek, milföy böreği falan yaparken kullandım.

Milföy bitti.

Meydan okumaya bir anda karar vermeyip önceden düşünseydim hepsini fazla fazla alırdım herhalde, böyle ani karar olunca eğlence çıktı :)

Bu sabah son malzemelerle pizza yaptım . Yarın sabaha da saklamam gerekiyor bir kaç dilim.

Aslında benim asıl meydan okumam Metehan'ın akşama kadar okulda geçen zamanlarına birşeyler bulmamda oldu. Bu arada pilav, makarna falan götürdüğünde keyifle yediğini öğrendik.

İcetea yerine evde elma kompostosu gibi yapıp içine çay ve limon kattım. Portakal suyu sıktım.

Bütün hafta boyunca bir ekmek iki su almışım. Ama bugün bir ekmek daha almam gerekecek ihtimal. Bir de ilaç aldım. Pazartesi günü alsam da olurdu aslında, unuturum diye korktuğumdan riske giremedim.

Bu hafta hep evde olduğum bir haftaydı. Şubat tatili koşturmalarının ardından çok iyi geldi.

Sürekli mutfak düşünürken kendim de sağlıklı beslendim. Bol bol salata yedim. Güzel tabaklar hazırladım.

Bir karar verdim. Bizim eve çok abur cubur alınıyor. Çocuklara haftalık abur cubur parası vereceğim. İster alırlar ister başka şeylere harcarlar. Ben abur cubur almayacağım. (Tadımcanın fıstıklı barları abur cubur saylanmaz di mi :)

Haa hep mutfaktan bahsediyorum ama bir de çamaşır deterjanını bitirdim tabii ki, hiç şaşırmadınız değil mi ?

İşte böyle.


Ben yazıyı yazana kadar Metehan gitti :) Kendime bir bardak çay koyup kitabıma dalayım. Yolsa olimpiyatları mı izlesem. Hımmm :)

Bir de Sürekli Acıkmasaydım Ne Güzel Olacaktı :)

Sabah beşte kalkıp Can'ı yolcu ettim. Poğaça mayaladım. Dünden suya koyduğum nohutu haşladım. Ama fazla haşlamışım, cılkı çıkmış. İçine bilimum baharat katıp robotta çektim ,öğle yemeği olacak bana.



Altı buçuk gibi mayalanan hamuru tepsiye dizdim. Bulaşık makinası boşalttım. Metehan akşama kadar dışarıda olacağından yemek ısıttım. Yanına soğuyup bir şeye benzemeyecek diye pek yemek vermiyordum ama bu hafta mecburiyetten koyunca baktım mutlu mutlu yiyormuş. Sandviç yapıp durmaktan kurtuldum sanırım :)



Yedi buçuğa doğru delikanlıları uyandırdım. Onlar giderken ben de çıkıp biraz yürüyüş yaptım. Dizim de ağrıyordu ama fazla zorlamadan biraz dolaştım diyelim. Zaten hasta gibiyim.



Şimdi ben yatmaya gidiyorum anacım. Kalkınca dün başladığım lego dolabını bitiririm belki. Belki de bitirmem :)

Son olarak,size minik bir lego videosu çektim, insanın çocuk olası geliyor yeniden.





İçine Kıyafet Yarışması Jürisi Kaçmış Handan Halleri

Şimdi ben herkese karşı sevgi doluyum, herkesi olduğu gibi kabul ediyorum falan ama yolda giderken hiç öyle olmuyorum anacım.

O iç sesim hiç mi susmaz, birini de eleştirme ,yok. Car car car konuşuyor.


Aynen bu moddayım.

Hayır kendim modadan falan anlasam diyeceğimki konunun üstadıyım,eleştiririm. Hiç haberim yoktur. Zaten iki kot pantolonum var dönüp dönüp  onları giyerim. Toplam beş ayakkabım var mı bilmem. Sporu, çizmesi, sandaleti dahil :)

Ama olsun, serde müfettişlik var. Hem ben terazi burcuyum, biz estetikten anlarızzz :)

Neyse konuya geleyim.

Dün sabah yürürken önümden bir delikanlı geçti. Erkeklerde taytı baletler de dahil sevmem :) Bir de çok zayıf ve çarpık bacaklıysa hiç sevmem. Aynaya bakmıyor musun yavrum sen diyeceğim geldi.

Aynı şey bayanlar için  de geçerli.

Sevgili bayanlar


Aşırı zayıf olunca tayt giyilir diye bir şey yok, gövdeye sokuşturulmuş iki kürdan görüntüsü veriyorsanız tayt giymeyin. Parantez bacaklar da giymesin, zaten çok zayıf olup bir de iki beden küçük tayta sığılınca otomatikman parantez görünümüne giriyor.


Bakınız iki sopa üzerinde durmakta olan hanım kızımız :)


Böyleyseniz de giymeyin. Vallahi daha zayıf durmuyorsunuz bu şekilde. Kendimizi sevelim, kilolarla barışık olalım, özgüven felan da bir yere kadar kardeşim.


Böyle şekil yapmaya hiç çalışmayın. Üstten göbek pırtlarken alttaki tayt dayanamamış cırtlamış havasından başka bir şey vermiyor.


Çok istiyorsanız üzerine uzun bir tunikle efendi gibi giyin kardeşim. Bozmayın göz zevkimi benim.

Şimdilik bu kadar daha sonra üstten göbek pırtlayan düşük beller, çömelince görülen iç çamaşırları, moda diye önü sokuşturulup gerisi bırakılmış abuk tişörtler, üç beden küçük çekmiş kot altına çıplak ayak giyilen makosenler konularına da geçerim belki.

Ha arka ceplerinize de eşek kadar cep telefonlarını tıkmayın. Adı öyle kaldı ama onlar cep telefonu değil artık .

Dur bişi daha diyeceğim .Topuklu ayakkabı cidden çok güzel  gösteriyor . Ama böyle yürürken değil.


Elric -2


İlkinden sonra ikincisini okumak için öyle aşırı bir hevesim yoktu ama kış okuma şenliği için mek mak lı başka kitap bulamadığımdan haydi bu da okunsun dedim.

Dağıttı kitap beni.

İçinde Elric gelene kadar bayağı bekledim. Alâkasız hikâyeler vardı. Kimini dönüp yeniden okudum ben bir şey mi atladım diyerek. Iıh, yine anlamadım.

Derken olay elinde Kaos kılıcıyla dolanıp onun çektiği ruhlarla beslenen albino Elric'ten çoklu evrenlere ,zamanın sonuna falan dönüştü. Ne nerede ne yapıyor hepten oynadı.

En sonunda yarım kaldı konu ama devamını okumak için hiç acelem yok, hiç :)

"Yanılıyorsunuz hiçlik Düzen'dir. Hiçlik Düzen'in amacıdır. Düzen onun nihai durumuna, hiçlik haline giden yoldur."

......

"Hiçbir şeyin olmadığı bu yerde " dedi Rackhir ürpererek "ne tür tehlikeler olanilir ki? "
"En yalnız deliliğin tehlikesi"  dedi Lamsar.

........

"E tabi en güzel şaka gerçeğin basit bir şekilde zikredilmesidir."

........

"Bu tanrılar ve şeytanlar muhabbetinden bıktım. İnsanlar neden yalnızca insanlara inanıp bir talihsizlik karşısında bunu görünmeyen tanrılar değil, kendi başarısızlıklarından dolayı kaynaklandığını düşünemiyorlar? Hayat kolay değil, iyi ve onurla yaşamak zor iş, ama hades adına bu ilahlar ve su perileri ile daha da karmaşık hale getirmeyelim! "

.........

"Saflar arasındaki farkı bazen anlamak mümkün olmuyor" diye mırıldandı von Bek Elric'e dönerek. O kadar uzun zamandır savaşıyorlar ki neredeyse aynı hale geldiler."

Elric
Tanelorn'u Kurtarmak
Michael Moorcock

Sosyal Hayat Detoksu Yapıyor Gibiyim

Çamaşır yağmur yağmadan kurudu, ütü bitti, yerine yerleşti, yemek hazır, ev süpürüldü. Eh artık uzanıp kitap okumayı hakkettim bence.

Akşam kuru fasülye pilavı gören Metehan yanına da portakal suyu sıkınca bu meydan okuma işinin hep sürmesine karar verdi :) Yavrum o meydan okumadan değil, annenin evde oturmasından olan bir şey diyemedim :D

Bugünün mönüsüne turşu kavurması ekledim. Soğanı sarartıp içine fasülye turşusunu ekliyoruz. Böylece turşu tuzlu diye balkonda çürümekten kurtarıyoruz.


Yapbozum da sona erdi. Artık ay sonuna kadar kitap okuma şenliği kitaplarıma öncelik vereyim .


Şu ev ve bahçe benim olsaydı keşke.


Meydan Okuma Halleri :)

Aslında meydan okumamla ilgili bir sorunum yok zira tam pazar ve market alış verişi üzerine yapıyorum. Ama patates alsaymışım iyiymiş :) Süt de az. Aylardır dolapta duran soya sütünü deneyeceğim galiba sonunda :)

En zoru kahvaltı. Ve Metehan'ın yanında götürdüğü yemekler. Daha çok ekmek arası değişik peynirler falan koyarım. Kaşar peynirim küçücük bir paket. (Hoş çok az , sonraya kalsın derken haftayı onu açmadan bitirmekten de korkmuyor değilim :) Yumurta da hızla azalıyor tabi.

Ben de bugün vegan keki yapıp bir deneyeyim dedim. Vegan değilim ve sütsüz yumurtasız kek yaptıklarını duyduğumda çok şaşırmıştım :) Ama bak, evde kalmayınca işe yarıyor :)


Renginin sebebi Can'ın aldığı tam buğday unu. Ne hikmetse ne zaman un al desem gidip onu alır. Kırk yılda bir aldığı için bir dahaki sefere gittiğinde yine unutuyorum hangisini istediğimi söylemeyi ,yine gidip tam buğday alıyor. Uleyn o kadar açıklama yapmıştım ben sana geçen sefer,alma bunu diye.

Neyse dün de onunla normal kek yapmıştım. Düşündüğüm gibi sert bir şey olmadı. (Hep misafir geldikçe böyle şeyler yaptığımdan deneyememiştim hiç :) Kullanılabilirmiş elemeden de.


Konuya dönersek vegan kek böyle bir şey oldu. 180 derece diyordu tarifte, bir dahakine 150 derecede pişireceğim.  Bir de çok tatlı gibi geldi,şekeri azaltabilirim. Normal keke de o kadar şeker koyuyordum ama süt yumurta yok diye mi bilmem daha tatlı.

Ama yenilebilir. Metehan beğendi ki gurmedir kendisi kolay kolay beğenmez.  Can'a ne olduğunu söylemeyeceğim, mızıldanır, yeniliklere açık değildir :D



Bu fotoğrafın kekle bi alakası yok. Brokoli çorbası pişirirken çektim. Benim brokoli çorbalarımı herkes beğenir. İşte sırrını açıklıyorum .(Heehhe asla tarifi seneler önce interneten bulmadıydım) şu gördüğünüz tencerenin dibine sardırdığım kısım. Soğanı karamelize oluyor patates kavrulurken. Sonra biraz su ekleyip dibini kazıyorum. Tabi brokoli koymayı unutmayın sonradan :D Brokoliyi de buharda pişirip koyuyorum, çiğden atınca kokusu çok baskın geldi.

İşte böyle anacım.

Çamaşır deterjanım bitiyor. Geçen gün koltuk yüzlerini yıkamasaydım keşke.

Onun dışında daha ekmekleri bile bitiremedim. Bu sabah yumurtalı peynirli ekmek yaptım , yarın da yumurtalı ekmek yaparım belki.

Bu hafta evden dışarı çıkmadım .Sanırsın yıllık izine çıkmış çalışan bir kadınım. Dışarılarda dolaşıp misafir ağırlayıp durmayınca ev işleri kolaymış yav.

Şimdi gidip yapbozun son parçalarını koyayım. Hemen hemen bitti.

Bir de ütü yapmalı. Hımm ütü yapmama çelıncına mı girsem ne :D