Şu an tamamıyla beyin durumu gerçekleşmiş vaziyette oturuyorum.
Son bir saatim var evde. Sonra gidip saçlarımı boyatmam gerekiyor. Gerçi işim uzarsa saçları hemen iptal edebilirim, şapkayla dolaşmayı düşünüyorum zaten.
Dün saatlerce oyun alanı hazırladık.
Umarım bugün bıraktığımız gibi buluruz.
Bugünkü doğumgünü partisi dünyada ilk :D Başka kimse parti yapmamış bu konu üzerine henüz. Yeni çıkmış bir telefon oyunu. Brawl Stars parti teması.
Çocuklar iki takım halinde yarışıp, dört oyun oynarken bir yandan da hiçbir çocuk üzülmesin diye ince ince plânlamaya çalıştık.
İnşallah çok eğlenirler.
Gidip birşeyler yiyeyim şimdi, belki kendime gelirim.
Günlerdir doğumgünü ile yatıp doğumgünü ile kalkmaktayız. Araya bayram, hasta ziyareti, başka doğumgünü partisi falan da girince iyice dağıldım.
Üç gündür ütü masası salonun ortasında ha yapacağım diye duruyor.
Çok uykum var ama uykusuzluktan değil aylık sendrom. Kadın olmak da zor azizim.
Sanırım Ramazan'a kadar pek boş günüm yok. Hatta öyle karışmış haldeyim ki şu an bir şey daha vardı, neydi o diye düşünmekteyim.
26'sı arkadaş doğumgünü, 28'i parti doğumgünü, 1 mayıs piknik günü, 2 si okulda son buluşma günü -fakültemin binasını yıkacaklarmış :( -, bunları hatırlıyorum , o arada bilmediğim bir gün Metahan'ın dans gösterisi var, gerisi bulanık, güya bir gün adaya gidecektim , bebek ziyaretine Yalova'ya gidecektim.
Derin nefes al Handan ....
Neyse ben bayram çocukları fotoğrafları koyup gideyim, durup düşünecek vaktim bile yok sanırım.
Yemek yedikten sonra cüzdanını almadığını fark eden Can Metehan'a sen öde dedi, bayramda onu baba koltuğuna oturtmuş olduk böylece :) Hehehe napalım hep makam koltuklarına oturulmaz ya :D
Hadi size eski günlerdeki gibi oyuncak alayım dedikten sonra gözleri parlayan iki kocabebe, eve döner dönmez legolarına gömüldüler :) Metehan çocuk olmanın baba olmaktan daha güzel olduğuna karar verdi :)
Canım anneme de indirime girmiş yapbozlar arasında kararsız kalınca ikisini birden aldık.
Sevgili Bilge yine sıkı sorularla mim hazırlamış. Benim gibi 14 senedir blog yazıp hepsini yazdım ben bunların modunda olan birisine bile yeni şeyler getiriyor bu hatun :)
Bu arada ben yazana kadar Sevgili Tigris de ebelemiş. Ona da teşekkür ediyorum.
İşte bahar mimi !
1) Bahar bir insan olsaydı onunla aranız nasıl olurdu ?
Fırtınalı bir ilişkimiz olurdu. Tam sıcak sohbetlerin arasında bir anda buz kesmesine anlam veremeyebilirdim :D
2)Şu ana kadar yaşadığınız hayatın "bahar" kısmı hangi döneminiz ? O dönemde neler yaşadınız ?
Üniversite yıllarım. Sadece kendimden sorumlu olduğum, henüz masum bir bakış açısını koruduğum, enerjik, yorulmak bilmeyen, harika yıllar. Sonrasında uzun bir yaz başladı :D
3)Bahar bir arkadaşınız olsaydı onun okumaya ihtiyacı olan kitabın ne olduğunu düşünürdünüz ?
Eeeeee. O okumasın, kitap yazsın bence. Tüm olumsuzluklara inat yeniden doğuşun hikâyesini anlatsın.
4) Size baharı anımsatan insanlar var mı çevrenizde ? Varsa kimler ?
Tabii ki çocuklarım :)
5)Bahar temalı bir yağlı boya tablo yapmak isteseniz, resmin içinde olmazsa olmazınız ne olurdu ?
Kelebekler, papatyalar, gelincikler ve çiçeklenmiş erik ağaçları arasında oynayan çocuklar.
6)Bahar yorgunluğu ile mücadele eder misiniz? Yoksa kendini baharın kollarına yorgunca bırakmayı tercih edenlerden misiniz ?
Ben hep yorgunum, bahar yorgunluğu olarak farklı bir şey hissetmiyorum :D
7)Baharda gitmek istediğiniz coğrafyayı da sorup mimi sonlandıralım ;)
Sakura mevsiminde Japonya çok güzel olabilir diye düşünüyorum . Bir de Giethoorn'u baharda görmek isterdim, çiçek açmış çatılarıyla.
Ama İstanbul da harika bence :D (Hava sıcaklığı 5 ile 20 arasında değişmese daha iyi olacak ama :D )
Bu haftaki nostaljimiz içinden deniz geçen güzel şehrimde boğaz havası almak olsun. Fotoğraflara İstanbul şarkıları da saklamışım.
9 Ağustos 2017 Çarşamba
Boğaz Turu Yapmak İsteyen Gelsin
Geçen ay arkadaşlarımla buluştuğumuzda bir yerde oturup durmayalım gezelim dedik. Eminönü - Sarıyer hattı güzel gözüktü, 2,5 liraya boğaz gezisi gibi oluyor.
Biz Beşiktaş'tan bindik, simitlerimizi almıştık, çay da geldi yanına, tam bir saat harika yolculuk oldu :)
Denizden kıyıya bakmanın da keyfi başka.
Çok şükür hâlâ güzel yerleri var İstanbul'un.
Otuz altı senelik arkadaşlarım, orta okul sıralarından nerelere uzandı bu dostluk :)
Sahile indiğimizde rüzgâr sayesinde yürüyüşümüz bunaltmadı hiç.
Yürüyüşün bizi nereye götürdüğü de bir sonraki yazıma kalsın :)
Unutmadan, fotoğraflara İstanbul şarkıları sakladım, istediğine tıkla bakalım sana hangisi çıkacak :)
Doğumgünü partisine bir hafta kaldı. Kafamdaki bölük pörçük düşünceleri düzenleyip çocukların çok eğlenecekleri bir partiye çevirmem gerekiyor. Sanırım en zorlandığım konu bu oldu. Zira bu telefon oyunu hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Ders çalışır gibi çeşitli sitelerde yazan yazıları, tüyoları ve konuşmaları okuyorum. Youtube da oyun videosu bile izledim ya, kendimi aştım :)
Şimdi çılgın kocaman bir kahvaltı yapıp karman çorman salon masama oturdum. Düzeltmeye kalksam yorulup yine bir şey planlayamaz hale geleceğim. En iyisi evde herkes uyurken başlamak.
Bu haftayı hayırlısıyla , güzel bir şekilde atlatabilirsem çok mutlu olacağım. Haydi bakalım.
Bu arada dün mutfağı karıncalardan temizledim ama şu anda elimin üzerinde dolaşan bir tanesine bakarsam daha işim çok. Yeterli karınca ilacım vardır umarım.
Haydi size son atölyeden fotoğraflarla veda edip işime geçeyim.
Her perşembe öğleden sonra okulda kalmak istemeyen oğlum var. Neymiş çıtır çerez dersler varmış. Ya, biz öyle ders olsa da sınıfta keyif yapsak diye bakardık, şimdiki gençlik eve gelip bilgisayarlarına sarılma derdinde. Gel desem her hafta olmuyor, gelme desem taciz ediyor . İçim sıkılıyor.
Akşama atölye var. Çantasını hazırlamam gerekiyor. Kelebekleri konu aldık. Flextangles yapacağız . Çok ilginç bir şey, yarın gösteririm.
Yaklaşan bir doğumgünü partisi var. Daha hiçbir şeyi düzgün plânlanmadı. Çok çalışmam lâzım.
Balkonda çamaşırlarım var topla bizi diyorlar. Her gün çamaşır her gün ütü. Ben kıyafetleri verdikçe yeni bir hediye furyasıyla yeniden doluyor çekmeceler.
Can'ın işyerinden gelen bavulu balkondan savurup atasım var. Adam gittiği yerde üç ay kalıyor gibi kocaman bir şey vermişler. Uçakta yanına bile alamaz. Bagaja verse üstüne konan diğer bavulların altından sağ çıkamayacak kadar da uyduruk.
İkea'ya gidip kutu alasım var. Herkesin her çeşitten birer ayakkabısı olmasına rağmen eve sığmıyorlar. Güzel kutu alırsam portmantonun üzerine üstüste dizerim.
Evimde karınca baskını var. Kıyı köşe döküp ilaçlamam gerekiyor. Milimetrik karıncalar her yerde. Üstümüzde gezinmeye başladılar artık.
Sandalyelerin yeniden kaplanmaya ihtiyaçları var. Bu kumaş çok kötü çıktı , üzerime dökülen her şey leke yaptı. Silsem de çıkmıyor.
Bütün gün yatıp uyuyasım var. 15 gündür her gün dışarıda olmak , keyifli birşeyler için bile olsa beni yoruyor . Kimse olmasa, hiçbirşey yapmadan boş boş dursam.
Oğlunun sağlığını düşünürken kendi sağlığını hiçe sayan bir anne ve dolambaçlı yolları geçit vermeyen bir metropol. İkinci uzun metrajlı filminde yönetmen Arturo Castro Godoy, kentin öte ucundaki okulunda yaralanan Asperger sendromlu oğluna ulaşmaya çalışan Lucia’yı izliyor. Yürek burkan, telaşlı bir yola çıkan Lucia, Buenos Aires’in parlak, Avrupai görünümünün hemen arkasında, dev süpermarketler, halk otobüsleri, yorucu bir bürokrasi ve protesto yürüyüşleri arasından geçerken çağdaş Arjantin’in alışılmadık bir portresini çiziyor. Çaresiz Lucia rolündeki ödüllü oyuncu Julieta Zylberberg’in nefes kesen performansı özellikle dikkat çekiyor.
Diyor tanıtımında. Ve fakat ben hiçbir şey hissetmedim bıkkınlık dışında . Hayatımda bu kadar ilerlemeyen film görmedim. Kızın da taksi tutmak dışında yaptığı bir şey yoktu. Holivud çevirseydi keşke bu filmi dedim, onlar sonuna kadar nefes nefese bırakırlardı bizi. Taksimetre sayacı ile kırmızı ışık geri sayımı izletip sürekli soluma sesi vererek olmuyor bu iş. Aynı anda başka bir film daha vardı, keşke ona gitseydim.
Festivalde de gösterilen Oscar adayı Irak Paramparça filminin yönetmeni James Longley bu kez kamerasını Kabil’deki Daqiqi Balkhi Okulu’nun küçük öğrencilerine, özellikle üç erkek kardeş, Sührap, Rüstem ve Yaldaş’a çeviriyor. Yönetmen, uzun yıllardır süren savaş, çatışma ve yoksulluk döngüsünün içine doğan bu minik beyinlerin gündelik rutinlerine odaklanıyor. Parçası olmadıkları bir savaşın cefasına katlanmak zorunda olan çocukların türlü imkânsızlığa rağmen hayal kurmaktan ve daha iyi bir gelecek için mücadele etmekten vazgeçmediklerini gösteren Melekler Işıktan Yaratılmıştır, bir yandan bir insanlık trajedisi anlatırken bir yandan da çocukların masumane dirayetleri özelinde insan ruhunun zaferini dile getiriyor.
Afganistan ile ilgili bir belgeseldi. Ben daha film modunda olduğunu düşünmüştüm. Ama öğretmenlerin eskiyi hatırlamaları ile tarihine kısa bir bakış bile vardı. Yalnız seçim yaptıkları kısımda daralmışım. Seçim demeyin bana modundaydım :) Okullarında öğretilen şeyler öyle keyfiydi ki inanamadık. Sınav sorusu 1 : Şu dizeleri açıklayın 2 : Bilgisayarın parçalarını sayın. Başka bir sınav sorusu : Kainatı yaratan kimdir. Hangi hoca ne dersi veriyor anlamadık :) Üçüncü öğretmenler günü kutlamasında artık uzadığına kanaat getirdim ama gittiğime memnunum. Haa kompozisyon konusu "Babalar en iyi bilir. Anneler en çok sever. " Hahaha , tüylerim ürperdi görünce. Atatürk olmasaydı ne halde olacağımızı gördüm diyebilirim filmi izlerken.
Ünlü oyuncu Ralph Fiennes’ın yönettiği üçüncü filmi, efsane balet Rudolf Nureyev’in hayatını anlatıyor. Senaryosunu Saatlerve Okuyucu ile Oscar’a aday gösterilen senarist ve oyun yazarı David Hare’in yazdığı Beyaz Karga, ilk gösterimini Telluride Film Festivali’nde yaptı. Son derece göz alıcı bale sahneleri içeren film, Nureyev’in Sibirya’da bir trendeki doğumundan gençliğine, eğitim aldığı yıllara değinerek 1961’de Paris Le Bourget havaalanında Sovyetler’den Batı’ya ilticasına kadar yaşamını ele alıyor.
Ve bu yaşamı eline alırken sıra takip etmiyor. Gittiği Paris turnesi sırasında geri dönüşlerle diğer kısımları birleştiriyoruz izlerken. Başka filmlerde çok karışık gelebilecek olan bu kurgu burada çok güzel yapılmış. İki saatlik film baştan sona nefes almadan izleniyor.
Sinemalara geleceğini düşündüğüm bu filmi çok sevdim. Dans, müzik, tarihe bir bakış ve ünlü bir baletin hayatı. Daha ne olsun :)
Sabah tartıya koştum, üç ay sonunda nihayet boyumla kilom birbirine eşitlenmiş demeyi düşünüyordum. Hahaha, metabolizmamı küçümsemişim. Bütün hafta dışarıda yemek yediğim için bir kilo almışım :( Ayıp olmasın diye , onca yürüdüğüm yol hatırına yağ oranım düşmüş biraz o kadar.
Ya tamam, günde bir öğün arada kaçırmış da olabilirim , bu kilo almaya nasıl neden olabiliyor, aynı kal madem. Münasebetsiz şey.
Şuraya ocak sonundaki halimle dünkü halimi koyuyorum. Çok da bir fark yok ama neyse .
Petrunia, Teofanya bayramında suya atılan tahta haçı kapıp çıkarır. Haçın hem iyi şans hem de bereket getireceğine inanılır. Kuzey Makedonya’daki küçük Stip kasabasında yüzlerce erkeği kızdırmıştır Petrunia: Bir kadın ne hakla bu geleneğe karışıp bir de tüm erkeklerin önüne geçer? İş görüşmelerinde bile hakkı yenen eğitimli, aklı başında Petrunia, hakkını sonuna kadar koruyacaktır. Makedon toplumundaki dönüşümün kilise, medya ve yargıdaki yansımalarına göndermeleriyle, bu öfkeli olduğu kadar hüzünlü film, kemikleşmiş adetlerin hüküm sürdüğü bu ülkede kadınların dik durmalarının önemini vurguluyor.
Sanırım şimdiye kadar izlediğim filmler arasında en sevdiğim bu oldu :)
32 yaşında, şişman ve bir işe girememiş ailesiyle yaşayan Petrunia, filmin başından sonuna kadar güzelleşti sanki gözümde. Kendisini hiç anlamayan annesinin işe girsin diye itip kaktığı kız, yine bir iş görüşmesi dönüşü son derece aşağılanmış ve kötü hissederek dönerken geleneksel sudan haç çıkartma gününe denk düşer. Bir şekilde sürüklenip onları izlerken haçı görmesiyle bir anda suya atlar ve diğerlerinden önce alır. Ve olayla başlar. Polis onu evinde bulup sorguya götürür . Bir televizyoncu kadın haber peşine düşer. Peder haçı geri ister. Suya atlayan erkekler haçı çaldı diye kıza köpürür.
Gerçekten çok güzel bir filmdi. Petrunia'nın karakolda dik duran başı, hazır cevaplığı etkileyiciydi. Kadınım, aptal değilim dediği kısım hele.
Eğer bir yerde rastlarsanız muhakkak izleyin. Siz de çok seveceksiniz.