Ekâbirliğim tutmuş, filmleri anlatmamışım.
Ama önce dün yaşadığımı anlatayım.
Dün sabah 11.00 de Beyoğlu Atlas'daki bir filme biletim vardı. Benimle gelecek kimse bulamayınca sabah üşendim gitmeye. Zaten oruç oruç zor oluyor falan demekteydim. Neyse ki hâlâ içimde bir deli beni dürtüp yollara düşürüyor. Hadi kalk diye zorladım kendimi. Hava da mis gibi.
Filmi seçmemin tek sebebi yönetmeniydi. God Exists, Her Name is Petrunya . İzlediğim en güzel kadın filmlerindendi. (bknz) Onun ismini görünce gideyim demiştim. Ve bilin bakalım ne oldu. Filmin sonunda yönetmenle söyleşi varmış.
Tüm saçım başım bakımsızlığım ve ben mutluluğuma sarınıp fotoğraf çektirmişim :)
Film çıkışı kulağıma müziğimi takıp Dimash'ın Scream 'i eşliğinde Beşiktaş'a kadar yürürken on sekiz yaşındaki Handan olmuştum. Tek başıma sinemaya gitmeyeli öyle çok olmuş ki. Oysa en sevdiğim şeydi tek başıma gitmek. Elimden alınmış bu özgürlüğüm bir şekilde, ben de karşısına geçip duramamışım. Olur öyle, kadınların ellerinden alınır bir sürü özgürlükleri, sanki onlar bırakmış gibi hissettirilerek üstelik. Neyse bu başka bir yazı konusu olsun.
Gelelim filmlere.
Pazartesi günü
INGEBORG BACHMANN - ÇÖLÜN KALBİNE YOLCULUK filmine gittik.
(Bknz) İneborg Bachmann'ın kim olduğunu bilmiyordum filmi seçerken, çölün kalbi kısmı etkilemişti beni. Avusturyalı ünlü bir yazarmış. Onun hayatından bir kesiti anlatan film kadın erkek ilişkileri üzerine düşündürüyordu. Erkek boyunduruğuna girmeyi kabul etmeyen kadın olmanın zorluklarını , sevgilisiyle kopuşlarını, bunun onun üzerindeki etkilerini izlerken insan şöyle bir iç çekiyor.
- Nisan 16, 2023
- 14 Yorum