Korrkuuunnçç :)

 Önce masayı hazırladım:-)  Korkunç suratlı üzümler benim fikrim, nasıl ama:-)


Bu maskları yapıp mumun önüne astık, duvara gölgeleri vurunca çok güzel oldu:-)


Bu hayaletlerin fikrini taa geçen sene Evren vermişti bize, bir sene ne çabuk geçmiş, hayret:-)


Fotoğrafı güzel çekemedim ama burada bir cadı, bir yarasa, çitin üzerinde tıslayan bir kedi, yine çite konmuş bir karga var:-) İskeletin de kolu bacağı hareketli ha.

Kesip biçtikten sonra bir de film keyfi yapalım dedik.



Daha ne olsun :)

Birikim 'den Seçmeler



"Herkes kardeş olsun diyoruz ama istiyoruz ki o benim kardeşim olsun ben onun değil... "

 "Ayın Karanlık Yüzünü bir kere gördüğün zaman artık onun orada olduğunu hep bilirsin..."

"Bir kere kolayına kaçtım hayatta...
Sonra çok zoruma gitti..."


"Lütfen hayallerimizi, umutlarımızı, kararlarımızı yeni yıl süsleriyle birlikte kutuya doldurup, bir sonraki yıla kadar orada bırakmayalım..... "

"Ne büyük ve cesur sözlerimiz var. Buna karşın ne küçük ve korkak yaşıyoruz... "


"Yaşamak Bazen eline tutuşturulmuş bir sayfayı gereksiz karalamalarla doldurduktan sonra geriye kalan küçük bir köşeye resim yapmaya çalışmak gibi... "

"Hayatta sürekli doğru bildiklerini yaparak da çok yanlış bir yere varabilir insan."


"Orta yaş krizi yolun sonuna yaklaşıyor olmaktan değil, yollardan birisini seçip ilerledikçe diğerlerine gitme umudunun kalmamasından kaynaklanıyor bence."

"Ne çok şey konuşmuştuk oysa
Hiçbirini dinlememişiz. "


"Susamam
Kelimelere verilmiş sözüm var.."


"Artılar eksiler birbirlerini götürmüyor gerçek hayatta. Hepsi duruyorlar oldukları yerde, yan yana."


"Sen "sen" olarak kalacaksın hep, ben de "ben". Arada bir kaçamaklarda "biz" olacağız. Sonrası...
Sonrası halat çekme yarışı. "


"Bir küçücük incir çekirdeği.
Dişinin arasına sıkışana sor sen onu..."



Sanırım en sevdiklerim bunlar. Siz hangisini en çok sevdiniz?

Cadılar Bayramı

Valla bizim mi değil mi demem, bulduğum bütün keyifli etkinliklere dalarım anacım.. Zaten adı üzerinde Cadılar Bayramı, eh ben de az biraz (?!?) cadıyımdır. Eeee :)

Dün biraz Martha'nın sitesinde dolaşıp şöyle basit ve fakat çocuklarla eğleneceğimiz şeyler buldum. Aktivite fırsatlarını hiç kaçırmamak lâzım netekim.

Benimkiler büyüyor, huuu... Adam 29 Ekim'de arkadaşlarıyla kafeye falan gitti. Fazla vaktim kalmadı. Yakında cami avlusunda aktivite yapacak çocuk arayacağım :)




Geçen sene şunlardan yapmıştık. Bu sene de hoş fikirlerimiz var :) Donat almam gerekiyor. Geçen sene aldıydım ya hemen gelenekselleşti :)

Akşama eğlence var bize :D

Cumhuriyet Ağacı


'Cumhuriyet Ağacı'nda buluşacaklar

27 Ekim günü Kadıköy Bağdat Caddesi'nde ışıklandırılan "Cumhuriyet Ağacı"nda kısa süre önce kaybettiğimiz değerli yazar, Cumhuriyet aydını Turgut Özakman'ın mesajı da yer alıyor

Kadıköy Bağdat Caddesi'nde kurulan temsili Cumhuriyet Ağacı'nda Türkiye'nin çağdaş ve aydınlık geleceğine, fikirleri, yazıları, besteleri, oyunları ve üstün başarılarıyla damgasını vuran 90 ismin Cumhuriyet mesajları yer aldı.Mesajlarıyla projeye katkıda bulunanlar arasında, Mehmet Güleryüz'den Kerem Görsev'e, Yaşar Kemal'den Hasan Pulur'a, Suna Kan'dan İdil Biret'e, Genco Erkal'dan Müjdat Gezen'e, tanıdık pek çok isim var.

Kim ne yazmış merak edenler şuraya
 
 
 
Cumhuriyet çınarı..


Kökleri dipte, dalları gökte olsun.
 
Yaslandığımız gövde, sığındığımız gölge olsun.

Yoksula elbise, kimsesizlere kimse olsun. 

90. yaşı kutlu olsun

Can Dündar

Aaaa Bunlar Kalmış :)

En son tatilimizden olan bu fotoğrafları ayarlamışım ama yayımlamamışım :)

Her ne kadar çoook yorgun olup oteldeki salıncaktan (Bknz) ayrılmak istemesem de Assos'u görmeden oradan geri dönmek haksızlık olacağından bir öğle yemeğini orada yemeye karar verdik.



Bu küçücük yer her gittiğimde mutlu ediyor beni. Her ne kadar yıllar önce ilk gittiğimde uğradığımız Erkal Amcaların evi de dahil olmak bütün evler otel ya da pansiyon olmuşsa da hepsi harika gözüküyorlar... (Bu binadaki klima aparatlarını ne güzel kamufle etmişler değil mi?)




Köşedeki çay bahçesinde tost yiyip çayımızı yudumlarken Can da çocuklara tavla oynamayı öğretti. Ben ise bu manzaralara dalmış ha babam fotoğraf çekmekteydim.






Yakında hediyelik eşya dükkanları fotoğraf çekmek de parayla derlerse bayağı ödeme yapmam gerekecek :)






Deniz kabuklarından yapılma bu oyun masalarına bayıldım en çok. Ne şekerler değil mi?




Yemekten sonra tarihi kalıntılara kısa bir tur attık. Hava sıcaktı. Güneş tam tepedeydi. Ben daha önce 2-3 kere zaten görmüştüm. Ve bizim çocuklar bu yaz tarihi yer gezmekten artık taş görecek halleri yoktu :)


Buraya baktıkça ben Metehan'a hamileyken yaptığımız gezide Can'ın bu duvara tırmanması geliyor gözümün önüne. Eski fotoğraflarımı bulup taratayım bak. Benim de ilk gelişimden harika fotoğraflarım var.


Bizimkiler için tarihi yerler oyun parkı gibi bir şey oluyor sanırım :)



Manzara harika yukarda..


Athena Tapınağı'nda yabancı bir cisim keşfedildi :)


Ağabey çıkar da o çıkmaz mı ?





Aslında tepe boyunca aşağılara kadar devam eden bölgenin sadece en üst kısmını gezdikten sonra dışardaki bir teyzeden elma alıp onu yiyerek geriye döndük...

Evet, böylece bu yaz gezdiğimiz yerlerin sonuna gelirken. Daha nice gezi yazılarında buluşmak üzere diyorum :)

Kısa Günün Özeti

Yürüyüşe çıktım, çamaşır yıkadım, ütü yaptım, evi süpürdüm, yemek pişirdim, pazar alış verişi, menekşeler çıktı alıp diktik saksılara, kitaplarımı bitirdim, yenisine başladım.

Gözlerim kapanıyor şu anda :-)

İyi geceler dünya....

Küçük Bir Ayrıntı


Evde ergonomi ( O kadar mühendislik eğitimimden elimde kalan tek şey de bu kelime ha:-)  ve pratikliği seviyorum en çok. Herşey elimin altında olmalı ama dağınık da durmamalı.

Mutfakta bir türlü yer bulamadığım şey bu tutacaklardı. Asabildiğim yer fırında iş yaparken arkamda kaldığından oraya dönmek işimi aksatıyordu. Geçenlerde ıvır zıvır alış verişe bayılan Can bunlardan almış. Bayıldım. Hemen taktım dolabın sapına, da daaam artık tutacaklar elimin altında, yaşasın:-)

☺☺☺


Herkese günaydın...

Unutmayın, bugün "Yaşasın Cuma" :)

Sıkkın sıkkın otururken epeydir ertelediğim bir işi yapayım bari dedim. Siyah beyaz fotoğraflarımı tarattım. Sonra da bu cimcime ile göz göze gelip gülümsedim :)

Kırk yıl önceki halim de pek şirinmiş di miii?

Akşam Akşam Sıkıldım

Çok olmaz böyle, genelde beni sıkan şeyi unuturum hemen. Hele tanımadığım etmediğim kişilerle hiç muhatap olmam da arada zıplatıyorlar sinirlerimi işte.

Allahım sen yalan söyleyenlerden, iftira edenlerden, kötü niyetli insanları bizden de çocuklarımızdan da uzak tut ya rabbim...

Amin...

Biz Li Na'yı İzlerken Can Ne Yapıyordu ?

Başlık da pek afili oldu ama bazı gazetelerin internet başlıklarından öğrendim :)

Şimdi benim tenis seyretmeyi sevdiğimi bilmeyen kaldı mı bilmiyorum. Elime tenis raketi almışlığım yoktur. (Ama yıllardır yatak altında kardeş kardeş duran tenis raketlerimiz vardır o başka :) Daha doğrusu bir keresinde aldıydım da karşıdan dümdüz gelen topa bile vurabilmenin ne zor bir şey olduğunu gördüydüm. Hâlâ kursa gidicem. Bu arada benim bilek de diz de elden gitti o başka. Neyse konuyu toparlayalım. Tenis maçı seyretmeyi çok severim. Bütün tırıs pırıs kurallarını da bilirim (Ki ne kadar çok olduğunu çocuklarla seyrederken onlara anlatmak için uğraştığımda anlamıştım) Dolayısıyla üç yıldır ülkemizde düzenlenen WTA sezon sonu maçlarına bilet almaya çalışıyorum.

Bu yıl da umutla biletlerimi aldım. Bizim evde plan yapmanın ne kadar zor olduğunu anlatamam anacım. Can'ın gelecek ay programını önceki ayın son günlerinde görebilirsin ancak. Onda da sedece boş olan 7 gün kesindir, gerisi her an değişebilir. Yine de azimle biletler alıp plan yapmaya çalışıyorum ya gurur duyuyorum kendimle. Ama yedek planlar artık ğ planına kadar ilerliyor Allah sizi inandırsın...

Ay amma konuşasım varmış.

Dün akşamki maçlara biletim vardı.

Metehan'ı okul çıkışı kapıp hemen yola koyulduk ki oğlumun bugün ilk sınavı vardı. Ders çalışamamasını geçtim bir de uykusuz kaldı haliyle.

Bilgehan'ı okula hiç göndermedim (Sorumlu anne örneği:) Bu duruma alışkın olmayan bünyesi hemen hastalanmalıyım diyerek ateşi 38 lerden aşağı düşmedi. Ama bu maçlar artık sondu, seneye bir daha Serena'yı nereden görücez diyerek ateş düşürücüler ve pastillerle o da katıldı.

Can dünyanın farklı bir köşesinde bulunmaktaydı. Onun yerine Kürşad'ın tenis maçı seven bir arkadaşına yaradı bilet.

Kürşad hastaydı.

Tezer'in oğlu hastalandığından gelemedi, gelemeyecek olan eşi doldurdu onun yerini.

Zaten işten çıkanlar ikinci maça anca yetişti.

Aynur'un beş kilo elması itinayla yendi.

Eylül 6,5 saat maç sırasında kâh resim yapıp kah bir şeyler yiyerek vakit geçirdi, top kapamadığımız için ağlamasını saymazsak birinci sınıf öğrencisi olarak durumu iyi idare etti.

Müzoş onunla ilgilenirken ne kadar maç seyredebildi bilmiyorum. Bu arada sürekli bana da destek oluyorlardı.

İşte böylesi geçti dün gece :)


Bu görüntülerin çok daha güzel olanlarını Evren çekti, ondan alabilirsem yayımlarım, şimdilik genel havayı versin diye koyuyorum. Gerçi çok da vermiyor, biz beşinci sıradaydık, sahanın içinde gibiydik neredeyse..

Her türlü olumsuzluğa rağmen, kucağında yatan çocuğun bir ara ateşi 39 lara falan çıkmış olsa da onu indirmeyi başarmış, hiç kıpırdamadan 4-5 saat o sandalyede oturmak zorunda kaldığından (Maçlardan değil yatan oğluş yüzünden) kaidesi ağrısa da tezahürata devam eden mükemmel anne örneği. (Yok canım, oğlanı bırakacak yerim vardı, kendisi gelmek istedi ben de kıyamadım )


Gelelim Can 'ın ne yaptığına. Biz Li Na'yı izlerken kocam da onun memleketinde turistik gezi yapmaktaydı anacım.


Çin'in bi yeri burası, adını söylediydi ama kıskanç bünye inatla akılda tutmadı..



Not: Maç sonuçlarını tabii ki biliyorum, o hengâmede kaçırdım sanmayın :)