Kış Okuma Şenliği Sonu

Yılbaşı, doğumgünleri, taşınma temizlikleri,  Avustralya Açık Tenis Turnuvası, Avrupa Buz Pateni, Kış Olimpiyatları falan derken pek kitap okumamışım kış boyunca :l


1.Kategori (10 puan):  "İsminde KIŞ mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların Kış'de geçtiği bir kitap."

Sincap / İsmail Güzelsoy / DK /234 sf

2.Kategori (10 puan): John Steinbeck yada Charles Dickens'dan bir kitap.


3.Kategori (10 puan):  Aziz Nesin yada Reşat Nuri Güntekin'den bir kitap.

Tatlı Betüş / Aziz Nesin / Tekin Yayınevi /414 sf

4.Kategori (10 puan): Necip Mahfuz yada Cengiz Aytmatov'dan bir kitap.


5.Kategori (10 puan): Robert Louis Stevenson yada F.Scott Fitzgerald'dan bir kitap.


6.Kategori (10 puan): Ömer Hayyam'ı anlatan yada onun yazdığı bir kitap.


7.Kategori (10 puan): Joseph Conrad yada Italo Svevo'dan bir kitap.


8.Kategori (10 puan): Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK / Cumhuriyet ile ilgili bir kitap.


9.Kategori (10 puan): Tiyatro yada Şiir türünde bir kitap.

Tanrı / Woody Allen / Hil Yayın /66 sf

10.Kategori (10 puan): Herhangi bir Ödül almış olan bir yazardan bir kitap.


11.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Baş harfleri K / I / Ş ile başlayan üç kitap.

Kalbinizdeki Buzları Eritin / Christoph Quarch / Sistem Yayıncılık /229 sf

Işık Bahçeleri / Amin Maalouf / Telos Yayıncılık / 168 sf

Şafağın Robotları / Isaac Asimov / Altın Kitaplar / 300 sf


12.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Kapağındaki baskın rengi  Kırmızı  / Yeşil / Beyaz olan üç kitap.

Kayıp Tanrılar Ülkesi / Ahmet Ümit / YKY / 502 sf

What the Dog Saw / Malcolm Gladwell / MediaCat Kitapları / 435 sf

Shinrin yoku / HGarcia-FMiralles / Indigo Kitap / 175 sf

13.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Filme veya Diziye uyarlanmış üç kitap.

Değiştirilmiş Karbon / Richard K Morgan / İthaki Yayınları /492 sf

Üç Silahşörler / Alexandre Dumas / Oğlak Klasikleri / 817 sf

Doktor Uyku / Stephan King / Altın Kitaplar / 541 sf

14.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Hediye gelen üç kitap.

Timbuktu / Paul Aster / Can Yayınları /166 sf

Sevgili / İnci Aral / Kırmızı Kedi /279 sf

Çok mu Çıplak / Pelin Erdoğan / Ağaçkakan Yayınları /166 sf

Toplamda 9 kitap,  2533 sayfa, ekstralarla birlikte sanırım 175 puan olmuş. 

Lego Terapi


Bugün gidip yatak altına sığacak iki kutu alıp tüm legoları kutulamayı başardım. Bozulmayacak olanları streç filme sarıp oraya dizdim. Bazı örümcek falan gibi ince parçalı olanları daha da minik kutulara koyup yerleştirdim. Bozulanlar da kutularına bölüştürüldüler. İnceler, uzunlar, kısalar, kalınlar, birliler ,  ikililer, beşliler, tekerlekler, insanlar, eşyalar falan falan. Onları ayrıştırırken ben de dünyanın kalanından soyutlanıp ruhumu sağalttım.

Yaşamak bu kadar zor olmamalıydı.






Son Havadisler Sabah Postası Sıcak Sıcak, Gel Vatandaş Gel


Sabah uyku tutmayınca kalktım. Kendime bir kahve yapıp balkona çıktım. 

Yıllar önce bu evi kiralamamızın tek sebebi manzaraydı.Bir de apartmanın içindeki merdivenden aşağı sarkan sarmaşık.

Sonra mutfak dolaplarının içindeki bir sürü rafı keşfedince mutlu olmuştum. Banyonun dışarıya açılan camı vardı. İçeri temiz hava giriyordu. Yazın serin kışın sıcak oluyordu. Yazın içeri girmeyen güneş kışın odaya doluyordu. Klima çalıştırmadan battaniyelerle geçen yaz akşamları  yaşıyorduk. Martı, karga ve köpek sesi dışında ses yoktu.(Düğün bi de :/)  Perdelerimi kapatmak zorunda değildim. Ufukta küçük de olsa her gün başka büyüleyici deniz manzaram vardı. Marketi, eczanesi, kuaförü, spor salonu, balıkçısı kapısının önündeydi. Hastane yan tarafta. Şehrin göbeğinde. Anneme, kardeşime on dakika uzaklıkta. 

Hepsine veda etmek çok zor geliyor şu an. Öyle şanslıymışız ki burayı bulduğumuz için. Şimdi başka hiçbir yeri beğenmiyorum. 

Dün akşam itibariyle taşınacağımız evi bulduk. Buranın iki buçuk katı kira verip, bir buçuk katı bir eve geçiyoruz ama inanın benim dökülen evimin hiç bir cazibesini taşımıyor. 

Çok komik olan da şu ki olmazsa olmaz dediğim şeylerin hiçbiri olmadı :D :D 

Evde tek tuvalet var.

Allah aşkına kocaman banyoyu uzun bir tezgâh (Napcaksın o tezgâhı banyoda, mantı mı açacaksın?)  ve dolaplarla doldurup küçük tuvaleti çamaşır makinası dolabı haline getiren zihniyet nedir yaaa. Hayır tuvaleti kırdırıp açtıracağım ama makinayı nereye sokacağım onu bulamadım henüz.

Devasa bir mutfak var meselâ. İyi hoş da ben cidden mutfakta durmayı hiç sevmem,  daha yemek biter bitmez sofrayı toplamadan atarım kendimi dışarı :D Neyse belki oraya çamaşır makinası sığar.

Asıl en korkuncu yatak odasının oğlanların odasının arasında kalması. Bilmiyorum o ikisi borazan sesleri ile sabaha kadar arkadaşlarıyla konuşup bağrışıp dururken nasıl uyuyacağız?

E peki niye o evi seçtini Handan sorusuna ev vardı da ben mi seçmedim diye yanıt vermek istiyorum sayın seyirciler.

Bu sitede üç dört ev baktık. Biri olabilir diye düşünmüştük adam evi kiralamayı satmış. Diğer ikisi bir kaç sene içinde dönüşüme girecekmiş. Dün baktığımız sonuncusu altıncı katta olmasına rağmen manzarasız sevimsiz bir yerdeydi. Biz zaten üst katları sevmiyoruz, bari manzarası olaydı. 

Dışarıdan bir dört artı bir görmüştüm, dört gündür majesteleri emlakcı hanım bize dönecek, sekreterden öteye ulaşamadık. Bir diğerinin evdekiler uygun değilmiş. Ötekinin içindekiler korona olmuştu, iki aydır iyileştiklerine bizi arayacak emlakçısı. Manzarası enfes bir tane bulduk. Direk yeşilliğe bakıyor. Ama evin önünden cadde geçiyor, içeride durduğumuz on dakika boyunca daraldım sesten. Odalar küçücüktü. Üçüncü katta ve asansör yoktu.

Diğer seçenekler otopark olmamasından ya da  anneme uzak olmasından elenmişlerdi zaten. Eski evler dönüşüme girme modunda. Yeni yapılan içinde bağlasan durmayacağım evlerin 2+1 lerinin kirası 25.000 lira falan. Çok ciddiyim bağlasan durmam. 25.000 lira ne yaaa,çok özür dilerim ama  ohaaaa demek istiyorum arkadaşlar.

İşte böyle. Şidiye kadar oturduğum evlerin en lüks görünümlüsüne en hevessiz gitmekteyim :D Minik bir balkonum olacak. Camlı ama neyse ki şu akordiyon camlardan bir köşeye yığıp bırakırım ben onu. Pek bir manzarası yok gibi ama en azından önünde başka bir balkonla dip dibe değil.

Salonun tuhaf bir şekli var. L salon yani,  gayet normal de benim hiç oturmadığım bi tür :D Oğlanların odasını ayırınca elimde kalan divan ile onun uzantı kısmına okuma köşesi yapabilir miyim acaba düşüncesindeyim.

Koridoru geniş, Billy kitaplıkları oraya sıralayabilirim herhalde. Ev dolu olduğundan odaların büyüklüklerini de tam anlayamadım.

Bakalım, hep birlikte göreceğiz içinde yaşarken. 

Mutfak büyük ya, hiç mutfaktan çıkmayan Bilgiç'in odası orası mı olsa acep :D Hehehe. 

Yapacak çok iş var ama evin boşalması bir ayı bulacak. Onun için beklemedeyiz.

Bu arada Can'ın izni var on beş gün, kaçamak yapmak istiyoruz beynimizin biraz durulması gerek, ama tatil plânı yapmak bile zor geldi dün akşam.

İki gündür lego toplamakla uğraşıyorum. Bozulmuş olan legoları kutulara ayırıyorum. Meditasyon gibi oldu biraz. Bozulmamışları da streç filmle sarıp kutuya koymaya karar verdim. En azından parçaları bütün kalır. Ondan sonra da evimi toparlayıp taşınana keyif yapmayı plânlıyorum. 

Şuraya da not düşeyim, bir sonraki taşınmam tam gönlüme göre bir yere, kendi evime olsun :)



Göya Oscar'a Aday Filmleri İzleyecektik


On beş gün kış olimpiyatlarına takılıp kalmıştım. Zaren karman çorman zihnim film izlemeye de kitap,okumaya da yanaşmıyordu. Dün Metos hadi izleyelim mi bir tane dedi.  Geçtik ekran karşısına. Oscar filmi ararken yine buz pateni izlerken müziğine bayıldığımız Cruella filmini gördük. Bunu izleyelim dedik. Müzikler görüntüler enfes. Emma'lar harikalarlar :D Üstelik çizgi film ve kitabında olan bir çok şeye de gönderme içeriyor, sap gibi kalmamış . Biz çok sevdik . Keyifli bir film arıyorsanız aklınızda bulunsun :)


Şuraya da filmi izleme isteğimizi getiren serbest programı koyayım.

Not: Yorunları cevaplamayı başardım, haber vereyim dedim :)

Bir Pazar Sabahı Altı Buçukta Kalkıp Televizyonda Artistik Patinaj Galası Seyreden Kişiye Kızsa Handan Erkekse Metehan Deyorlar


Daha ay ışıl ışıl parlıyordu kalkıp mutfağa gittim. Milföyden börek yaptım izlerken yiyelim kahvaltı niyetine diye.

Metos da kalktı, geçtik televizyon karşısına.

Buz pateni izlemek bende nostaljik etki yaratıyor. Kendimi bildim bileli hayran hayran izlerim. İlk gençliğime dönmüş gibi hissediyorum. Sonra hafiften bir şeyler sızlıyor yüreğimde. 

Babam renkli televizyonu eve getirdiği akşam da buz pateni vardı ve ne heyecanla beklemiştik akşamı. Gel gelelim elektrikler kesilmişti :D 

Biliyor musunuz, o ilk gün izlediğim ilk "Uykudan Önce"  programı kadar güzel ve masalsı renkleri bir daha hiç bir yeni teknolojide görmedim :)


Biz televizyona bakarken bir ara pencereye gözüm takıldı. Yeni gün pembelere sarılmış halde geliyordu. Ne manzara.

Şimdi herkes uyuyor. Sabah uçuştsn dönen Can, sabahlayan Bilgiç,  programdan sonra yatan Metos. Ben onlar uyurken çılgın hayal kurup çok heveslendim. Sonra o heyecanım söndü hüzünlenip oturdum. Bunlar da yaşlanma belirtileri sanırım, ama üstesinden gelmek gerek. Yoksa ağzımda büyüyüp duran ayıboğan ayvayı çiğnemek gibi bir şeye dönecek yaşamak. 

Saat üç olmuş. Balkondaki saksıların dibindeki bilimum ıvır zıvırı topladım. Bir iki tipi yamulmuş mum buldum attım. Buzdolabı manyetlerini toplamaya başlayıp sıkıldım,  buraya geldim. 

Balkonun kapısı açık. Bugün birinci cemre havaya düştü. Biraz balkonda çay keyfi bile yapabildim. 

Şu an mutlu, huzurlu ve dinlenmiş olmam gerekirken ağlayasım olmasının tek sebebi hormonlarım. Ve bu halimi gördükçe insanları öyle ya da böyle diye nasıl yargılayabilirim ki her şey beyin kimyasında bitiyorsa diye düşünüyorum.

Derken oğluşlar kalktılar, börekten kalan kıyma ile onlara tako yaptım. Manyetlerin hepsini toplayıp kaldırdım  .  Bir de dallara asılı olanları kaldırmak lâzım. Ne çok süs püs şeyim var yav, oradan hatıra buradan hatıra diye biriktirip duruyorum. Ama elime aldığımda beni öyle mutlu ediyorlar ki.


Gidip Can'ı da kaldırayım artık, üç gündür yoktu, iki kelâm ederiz. 

Akşama kadar pijamayla durmuş olan ekşimik  Handan'dan hepinize sevgiler. Hadi çüüüz 


Not : Eğlenceli gala programlarını izlemek için fotoğraflara tıklamanız yeterli :)

Son Durum


Dişçi kontrolüne giderken etek giyeyim dedim. Yeni eteğim (Sanırım yedi yıllık :D) Dönüşte arka bahçede güneşi görünce Can'a fotoğrafımı çeksene dedim, en sondaki tek pozu çekmiş. Uleyn ben gelmişim elli yaşıma tek fotoğraf olur mu, çek on on beş tane içinde seçeyim düzgününü di mi :D


Apartmanın yöneticisiyle konuştuk nihayat.  Adamcağız iki ay önce korona olmuştu hâlâ toparlanamadı, eskiden bir zatürre geçirmiş düzelemedi ciğerleri. Gencecik oysa. Allah sağlık sıhhat versin. Neyse işte çıkmış hastaneden, konuştuk. Hasarlı raporu çıkmış, nisan ortasına kadar süremiz kalmış. 


Siteden baktığımız daireleri sahipleri satmışlar habersiz. Oysa satarsanız haber verin de demiştik ama kim kime dum duma kimsenin kimseye saygısı yok.


Sonuçta iki ayımız kaldı. Bir ev bulup çıkmamız lâzım artık.


Can'ın suratı düştü. Giriş katındaki daireyi istemişti bayağı. Alt katında eşyalarını koyacağı depo da vardı. Ama napalım. 


İşte son havadisler böyle.

Şu anda tatil plânları içindeyim. Gerisini dönünce düşüneceğim.

Bir iki oyuncak daha ayırdım. Ama yaklaşık 400 tane mini araba, iki kutu plastik hayvan, bir dev kutu askerler canavarlar, bir dolap dolusu legolar, tren yolu, kutu oyuncaklar, babylade ler, bakuganlar, bionicleler, tektekler ve diğerleri duruyor. Bir oda dolusu oyuncak. Kartları saymıyorum bile. Uffff.

Geçen gün özenle balkondaki kutuya doldurduğum nirfler her yerde şu an. Bu ev hiç toparlanmayacak hiç..

Çok Gizlice.Bildiriyorum (Metos Okuyorsan Sen Dit Sen Dit.:D )

 Metos gidince odasına gireceğim diyordum ama oğlanın gelme zamanı geldi bende tık yok.

Akşam otururken bir anda gidip yataklarının altındaki çekmeceyi açtım.

Bilimum hurç ve kıyafet koruyucusunu oradan çıkarttım .  Bu arada en son düzenlemelerde oraya tıkıştırdığım bir kaç oyuncağı gözüme kestirdim. Bilimsel araştırma kutuları, üç boyutlu eyfel kulesi yapbozu ( bir yılbaşında anneler çocuklarına karşı yarışması yapmak için almıştım iki tane, yapılmış halini bir yere koyacaksan güzel ama yapboz yapmak gibi değil, tüm parçalar numaralı, sadece diziyorsun)  bir de mikroskop buldum. Artık bunları alıp da çalılıklara börtü böcek bakınmaya gitmeyeceklerine göre sessizce ortadan kaldırabilirim diye düşünüyorum :D Onları kaldırınca kaset kutumun o çekmeceye sığdığını görmek de beni mutlu etti. Resmen vitrinden bir çekmece boşaltmış oldum. İki aylık çaba ve atılan verilen en az on çantanın sonunda buraya varmak az biraz komik oldu ama neyse. 

Hiç yoktan iyidir :D

Oradaki bir kutu  peç ve fular koleksyonuna da gıcık oluyorum ama neyse.

Bir de her yerden atkı çıkıyor. Ve kocamın atkı taktığını hiç görmedim diyebilirim. 

Heee bir  iki şey daha attım ama söylemem ne olduklarını. Pışıııık :D

Tam Boş Bir Günüm Oluyor Bana Bi Depresyon Çöküveriyo, Ne Bu Beee

Yoğun bir hafta geçirdim. 

Pazartesi dişçi randevusu vardı. Hava çok güzeldi,  Kürşad bizi muayenehaneye bıraktı, dönüşte yürüyüp vapura bindik annemle.


Salı günü gök delinmişti. Bütün gün yağmur yağdı.


Çarşamba yine dişçiye gittik. Ama gitmeden Can'ın devre arkadaşı gelmişti Eskişehir'den o kahvaltıya geldi. Bu arada sitede bir ev boşalıyormuş, ona bakmaya gittik. Bizim evin aynı modeli, yönü bile aynı. Yalnız balkonlar camlı. Iyk. Hayatım onları silerek geçer. Bir de kirası giriş katı için çok yüksek geldi.


Perşembe günü Can'ın yeğeni gelecekti. Tüm gün mutfakta ona yaparım dediğim acı tatlı soslu tavukla uğraşarak geçti. Akşam yemekten sonra annemin tansiyonu oynamış ona gittim. Biraz düzelene kadar oturdum.


Cuma sabahı annem yine kötüleşince acile gittik. Tansiyonu düşmüş. Saatlerce bir serumun bitmesini bekledik. Kan tahlilinin sonucunu beklemeden çıkartın bizi diyerek evimize döndük. 

Bu arada ben apar topar evden çıkınca kahvaltıyı oğluşlarım hazırladı. Bilgiç zaten ekmek almaya giderken benden önce koşturup anneannesine bakmış. Sonra abisini kaldırmış kahvaltıyı hazırlamışlar. 

O arada Can Kanada'ya uçtu. Yıllar sonra nihayet geniş gövdeye geçti, uzun uçuşları başladı. 

Akşama Bilgiç'in arkadaşı gelecekti,  (Geçen seneden beri yaptıkları oyunu artık daha oyalanmadan çıkartmak istiyorlar.) Metos evi süpürmüş, bulaşıkları halletmiş, makinaya attığım çamaşırları asmış. Evi o toparladı. Akşam yemeği dışarıdan sipariş ettik.


Cumartesi sabahı annemin tahlil sonuçları için tekrar hastaneye gittik. Sonuçlar iyiymiş, doktor ilaç vermek yerine ilacını kesince musmutlu annemle eve yürüyerek döndük :)


Öğleyin oyun ekibinin diğer üyesi de geldi. Bende hiç enerji yok. Sürüklenircesine mutfağa girdim. Öğlene pizza, akşama nachos pişirdim. Gece on ikiye doğru gitti Oğuz. O saatlerde Metehan da ertesi sabah tatile gideceği için hazırlanıyordu. En sonunda bire doğru yattık sabah dört buçukta kalktım. Ona kahvaltı hazırladım. Beş buçukta yola çıktı.


Pazar sabahı pazara gitmek için erken kalkamadım haliyle. Bir kere kalkıp yatınca insan ayılamıyor. Kahvaltıdan önce cuma günü yapamadığımız pilatesi yaptık. Bir kaç parça gömlek vardı onları ütüledim.

Öğleden sonra Kürşad gidiyormuş pazara, pazarcılara whatsapp tan siparişi verip,  gidip hazırlanmış çantaları kapıp döndük. 

Evde yine üç genç vardı. Akşam yemeğine çorba, pırasa, fırında brüksel lahanası, yine fırında patates ve kereviz kızartması hazırladım. Yanında da tavukburger yaptım. Yemekten sonra artık koltuktan kalkmadım. Mutfağa da girmedim. Pilim bitmiş. 

Akşam gençler evlerine gittiler.  Bilgiç'le baş başa kaldık.


Bu sabah spor vardı ama kalkar kalkmaz telefonuma baktım, kalkamadılarsa uykumu açmadan yatmaya devam edeyim dedim. Gerçekten de iptal oldu. Yatağa döndüm. Gerçi yine de uyuyamadım pek. 

Yürüyüşe çıktım. Biraz açıldım. Dönüşte bol kalorili bir kahvaltı yaptım. Hiçbir işe el sürmeden oturdum. Ama oturdukça sıkıntı bastı. Tuhaf bir ruh hali. Olduğun ortamdan mutsuzsun ama kılını kıpırdatıp başka bir şey yapasın, bir yere gidesin falan da yok. Kitabıma el sürmedim, yapboz kutudan çıktı duruyor öyle. Tam depresif.


Öğleyin biraz uyumuşum koltukta. Kasabın gelmesi ile uyandım. Başım da ağrımış o ara. Zorla kalkıp gelenleri buzluğa attım. Biraz mutfağı toplayayım bari derken Can geldi. Kanada'ya kot pantolon götürmüş. -18 derecede sokakta yürürken eğilip bakıyormuş pantolonu giymeyi unuttum da iç çamaşırıyla mı dolaşıyorum diye :D

Sabah yapamadığımız sporu akşam yaptık. Yemek yedik. Can yanımda uyukluyor, ben de kayakla akrobatik atlama yapanları izleyerek bunu yazıyorum. Zira burası benim dönüp neler olmuş diye baktığım günlüğüm,  bunca şeyi yazmasam olmazdı.

Yarın bol yemek pişireceğim. Kuzenimin oğluşu korona olmuş. Eşi de yokmuş. Ona yemek götüreceğim. 

Çarşamba dişçi ile randevu var yine.

Perşembe akşamı Metos dönecek. Can gidecek :D

Sonraki hafta yıllık izni başlayacak. İznin başı ile oğlanların tatillerinin sonu arasına bir minik tatil ayarlayabilirsek çok sevineceğim. Öyle ihtiyacım var ki...

Gününüz Aydın Geçsin


 Sanki dün bütün gün yağmur yapmış gibi değil. 


Çiçeklerimi iki gün önce marketten sipariş etmiştim. Fincanın çok sevdiğim arkadaşımın hediyesi, rengârenk. Güneş pırıl pırıl. Ocakta soğan kavruluyor. Kahvem mis gibi kokuyor. Çok şükür. 


Geçenlerde bir reelste görmüştüm.  Kahve fotoğrafı paylaşıyorum dite hayat sana güzel diyorlar. Bir kahve yapıp fotoğrafını paylaşmıyorsanız hiç yaşamayın gari diyordu. Valla haklı. Küçük ayıntıları görüp,  fotoğraflamak da terapi gibi. Dönüp baktıkça kendimi mutlu ettiği için yapıyorum.


Haydi,  soğan yanmasın, ben gidiyorum. Bu tatlı an burada dursun, belki birilerinin daha gününü aydınlatır.


Derin bir nefes al. Oh, mis. Gerisi hallolur.

O Son Keki Yemeyeydim İyiydi


Pazar günü diye pazar dönüşü fırına uğrayıp ne görsem aldım. Hadi aldım niye hepsini yedim bilmem. Şu an öğk vaziyetteyim. 


Çamaşırları toplayıp ütü yapıp her şeyi yerleştirmem gerekiyor, paşa gönlümün koltuktan kalkmasını bekliyorum :)


Bu hafta annemle resim sergisi gezdik. İçeride havasız hissetmeseydik daha da uzun uzun gezecektik ama çabuk çıktık. Abidin Dino'dan Fikret Mualla'ya 20 santçının eserleri vardı. Belki bitmeden bir kere daha giderim, bilemiyorum. 




Bizim mahallenin halleri, bir anda hurma yiyen papağanlarla karşılaşabilirsin yolda :)


Bu sabah alış verişe giderken Sia'nın Everyday is xmas albümünü dinliyordum. Eve döndüğümde şarkının sözleri eşliğinde posta kutumda Nesrin'in kartını buldum :) Ne tatlı bir anı oldu. Bu arada kart bir buçuk ayda gelmiş bana, hâlâ yerine ulaşmamış kartlarım için bir umut ışığı oluştı içimde :D

Bizim evin hemen karşısındaki apartmanda boşalacak daire varmış. Doğrusu "karşıki evin penceresinden evime bakmak"  derken bundan bahsetmiyordum:) Sorun şu ki o ev dışarıya yakın, yol gürültüsü geliyordur. Daha da önemlisi hemen yanımda bu ev yıkılırken her türlü ses,toz, pislik bana gelecektir. Gel gelelim mahallede hem arabayı hem karavanı hem de motosikleti park edip depodaki Can'ın bilimum malzemelerini tıkıştırabileceğimiz başka site yok  sanırım. Bakalım. 

En son balkondaki dev plastik sandığı döktüm. Çok fazla bir şey atamasam da doldurup karavana götürürüm diye koyduğum plastik şişeleri, bir kaç minik karton kutuyu, hatırası var diye sakladığım ama hiç bir şey yaramayan bir kaç plastik bardağı attım. Kutu nerf silahlarla dolu. Yirmi tane falan var. Bilgiç'e söylesem de satsa onları. Tamam arkadaşlarıyla buluşup oynamayı seviyorlar ama yirmi tane ne yaaa? 

Bir de ütü masasının çekmecelerini döktüm. Bir çekmece yazma doluymuş. 

İki babet gibi ayakkabım var. Ama birisiyle dışarı çıktığımda eve topallayarak döndüm. Güya topuğu da tabanı da spor ayakkabı gibiydi ama neden öyle oldu anlamadım. Şimdi onlarla bakışıyorum, tutsam mıııı (ev ayakkabısı olarak giyiyorum arada) versem miii. Kar çizmemi atacağım.İki sene önce bi ton paraya aldığım ama kar gördükten sonra su geçirmeye başlayan botla bakışıyorum. Su geçirmez spreyden alıp sıksam mıııı versem miii?  İnternetten aldığım bot çizme karışımı bot her ikisinin de yerini tutuyor aslında. Neyse bu saydıklarım dışında 2 spor bir kışlık ayakkabım ve  aynı rahatlıkta başka bulamadığım için kenarı koptukça diktiğim spor ayakkabı gibi sandaletim ve iki tane de zarif sandaletim var. Gelinlik beyaz ayakkabım tek topuklu ayakkabım. Bence ayakkabılarım bir kadın için yeterince minimalist :D

Asıl ansiklopedilerim çok yer kaplıyor ama daha onlardan ayrılabileceğimi sanmıyorum. 

Azalta azalta pek de bir şey azaltamadım aslında. Şu okumadığımız yabancı kitapları verebilirim aslında ama okurum belki diye duruyor. Neyse en azından ders kitaplarını verdim. 

Bir de legoları nasıl taşıyacağımızı bulsak iyi olacak. Du bakalım.

Hepinize iyi pazarlar :)

Bizim Bilgiç'in Uyanış Ânı

Akşam sofrada sohbet ediyoruz. Mel Gibson'un totosundan Bilgehan'ın küçüklüğünde hep peşinden dolaşarak çekmeye çalıştığımız için yüzünden çok totosunun çıktığı videolara geçmişiz. O da konuyla ilgili bir mizansen hayal etmeye başladı.

- İleride bir kız arkadaşım olduğunda..Hımm. Tabi ileride olmasına da gerek yok artık ama...

Hahahahaa. Yaş gelmiş neredeyse yirmiye, ileride olmasına da gerek yok tabe     :D


Epeydir Sadeleşmemişim

Bu aralar kıyı köşe tırtıklamalarıma biraz ara verip döktüklerimi gönderme moduna geçtim. Torbalarda bekleyenler kargoya verildi. Son bir paketim kaldı. Yarın sabah onu da gönderirsem tamam.

Akşam üzeri yarın bitkilerime baksam diye aklımdan geçince yarını niye bekliyorum diyerek döktüm onları önüme.

Bir dal satın aldığım aloe vera yavrulaya yavrulaya bi hal oldu. Bir kaç sukulent tarzı bitki de saksıdan saksıya atlama moduna geçtiler. Bir minik toprak yoğurt kabından ben diyeyim 20 sen de 30 aloe vera kökü çıktı .  


Hepsini döküp kendime iki üç tanesini ayırıp gerisini Aynur'a götürdüm. 



Şu saksı çiçeğim de tek dal uzarken tepesini kesip suya koyuyorum, kökleniyor. Saksının yanına en son diktiğimi de söküp verdim.

Bir de kuru yaprakları temizledim ki o işi genelde annem bize geldiğinde yapardı, iki senedir gelmeyince gözüme batmaya başladılar :D 

Bunların haricinde bir uzay istasyonu  maketi buldum paketinde, bakalım o kimin kısmeti olacak.

Hâlâ oğlanların odasına girmedim. Metehan tatile gidince girerim diye düşünüyorum. 

Bir de çekmeceden çıkartıp kutuya koyduğum kasetlere bir yer bulsam.

Evim dergilerini de anneme götüreyim, o da baksın sonra atarız.

Aslında şubat ayında her güne bir şey atma meydan okuması hazırlayacaktım, üşendim :)

Sabahın Körü Eklemesi : Gece yatmadan önce gardrobun üzerindeki hurcu uğraş didin aşağı indirdim. Süslü,püslü nevresimlere ve babaanne elinden sabunluklara kıyamadım ama çeyizimdeki saten gelin damat  pijamalarıyla gözgöze geldim. Can o zamanın üç katı büyüklükte. Ben içine giriyorum ama yırtarak çıkmak istiyorum. Lastikleri gitmiş. Zaten saten şeylerle yatmayı da hiç sevmem. Ayırdım bir kenara. Sabahın köründe de kalkıp salondaki çekmecede olup sevmediğim ama atamadığım şeyleri döktüm. Şimdi onları hurca koyayım diyordum ama atabilirim de. Şimdilik bakışıyoruz :D 

Hadi Kalk Kalk

Sabahın köründe kalkıldı, Bilgiç'e kahvaltı hazırlandı, o odasına girmeden yataklı koltuğu çekilip arkası silindi ve halısı makineye atıldı. Biber dolması ocağa koyuldu. Fırın mücver için hazırlıklar yapıldı ama spor saati gelince yarıda kaldı. Şimdi spora gidiyom. Burayı okuyup da epeydir ertelediğin bişeyler varsa kalkıp yapiim ben de moduna girersin diye yazdım :D

Günaydınnnnn.


Not: Hayır yeleği ben örmedim, sevgili Hatice hediye etti. Ters giymişim,  ama ters dediğin nedir ki Agamemnon :D 

Kitap Salı

Kasımdan beri yazmayınca daha çok kitap birikmiş olacağını düşünmüştüm ama pek de okumamış mıyım neyim? 


Sevgili Tülin'in bana hediyesi Timbuktu bir köpeğin gözünden yazılmış : Kemik Bey. Sahibi sokaklarda dolaşan bir şair. Sağlık durumu kötüleştiğini fark edince can yoldaşını ve yazdığı şiirlerini hayatında kendisine değer veren tek kişiye götürmeye çalışıyor. 

Sanırım Paul Auster 'in en duygu yüklü kitaplarından birisi Timbuktu. Köpeğin gözünden son derece insancıl bir hikâye. Sokaklarda onlarla dolaşıp yaşadıkları her şeyi biz de yaşarken yüreğimize dokunuyor. 

Ele alır almaz bir çırpıda biten kitabı severek okudum.


🐕Brooklyn'e vardıklarında,  önlerinde yeni bir hayat değil de sanki ölüm sonrası bir hayat  iki ölüm arasında bir durak bulmuşlardı. 

🐕Nasıl yaptığın hiç önemli değil. Dünyayı bulduğundan daha iyi durumda bırakmak. İnsanın elinden gelecek en iyi şey budur.

🐕Büyük işler inatçılıktan doğar.

🐕Yürüyüşleri öteki köpeklerden farklı olurdu onların, kuyruklarını bacaklarının arasına kıstırır, dilenci adımlarıyla sürünürcesine ilerlerlerdi ; bir yerlerdeki randevularına gecikmişçesine bulvarlardan hızlı geçerlerdi, oysa aslında gittikleri bir yer olmazdı, yalnızca daireler çizerek dolaşır, amaçsızca oraya buraya giderlerdi. 

🐕Polly evini seviyordu ama Dick'i sevmiyordu. Bunu Polly'nin kendisi bilmiyordu ama Kemik Bey açık seçik anlamıştı, çok geçmeden bu gerçek kadının da kafasına dank edecekti.


Kayıp Tanrılar Ülkesi. Ahmet Ümit'in kitaplarını seviyorum. Okurken bir çok şey katıyorum kendime hem de polisiye maceraya kaptırıyorum. Bu kitabı da baştan sona soluksuz okudum. Ki ben mitolojiden hiç hoşlanmıyorum. Tuhaf bir şekilde mitolojik öyküler içimi karartıyor, Metehan meraklı olduğu için aldığımız bir çok mitoloji kitabını okumaya çalıştıktan sonra buna kesin kararımı verdim, hiç benlik değil. Ama bu kitapta mitoloji bilgim de arttı :) Bergama ve Zeus Sunağı ile de oldukça bilgi sahibi oldum. 


Hee, bir de işkembem her zamanki gibi çalıştı ve desteksiz atıp daha ilk gördüğüm anda katili bilmiş olduğumu kitabın sonunda öğrendim. Hah. Metehan Doğu Ekspresinde Cinayet filminin beşinci dakikasında daha cinayet işlenmeden katili bulmama kitabını kesin okumuştun da okuduğunu hatırlamıyordun demişti ama buna diyebileceği hiçbir şey yok :D


Konuya dönersek. Yine tarihi bilgi, yakın geçmiş genel kültürü, şehirlerin sokaklarında dolaşıyormuşçasına tasvirleri ile heyecanlı ve dolu dolu bir kitap olmuş. 


⚡️Saflık gerekiyordu bize, bedenin, kanın ve ruhun saflığı. Kendimize dönmeliydik, en masum halimize, en vahşi halimize, en güçlü halimize . Gereksiz merhametten, anlamsız vicdandan, yararı olmayan şefkatten kurtulmalıydık. İdealimizin keskin kılıcıyla kesip atmalıydık bize engel olan ne varsa. Ne başkasına acıyacak kadar kibirli, ne hataları bağışlayacak kadar şahsiyetsiz ne de acizlere yardım edecek kadar çaresiz olmaya hakkımız vardı. 


⚡️Hükmettiklerine sadece sevgi gösteren bir tanrı noksandır benim gözümde. Çünkü hayat, sevgiden çok daha büyüktür, çok daha derin, çok daha karmaşık.


⚡️Hâlâ hakikatı kavramaktan yoksun olan insan,  hayat denilen olağanüstü mucizeyle başa çıkamayınca, kendine bir koruyucu istiyor,  kaderini yazacak kudretli bir varlık, ona mutluluğu armağan edecek kutsal bir senarist.


⚡️Ey belleği zayıf aklı kıt,  ey ahlakı düşük insanlar, beni unuttuğunuz günden başlayacağım.


⚡️Çünkü insan denilen mahlûkun en önemli özelliklerinden biri unutmaktı. İyiliği de kötülüğü de,  acıyı da mutluluğu da,  korkuyu da sevinci de unuturlardı. O yüzden aynı hataları tekrarlarlardı. 


⚡️Belki de bütün şanlı titanlar, görkemli devler ve siz kudretli tanrılar,  yani bütün ölümsüz varlıklar,  insan denen o ölümlü varlığın hayalleriyiz.



 Dün bahsettiğim kitabım. Shinrin Yoku / Orman Banyosu İkigai'nin yazarlarının yeni kitabı. Bir kitap tutulunca suyunun suyunun çıkartılması gibi geliyor bana böyle peş peşe çıkanlar ama yaptığım alış verişlerin hediyesi olarak gelince okumadan edemedim tabi😊 

İnsanın ormanda yapacağı amaçsız ve zamansız,  ayaklarının onu götürdüğü yere etrafının tadını çıkartarak, kuş sesleri dinleyip ağaçların arasından süzülen huzmeleri izleyerek (komorebi, hâlâ  hatırladığım için pek gururluyum 🤗) dolaşmasının hem bedenine hem ruhuna olan faydalarını anlatıyordu. 

Kitabın en sevdiğim yanı siz ormana gidemiyorsanız orman size gelsin tadında olan evdeki düzenlemeleri anlatmasıydı.

Bunlar dışında bir de e kitap okumuştum,  Isaac Asimov'dan Şafağın Robotları. İnsanlık uzaya açılmış, dünyada kalanlar kapalı ortamlara kapanmışlar, dışarı çıkılmıyor. Dünyalı bir polis memuru daha önce galaksiler arası bir olayı çözmüş. Oradan tanıdığı bilim adamı kendi dünyasından olan bir olay için onu çağırıyor. Kahramanımız olayı çözerse uzaya çıkmak için dünyanın önünde bir yol çılacak çözemezse kendi kariyerini bitirecek. Bu arada olay da ilginç, insansı bir robot devrelerini kapatıp bir nevi ölmüş, kimşn yaptığı bulunmaya çalışılıyor. Yapmaya muktedir tek kişinin kendisi olduğunu söyleyen bilim adamı aynı zamanda yapmadığını da bildiriyor. Bir hatadan kaynaklanmıştır diyor. Acaba ne olmuş? 

Elime alır almaz bitirmişim :)


Şimdi bir kere daha göz gezdirdim okuma listeme. Işık Bahçeleri'nden de bahsetmemişim. Amin Maalouf'un bir kitabı. 

Mezopotamya'da Pers İmparatorluğu'nda ortaya çıkmış Mani dinini anlatan (3.yy)  kitap daha önce hiç duymadığım bir konu hakkında. Sayesinde Mani ve o dönem hakkında bir şeyler öğrendim.  Üstelik de ders  kitabı okur gibi değil keyifle okundu. 


🗝 Canın neyin resmini yapmak istiyorsa onu yap Mani. Beni Gönderen'in rakibi yoktur, her güzellik O'nun güzelliğini yansıtır.

🗝Saf olan ve olmayan besinlerden söz etmek boş inançtır; saf olan ve olmayan insanlardan söz etmek aptallıktır, her şeyde ve her birimizin içinde Aydınlık ve Karanlık vardır. 

🗝Doğru olan doğrudur, yanlış olan da yanlış. Sizin veya benim görüşlerimizin bir önemi yok.

🗝Duyumlar size güzelliği içinize sindirmeniz,  dokunmanız, koklamanız, tatmanız, işitmeniz, görmeniz için verilmiştir. Evet kardeşlerim, beş duyumunuz ışığı damıtır. Onlara güzel kokular, nağmeler, renkler sununuz.

🗝 Bazen kendi kendime, Tanrı'nın görüntüsünü bozmak amacıyla dinleri esinleyenin Şeytan olup olmadığını düşünüyorum.

🗝Gün gelir, insan kendini bir mesajın temsilcisi sanırken,  mezarcısından başka bir şey olmaz.

🗝 Tanrı'nın buyruğu her ulus için farklı olabilir mi?  Aslında tanrısal irade hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, Tanrı'yı bilmiyoruz, ne adını, ne görüntüsünü, ne vasıflarını. İnsanlar Tanrı'ya çeşitli adlar takmış, hepsi doğru, hepsi yanlış. Bir adı olsa bile bizim sözcüklerimizle yazılamaz, söylenemez.

🗝Bütün dinlere saygım var, herkese göre suçum bu. 

🗝 Övgü almak için yoksunluğa katlanan, hiçbir övgü hak etmez.


İşte böyle, iki ayda beş kitap okumuşum topu topu, neyse napalım, buna da şükür :)

Şu anda Değiştirilmiş Karbon'u okuyorum ama dizisi daha mı keyifliydi ne :) Bitince söylerim. 

Hepinize iyi okumalar.

Sabah Sabah Pek Hamaratlığım Tuttu :D

Gece boyunca niyeyse tuvalete taşındım. İdrar söktürücü bişey mi yedim diye söylene söylene :D

Sabahın yedisinde son kalktığımda başımda ağırlık peydah oldu. Üzerine bir yerden sis düdüğü gibi bir ditleme gelip duruyordu. Birisinin alarmı mı açık kaldı neydi anlamadım. Gerçi birisinin açık alarmı olsa iki blok ötekinin falan olmalıydı.  Benim tırtlığım.

Velhasıl kalktım en sonunda. 

Zaten sekiz buçukta kargolarımı götürmeyi düşünüyordum. Erken gidince nispeten boş oluyor. 

Ama daha ona da bir saat vardı.

Baktım geceden çıkarttığım kıyma açılmış, e köftemi yapayım o zaman dedim.

Köfteyi şekillendirip dolaba attığımda gitme vaktim de gelmişti.

Pazar arabamı kargolarla doldurdum.(Kitaplar on kiloydu da)  Gidip postaladım. Eve gelip arabayı bırakayım dedim. Sonra dur eve çıkmışken karavana gidecekleri de ayarlayayım dedim. Sonra dur hazır içeri girmişken bi kahve içeyim dedim. Sonra baktım geri dönüşüme atılacak yırtık çoraplar ve atık yağ var onu da alayım dedim.

Sonra kahvemle Bilgiç'in odasına girdim. Arkadaşı gelecek kalmaya. Şu koltuğun örtüsünü yıkasam da kurusa dedim. Koltuğun örtüsünü çıkartmaya çalışırken kan ter içinde kaldım. Oyyy, yüz kanca var, çıkmıyor bir türlü.  Neyse yastık yüzlerini attım makinaya. 

Şimdi kahvemi içiyorum. 

Sonra bilimum eşyayı yüklenip kimisini atıp kimisini yerleştirip yürüyüşe gideceğim.

Başımdaki ağırlık hâlâ var.

Akşam yatmadan yarın şunları yapacağım diye kafamdan mini listeler yapmak bu hafta işime yarayacak gibi. Hormonlarım da sıpıtmadı çok şükür. Hormonlar olmasa iyi kızım aslında heee.

Bugün Bilgiç'in odasını toparlarım biraz. Sabah bir torba çöpü aldım koltuk arkası, bilgisayar köşesi, dolap kıyısından. Halısını da makinaya atayım,  sandalyesi boyamış hep. 

İşte böyle. 

Kahvaltıdan sonra sızıcam ihtimal ama. Sabahı koltukta oturup malak malak telefona bakarak geçirmediğim için gururluyum. Maşallah bana.