Ne Kadar Yeşil Ne Kadar Mavi Görsek Yanımıza Kâr Kalıyor Sanki


Bir ara "Handan bu yeşili bu maviyi  daha ne kadar görebileceğin meçhul, hâlâ varken tadını çıkart" diye düşünürken buldum kendimi.



Bu ülkede sevdiğimiz lokantalar kapanıyor, tarihi sinemalar yıkılıyor, yeşil yakılıyor, deniz ölüyor, paramızın değeri her an öyle düşüyor ki aldığımız her şey yanımıza kâr kalıyor. Minimalist yaşamaya kalksak meselâ aynı baklagile üç katı para vermemiz gerekebilir. 



Kendimi varil içinde yokuş aşağı yuvarlanır gibi hissediyorum, her yerime başka bir şey çarpıyor.



İşte o arada, insan olduğumu unutmamak, elimden kayıp gitmeden yakalamak için yüzümü güzel şeylere çevirip nefes almaya çalışıyorum. 



Hayatta yarım yüzyılı geride bırakmış bir insan olarak benim bu yaşımda huzurla dolu olmam gerekirken her mutlu olabileceğim ânıma sızan bu hüzün bu umutsuzluk bu acıyı yaratan hiç kimseye hakkımı helâl etmiyorum.  



Keşke şu fotoğrafların altına daha güzel birşeyler yazabilseydim.









 

Bir de Ayın Karanlık Yüzüne Bakalım

Can'ın on gündür beli tutuk, rapor aldı 2 gün en biraz dinlensin diye kampa da o sayede gittik.

Karvanda inanılmaz keskin bir bıçak takımım var. Karpuz keseceğim derken parmağını kesti. O akşam büyük bir bantla kanamayı durdurduk ama eve döndüğümüzde onu doğru hastaneye yolladım. Üç dikiş atmış doktor.

Dün sabah yürüyüşten döndüm, Metos'un yüzü bembeyaz kesmiş karnının sağ alt kısmının ağrıdığını söylüyor.

Hemen babasıyla hastaneye gittiler. Büyük ihtimal karnını üşütmüştür ama yine de apandist mapandist olmasın sakın diye endişelendik. Apandist değilmiş böbrek taşı düşürüyormuş :/ Neyse ki kendi kendisine düşecek boyuttaymış.

İşte bu da her şeyin öte tarafı.

Yine de bir çok şeye şükür. 


Dün akşam karavanı kıyı köşe temizledim, dolap içlerini döküp yeeleştirdim. Metos'un bir arkadaşı yarın İzmir'den gelip orada kalacak. Hoş hava o kadar sıcak ki bence evde kalsa daha mantıklı. Dolayısıyla bugün de evi  temizleyeceğim.

Yarın bir sergiye gideceğiz.  Bir arkadaşımın resimleri de varmış. 

Bu hafta bir gün de vapur turu hayalim var. Boğazda salına salına gitmek. Bakalım.





Upuzuuun Bayram Tatilinin Son Günlerinde Kampa Gitmeye Cesaret Eden Aile

Yep. Biziz o.

Normal zamanda bile haftasonları çıkmayan ben Can'ın bulabildiği yegâne boş zamana söylene söylene tamam dedim. 

Artık gittiğimiz yer çok kalabalık olmaz umarım, dönüşte yolda üç bin saat geçirmeyiz umarım felan diyerek hazırlandım.

Hazırlandım dediysem evde yiyecek içecek ne varsa torbaya doldurdum.

Bilgiç bizimle gelmek istemedi. Onun bir kırıklığını hissetmiş olsam da sonuçta göbekleri benimle kesilmedi. (Hımm, aslında kesilmiş gibi bişi oluyo ama bu kısmı çok çözemedim henüz :D) 

İzmit'te dere kıyısı olan küçük bir kamp yeri görmüştüm. Dalından Yensin. 

Ata tohumlarıyla sıfır kimyasal kullanarak bir bahçe yapmış sahibi. Kalan yeri de üç küçük karavan ve sayısını hatırlamadığım çadır alanı olarak değerlendirmiş. Kendisi planını çizmiş, anne babası ile birlikte yapmışlar. 

Doğrusu alan güzeldi ama beni benden alan dere kıyısıydı. Hele bir de semaverde odun ateşi ile çay demlediklerinde tamam dedim kesinlikle cennetteyim.

Ve bilim bakalım kaç kişi vardı. Hahaha, bayram tayfası sabah ayrılmış, bizim rezarvasyon tamamlanmış gözükmeyince yeni gelmek isteyenlere de kapalı demiş biraz dinlenip işlerini halletmek için. Kapıda bizi görünce bu hayalleri iptal oldu ama napalım, bi geleceğiz demiştik. Sadece uçuştan yorgun dönen kocam kimlik numaralarımızı yollama kısmını önemsememiş pek.

Dün bütün günü şu şekilde geçirmiş olabilirim.


Ve çok çok fazla fotoğraf çekmiş olabilirim.


























Bir de bol su sesli videom var. 



Ah, söylemeyi unutmuşum. 45 dakikada döndük kamptan. Pazar günü herkes trafikten korkup dönüşünü başka güne alarak bizim için boş bırakmış yolları sanırım :D

Uzun Zaman Sonra Moda


Sabahın dokuzunda yollara düşüp denize nazır çay keyfi yaptık annemle.


Rüzgârlı ve sakin bir köşe bulduk.


İstanbul'un en nezih köşelerinden birinw kurulduk.


Ağacımız da ne tatlıydı baksanıza.


Dönüşte Bahariye Caddesi'nden turist gibi bakına bakına geçtik. 

Pek sakindi etraf.

İstanbul'dan gidenler dönmek için hiç acele etmesinler diyerek dolaştık :D

Bu küçük kaçamağımızı da tarihe not düşelim :)

Metos'la Nefis Bir Hastane Dizisi İzliyoruz : New Amsterdam


Oldum olası hastane dizilerini severim ama bu bambaşka.

İlk sezonu bitirdik, ikinci sezonun ilk bölümünü de izledik. Netflix'de iki sezon,  tamamlanmış üç sezonu varmış. İkinci sezon bittiğinde devamını nereden seyredeceğimizi düşünüyoruz şimdiden. 

Hastaneye yeni gelen Max ile başlıyor dizi. Medikal direktör olarak işe başladığının ilk günü bütün kardiyo bölümünü para kazanmayı hastaların önüne koydukları için kovuyor. Ve macera başlıyor.

Hemşirelere hakları için greve gidin demek mi dersin, parasını ödeyemeyen hasalara takas yapacakları iş bulmak mı dersin, sistemin zorluklarını aşıp hastalarına tedavi götürebilmek için radikal çözümler buluyor. Ve yanındaki doktorlar da harika. Hepsine ayrı hayran oluyor insan. 

Ben anlatmayayım daha fazla,  siz izleyin. Gerçekten çok güzel bir dizi.

Cennetin Rüzgârları

 


Bu sabah çiçeklerimi sulamak için balkona çıktığımda rüzgârı hissettim. Bir haftadır yapış yapış, nefes alınmaz bir durgun hava asılıydı, klima çalışıyordu sürekli. Nihayet geçmiş,  kuzey rüzgârı serin serin esmeye başlamış. Hemen bütün pencereleri açtım. Rüzgârlı koltuğum yine püfür püfür. Çok şükür.

Yürüyüşü bile sürüklenircesine yapıyorduk. Bu sabah keyifle yürüdük. 

Cennetin rüzgârları bizi kendimize getirdi.


Bu harika rüzgârlar bir de bayramın ilk gününün sabahı annemin balkonunda esiyordu. O sabah benim evimin balkonuna çıkmak mümkün değildi ama anneminkinde hiç bunalmadık. Ben buna hayatın içindeki minik mucizeler diyorum.


Şu an duş alıp koltuğa uzandım. Evin içindeki minik rüzgâr çanım çalıyor. Teee Adapazarı'nda teftiş yaparken oradaki bir marketten almıştım, 23 senelik. Rengi solmuş. 

Birazdan mutfağa gidip kendime kedi yemeği yapacağım. Bayramda rejim olmaz. Bol yağa bayat simitleri doğrayıp üzerine de yumurta kıracağım :)



Yanına da bahçeden topladığım domates, biber ve salatalığı doğrarım. Komşumuz üç hafta tatile giderken apartmanın arkasında yaptığı minik bahçedeki mahsülleri toplayıp yememizi tembihledi. Yürüyüş dönüşü oraya uğrayıp toplamayı seviyorum. Bu sabah bir sürü ot da yoldum. Yalova günlerim geldi aklıma. Yaz akşamlarım ot yolarak geçiyordu. 

İşte böyle bir sabah. Herkesler girmişken İstanbul çok güzel. Belki yarın sabah Kadıköy'e gideriz. 

Şimdi kahvaltımı hazırlayayım, çok acıktım.

Çüüz.




Kitap Salı : Bayram Özel :D

Yine birikmiş kitaplar, bayram günü yapacak işi olmayanlar için ortaya karışık şeker niyetine sunayım :P


İlk kitap Kaza Kurşunu. Sevgili Şule'nin çekilişinden kazanmıştım. Güzel, sürükleyici bir polisiyeydi. Severek okudum.  İçinde +18 olan kısımları vardı yalnız, haberiniz olsun. 



Kitapları Kurtaran Kedi tesadüfen rastlayıp aldığım bir kitaptı. Arka kapağını okuyunca seveceğimi düşündüm. Gerçekten de çok sevdim.

Kitapları neden okuduğumuzu düşündüren, çok tatlı bir kitap. Tavsiye ediyorum bütün kitap severlere.


📖 Dünya mantık yürütemeyeceğin, aklının almayacağı şeylerle dolu.  Böylesine sıkıntıyla kaplı bir dünyada yaşam sürebilmek için en iyi silah, mantık ya da kas gücü değil, mizahtır.

📖 Buradakiler önemli kitapları koymak amaçlı kitap rafları değil. Ele geçirdiğin kitapları övünerek göstermek için yapılmış vitrinler yalnızca. Kitaplara aşık olan biri, onlara böyle davranmaz.

📖 Kitaplar senin yerine yaşayacak değil. Kendi ayaklarıyla yürümeyi unutan kitap kurdu, eski bilgilerle şişmiş bir ansiklopedi, birileri gelip açmadıkça hiçbir işe yaramayacak bir antika olabilir ancak.

📖 Alçakgönüllülük iyidir. Fakat ölçüsü kaçırılan her şey eksiklik haline gelir.

📖 Kitap okumak dağa tırmanmaya benzer. (...) Okumak yalnızca keyif almak, heyecan duymak değildir. Bazen her satırı inceler, aynı metin içinde gidiş gelişler yaparak tekrar tekrar okur, başını iki elinin arasına alarak ilerlersin. O bunaltıcı süreç sonunda birden görüş alanın açılır. Uzun mu uzun dağ yolunu tırmandıktan sonra tüm manzarayı görebilir hale gelmek gibi.

📖 Doğru, ahlak,  düşünce gibi kavramlara hiç kimsenin merakı yok. Herkes yaşamaktan öyle yorgun düşmüş ki,  yalnızca ve yalnızca tahrik olmak ve teskin edilmek istiyorlar. 

📖 Yüreğini yitiren insanlar başkalarının acısını hissedemez hale gelir.

📖 Seçtiğin yolda cesaretle yürü. Hiçbir şey değişmez diye hayıflanmaktan başka bir şey yapmayan miskin izleyicilerden biri olma. Kendi yolculuğunu sürdür. 

📖 Kolay okuyabiliyorsan, senin bildiğin şeyleri yazdığı için okuması kolaydır ; zor olması ise yeni şeyler yazdığının kanıtıdır.


Kitapçı Dükkânı sadece ve sadece bir önceki kitabı hemen okumak istediğim için yaz okuma şenliğinin maddelerine uydurmaya çalışmamdan ortaya çıktı :D İyi ki de çıkmış, yeni bir yazarla tanışmış oldum. Keyifli bir polisiye okudum. Üzerine bol bol da gülümsedim. İstanbul'da yaşayan bir Alman'ın gözünden İstanbul'a bakmak pek keyifli oldu. Almanlarla Türklerin karşılaştırılmaları çok doğru tesbitlerle doluydu :D

Polisiye kitaplar satan bir dükkanı olan Kate'nin eski bir arkadaşı film çevirmek için İstanbul'a gelir. Fakat geldikleri günün gecesinde film ekibinin yönetmeni öldürülür. Kate de merakla olayları kurcalamaya başlar.

📚 Hatta bir ara,  onun için endişelendiğimi, çok yorgun ve isteksiz göründüğünü söylemek istedim, gene de çenemi tuttum. İnsanların aklına böyle şeyler sokmak iyi değildir.

📚 İnsanların bireysel trajedilerinde,  başkalarını da derinden sarsacak, yaşama inancını yitirtecek acıların olabileceğini daha küçük bir çocukken öğrenmiştim aslında. Hiçbir trajedinin bizim sandığımız gibi onu bizzat yaşayana ait olmadığını da.

📚 Yoksa, mekân seçimi konusunu erkeklere bırakmayı ; gidilen yer kötü çıktığında da bilimum mimik ve jestler eşliğinde hakaret etme fırsatını kaçırmamayı her kadın gibi ben de bilirim. 

📚 Duymazlıktan geldi . Bu erkekler böyledir işte, huzurlarını kaçıracak şeyleri duymazlar.




Köpekler İçin Gece Müziği daha önce okumadığım Türk erkek yazar kategorisinde birşeyler ararken elime geçti. Sağ olsun Can şu reader denilen aleti zorla alıp daha sonrada da içini bir sürü kitapla doldurunca bir çok maddeye uygun kitap bulabiliyorum :)

Bunu bir akşam elime aldım ve gece bitirip yattım. İliklerime kadar ıslandım sanki kitabı okurken. Yağmur hiç bitmedi, ormandan taştı beni de içine alıp sürükledi. 

Ormanlık bir alanda geçen hikâye ormanı öyle güzel anlatmış ki. Biz şehirlilerin hayalindeki peri masalsı halini yerle bir edecek gerçek orman tasviri bir de bitmeyen yağmur. Yolda kaza yapan çiftimizi kurtaran pek de tekin görünüşlü olmayan adam onları avcı kulübesine getiriyor ve biz iyi, kötü, muhtaç, hükmeden kavramlarının içinde düşüncelere dalıyoruz.

Yavaş yavaş, tadını çıkartarak okunacak bir kitap. 

💧 Zamanı kaçırmayacaksın. İnsan kendi zamanını elinden bir kaçırmayagörsün, o kayıp zamanın izinde yaşamının giç bitmeyecekmiş gibi gözünün önünden akıp gittiğini duyumsar.

💧 Zaman nedir?  Eşya yoksa,  bir eldiven -soğuk zaman - bir müzik seti - içsel zaman - bir sallanan sandalye - geçmiş zaman - yoksa zamanı nasıl ölçeceklerdi. Tarık bunlara kafa yorardı hep. - Bak görüyor musun,  derdi aşkla dolu o ilk zamanlarda, her saçma güzelliği,  deliliği paylaştıklarını zannettikleri günlerde. Ki,  aslına bakarsanız, bu tür bir paylaşma olanaksızdır. Kişi bu güzelliği yalnız yaşar. Yanındaki de ayrı bir kişi olmakla, o da bunu yalnız yaşamaya mecburdur.

💧 Nefes marifetiyle. Nefes marifetiyle. İNSAN, NEFES ALIP VERMEYİ ÖĞRENMİŞ OLSAYDI, ÖLÜMSÜZ OLURDU. Hayatta kalmak buna bağlıdır. Hayatta ölmek de.

💧 Şurası kesin ki,  ipin ucunu kaçırmış durumdayız. KORKTUĞUMUZ ŞEYE SAYGI DUYUYORUZ AMA FAKINDA DEĞİLİZ. Bunun aksini kim iddia edebilir ki? 

💧 Kimse aynı anda iki değişik duygunun var olamayacağını düşünmesin. Sürekli, duygularımız birbiriyle çeliştiği ve birbirini alt etmeye çalıştığı için yaşayabiliyoruz.


Evet, bir aydır bu kadarcık okuyabilmişim. Bir taraftan Bâtıni Mevlana  ile Gümüş Yaz 'a da devam ediyorum ama onlar yavaş yavaş okunabiliyorlar. Bakalım ne zaman bitecekler. 

Hepinize güzel bayramlar.