İzmir'de yaşayan blog arkadaşlarım umarım hepiniz iyisinizdir.
Hayırlısıyla şu berbat günleri bir geride bırakabilseydik artık, neye üzüleceğimize şaşırdık.
Geçti geçti .
- Ekim 31, 2020
- 8 Yorum
İzmir'de yaşayan blog arkadaşlarım umarım hepiniz iyisinizdir.
Hayırlısıyla şu berbat günleri bir geride bırakabilseydik artık, neye üzüleceğimize şaşırdık.
Geçti geçti .
Yürüyüş yapılamamasının bir hüznü olsa da içimizde biz bayramımızı kutlarız her zaman.
Teşekkürler Atam.
Sadece bir kitap mı okumuşum ben bu hafta? Sanırım instagramda eskiden kitap tanıtımı yaptığım haftalarda o kitapları tekrar okurken yenilerine sıra gelmiyor :)
Çocuklara kedi yemeği yaptım. (Kedi yemeğinin ne olduğunu bilen sıkı takipçi ve sıkı hafızalı bir arkadaşa hediye göndereceğim :) Geceden suya koyduğum tencereleri yıkadım . (Yalnız şu an acı bi şey hatırladım, balık tepsisi fırının içinde beni bekliyor, ıyk) Sonra kendime yukarıdaki kahvaltıyı hazırladım. Bari oturup keyif yapayım önce dedim.
Gerçi o kadar yemeyeydim iyiydi, karın kalça çalışırken ağzımdan çıkacaktı her bi şey. Pilates saatini bir saat öne aldık, çok iyi oldu ve fakat yedi gibi yemem lâzım geçe bırakmamam gerekiyor.
Spor saatine kadar sebze yıkadım, dolmalık biber ayıkladım, kıyma çıkarttım.
Sonra spor ve duş.
Metos'un ders arasına yemek yetiştirdim . O arada Can'ı da kaldırdım. Kahvaltısını yaptı, arkadaşıyla buluşmaya gitti.
Kıyma açılmıştı, dolma yaptım . Makarna bir de. Evi süpürdüm.
Çamaşırları toplamadan bir çay keyfi yapmaya karar verdim.
O arada Metos çamaşırları topladı sağolsun.
Ohhhh.
Şu anda saat altı olmuş. Migros siparişim gelene kadar rahatım. Bulaşık makinasını boşalt dedim Bilgiç'e ama pek yorgun olduğundan sonra yapcekmiş. Bakalım.
Bu hafta az biraz daha enerjim vardı çok şükür. Dirseğimdeki ağrı devam ediyor ama halsizliğim azaldı biraz.
Ben de kendimi evden dışarı attım azıcık.
Cuma günü Acıbadem Caddesi'nde tur attım. Aslında alış veriş merkezine gidesim vardı ama hava güzel olunca dışarıda durayım dedim. Pastaneden ekmek aldım. Bir de Makro'ya girip nachos kaptım. Mutlu mutlu eve döndüm. Mideye çalışıyorum hep :D
Cumartesi sabahı annemle yürüyüş yaptık mahallede. Haftasonu sabah erken sokaklarda pek kimse olmuyor, güzel yürünüyor. On gündür ben hasta gibi hissedince annem de hep evde kalmıştı. İyi geldi ikimize de.
Bu sabah Nakkaştepe Millet Parkı 'nda kahvaltıya gittik. Bu millet parkı ismi tüylerimi diken diken ediyor gerçi, diğer parklar gâvur parkı mı sorusu uyanıyor insanın kafasında. Neyse.
Can'ın yeğeni de geldi. Her ne kadar doğal yeşil alanların yapaylaştırılmasına üzülsem de fena değildi burası. Masalar ahşaptı, localar gibi düzenlemişler, birbirleriyle iç içe değil, her birinde çöp kutusu var falan.
Daha çok deniz manzarası olacağını zannetmiştim ama yoktu . Belki daha aşağılarda vardır bilemiyorum. Boğaziçi Köprüsü'nün uğultusu çoktu yalnız oturduğumuz yerde. Biraz aşağıda gölet ve şelale olan yeri görünce bir daha gelirsek burada otururuz dedik. Su sesi diğer sesleri bastırmıştı orada.
Bize arabayla on dakika mesafede olmasına rağmen yeni keşfettiğimiz bu yer arkadaşlarla buluşup oturmak için güzel. Havalar kötüleşmeden yapılabilir birşeyler.
Bu sefer sabah oğlanları da kaldırdım erkenden. Hep birlikte çıktık. Sürekli evde dip dibe olmaktan gerilen sinirlerimize iyi geldi sanki. Biraz switch ile oynadık. Ben pek anlamıyorum bu aletlerden ama bu nesne kendisine harcanan parayı sonuna kadar hak ediyor . Kenarındaki kumandalar çıkıp iki kişiye ayrı ayrı kumanda olabiliyor, televizyona bağlanıp evde oynanabiliyor veya çantana atıp kendi kendine oynayabiliyorsun. Bilgehan geçen sene bunu alabilmek için her kuruşunu biriktirmişti. Yine de Amerika'ya gitmesek zordu almamız.
Neyse, konuyu dağıttım. Şu masada oynanan yarım saatlik oyun elektriğimizi boşaltmamızı sağladı. Aynı evin içinde hepimiz kendi dünyalarımızda yaşarken evden dışarı çıkıp buluşmak çok ilginç ama her zaman işimize yarıyor.
İşte böyle bir sabahtı. Saat dokuzda kimsecikler yokken gittiğimiz parkta etraf kalabalıklaşırken biz çıktık.
Dönüşte pazara uğradık.
Evde koşuşturma başladı sonra. Bulaşık makinası boşalt, çamaşır topla, as, pazar çantası yerleştir, yemek hazırla, ev süpür derken akşam oldu.
Yoruldum tabii ki ama sabahki kaçamak değdi.
Günün tatlı sürprizi de bir saat yukarılara bakarken sonunda yakaladığım kızılgerdandı.
Ve bir kaç masalsı ayrıntı . İçindeyken dikkat çekmeyen ama hep orada duran minik güzel köşeler.
İyi ki varlar.
Odasına bir girdim, kulağında kulaklık biriyle sohbet ediyor, elinde telefon oyun oynuyor.
Oğlum ne yapıyorsun sen dedim.
Dersi dinliyorum merak etme diyor.
Kulaklıkta birilerinin konuşması, telefonda oyun, bilgisayar ekranının bir minicik köşesinde öğremen görülüyor. Dudaklarını okuyor herhalde bir santimlik ekrandan.
Öğretmenine söyleyeyim dedim, 18 yaşındaki delikanlı dersini takip etmiyorsa ne yapacak öğretmen?
Bu hafta salımızda üç kitap birikmiş. Hımm,ne güzel diyecektim ki hatırladım, iki haftalık kitap bunlar. Neyse koca yaz bir kitap okuyabildiğim düşünülürse iyi yine :)
Bu arada yazıları instagram hesabımdan alıyorum, o yüzden orayı takip edenlere ikinci baskı gelebilir ama bloğa koymazsam bloğuma haksızlık ediyormuşum gibi geliyor. Hem aralara başka şeyler de ekliyorum, orada söylemediğim dedikodular :D
Son kitabım cikletten çıktı. Güz okuma şenliğinin G, Ü, Z ile başlayan kitaplar kategorisine bir şey bulamayınca yapboz sipariş verirken fiyat sıralamasında en düşük olan kitapları listeledim. Şu üç kitabı on küsür lira vererek aldım.
Can'la yan yana koltuklarda uzanmış telefonlarımıza bakıyoruz. O ihtimal alış veriş yapıyor ben de blog instagram ve oyun arasında dolaşıyorum.
Bilgisayar odasından oğluşların sesi geliyor. Arkadaşlarıyla konuşurken bağrışmakla meşguller :) Bazen seslerini kaydetsek de saklasak, evden gittiklerinde özleyeceğiz diyorum.
Mutfakta bulaşıklar beni bekliyor. Şu dirseğim bir türlü iyileşemiyor bu işlerden. Bir geçseydi.
Bugün ben ütüyü bitirdiğimde Metos uyandı. Kendine tost yaparken bana da yaptı. Balkonda yedik. Ne güzel geldi o tost.
Öğleden sonra yatak odasına çekildim. Arada oraya gidip kapımı çekerek kendimle baş başa kalmam gerekiyor. Kitabımı okudum. Biraz gözlerim kapanmış Bilgiç okuldan dönmüş, paldır küldür odama daldı, zıplattı beni. Baktım elinde cızırdayan tava. Sucuklu yumurta yapmış, ister misin diye soruyor.
Allah'ım, bir şeyleri doğru yapmış olmalıyım. Bugünleri de gördüm ya.
Sanırım her yere yetişmeye çalışıp, kafayı yiyerek bizimkilerin başına ekşiyeceğime arada dağınık bırakmam gerekiyor .
Evet, mutfakta toparlayacağım şey sayısı ikiye çıkmıştı akşam oraya girdiğimde ama çok şükür ki mutfağa alışık çocuklarım var.
Veee, Metos ilk gömleğini ütüledi. Tam gömleğe el atmışken onun nasıl ütülendiğini sorduğu aklıma gelip bırakmıştım. Yemeğimizi yedikten sonra gösterdim.
En güzeli de ne biliyor musunuz, bu işleri yapmayı çok karizmatik bulan bir oğlum var. Bence de öyle oğluşum, kimseye muhtaç olmadan ayaklarınızın üzerinde durmanız kadar karizmatik bir şey olamaz.
Yok, çok şükür canım cicim konusunda kocamdan bi şikâyetim yok, Allah çarpar adamı şikâyet edersem de ortam müsait değil anlıyor musun. Hizmetçi moduna girince canım cicim pek etki etmemeye başlıyor insanı. Bu karmaşada kayboluyor her şey.
Benim biraz yalnız kalmam lâzım. Sadece kendi keyfime bakıp üzerimden bütün sorumlulukları atmam lâzım. Minik hava kabarcıkları yetmiyor. Hava burcuyum ben, özgürce nefes almam lâzım.
Neyse gidip ütüye döneyim. Dirseğim de sakat zaten, ütüyü kaldıramıyorum. Daha bunun dağınıklık toplaması, yemeği, bulaşığı var. Nerde kalmıştı şu film?
Sabah sporumu iptal ettim, ütünün fişini çeltim, balkon kapısından gelen serin havayı içime çekerek iki battaniyenin altına gömüldüm.
Nostaljik Pazartesi yazısı aradım, canım hiçbirini çekmedi . Bıraktım. Belki akşama kadar bulurum bir şey.
Ev dandini ötesi. Bir kaç gündür nane molla olunca bıraktım dağınık kalsın. O da sağolsun bi dağınık kalıyor ki sorma gitsin.
Neyse ben geçen gün Can'la gidip bi çay içip döndüğümüz Bebek'te çektiğim fotoğrafları paylaşayım. Denize giriyordu insanlar. İstanbul boğazında denize girilen yere mi daha çok şaşırdım ( ayakla basılacak kadar sığ ve temizdi şaştığım o kısım, yoksa kendini akıntıya bırakıp ileriden çıkıp, karadan yürüyerek geri dönüp yeniden akıntıya bırakanları görmüştüm :D) yoksa ekim ayında girilmesine mi bilemedim.
Hadi üşenmeyip size şarkı saklayayım, haftaya başlarken tıklayıp alın bakalım.
Pandemi başından beri Metehan'la benim sevdiğim filmleri izliyoruz. Şimdiye kadar neler izlediğimizi yazmamışız bir kenara ama bundan sonra izleyeceklerimizi listeledik, rastgele bir sayı seçip o günkü filmi belirliyoruz artık. Böylece ne izleyelim diye iki saat aranıp en sonunda geç oldu diye vazgeçmekten kurtulduk :)
Bu filmlerde fazla aksiyon filmi bulamazsınız zira onları zaten seyretmişiz :)
Bir kere daha yapmıştım, hatta blogda da var (İşte şurada). O zaman kalın doğramışım, bu sefer yarım santim kesince daha güzel oldu.
Ekşi tatları seviyorsanız, hazır yeşil domates zamanı, deneyebilirsiniz siz de :)
Şimdi gidip sebzelikte unuttuğum fasülyeyi ayıklayayım. Yarın pazar günü, yer açmak lâzım yeni gelenlere :)
Not: Kızarmış Yeşil Domatesler filmini hâlâ izlemeyen varsa, tez zamanda izlesin o harika filmi. Demedi demeyin sonra.