Bahar Okuma Şenliği Sonu

Bahar Okuma Şenliği de bitti. İlginç kitaplar okudum diye düşünüyorum. Can'ın indirdiği bilimum kitap sayesinde istediğim kategorilere birşeyler yerleştirdim. Kategorilerin hepsi bitmedi ama 20 kitap olmuş sanırım :)


Kategoriler; 

1.Kategori (10 puan):  İsminde BAHAR mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların Bahar'da geçtiği bir kitap. (Ek olarak Bitkiler/Ağaçlar v.s. olabilir) 

Bahara Kadar Bekle Bandini / John Fante / Parantez Yayınları / 144 sf

2.Kategori (10 puan): Adında GENÇ kelimesi geçen veya Genç'lere dair bir kitap.

Sahilde Kafka  / Haruki Murakami / Doğan Kitap / 651 sf

3.Kategori (10 puan): Adında ÇOCUK kelimesi geçen veya ÇOCUK'lara dair bir kitap.

İntikam Çocukları / David Morrel / Altın Kitaplar /478 sf

4.Kategori (10 puan): Adında yada kapağında yada konusunda SAYILAR olan bir kitap.

Üç Beş Kişi / Adalet Ağaoğlu / YKY / 273 sf

5.Kategori (10 puan): Kitabın/Yazarın isminde His-Duygu kelimesi olan bir kitap.

Bir Son Duygusu / Julian Barnes / Ayrıntı /118 sf

6.Kategori (10 puan):  Biyografi yada Otobiyografi türünden bir kitap.


7.Kategori (10 puan): Nobel/Plutzer Ödüllü bir yazardan bir kitap.


8.Kategori (10 puan): Kitabın isminde bir Yiyecek/İçecek geçen yada yiyecek/içeçek ile ilgili bir kitap.

Otomatik Portakal / Anthony Burgess / İş Bankası Yayınları / 155 sf

9.Kategori (10 puan): Kitabından adında Sağlık ile ilgili kelime geçen yada konusu Sağlık olan bir kitap.


10.Kategori (10 puan): Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ile ilgili bir kitap.


11.Kategori(her kitap 10 puan, ekstra 20 puan): Kapağındaki baskın rengin YEŞİL olduğu iki kitap.

Rahip Mouret'nin Günahı / Emilé Zola /Ak Kitabevi /302 sf
Sadık Bey / Pınar Kür / Can Yayınları / 167 sf

12.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Bir Kadın yazardan üç kitap, yada üç KADIN yazardan birer kitap.
Eski, sonra, Şimdi / Nihan Yıldırım / Edebiyatist / 112 sf
Kara Bahar / Unica Zürn / Kırmızı Kedi /58 sf
Deniz Feneri / Virginia Woolf / İletişim Yayınları /182 sf 


13.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): İSVEÇ/İZLANDA/İRLANDA'lı yazarlardan birer yada birinden üç kitap.

Riga'nın Köpekleri / Henning Mankell / Altın Kitaplar /223 sf
Sırlar Şehri / Arnaldur Indridason /Sinemis Yayınları / 280 sf
Dublinliler / James Joyce / İletişim Yayınları /184 sf 
14.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Üç kitaptan oluşan bir ÜÇLEME yada bir serinin üç kitabı.

Endgame Serisi /James Frey / Pena Yayınları

Çağrı 534 sf
Gök Anahtarı 544 sf
Oyunun Kuralları 383 sf
15.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Kendinizin belirleyeceği bir temaya uygun üç kitap. 

İsmi ünlü harfle başlayan kitapları seçtim.

İcat Çıkarma! /Albert Jack/ Eksik Parça Yayınları / 255 sf
O Lâf Hemingway'in Değil / Garson O'Tool / Kara Karga Yayınları 372 sf
İçimde Ölen Biri Var / Tolga Yazıcı / Kent Kitap / 192 sf

Okuduğum kitap sayısı : 20 200 puan
Okuduğum sayfa sayısı :  5536 sf 55 puan 
Ekstra puanlar :       130 puan

Toplam :        385 puan     



Bu Hafta Sonu Mola Verdim

Sabah çok yorulmuş olduğuma karar verdim. Temizlik,  yemek,  çamaşır falan değil beni yoran sürekli bir şeyleri plânlamak, ayarlamak. Su bitiyor sipariş vermeli,  yemeğe ne yapsam, kimi kaçta kaldıracaktım ben, falan filan. İçim daraldı her an birilerini düşünmekten. İki gün ergene bağlamaya karar verdim. 

İş yapmayacağım demiyorum,  ama sırf istediğim şeyleri yapacağım. Akşam kim ne yiyecekse ayarlasın, ne yapacaksa yapsın. Hiçbirine ne karışacağım ne ilgileneceğim.

Kitabımı okuyarak günü geçirmeyi plânlıyorum. Adalet Ağaoğlu'nun Üç Beş Kişi kitabı öyle palas pandıras ilerliyor ki bıraktığım anda her şeyi birbirine karıştırdığımdan ilk otuz sayfasını tekrar okumam gerekti. 

Akşama doğru pilates yaparım.

Bilmiyorum,  paşa gönlüm isterse taze fasülye ayıklayıp pişiririm. Zaten benden başka sebze seven yok evde.

Sabah mis gibi pide yedim. Bugün rejim mejim de yapmıyorum. 

İsyanım var ulannn :D :D





Her Gün Aynı Sokaklarda Her Gün Başka Güzellikler Keşfediyorum

Sabah eşek tepmiş gibi kalktığım günlerden biriydi.

Zorla kahvaltı hazırladım. Pazardan aldığım semizotunu yıkayıp pişirdim. Pilates yaptım. Yürüyüşe çıktım. Eve döndüğümde çok açtım. Kahvaltı yaptım. Ve artık yatabilirim mutluluğu ile yattım :)

Zaten sabah rutinim hemen hemen hep aynı. Sadece her sabah pilates yok. Ama Metos sayesinde (yüzünden ya da :D)  sabah yapmıyorsam sonra yapıyoruz videolarla. 

Uyandıktan sonra ayılmaya çalışmakla geçiyor bir müddet. Sonra mutfağa yöneliyorum. Yemeğimi en geç altı gibi yiyorum. Sekize kadar çay ve kuruyemiş keyfi. Sonrasında acıktıkça suya vuruyorum kendimi. 

Rejim yapmadığım sürece kilo aldığımdan şu 16 saat aç kalma işine özen göstermeye çalışıyorum ama Allah sizi inandırsın bi gıdım midem küçülmüyor.

Şu 21 gün yaparsan alışkanlık olur davası da tam bir palavra. Şöyle bi düşününce iki üç ay ayık kalan madde bağımlılarının b daha hiç kullanmaya başlamamaları lâzımdı.  Oysa bir kere bapımlı olan hep bağımlı. Bırakanlar bile sürekli savaş halinde.

Neyse. 

Ben gevezelik yapmaya değil mahalleden topladığım çiçekleri paylaşmaya gelmiştim.

İçlerine de Eddy Grant şakıları sakladım. Unutmuşum ne zamandır onu dinlemeyi. Çok keyif aldım size de dinletmek istedim.

Bu arada bir de tarihe kısa not. Dün annemle Kadıköy'e gözlük çerçevesi bırakmaya gittik. Ben beş aydan,  o da on beş ayda sonra ilk defa gitmiş oldu. Erkenden gidip kalabalıklar başlamadan döndük. Deniz kenarında bir dakika oyalanıp seyrettik azıcık.

Haydi bakalım şarkılara şimdi :)









Kitap Salı ( Ne Kadar Okuyamamışım :)

Bir ay olmuş okuduğum kitapları anlatmayalı. Ve fakat gayet mantıklı bir nedenim var. Pek okuyamadım kitap :)

Bir aydır akşamları duolingodan fransızcamı  hatırlamaya çalışmakla geçmiş. Tek bir sıfattı öğrenmek için dört tane kelime ezberlemek gerekince bayağı meşakkatli bir iş oluyor bu tabi.  Onun yanında bir de oyun oynadım durdum. 

Neyse sonunda elimde sürünen kitapları bitirebildim.


Bir çok genel kültür bilgisi içeren İcat Çıkarma'yı okumam neden bu kadar uzun sürdü bilmiyorum. 

Son derece akıcı bir dille, keyifli bir anlatımla yazılmış, su gibi okunan bir kitap. Bilimden, sinemaya bir çok konudan bahsediyor. Gişede iş yapmaz diye düşünülen filmleri görünce insan gülümsüyor. Kitaplar, müzisyenler, bilimadamları. Hepsi var. Güzel bir genel kültür kaynağı.



İçimde Ölen Biri Var,  blog arkadaşlarımızdan Tolga'nın kitabı. Kitap fuarına gittiğim gün onun da orada olacağını öğrenince uğramıştım standına.

Tolga'nın yazılarını seviyorum. Kitabındaki bir çok cümleyi de çok sevdim. Beni rahatsız eden şey kitaptaki herkesin bana Başkomiser Nevzat'ın ekibini hatırlatmasıydı. Bilemiyorum belki gönderme vardı da ben anlamamışımdır, zira pek kafam basmıyor öyle şeylere. Bu kadar bire bir olmasının bir manası vardır diye düşünmekle birlikte bulabildiğimi söyleyemeyeceğim. 


Ölmemiştim ben daha, içimde ölen birileri vardı ama dirilmeye meyilli devrimci duygularım da yok değildi.

Zamanla aram hep kötü olmuştur. Kötü dediysem bir düşmanlık gibi değil bu. O beni yakalamak için, ben ondan kaçabilmek için uzunca yıllar didindik durduk. Sonra haliyle yorulduk. Niye böyle bir şey yaptım, beni buna iten neydi hiç düşünmedim. Belki düşünebilseydim  aldığım nefesin hesabını vermekten usanabilirdim.

İç sesiniz bir ayna görevi üstlenir o zaman. Kelimeler cümleyi doğurur, cümleler karşısında görmeyi isteyeceği kişiyi görür. Oluşan cümlenin yansıması bu aşamada kritiktir. Olası bir durum bütün birikmişliği bir cam kesiğine dönüştürüp sizi yok edebilir.

Cümleler cümleleri doğururdu. Ve her cümle bir sonraki cümleye de doğrudan bağlantılıydı. O yüzden kuracağım firari bir cümlenin peşinden koşmaktansa beklemeyi yeğledim.

"Bunlar"  dedim , " hayatı güzelleştirmek yerine kafalarını güzelleştiritorlar, ne acı...  "

Bazen çevrendeki gereksiz kalabalık sana yalnızlığını en iyi anlatandır.



Şu anda daha önce okumuş olduğum bir kitaba gömüldüm yeniden. Onu da çok anlayabilememiştim, belki bu sefer çözerim. 

Sahilde Kafka. Okuma şenliğinde Gençlik ile ilgili kitap ararken bilimum olay eşliğinde bu kitap çıktı ortaya. Altı sene olmuş okuyalı. Bir çocuğun evden kaçıp bir kütüphanede kalması dışında hiçbişeyi hatırlamadığımdan yeniden aldım elime :)

Ne kadar uzağa gidersen git, buradan gerçek anlamda kaçabilir misin?  Anlayamadığım tarafı bu işte. Mesafenin uzaklığına pek güvenmesen iyi olur.

Artık özgür olduğumu düşünüyordum. Gözlerimi kapatıp yalnızca ne kadar özgür olduğumu düşündüm. Oysa özgür olmanın ne anlam ifade ettiğini,  henüz tam anlayabilmiş değildim. Anlayabildiğim tek şey artık yalnız olduğumdu. Yalnız ve bilmediğim bir yerde.  Pusulasını ve haritasını kaybetmiş bir gezgin gibi. Özgür olmanın anlamı bu muydu acaba?  

Yüz yıl sonra, büyük olasılıkla buradaki insanlar (ben de dahil)  yeryüzünden silinmiş, toprağa ya da küle dönüşmüş olacak. Böyle düşünmek tuhafıma gidiyordu.. Önümde olan her şey bir serap gibi gelmeye başlıyordu. Sanki rüzgâra kapılıp her an savrulup gidecek gibi. Ellerimi açarak dikkatlice baktım. Şu annyaptığım işin bir amacı var mıydı acaba?  Neden yaşama böylesine sarılmam gerekiyordu. 

Herkesin hayatında artık geri dönülemez bir noktaya geldiği olur. Nadiren de artık daha ileri gidemeyebiliriz.  O noktaya geldiğimizde,  bu iyi bir şey de olsa kötü bir şey de olsa,  sessizce kabullenmekten başka çaremiz olmaz. İşte bu sayede hayatta kalmayı başarırız.

Farklı insanları severim.  Şu alemde,  yüzlerindeki sıradanlığı bozmamaya çalışarak, düzenli bir hayat yaşıyor gibi görünenler daha güvenilmez olur çünkü.


Eveet,  gördüğünüz gibi bir ayın özeti iki buçuk kitap. Herhalde okuma şenliğini Sajilde Kafka ile bitiririm. Ya da belki bir kitap daha sıkışır mı araya, bilemedim :)



Nostaljik Pazartesi

Doğumgünü pastaları illa pastaneden alınmış, süslü püslü,  kocaman pastalar olmak zorunda değil demişim vakti zamanında. Hâlâ da öyle diyorum :)


13 Temmuz 2016 Çarşamba

Doğumgünü Pastası mı ? Biraz Açık Fikirli Olabilirsin :)

Doğum günlerinde konusunda illahi cicili bicili kocaman yaş pastalara ihtiyaç yok. Hele ki çocuklar da sevmiyorsa boşuna almaya ne gerek var. 

Eee ne yapacağız diyenlere bizim pastalardan örnekler vereyim dedim.

Ki tabii ki ben hiç anlamam pasta yapmaktan :)


Bu Metehan'ın orman partisinden. Metehan şu anda bile ağzına sürmez yaş pasta. Ben de kek pişirip üzerine çikolata sosu dökmüştüm. Jelibon hayvanlar ve kürdana tutturulmuş ağaç resimleriyle gayet de hoş olmuştu bence :)


Annemle başbaşa kutladığımız bir evlilik yıldönümünde kendimize hazırladığımız pasta. Yarım kavun içine dondurma. Hımm , nefis :)


Dedektif partisinin pastası. Yalova'dayken Gamze bize ıslak kek yapıyordu. Çocuklar da bayılıyordu buna. Kekin üzerini bonibonlarla partiye göre süslüyorduk.


Ben pastadan çok ekler sevdiğim için bu favorim :) Hem hafif , hem pratik hem de çok cici gözüküyor bence.


Bu Any için hazırladığım doğumgünü masası. Pasta klasik yaş pasta  ama bu görüntüyü göstermesem yeniden olmazdı :)


Annemin harika elmalı turtası varken kim ister ki yaş pasta :)


Geçen cadılar bayramında Tezer'in yaptığı pasta. Çocuklar mozaik pasta sevdikleri için mozaik pastayı koni gibi yapıp üzerine şeker hamuru kaplamıştı. Yerken önce hamuru çıkartıp attık tabi :)


Babamız cevizli kek sever, bu da onun pastası.


Evet pasta görememektesiniz. O sene kuş gribi vardı. Pasta kremaları da malum çiğ. Biz de pizzayla parti yapıp mumlarımızı tepsiye dizip onu üflemiştik :)


Metehan'ın cheesecake pastası. Bir senesinde de donatlara kondurmuştuk mumları.


Ve bu yazıyı aklıma düşüren dün akşamki kolaj çalışmam. Geçen gün arkadaşlarıyla kestikleri pastanın yarısı durmaktayken ben de diğer yarısını çilekli mini baton pastayla tamamladım. Böylece hem çikolatalı pasta yemekten kurtuldum, hem de çok güzel gözüktü :D

Can Sana Sürpriz Bir Şey Aldım Dediğinde Geriliyorum Yeminle

Zira büyük ihtimal gereksizce para harcadığı için sinirleneceğim, istemeyeceğim, o da bana istemedim diye bozulacak bla bla bla.

Nitekim kullanmadığım iki mikrofonun ardından üçüncüsünü almış şimdi de. 

Pufff.

Bu arada kapının önünde bir borunun üzerine kerata asıyorduk. Oraya askı takayım deyip duruyordu,  istemedim. Zaten var. Gereksiz bişey.

Dün bir baktım yapmış yine.

Sesimi çıkartmadım artık.

Bugün demez mi yaptığım şeyi fark etmedin.

Ay, bu adam evdeki her şeyi fark ettiğimi anlamıyor.

Gayet fark ettim dedim. 

O zaman neden çok güzel olmuş dememişim.

İstemediğimi kaç kere söylediğim halde yapmış, söylenecektim, bi büyüklük edip söylenmedim, bir de övgü bekliyormuş benden.

Hey Allahım. 

Şimdi de aldığı paketi açalım diye mızıldanmakta.

Bana aldıysan,  benim paketim, açmadan geri göndermek istiyorum. 

Ama yok, onu açmadan rahat edemez şimdi. Bi mikrofon daha dolanacak evde.





Oradan Buradan

Sabah yediye gelirken kalktım.

Bilgiç'e kahvaltı hazırladım.

Dolmalık biber yıkadım, ayıkladım pişirdim.

Mantar soyup doğradım.

Dört gündür balkonda beni bekleyen bezelyeleri ayıkladım.

Akşam erkenden yatıp deliksiz uyumuştum ama hâlâ uykum var, onca işi yapmış olmama rağmen açılamadım.

Sanırım sabah sporum iptal oldu. Diğer arkadaş katılamayacakmış.

Hava da soğudu bir anda. Buz gibi rüzgâr esiyor. Balkon masasında ne varsa uçtu yere.

Bugün yemeğime de dikkat edeyim, bir kaç gündür ne bulsam yiyorum. 

Ama canım insanın pilates hocası memleketinden dönerken şunları getirmez ki..


Bir de boşnak böreğinin üzerine pekmezle iyi oluyor diyor.

Böylece daha çok spor yapmak zorunda kalacakmışım. Babababa :D


Şöyle bi gerinsem kendime gelir miyim ki acaba? 


Günler birbirinin aynı geçiyor. Gerçi benim yaşımda birbirinin aynı geçmesi iyi bişi. Değişikliklerde pek hayır olmuyor :D

Okullar tatil olsa da karavanla minik kaçamaklar yapsak.

Biraz kendime gelsem.

Bir de Kadıköy'e inmem lâzım. Bilgiç yine kırdı gözlüğünü. Onunla yatıp kalkıyor. Gözlük altı ay dayanmıyor. Yatma o zaman di mi? 

Ufff, çok uykum var.

O Geliyor

 Yıl, 1919,

Mayısın on dokuzu.
Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını
Yeryüzüne can veren
Cana heyecan veren
Al yüzlü oğan güneş!
Takanın burnu nasıl Karadeniz'i yırtar;
Siz de bir anda öyle yırtınız uykunuzu,
Uyanın Samsunlular!
Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını
Al yüzlü oğan güneş!
Bugün Çaltı burnundan gülerek doğan güneş!

Yıl, 1919,
Mayısın on dokuzu.
Uyanın Samsunlular!
Uyumak ölüme eş,
Diriltin ruhunuzu.
Ufukta bir gemi var!

Fakat bu gemi niçin böyle yavaş geliyor?
Acaba yolu mu az, yoksa yükü mü ağır?
Bu gemi umut yüklü, inan yüklü, hız yüklü;
İçinde bu vatanın derdiyle yanan bağır,
Kurulacak yarını düşünen baş geliyor.
Bir baş ki gökler gibi bir küme yıldız yüklü!
Bu gemi onun için böyle yavaş geliyor

Yıl, 1919,
Mayısın on dokuzu.
Ufukta duran gemi gitgide yaklaşıyor
Sanki harlı bir ateş
Yakıyor ruhumuzu.
Beklemek üzüntüsü her gönülden taşıyor.
Üzülmemek elde mi?
Hız yüklü, inan yüklü, umut yüklü bu gemi!

O umut yayıldıkça ruhlara sıcak sıcak,
O hız doldukça bütün damarlara kan gibi,
Gizli gizli inleyen her yürek canlanacak,
Ateşler püskürecek uyanan volkan gibi!

Gittikçe büyükleşen
Gölgene dikilmekten
Karardı gözlerimiz.
Koş, atıl, gemi, sana engel olmasın deniz!

Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel!
Kuşlar gibi uç da gel, rüzgâr gibi es de gel!


Celal Sahir EROZAN



Şiirin okunduğu düzgün bir video bulamayınca ben okudum.  Provasız tekrarsız bir defada bu kadar oldu :)


Bu Akşamın Renkleri

Gün batarken, karşıdaki apartmanın penceresinde her akşam başka şölen oluyor.

Bu akşam yağmur ve bulutlarla birlikte renkten renge girmiş gökyüzü.


 Penceremde her saat başka bir sanat eseri sergileniyor sanki. Ben de hepsinin tadını çıkartmaya çalışıyorum. 

Patates Kızartırken Zamanda Yolculuk Yapar mı İnsan?


Ben bir değil iki yolculuk yaptım. 

İlkinde üç kız bizde buluştuğumuz gün geldi gözümün önüne. Ev kuşu annemler ilk defa evde yoklar. Biz de film keyfi yapacağız. Öncesinde patates kızartıp yanına da salata hazırlayalım dedik. Zühal'in salatasının sosu öyle çoktu ki salata çorbasına dönmüştü, patateslerin dışı yanmış içi çiğdi, üstelik fırının yanında bir kara delik olduğunu keşfetmiştik, neyi düşürsek ortadan kayboluyordu 😂

Diğerinde de Melihat Gülses' in yazlığına ışınlandım. Bir akşam gitmiştik. Yaz sonuydu. Dışarıda kocaman bir sofra kurulmuştu. Bana da patates soyma işi verilmişti. Ehehe, kazık kadar genç kız olarak ilk defa patatesi orada doğramıştım ki gerçekten çok sanatsal bir çalışmaydı 😂 Yemek sonrası konser ise harikaydı. 

Anılar. 

Bir küçük gülümseyiş, bir tatlı sızı.

Dile Kolay 16 Yıldır Aralıksız Blog Yazıyormuşum

Dün sabah tatsız şaka ile kalktığımdan kutlamaya keyfim kalmamıştı ama neyse bütün yazılarım geri döndü. Bu bahaneyle ben de bloğun yedeklemesini yapmış oldum. Artık kutlayabiliriz.

Bu blog açıldığı zamanlarda biz böyleymişiz :


Evliliğimizin sekizinci yılıymış.


Annem henüz saçlarını boyuyormuş.


Kayınvalidem hayattaymış.


İzmir'de Aliağa kampına gidiyormuşuz.


Can henüz yüz kilo olmamış :D


Ben yüz yılda bir saçımı sarıya boyatıp (sabah ondan akşam altıya kadar kuförde kalıp),  hiç sevmeyip, verdiğim üç yüz liranın hatırına bi altı ay dayanmaya çalışıyormuşum.

Bilgehan bezi yeni bırakmış.

Metehan anaokulundan mezun olup ilkokula başlamış. 

İzmir'de beş oda bir salon,  tek katlı, bahçe içinde bir lojmanda yaşıyormuşuz.



ON ALTI YIL.

Dile kolay.

İnanamıyor insan :D


Blogger Altı Yazımı Kural İhlali Var Diye Silmiş !

Tabi yazılarımı sildiği için göremiyorum da ne kural ihlali olduğunu ama başlıklarına bakıyorum "Bu sabah bi giyinip süslenesim geldi"  yazısında ne gibi bi kural ihlali olabilir,  ya da "Temizlik günleri iş listesi"n de. Yedi bin küsür yazım var bu altısında ne yapmışım çok merak ettim.

Sonra yazımı nasıl siler, bari taslağa falan çevir. 

Çok sinirlendim sabah sabah.

Sonradan Ekleme :

Az önce Kadriye ile mesajlaştık, ona da olmuş aynı şey. Bana mail ile takip edenleri hatırlattı. Eğer yazılarımı mail ile takip eden varsa şu yazıları bana yollayabilir mi?  Çok sevinirim.

http://metebilge.blogspot.com/2021/02/temizlik-gunlukleri-is-listesi-he-canm.html

http://metebilge.blogspot.com/2021/03/oradan-buradan.html

http://metebilge.blogspot.com/2021/03/kitap-sal.html

http://metebilge.blogspot.com/2021/03/bu-sabah-bi-giyinip-suslenesim-geldi.html

http://metebilge.blogspot.com/2021/03/kitap-sal_9.html

http://metebilge.blogspot.com/2021/03/nostaljik-pazartesi-tokyo-yolcusu.html


Hayır filmlerden falan bahsettiğim yazılar olsa afiş mafiş fotoğraftan diyeceğim, bunlarda ne olabilir anlamadım. 

Son olarak bloglarınızın yedeğini almayı unutmayın.  Ayarlara tıklayıp aşağı doğru inerseniz, yedekle komutunu bulursunuz. Yazılar, fotoğraflar ve yorumlar yedekleniyor böylece. 


Saat 13.30 itibariyle en son not :

Yazılarım bir bir taslak halinde listeme dönüyor 

Merhaba,

     "Oradan Buradan" adlı yayın Topluluk Kuralları'na 
https://blogger.com/go/contentpolicy göre yeniden değerlendirildi. İnceleme 
neticesinde yayın yeniden etkinleştirildi. Yayına 
http://metebilge.blogspot.com/2021/03/oradan-buradan.html adresinden 
erişebilirsiniz.

     Saygılarımızla,

     Blogger Ekibi

Şeklinde mail geldi, diğerlerini de bekliyorum artık.



Ramazanın Son Günü Gelmiş

Ne yaptım, nasıl geçti hiçbir fikrim yok. Eskiden sokağa çıkıp gezip tozmayı özlediğimden bayramı heyecanla beklerdim ama şu anda akşam yemek saatimizin altıya dönmesi dışında değişecek bir şey olmayacak.

Bir ay boyunca ne bulsam yedim,  şimdi yeniden yemek düzeni oturtmam gerekecek. Bu arada görümcemin de aklını çeldim, birlikte rejime başlayacağız. Aldığım 2 kiloyu + 3 kilo daha verirsem benden mutlusu yok. Bu kilo verme işini eklemlerimdeki ağrılarımı azaltmak için istiyorum. Taaa bundan 15 kilo zayıfken ortopedistim kilo almasan iyi olur dediydi :D Adam haklıymış.

Bugün evi temizlerim diye düşünüyorum.  Yani toparlarım. Bayramdan sonra yatak odası ve banyonun kıyı köşe temizliğini yapmam lâzım, bahar temizliğimden onlar kalmıştı.

Ramazanda duolingodan fransızca çalışmak iyi oldu. Bugün 24. günüymüş. Yarım saat bir saat, ara ara oturduğum yerden baktım. Nasıl o kadar unutmuşum inanamadım. 


Bu arada Fransızca-Türkçe olmadığı için İngilizceye de çalışmış oluyorum.  En güzel özelliği kulak dolgunluğu yaratması. Şu pandemiden sonra ilk Fransa'ya gitmeli.  Gerçi Can euro aldı başını gidiyor ben seni Kongo'ya Togo'ya felan götüriim diyor ama şimdi baktım Şeyşeller de olurmuş :D

Saat dokuz. Jonathan mutfak camımı rezil etmekle meşgul. Gagasından damlayan sularla mahvediyor camı. Hayır kocaman ve silemediğim bir cam zaten. Kuşa da kıyamıyorum ama bu duruma ne çözüm bulacağım bilmem.


Şu anda bu vaziyette,  benden peynir,  et falan bekliyor. Pencereyi açıp uzattığımda elimden alıp gidiyor :)


Camın hali de böyle.

Güneşli pırıl pırıl bir sabah. Üç gündür oldukça serin gerçi, akşamları polarla oturuyorum. Rüzgâr durmuş en azından, balkondaki fidanlarım zarar görecek diye korktum, elime ne geçerse onunla demire bağladım dün.


Şu şalap şulup halimle yanlarında diz çöküp çektim ki boyları belli olsun. Üstteki kayısı alttaki kiraz.


Çam ve limon mu portakal mı  bilmediğim bir ağacım daha var. Hatta onlar dışında elma ve şeftali olduğunı düşündüğüm iki tane daha var. Yediğim meyvaların çekirdeklerini saksılara sokuşturuyorum,  oradan çıkıyorlar. 

Ne tuhaf, değil mi?  Bir avuç toprak bile yeterken bir insana dünyalara sığamamamız...

Bu sabah da böyle.

Sosyal deneyimin son halini de paylaşıp gidiyorum. Şu anda oda bu durumda.



Fotoğraflara Haluk Levent'in son albümünden türküler koyuyorum,  ben çok sevdim bakalım sizin de hoşunuza gidecek mi? 


Son Dakikaaa..

İnanılmaz ama gerçek.Kupaların bir kısmı makinaya girdi.  

Kalan tabakları da kaldırmasını ve çöpleri atmasını söyledim artık.

Bu Ev Neden Böyle Dağınık, Küçük Diye Herhalde

Dediğinde uçan tekme atarak bi dağıtmak istedim yalan yok.

Hayır canım dedim, ben pazar günü iş yapmadan yattım, eh ben yatarken bi Allah'ın kulu bişeyini kaldırmadığı için her şey ortalıkta. Daha büyük ev olsa daha dağınık olacak. 

Sonra gün boyunca üç gün önce ne diye aldıysa salonda bıraktığı tişörtünü, bir ay önce konserde çıkartıp kolonun üzerinden bir daha almadığı el fenerini felan başına kaktım. (Sosyal deney kapsamında ellemediydim o ikisini,  yoksa daha çok şey vardır da) 

Dün biz spor yaparken çöp almaya geldi kapıcı, Metos jet hızla verdi döndü. Tabi çöp kutusuna torba geçirmedi o sırada. Akşam Çöpe kül tablasını boşaltmaya giden Can  'dan bir söylenme geldi. Çünkü çöp kutularına torba geçirme yetisi sadece bende var, diğerleri bakmadan atar içine. Torbası yoktur onun diye seslendim. 

Başka bir şey konuşmadık. Doğal olarak torbası takılmış iş hallolmuştur diye düşünüyorum. 

Bu sabah buzdolabına bakarken yerde tozlar gördüm. Patatesin torbası yerdeydi, çamuru mu dökülmüş diye onu kaldırdım, içinde izmaritler. Silkeledim, her yer kül oldu.


Çöp kutusuna torba da takmamış. Ben taktım. Tam yeri de temizleyecektim ki bıraktım. Uyansın başına ekşiyeceğim. Sinirden başıma ağrı girdi.

Nedir bu yaaa? 

Haaa, diğer sosyal deneyimde henüz tık yok. Sanırım dün şu divanda duran  iki tabağı getirdi. 


Çocuklarıma elleri oyuncak tutmaya başladığından itibaren oyuncaklarını toplattım, ilkokuldan itibaren yataklarını yaptılar,  onlara göre askılar ayarladım okuldan geldiklerinde kıyafetlerini oraya asmalarını öğrettim falan. Kocama yaptığı her abuk dağınıklığı gösterdim. Çağırdım toplattım kimi zaman. 

Ama bir hiç elde ettim arkadaşlar. Devasa bir hiç. Çekip girmek istiyorum böyle zamanlarda. 

Etkinlik yapıyoruz, biter bitmez herkes ayrılıyor, bir çöp toplamıyor.

Mutfakta tabağını bulaşık makinasına koy dersem sadece tabak konuluyor çatal bardak falan için yeni bir komut lâzım. Yerde gördükleri tek bir şey kaldırılmıyor. Geçerken totolarıyla düşürdüklerine de dönüp bakmıyorlar.

Bir de utanmadan demez mi bu ev neden böyle dağınıkmış.

Ölür müsün öldürür müsün?