Bahar Okuma Şenliği de bitti. İlginç kitaplar okudum diye düşünüyorum. Can'ın indirdiği bilimum kitap sayesinde istediğim kategorilere birşeyler yerleştirdim. Kategorilerin hepsi bitmedi ama 20 kitap olmuş sanırım :)
- Mayıs 31, 2021
- 12 Yorum
Bahar Okuma Şenliği de bitti. İlginç kitaplar okudum diye düşünüyorum. Can'ın indirdiği bilimum kitap sayesinde istediğim kategorilere birşeyler yerleştirdim. Kategorilerin hepsi bitmedi ama 20 kitap olmuş sanırım :)
Sabah çok yorulmuş olduğuma karar verdim. Temizlik, yemek, çamaşır falan değil beni yoran sürekli bir şeyleri plânlamak, ayarlamak. Su bitiyor sipariş vermeli, yemeğe ne yapsam, kimi kaçta kaldıracaktım ben, falan filan. İçim daraldı her an birilerini düşünmekten. İki gün ergene bağlamaya karar verdim.
İş yapmayacağım demiyorum, ama sırf istediğim şeyleri yapacağım. Akşam kim ne yiyecekse ayarlasın, ne yapacaksa yapsın. Hiçbirine ne karışacağım ne ilgileneceğim.
Kitabımı okuyarak günü geçirmeyi plânlıyorum. Adalet Ağaoğlu'nun Üç Beş Kişi kitabı öyle palas pandıras ilerliyor ki bıraktığım anda her şeyi birbirine karıştırdığımdan ilk otuz sayfasını tekrar okumam gerekti.
Akşama doğru pilates yaparım.
Bilmiyorum, paşa gönlüm isterse taze fasülye ayıklayıp pişiririm. Zaten benden başka sebze seven yok evde.
Sabah mis gibi pide yedim. Bugün rejim mejim de yapmıyorum.
İsyanım var ulannn :D :D
Sabah eşek tepmiş gibi kalktığım günlerden biriydi.
Zorla kahvaltı hazırladım. Pazardan aldığım semizotunu yıkayıp pişirdim. Pilates yaptım. Yürüyüşe çıktım. Eve döndüğümde çok açtım. Kahvaltı yaptım. Ve artık yatabilirim mutluluğu ile yattım :)
Zaten sabah rutinim hemen hemen hep aynı. Sadece her sabah pilates yok. Ama Metos sayesinde (yüzünden ya da :D) sabah yapmıyorsam sonra yapıyoruz videolarla.
Uyandıktan sonra ayılmaya çalışmakla geçiyor bir müddet. Sonra mutfağa yöneliyorum. Yemeğimi en geç altı gibi yiyorum. Sekize kadar çay ve kuruyemiş keyfi. Sonrasında acıktıkça suya vuruyorum kendimi.
Rejim yapmadığım sürece kilo aldığımdan şu 16 saat aç kalma işine özen göstermeye çalışıyorum ama Allah sizi inandırsın bi gıdım midem küçülmüyor.
Şu 21 gün yaparsan alışkanlık olur davası da tam bir palavra. Şöyle bi düşününce iki üç ay ayık kalan madde bağımlılarının b daha hiç kullanmaya başlamamaları lâzımdı. Oysa bir kere bapımlı olan hep bağımlı. Bırakanlar bile sürekli savaş halinde.
Neyse.
Ben gevezelik yapmaya değil mahalleden topladığım çiçekleri paylaşmaya gelmiştim.
İçlerine de Eddy Grant şakıları sakladım. Unutmuşum ne zamandır onu dinlemeyi. Çok keyif aldım size de dinletmek istedim.
Bu arada bir de tarihe kısa not. Dün annemle Kadıköy'e gözlük çerçevesi bırakmaya gittik. Ben beş aydan, o da on beş ayda sonra ilk defa gitmiş oldu. Erkenden gidip kalabalıklar başlamadan döndük. Deniz kenarında bir dakika oyalanıp seyrettik azıcık.
Haydi bakalım şarkılara şimdi :)
Bir ay olmuş okuduğum kitapları anlatmayalı. Ve fakat gayet mantıklı bir nedenim var. Pek okuyamadım kitap :)
Bir aydır akşamları duolingodan fransızcamı hatırlamaya çalışmakla geçmiş. Tek bir sıfattı öğrenmek için dört tane kelime ezberlemek gerekince bayağı meşakkatli bir iş oluyor bu tabi. Onun yanında bir de oyun oynadım durdum.
Neyse sonunda elimde sürünen kitapları bitirebildim.
Şu anda daha önce okumuş olduğum bir kitaba gömüldüm yeniden. Onu da çok anlayabilememiştim, belki bu sefer çözerim.
Sahilde Kafka. Okuma şenliğinde Gençlik ile ilgili kitap ararken bilimum olay eşliğinde bu kitap çıktı ortaya. Altı sene olmuş okuyalı. Bir çocuğun evden kaçıp bir kütüphanede kalması dışında hiçbişeyi hatırlamadığımdan yeniden aldım elime :)
Eveet, gördüğünüz gibi bir ayın özeti iki buçuk kitap. Herhalde okuma şenliğini Sajilde Kafka ile bitiririm. Ya da belki bir kitap daha sıkışır mı araya, bilemedim :)
Doğumgünü pastaları illa pastaneden alınmış, süslü püslü, kocaman pastalar olmak zorunda değil demişim vakti zamanında. Hâlâ da öyle diyorum :)
Zira büyük ihtimal gereksizce para harcadığı için sinirleneceğim, istemeyeceğim, o da bana istemedim diye bozulacak bla bla bla.
Nitekim kullanmadığım iki mikrofonun ardından üçüncüsünü almış şimdi de.
Pufff.
Bu arada kapının önünde bir borunun üzerine kerata asıyorduk. Oraya askı takayım deyip duruyordu, istemedim. Zaten var. Gereksiz bişey.
Dün bir baktım yapmış yine.
Sesimi çıkartmadım artık.
Bugün demez mi yaptığım şeyi fark etmedin.
Ay, bu adam evdeki her şeyi fark ettiğimi anlamıyor.
Gayet fark ettim dedim.
O zaman neden çok güzel olmuş dememişim.
İstemediğimi kaç kere söylediğim halde yapmış, söylenecektim, bi büyüklük edip söylenmedim, bir de övgü bekliyormuş benden.
Hey Allahım.
Şimdi de aldığı paketi açalım diye mızıldanmakta.
Bana aldıysan, benim paketim, açmadan geri göndermek istiyorum.
Ama yok, onu açmadan rahat edemez şimdi. Bi mikrofon daha dolanacak evde.
Sabah yediye gelirken kalktım.
Bilgiç'e kahvaltı hazırladım.
Dolmalık biber yıkadım, ayıkladım pişirdim.
Mantar soyup doğradım.
Dört gündür balkonda beni bekleyen bezelyeleri ayıkladım.
Akşam erkenden yatıp deliksiz uyumuştum ama hâlâ uykum var, onca işi yapmış olmama rağmen açılamadım.
Sanırım sabah sporum iptal oldu. Diğer arkadaş katılamayacakmış.
Hava da soğudu bir anda. Buz gibi rüzgâr esiyor. Balkon masasında ne varsa uçtu yere.
Bugün yemeğime de dikkat edeyim, bir kaç gündür ne bulsam yiyorum.
Ama canım insanın pilates hocası memleketinden dönerken şunları getirmez ki..
Bir de boşnak böreğinin üzerine pekmezle iyi oluyor diyor.
Böylece daha çok spor yapmak zorunda kalacakmışım. Babababa :D
Günler birbirinin aynı geçiyor. Gerçi benim yaşımda birbirinin aynı geçmesi iyi bişi. Değişikliklerde pek hayır olmuyor :D
Okullar tatil olsa da karavanla minik kaçamaklar yapsak.
Biraz kendime gelsem.
Bir de Kadıköy'e inmem lâzım. Bilgiç yine kırdı gözlüğünü. Onunla yatıp kalkıyor. Gözlük altı ay dayanmıyor. Yatma o zaman di mi?
Ufff, çok uykum var.
Yıl, 1919,
Mayısın on dokuzu.
Kızaran ufuklardan kaldırıyor başını
Yeryüzüne can veren
Cana heyecan veren
Al yüzlü oğan güneş!
Takanın burnu nasıl Karadeniz'i yırtar;
Siz de bir anda öyle yırtınız uykunuzu,
Uyanın Samsunlular!
Kurutacak gözlerde umutsuzluk yaşını
Al yüzlü oğan güneş!
Bugün Çaltı burnundan gülerek doğan güneş!
Yıl, 1919,
Mayısın on dokuzu.
Uyanın Samsunlular!
Uyumak ölüme eş,
Diriltin ruhunuzu.
Ufukta bir gemi var!
Fakat bu gemi niçin böyle yavaş geliyor?
Acaba yolu mu az, yoksa yükü mü ağır?
Bu gemi umut yüklü, inan yüklü, hız yüklü;
İçinde bu vatanın derdiyle yanan bağır,
Kurulacak yarını düşünen baş geliyor.
Bir baş ki gökler gibi bir küme yıldız yüklü!
Bu gemi onun için böyle yavaş geliyor
Yıl, 1919,
Mayısın on dokuzu.
Ufukta duran gemi gitgide yaklaşıyor
Sanki harlı bir ateş
Yakıyor ruhumuzu.
Beklemek üzüntüsü her gönülden taşıyor.
Üzülmemek elde mi?
Hız yüklü, inan yüklü, umut yüklü bu gemi!
O umut yayıldıkça ruhlara sıcak sıcak,
O hız doldukça bütün damarlara kan gibi,
Gizli gizli inleyen her yürek canlanacak,
Ateşler püskürecek uyanan volkan gibi!
Gittikçe büyükleşen
Gölgene dikilmekten
Karardı gözlerimiz.
Koş, atıl, gemi, sana engel olmasın deniz!
Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel!
Kuşlar gibi uç da gel, rüzgâr gibi es de gel!
Celal Sahir EROZAN
Gün batarken, karşıdaki apartmanın penceresinde her akşam başka şölen oluyor.
Bu akşam yağmur ve bulutlarla birlikte renkten renge girmiş gökyüzü.
Ben bir değil iki yolculuk yaptım.
İlkinde üç kız bizde buluştuğumuz gün geldi gözümün önüne. Ev kuşu annemler ilk defa evde yoklar. Biz de film keyfi yapacağız. Öncesinde patates kızartıp yanına da salata hazırlayalım dedik. Zühal'in salatasının sosu öyle çoktu ki salata çorbasına dönmüştü, patateslerin dışı yanmış içi çiğdi, üstelik fırının yanında bir kara delik olduğunu keşfetmiştik, neyi düşürsek ortadan kayboluyordu 😂
Diğerinde de Melihat Gülses' in yazlığına ışınlandım. Bir akşam gitmiştik. Yaz sonuydu. Dışarıda kocaman bir sofra kurulmuştu. Bana da patates soyma işi verilmişti. Ehehe, kazık kadar genç kız olarak ilk defa patatesi orada doğramıştım ki gerçekten çok sanatsal bir çalışmaydı 😂 Yemek sonrası konser ise harikaydı.
Anılar.
Bir küçük gülümseyiş, bir tatlı sızı.
Dün sabah tatsız şaka ile kalktığımdan kutlamaya keyfim kalmamıştı ama neyse bütün yazılarım geri döndü. Bu bahaneyle ben de bloğun yedeklemesini yapmış oldum. Artık kutlayabiliriz.
Bu blog açıldığı zamanlarda biz böyleymişiz :
Ben yüz yılda bir saçımı sarıya boyatıp (sabah ondan akşam altıya kadar kuförde kalıp), hiç sevmeyip, verdiğim üç yüz liranın hatırına bi altı ay dayanmaya çalışıyormuşum.
Bilgehan bezi yeni bırakmış.
Metehan anaokulundan mezun olup ilkokula başlamış.
İzmir'de beş oda bir salon, tek katlı, bahçe içinde bir lojmanda yaşıyormuşuz.
ON ALTI YIL.
Dile kolay.
İnanamıyor insan :D
Tabi yazılarımı sildiği için göremiyorum da ne kural ihlali olduğunu ama başlıklarına bakıyorum "Bu sabah bi giyinip süslenesim geldi" yazısında ne gibi bi kural ihlali olabilir, ya da "Temizlik günleri iş listesi"n de. Yedi bin küsür yazım var bu altısında ne yapmışım çok merak ettim.
Sonra yazımı nasıl siler, bari taslağa falan çevir.
Çok sinirlendim sabah sabah.
Sonradan Ekleme :
Az önce Kadriye ile mesajlaştık, ona da olmuş aynı şey. Bana mail ile takip edenleri hatırlattı. Eğer yazılarımı mail ile takip eden varsa şu yazıları bana yollayabilir mi? Çok sevinirim.
http://metebilge.blogspot.com/2021/02/temizlik-gunlukleri-is-listesi-he-canm.html
http://metebilge.blogspot.com/2021/03/oradan-buradan.html
http://metebilge.blogspot.com/2021/03/kitap-sal.html
http://metebilge.blogspot.com/2021/03/bu-sabah-bi-giyinip-suslenesim-geldi.html
http://metebilge.blogspot.com/2021/03/kitap-sal_9.html
http://metebilge.blogspot.com/2021/03/nostaljik-pazartesi-tokyo-yolcusu.html
Hayır filmlerden falan bahsettiğim yazılar olsa afiş mafiş fotoğraftan diyeceğim, bunlarda ne olabilir anlamadım.
Son olarak bloglarınızın yedeğini almayı unutmayın. Ayarlara tıklayıp aşağı doğru inerseniz, yedekle komutunu bulursunuz. Yazılar, fotoğraflar ve yorumlar yedekleniyor böylece.
Saat 13.30 itibariyle en son not :
Yazılarım bir bir taslak halinde listeme dönüyor
Merhaba,
"Oradan Buradan" adlı yayın Topluluk Kuralları'na
https://blogger.com/go/content
neticesinde yayın yeniden etkinleştirildi. Yayına
http://metebilge.blogspot.com/
erişebilirsiniz.
Saygılarımızla,
Blogger Ekibi
Şeklinde mail geldi, diğerlerini de bekliyorum artık.
Şeker isteyennn?
Mutlu bayramlar.
Not, Ay kafamın tepesinden çıkan şeyi yeni gördüm, hahah, neyse toka gibi gözüküyor :DNe yaptım, nasıl geçti hiçbir fikrim yok. Eskiden sokağa çıkıp gezip tozmayı özlediğimden bayramı heyecanla beklerdim ama şu anda akşam yemek saatimizin altıya dönmesi dışında değişecek bir şey olmayacak.
Bir ay boyunca ne bulsam yedim, şimdi yeniden yemek düzeni oturtmam gerekecek. Bu arada görümcemin de aklını çeldim, birlikte rejime başlayacağız. Aldığım 2 kiloyu + 3 kilo daha verirsem benden mutlusu yok. Bu kilo verme işini eklemlerimdeki ağrılarımı azaltmak için istiyorum. Taaa bundan 15 kilo zayıfken ortopedistim kilo almasan iyi olur dediydi :D Adam haklıymış.
Bugün evi temizlerim diye düşünüyorum. Yani toparlarım. Bayramdan sonra yatak odası ve banyonun kıyı köşe temizliğini yapmam lâzım, bahar temizliğimden onlar kalmıştı.
Ramazanda duolingodan fransızca çalışmak iyi oldu. Bugün 24. günüymüş. Yarım saat bir saat, ara ara oturduğum yerden baktım. Nasıl o kadar unutmuşum inanamadım.
Sosyal deneyimin son halini de paylaşıp gidiyorum. Şu anda oda bu durumda.
Fotoğraflara Haluk Levent'in son albümünden türküler koyuyorum, ben çok sevdim bakalım sizin de hoşunuza gidecek mi?
Son Dakikaaa..
İnanılmaz ama gerçek.Kupaların bir kısmı makinaya girdi.
Kalan tabakları da kaldırmasını ve çöpleri atmasını söyledim artık.
Dediğinde uçan tekme atarak bi dağıtmak istedim yalan yok.
Hayır canım dedim, ben pazar günü iş yapmadan yattım, eh ben yatarken bi Allah'ın kulu bişeyini kaldırmadığı için her şey ortalıkta. Daha büyük ev olsa daha dağınık olacak.
Sonra gün boyunca üç gün önce ne diye aldıysa salonda bıraktığı tişörtünü, bir ay önce konserde çıkartıp kolonun üzerinden bir daha almadığı el fenerini felan başına kaktım. (Sosyal deney kapsamında ellemediydim o ikisini, yoksa daha çok şey vardır da)
Dün biz spor yaparken çöp almaya geldi kapıcı, Metos jet hızla verdi döndü. Tabi çöp kutusuna torba geçirmedi o sırada. Akşam Çöpe kül tablasını boşaltmaya giden Can 'dan bir söylenme geldi. Çünkü çöp kutularına torba geçirme yetisi sadece bende var, diğerleri bakmadan atar içine. Torbası yoktur onun diye seslendim.
Başka bir şey konuşmadık. Doğal olarak torbası takılmış iş hallolmuştur diye düşünüyorum.
Bu sabah buzdolabına bakarken yerde tozlar gördüm. Patatesin torbası yerdeydi, çamuru mu dökülmüş diye onu kaldırdım, içinde izmaritler. Silkeledim, her yer kül oldu.
Çöp kutusuna torba da takmamış. Ben taktım. Tam yeri de temizleyecektim ki bıraktım. Uyansın başına ekşiyeceğim. Sinirden başıma ağrı girdi.
Nedir bu yaaa?
Haaa, diğer sosyal deneyimde henüz tık yok. Sanırım dün şu divanda duran iki tabağı getirdi.
Çocuklarıma elleri oyuncak tutmaya başladığından itibaren oyuncaklarını toplattım, ilkokuldan itibaren yataklarını yaptılar, onlara göre askılar ayarladım okuldan geldiklerinde kıyafetlerini oraya asmalarını öğrettim falan. Kocama yaptığı her abuk dağınıklığı gösterdim. Çağırdım toplattım kimi zaman.
Ama bir hiç elde ettim arkadaşlar. Devasa bir hiç. Çekip girmek istiyorum böyle zamanlarda.
Etkinlik yapıyoruz, biter bitmez herkes ayrılıyor, bir çöp toplamıyor.
Mutfakta tabağını bulaşık makinasına koy dersem sadece tabak konuluyor çatal bardak falan için yeni bir komut lâzım. Yerde gördükleri tek bir şey kaldırılmıyor. Geçerken totolarıyla düşürdüklerine de dönüp bakmıyorlar.
Bir de utanmadan demez mi bu ev neden böyle dağınıkmış.
Ölür müsün öldürür müsün?