Onlar Bizden Korksun





Bu partiden çok fazla fotoğraf yok ama kütüphaneye sakladığım sos lambası ve koridora dizdiğim gözler karanlıkta çok güzel durdular. Toplu fotoğrafta ilk bakışta görülmeyen herkesi fark ettiniz mi ? Kaç kişi var?







Dönüş Yolunda

İki saat uyuduktan sonra cin gibi kalktım. İyi ki internet varmış, kitabımı da okuyamadım yanımdakiler uyuyorlar diye. Neyse son iki saat kaldı. 
Doğuya giderken yol yedi buçuk saat sürmüştü, dönüşte dokuz. Dünyanın dönüş yönüne göre bir tarafa daha fazla yol alıyorsun , diğer tarafa daha az :) Çok ilginç, değil mi?


Gün doğumuyla geldiğim Moğolistan'dan gün doğumuyla ayrıldım.

Dün akşam incecikten yağan kar bana verdiği tatlı bir hediye oldu. 



Döndüğümde ikinci günü de yazacağım.

Şimdi bulutların üzerinde yolculuğa devam :)

Ulan Batur 1






















 Yine fotoğraflar tersten yüklenmiş ama hiç uğraşamayacağım, güzelim fotoğraf yükleme sistemini değiştirip şu hale getiren bloggera ...

Neyse siz aşağıdan yukarıya bakınız..

Can'ın uyanmasını beklerken bir taraftan bloğumla ilgileneyim dedim. Kitabımı okusam daha iyiydi ama sonra üşeniyorum yazmaya :D Başım da öyle ağrıyor ki.. Burun damlamı nedense çantamdan çıkarmışım, tıkanıp duran burnum sonunda başımı isyan ettirdi. Tuzlu su falan yaptım ama hiçbir işe yaramadı. 

Konuya dönelim.Size gecenin üç buçuğu bana sabahın sekiz buçuğu olduğu şu saatlerde bakalım dün ne yapmışız .

Kendi pilotumu yanımda götürürüm uçuşa giderken diyerek yola çıkmıştım. İnstagramda birisinin yorumu kahkaha atmama sebep oldu. Yazın bir video yayımlamıştım, ben önde dans çalışıyorum ama dansın hareketleri de hızlı ve abuk. Kendimi videoya alıyorum çalışırken zira yaptığımı zannettiğim hareketlerin gerçekte nasıl gözüktüğünü öğrenmem gerekiyor. (Hahah, tam bir hayal kırıklığı oluyor kendimi izlemek ) O sırada da balkon kapısından Can videoya yakalanmış. Benim video çektiğim dakika boyunca elindeki telefona hiç kıpırtısız bakıyor. Adamcağız Çin'den falan sabah dönmüş, uykusuz, yorgun, jetlag, çayını içip yatmaya gidecek. Videoyu izlerken olayıp absürdlüğüne öyle güldüm ki paylaşmayı düşündüm. Can'a seni kesmeyeceğim videodan, o adamlı video olacak ( Biz Kürşad'la videoları izlerken bayılıyoruz Can'ın olduğu sahnelere, renk geliyor resmen, ona "O Adam" diyoruz) dedim. Ve yine saf saf , kendi arkadaşlarım görecek diye paylaştım. Ay video bir ay keşfette kaldı, bir ara artık daral gelmişti yorumlarından falan, zavallı Can arkada duran kıpırtısız, hayattan bezmiş adam olarak akıllarda yer etmiş:D (Allahım çenem de düştü bu yazı nasıl bitecek bilmiyorum :D) İşte dün otele vardığımızda çektiğim fotoğrafın altına birisi "O balkonda oturan içi geçmiş abi dedikleri pilot mu?" diye yazmış. Hahahaha. 

Bu arada bir başkası da mesaj olarak "Tabii en güzelini yapıyorsunuz, dışarıdakilerin içine ne koyuyorlar belli değil." demiş. Allahım çevremdeki insanlar da benim gibi, ne güzel :)

Alttan ikinci fotoğrafta biznız hayatını göstereyim dedim. Hani çocuklar yatağımı yapmışlardı ya o yatak, kitabım, okuma lâmbam felan. Hey gidi heyyy, şımartılıyorum . 

Uçak inişe geçtiğinde karşımda gün doğumu renkleri belirdi. İlk baktığımda nehir akıyormuş gibi hissettim. 

Ama öyle ilginçti ki. Az uçak yolculuğu yaptım diyemem, pencere kenarından dışarıyı izlemişliğim de çoktur. Hani insan artık kanıksadığını düşünüyor. Bu sefer öyle olmadı. Alacakaranlıkta dışarıya bakıyorum. Hemen altımda bulutlar olması gerekiyor. Ama bulutların arasından ışık görüyorum. Eee orası yer mi ? Olamaz, yere o kadar yakın bu hızla uçmamıza olanak yok. 


Dağların zirvelerinin üzerindeki köyler olduğunu tahmin ediyorum buraların ama izlemesi gerçekten insanı ürpertiyor. 

İniş daha da ilginç. Zaten sonradan Can'la konuştuğumuzda neredeyse iniş yapılamayacak kadar bulutlu bir hava olduğunu, son anda pisti görünce indiğini öğreniyorum. Yani size Almaatı anıları anlatıyor da olabilirdim şu an.


Havaalanı şehrin bayağı dışında , bir saat yolu var . Bozkırın ortasından ilerliyorsun. Ama şehre gelince ilerleme duruyor. Bir anda kendimi İstanbul'da hissediyorum . Bir ara yarım saat kadar sadece duruyoruz. Sola dönmemiz gerekiyor ve ışık bekliyoruz. Işığın yanmasıyla sönmesi bir olduğundan oradan çıkamıyoruz bir türlü. Otele vardığımızda bütün ekip uçakta değil arabada yorulduk diyerek içeri giriyor. Neyse kahvaltıyı kaçırmadık. Burada saat on olmuş. İstanbul'da beş. Bir yanım bu saatte ne yemeği derken diğer yanım aç :)

Etli , pilavlı, çorbalı, kimçili, fasülyeli bir kahvaltı. Neyse bir santimetreküp şeklinde doğranmış olsa da üç çeşit peynir , yağsız tuzsuz zeytin de var. Tropikal meyveler en tatsız halleriyle endam eylemişler. Yaştır yemiştir diyerek yiyoruz. Diyet meyvesi :D 
Otel benden ekstra para almıyor. Gerçi kahvaltı salonundaki kız içeri girmemizle elime bir kahvaltı parası faturası tutuşturmaya çalışıyor ama Can resepsiyon ile konuşmalarını söyleyince iptal ediyorlar faturayı. E en başta biz kahvaltıyı ödeyelim mi diye sormuştuk zaten, hayır demişlerdi. 

Kahvaltı sonrası odaya dönüp tuş oluyoruz. Ben yine iki saat kadar uyumuşum, Can hiç uyumamış. 


Ben saat iki gibi uyanıyorum.  Üç gibi Can'ın başına ekşiyorum haydi kalk diye. O arada daha önce gelenlerden telefonunu aldığımız bir adamı arıyoruz bizi ertesi gün yazıtlara götürebilir mi diye .100 dolara Tonyukuk Yazıtlarına ( bize bir buçuk saat mesafede) , 400 dolara Orhun Abideleri 'ne görülebileceğini söylüyor ( Altıbuçuk saat mesafede). Otele girerken kapıda bizi tur kağıtlarıyla karşılayan adam kişi başı 100 dolar istiyordu , bu daha makul (araba altı kişilik olunca) 

Karar vermeyi akşama bırakıp gün bitmeden kendimizi sokağa atıyoruz. Trafik ve kornalar hâlâ devam. Hava düşündüğümüzden sıcak. Şapka takmak gerekiyor ama içlik giymeden dolaşılıyor. Her ter trafik polisi ve gitmeyen arabalarla dolu. Ve arabalarla ilgili çok ilginç bir şey keşfediyoruz, direksyonların kimi sağda kimi solda :D Trafik sağdan akıyor ama . 

Şehirdeki bu kadar çok trafik polisi niye ki diye düşünürken meydandaki Kazak Bayrağını araştırmak için baktığımda Kazakistan Cumhurbaşkanı 'nın geldiğini öğreniyorum. Sanırım curcunanın sebebi bu.


Büyük binaların arasında gördüğüm bir kaç eski binayı fotoğraflıyorum. Ağaçlar yapraklarını tamamen dökmüşler. Şehrin en çirkin hali bu olmalı. Kar yok, yeşillik yok. Zaten daha çok bina, yol ve bitmeyen korna sesi. Benlik bir yer değil. Üç milyon nüfuslu Moğolistan'ın üçte biri burada yaşıyormuş. Gezdiğim yerlerde bir tane sakin köşe görüp orayı seviyorum. (Bulun bakalım hangi fotoğraf) Cengiz Han Müzesi'nin önünden geçiyoruz , pek ihtişamlı. Gitmek istediğim Moğol Ulusal Müzesi'ne geldiğimizde bakıyoruz daha kapanmasına var, hazır güneşliyken biraz daha yollarda dolaşalım diyoruz. Az ileride Sukhbataar Meydanı Hükümet Sarayı'nın önünde. Çocuklar bisikletle geziyorlar. Gün boyu beni en gülümseten manzara bu oluyor.


Müzede fotoğraf çekmek için ayrıca para istendiği için müze fotoğrafı yok. Çok da para istemedilerdi gerçi ama cimriliğim tuttu. (Tıkla)Kapısının önünde çektiğim  videoyu göstereyim.

Müze çıkışı yemek yiyecek yer arayarak otele doğru dönüyoruz .Her yer Kore, Japon, Çin restoranı dolu. Geleneksel Moğol yemeği bulabilir miyiz diye bakıp en sonunda Can'ın her geldiğinde gittiği yere gidiyoruz .Otelin on metre yanında :D Neyse şık ve güzel bir yer. Keyifle yemeğimizi yiyerek dönüyoruz otele. Porsiyonları öyle büyüktü ki aldığım abur cuburlara elimi sürmüyorum. Buraya göre saat daha sekiz döndüğümüzde. Ona kadar uğraşıp didinip ayakta duruyorum . Tabi gecenin ikisinde hortluyorum sonra. Ben uzun yatamıyorum ki. Sağım solum ağrımaya başlıyor. Bir de gecenin ikisi dediğimiz İstanbul'a göre dokuz olunca hepten karışıyor her şey :D 

Bir saat debelendikten sonra yeniden uyumuşum neyse ki sabah yedi buçuk gibi kalktım. Şu an saat 11.00 olmuş. Can'ı uyandırdım  kahvaltı yapıp döndük o arada. Şimdi bu yazıyı bitirip yollara döküleceğim. Kocamı bir saat yürütmeyi plânlıyorum. Bari geleneksel bir yer görelim. Orhun Abideleri 'ne götürmediğine pişman olacağını hissediyorum :D En azından gidiş dönüş arabada 13 saat oturacaktı :P

Buraya kadar okuduysanız valla bravo :)

Görüşmek üzere..


Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun


 Her geçen gün sana hayranlığım artıyor Atam. O zamanlar da güllük gülistanlık değilmiş ve sen tek başına hepsine meydan okumuşsun, bütün her şeyi oya gibi işlemişsin ve öyle bir ortamdan bize bu harika cumhuriyeti hediye etmişsin. Kimsenin ümitsizliğe kapılmaya, bırakmaya, pes etmeye hakkı yok. Klavyelerde yapılan cengâverliklerle değil inadına bildiğimizden vazgeçmemekle vereceğiz savaşımızı. Cumhuriyet çocuğu olmaktan gurur duyuyorum. 

Yoldayım Anacım

Kapıdan çıkıp merdivene adım attığım sırada gökten vahiy şeklinde pasaportu almadığımı hatırlamasam şimdi havaalanından eve dönüyorum yazısı yazmam gerekecekti . Paltoyu unuttuğumu da balkonun altından geçerken hatırladım. Metehan'a oğlum bi bak oralarda kendimi unutmuşsam onu da atıver bana dedim artık.

Şu an havadayım anacım. Uçağı kullanan kocan olunca tek bir başına yolculuk yapıyorsun haliyle. Neyse biznizde boş yer varmış, benim bileti oraya yükselttiler. O sayede az biraz internetim var. Evde Yazar'la gevezelik ediyordum aklıma bloğa yazı yazmak geldi. Durun kuruyemiş getirdiler onu da açayım . Hey gidi iki gün önce misafir gelmeden tuvaletleri ovalıyordum bir de şimdi bak kıroliçeler gibi koltuğuma gömülmüşüm. Az önce yatağınızı yapayım mı diye sordular, ben yaparım moduna geçecektim ki durdurdum kendimi. Bi çık ev anası hallerinden Handan dedim. Hayır gittiğimiz yerde bu çocuklarla birlikte otelde kalacağız ,bana abes geliyor böyle servis almak :)

Bizim uçak işleri çok komik, yer yoksa kös kös evine dönüyorsun varsa bir anda biznız oluyorsun. Ortası yok. Bütün günü havaalanında geçirdiğimiz de oluyor. Meselâ dönüşte pek yer gözükmüyor uçakta, mecbur ben orada kalıcam artık :D

Sanırım yiyecek içecek servisi bitti, ışıkları kapattılar . İnsan bi çay verirdi , kuru kuru gitmedi bu yemiş. Notlarını kırdım. Can da hiç gözükmüyor, insan bi gelir napıyorsun diye sorar. Nerdee. 

Yalnız hayatımın en yumuşak konuşmalı pilot anonsunu dinledim. Böyle bir tatlış falan. Oysa ben kuul sesini bekliyordum. Sırf o yüzden yapmamış olabilir.

Neyse, sabahın yedisinde kalkıp bulaşık makinası boşalt, yenilerini doldur, çöpleri at, parti dağınıklığını toparla, pilates yap, yürüyüşe git, kahvaltı yap, çanta hazırla falan koştururken ne dinlenebildim ne uykumu alabildim. Biraz uyuyayım bari. 

Tam kapıdan çıkmadan regl olmayaydım iyiydi ama , napıcaksın, klasik Handan halleri. Olmasaydım şaşardım. Oysa geçen ay yaklaşık üç dakika kadar görünüp geçtiği için üçüncü bir çocuğum olacağına emindim neredeyse :D (Ay merak etmeyin direk anneanne diye öğretecektim artık)

Tamam konu özünden saptı. Bana iyi yolculuklar size iyi geceler. 

Ben Tembel Olmuşum

Aman o okula gidecek , kalkmaz şimdi , boş ver bir yere gitmeyeyim. Ama yalnız bırakmayayım derken ben de iyice eve kapanmaya başlamışım. İnanmayacaksınız ama her geçen gün bir yere gitmeye daha zor gıpraşır oluyorum. Eskisi gibi uça ese hazırlanmıyorum. Bu da beni korkutuyor. Zira çok gezen güzel olur çok oturan gazel olur arkadaşlar:D İnsan kendi kozasına kapandıkça otomatiğe bağlıyor, otomatiğe bağlamak çok rahat oluyor ama rahat , insan doğasına pek uygun bir kelime değil aslında. Kendini salmak, gelişmemek, sınırlarını aşmamak demek. Bir de bizim ailede alzaymır hikâyesi var. İşte alzaymıra hiç iyi gelmiyor . 

Ayrıca son günlerde yaşadıklarım bildiğimi sandığım bir şeyi daha iyi fark etmemi sağladı ki her şey düzelip de bittiğinde keyif yaparız demek çok saçma, her şey bitmiyor. Biz bir anda bitebiliyoruz ama. Hiç aklımızda yokken. 

Yarın Can Ulan Batur'a gidiyor. Henüz eksi otuzlara düşmemiş orada sıcaklık, sıfır civarında. 48 saat dinlenme zamanı var. İlk gün uyuyarak geçer gerçi, on saatlik yol yorgunu, bize göre gecenin bir yarısı oraya göre sabah varacağız. Ama bir gün etrafa bakma şansımız olur. Başbaşa iki günlük kaçamak yapmak beklerken kafamızı dağıtmamızı da sağlar diye düşünüyorum. Düşüncemi pekiştirip amaaan boş ver dememek için de buraya yazıyorum :D Sanırım çocuklar ve annem bensiz dört üç gün idare edebilirler. Pijamamı ve kitabımı alıp, bulduğum kalın kıyafetleri üzerime geçirip hazırlanmam pek vakit almaz. On dört senede üçüncü defa adamın peşine takılabilirim. Gerçi iki gün yatamayacak ben gidiyorum diye ama o da onun sorunu :D

Neyse saat dokuza geliyor, bugünkü partiye hazırlanmam gerek benim, oturmuş neleri düşünüyorum. Çok işim var çok.

On Sene

Geçmiş ilk partinin üzerinden.

Cadılar Bayramı'nda kendi kendimize minik şeyler yapıyorduk öncesinde. Ne bileyim yaprak boyayıp hayalete çeviriyorduk, karanlıkta korku hikâyesi okuyorduk, üzümlere yüz falan çiziyordum. O sene dur sofrayı da konsepte uygun hazırlayayım demiştim. Yine kendi kendimize eğleneceğiz derken Elâ aradı. Handan Abla çocuklara kıyafet almıştım ama burada katılacak parti yokmuş. Senin hazırlık yaptığını duydum biz de gelebilir miyiz dedi. Bizim Cadı Partisi bir anda Sevimli Canavarlara dönüş yaptı.

Şimdi bu minikler orta okul, lise öğrencileri. Sonraki senelerde yeni katılanlarımız, ülke dışına çıktığı için gelemeyenlerimiz olsa da herkes her sene azimle uygun günü bulup bu partiye katılmaya çalışıyor ya çok mutlu oluyorum.

Bu sene artık herkes büyüdüğüne göre partiyi loş ortamda yapmaya karar verdim. Çocuklara macera oyunu plânlamak yerine yılbaşı partisi gibi aktiviteler ayarlıyorum. Bakalım. 

Bir de evimi temizleyebilsem ne güzel olacak :D



Diğer partileri merak edenler Halloween etiketine tıklayabilirler :)

Bizim Evin En Korkunç Kostümü

 Parti kostümü bulmaya çalışan Bilgehan  

- Anne ben sen olabilirim aslında , kot üzerine tişört giyerim, boynuma makina asarım ..

İçeriden seslenen Metehan :

-Bilgehan Halloween olduğunu biliyorum ama gelecek olan küçük çocuklar var .

Diyecek bir şeyim yok hakim bey :D

Bu Sabah İnstagrama Yazdığım Yazı Burada da Dursun

 Biliyorum öyle bir zamanda yaşıyoruz ki her şey çok kötü diye düşünüyorsun ? Evet çok kötü olan bir çok şey var ama bunun içinde bulunduğumuz zamanla hiçbir alâkası yok. Daha kötüye gitmiyor dünya, hep aynı, insanın doğası hep aynı. Biricik hayatın var. En güzel şekilde , suçluluk duymadan , korkmadan, pısmadan yaşa. İyilikler de öyle çok ki. Ve iyilik yapanlar bu dünya ne kadar kötü diyerek ağlamıyorlar. Yapabileceklerini yapıp hayata gülümsüyorlar. Yaşamak çok güzel . Tadını çıkartmadan her şeyin düzeleceği günleri bekleyeceğim demek hep bekleyerek geçireceksin demek. Hayatta olman utanacağın bir şey değil. Hayatta olman bir şeyleri değiştirme şansının olması demek, kendinden başla, başını dik tut, yapabileceklerine odaklan ve onları en iyi şekilde yapmak için çalış ve sevdiklerine gülümseyip sarılmayı da unutma. İyi ki varsın 🌼






Fotoğraflardan birine tıklayıp şarkını almayı unutma. 

Haa unutmadan, fotoğraflara benim gibi şarkı saklamaya başlayanları gördükçe mutlu oluyorum , epeydir söylemek istiyordum , hep unutuyorum .

!

Allahım şimdi de her yeri durdurmuşlar. Saf saf instagrama bakayım dedim, internetimde sorun var zannettim , yokmuş, yavaşlatılmış her yer . Artık o kadar sıkıldım o kadar sıkıldım ki. Kimse bana güvenlik için carr curt demesin.


 Yorumlarınızı mailimden görüyorum ama blogları göremiyorum. Ona yasak buna yasak, bu ne yaaa. Dünya üzerinde yasaklanarak sona erdirilebilmiş herhangi bir şey var mı acaba. Yasaklar sadece masumların hayatını rezil ediyor, diğerleri keyfinde . 


Sonradan Not: Metehan bilgisayarından görebiliyormuş, ben telefondan göremiyorum. 

Akşam

Te Allam , yediğim ne dokunduysa midemde bıçaklar geçiyor sanki.. neyse..

Ütü bitti nihayet. O kadar mesudum ki :D

Başka da bişey yapmadım zaten. Bir makina çamaşır yıkandı, astım. Rüzgârdan umutlanmıştım ama tam kurumamışlar. Can uçuşa gidince nevresimi değiştirdim. Yorganı çıkarttım. 

Bana Bankok'a geliyor musun diyip duruyordu. Geliyorum deyince hemen kıvırtmaya başladı gelme diye. Ne soruyosun o zaman. Gece uçup sabah vardığı yere ne gideyim. Bütün gün uyuyacak, ben de otelde oturacağım herhal. Zaten ikinci günü de yok, ertesi sabah dönüyor. On küsür senedir uçuyor bir kere Tel Aviv bir kerede Mauritius denk düştü de gittim onunla. Millet inanamıyor bu kadar az gittiğime. Hele şimdilerde uzun kaldığı her yere kargo uçağıyla gitti. Diğer yerler de 24 saat. Ancak uyuyup kalkıp dönüyor.

Haftasonu parti yapacağız. Daha hiçbir şey plânlamadım. Alış veriş yapılacak, ev süslenecek, parti oyunları plânlanacak. İptal mi etsem diye geçti aklımdan ama oyalanacak birşeylere ihtiyacım var. 

Şimdi misler gibi yatağıma gömülmeye gidiyorum. Yarın becerebilirsem evimi toparlayacağım. Belki süsleri de çıkartıp başlarım birşeylere. 

Bu arada bütün güzel dilekleriniz için teşekkür ederim. Konuyla ilgili konuşasım yok. Sadece burada yazılı olması gerektiğini düşündüm. Her şey bitsin, geçti gitti kutlaması yaparız. Şu an yapılması gerekenlere odaklanıp gerisini düşünmemeye çalışıyoruz. Adam pilot olunca hastalanması da zor anacım. Uçamadığı zaman direk maaşı gidiyor. Bir sürü prosedürleri var falan. 

İyi olan ise Can'ın öksürmesi dışında hiç bir sorununun olmaması. Kolay atlatacağını düşünüyorum. 

Ama insanın bütün dengesi bozuluyor. Ölümlülüğü ile yüz yüze geliyor. Sanki bir anda ölme ihtimalimiz yokmuş gibi yaşamak en kolayı zira .

Evet artık tavuk gibi erkenden yatabilirim. Sabahın altısında hortlamıştım burnum tıkanıp, öğleyin güzellik uykumu da uyumadım, beynim uyumaya başlamış bile olabilir.

İyi geceler.




Sabah

Bu sabah duvardan düşüp ucu kırılan Home yazısına hâlâ ağlıyorum. 

Hayatımı su geçirmez bölgelerde yaşıyorum , hatta bazen öyle yaşıyorum kendimi ruhsuz ve sevgisiz bir insan gibi görmeye başlıyorum. Yapacaklarımı yapıyorum, kahkaha atıyorum, çayımı bulmacamı alıp keyif alıyorum. Uyuyorum. Sonra minik bir çatlak dağıtıyor beni. 

Kahvemi alıp balkona çıktım. Birazdan koşturmalar başlar. Dün kılımı kıpırdatıp bir şey yapmadığımdan bugün çok işim var. Önce geri dönüşüm çöpünü bırakıp gelmeliyim. Sonra spor, yürüyüş. Ev dandini. Bir aydır yığılı duran ütüyü halletmeliyim artık bugün. Ağrı kesici falan içeyim omuzum için. Dansımı çalışayım. Hayatın sıradanlıkları.

Sevgilimin ciğerine tutunan o kitleye de bir çift sözüm var. Bana bak, onun nefesini ancak ben kesebilirim, haddini bil...



Oradan Buradan

Annemin apartmanının tadilatı bitmeye yaklaştı sanırım. Tamamıyla bittiğinde bir huzur göreceğim sanırım. Bakalım.


Boynum için doktorun verdiği egzersizleri yapıyorum. Boyun fıtığı olmuş anlaşılan. Anlaşılmayan kısmı ise, anacım bir sabah kalktım boynum tutulmuş diye mi olur bu yaaa. Öncesinde bir rahatsızlık hissetmez mi insan. Dedim ama bir akşam sağlam yatıp ertesi sabah topallayarak kalkmış, ayak parmağında kemik erimesi mi kas sıkışması mı ne ise onu olmuş bir geçmişim de yok değil.  Kafamı sağa sola çevirmek bir azap. Yukarış aşağı çevirmemi de doktor yasakladı. Aklıma gelmemiş iyi diyorsun doktor da yemek, bulaşık, ütü, temizlik, onları nasıl yapıcak başımı eğmeden demek. Omuzumda da kocaman bir ödem. Ağır kaldırmayacakmışım. Sağ kol bu, tencereyi de kaldırıyor, ütü dediğin şey bir saat sonra eşek ölüsü kadar oluyor, çaydanlık bile ağır . 


Neyse , bunlar alıştığım şeyler. Asıl çalışmadığım yerden çıktı zorlu bir imtihan. Şu an karman çorman bir haldeyim. Hem kaskatı hem dağınık. Ben ona o kadar demiştim bunu bir kere yaşadım bir daha yaşamak istemiyorum diye oysa. Dualarınız bizimle olsun. Geçti geçti...


Zamanın Ardında İstanbul Roma












Diş hekiminden dönerken bir klasik olarak Kalyon Kültür'de sergi gezdik annemle. Bunu 55 yeni listeme ekleyebilirim bence. 

Kalyon Kültür'ün kendi binası da harika zaten. Gıcırdayan ahşap merdivenlerine bile bayılıyorum. Bir de böyle sergiler oluyor. Bedava geziliyor. 

En sondaki fotoğraftaki odadan başlıyordu sergi. Yanımızda duran bir tatlı kız vardı. Dedim serginin açıklama kitapçığı yok mu, ben anlatıyorum isterseniz dedi. İsteriz tabi. Bazıları hızlıca girip çıktıkları için istemiyorlarmış. 

Hızlıca girip çıkmayı da anlayamıyorum. Girip üç fotoğraf çekiyorlar mı napıyorlar ? Ben bir yeri gezerken anlamasam bile uzun uzun seyretmeyi severim :)

Rumeli Caddesi 'ne yolunuz düşerse buraya da uğramayı unutmayın bence. Sanatçı Kenan Işık İstanbul ve Roma'dan yola çıkarak şehirlerin betonlaşmasını çok güzel anlatmış.