- Kasım 29, 2015
- 23 Yorum
Sabah yedi buçukta yollara düşüp harika manzaraya karşı kahvaltı ettikten sonra Süleymaniye Camii turu yaptık.
Arkadaşımız Ahmet fotoğraf makinalarımızın ince ayarlarını bize anlatırken biz öğreneceğimizi öğrendik. Onun makinası harikaymış ondan alcaz :)
Turun sonu Mısır Çarşısı'nda bitti.
Bunlar cep telefonumla çektiklerim asıl makinadakiler bilgisayara aktardıktan sonra gelecek. Gerçi benim büyük makinamla çektiklerimde netlik sorunu oluyor ama bakacağız artık :)
Hepinize iyi pazarlar. Günlük hayatın sıradanlığına saklanmış güzelliklere objektifinizi zumlamayı sakın unutmayın :)
- Kasım 29, 2015
- 20 Yorum
Eveeet hikâyenin sonuna yaklaştık artık. Bu bölümü buraya koymak istemedim, başını okumayanlar direk sonuna bakmasınlar diyerek sizi Bir Varmış Bir Yokmuş bloğuma alıyorum. Buyrun efendim :)
Bu arada hikayem de bayağı uzunmuş onu fark ettim şimdi :) Her bölümün arasını kırmızı noktalarla belirledim. Baş kısımları okuyanlar en alta insinler :)
Bu arada hikayem de bayağı uzunmuş onu fark ettim şimdi :) Her bölümün arasını kırmızı noktalarla belirledim. Baş kısımları okuyanlar en alta insinler :)
- Kasım 28, 2015
- 2 Yorum
Sabahın erken saatleri. Can birlikte yaptığımız kahvaltı sonrası işe gitti. Arada böyle normal bir saatte gittiğinde çok güzel oluyor. Gecenin bir yarısı gidip sabahın köründe döndüğü zamanlardansa sabah yolcu etme işi hoşuma gidiyor :)
O arada uyanan Bilgiç yatağına döndü kitap keyfi yapıyor. Yeni başladığı kitap sarmamış pek, ona biraz daha şans ver belki ilerledikçe hoşuna gider dedim. Gitmezse de başka kitaba geçer. Zira sevilmeyen bir kitap, üç kitap okunacak zamanı boşa heba etmekle bir :)
Elimde çayım Can'a el sallamak için balkona çıktığımda ( Evet bizim evde herkes balkondan el sallanarak uğurlanır tarafımdan :) yağmur sesini duydum. İçeri geçerken kapıyı açık bıraktım ki ses de koku da benimle girsin odaya.
Her zaman koltuklarımızın üzerinde olan battaniyeme sarıldım, çayımı içerken blogları dolaştım. Derin derin serin havayı çektim içime.
Şu anda kuş sesleri gelmeye başladı yavaştan evimin sessizliğine. Gençken en sevdiğin hayvanlar diye sorsalar kuşlar gelir miydi aklıma acaba.. Hayatımızın içinde çoğu kez farkına bile varmadığımız güzellikler onlar. Gerçi arka balkondaki izlerini görmemek imkansız :)
İşte böylesi bir sabah.
Oğluşun şehri oynanmayı
Benim yapbozum tamamlanmayı bekliyor :)
Geçmişle gelecek arasındaki o tek köprü, şu an, huzurlu bir kaçamakta doya doya yaşanıyor.
Etrafa bakıldıkça şükrediliyor taa yürekten. Ve o şükür kalpte bir sıcaklık olup dudaklarda gülümseme olarak dökülüyor.
Çok şükür..
Hepinize günaydın.
Yaşamın küçücük anlarında saklı kocaman mutlulukları bulduğunuz harika bir haftasonuna açılsın sabahınız..
O arada uyanan Bilgiç yatağına döndü kitap keyfi yapıyor. Yeni başladığı kitap sarmamış pek, ona biraz daha şans ver belki ilerledikçe hoşuna gider dedim. Gitmezse de başka kitaba geçer. Zira sevilmeyen bir kitap, üç kitap okunacak zamanı boşa heba etmekle bir :)
Elimde çayım Can'a el sallamak için balkona çıktığımda ( Evet bizim evde herkes balkondan el sallanarak uğurlanır tarafımdan :) yağmur sesini duydum. İçeri geçerken kapıyı açık bıraktım ki ses de koku da benimle girsin odaya.
Her zaman koltuklarımızın üzerinde olan battaniyeme sarıldım, çayımı içerken blogları dolaştım. Derin derin serin havayı çektim içime.
Şu anda kuş sesleri gelmeye başladı yavaştan evimin sessizliğine. Gençken en sevdiğin hayvanlar diye sorsalar kuşlar gelir miydi aklıma acaba.. Hayatımızın içinde çoğu kez farkına bile varmadığımız güzellikler onlar. Gerçi arka balkondaki izlerini görmemek imkansız :)
İşte böylesi bir sabah.
Oğluşun şehri oynanmayı
Benim yapbozum tamamlanmayı bekliyor :)
Geçmişle gelecek arasındaki o tek köprü, şu an, huzurlu bir kaçamakta doya doya yaşanıyor.
Etrafa bakıldıkça şükrediliyor taa yürekten. Ve o şükür kalpte bir sıcaklık olup dudaklarda gülümseme olarak dökülüyor.
Çok şükür..
Hepinize günaydın.
Yaşamın küçücük anlarında saklı kocaman mutlulukları bulduğunuz harika bir haftasonuna açılsın sabahınız..
- Kasım 28, 2015
- 15 Yorum
Okulda dersi olan Metin Bey'e tek başına hastaneye rahatça gidebileceğini söyleyen Lerzan pazartesi sabahı tam kapıdan çıkarken Sarp Bey'e rastladı.
-Günaydın Lerzan Hanım.
-Günaydın. Hayırdır sabah sabah pek kalkmazsınız siz Sarp Bey.
-Hastaneye gideceğim, bir çekap yaptırayım diyorum.
-Hastaneye mi.
-Evet. Ya siz.
-Ben de öyle.
- A ne güzel tesadüf birlikte gidelim o zaman.
-Hahaha bana tesadüf gibi gelmedi pek ama.
-Nasıl yani..
-Ne bileyim Veysel seni arayıp onu getir..
Derken yüzü acıyla buruştu.
-Lerzan Hanım, iyi misiniz?
- İyiyim iyiyim. Baş ağrısı başladı ara ara vuruyor da.
-Ne sıklıkta?
- Bilmiyorum. Önce haftada bir ikiydi ama şu anda günde bir kaç kere sanki.
-Neyse bir an evvel gidelim de baksınlar size.
-Haklısınız..
Hastaneye gittiklerinde Sarp Bey onu bırakmadı. Kan tahlili sonucunu beklerken Veysel Bey'in odasından gelen tartışma seslerini duyuyorlardı.
-Baba sence de bu iş fazla uzamadı mı? Dediklerinin hepsini yaptım artık sen de biraz beni dinlemelisin.
- Dinleyeyim de fikrim değişmeyecek bence.
-O zaman ona dinlemek demiyoruz zaten.
-Hastalarım geliyor artık bu konuşmaya sonra devam ederiz..
-Zaten seninle konuşabilmek imkânsız..
-Alp, Alp..
Odadan sinirle çıkan Alp Lerzan Hanım'la gözgöze gelince durakladı. Lerzan tam o sırada diğerlerinden çok daha şiddetli bir ağrıyla yere yığılırken çevredeki herkes ona doğru koşturmaya başladı. Alp kadını düşmeden yakalayarak muayenehaneye alırken Sarp Bey böyle olmaması gerek böyle olmaması gerek diye mırıldanarak peşinden gidiyor. Veysel Bey hemşireyi çağırıyor. Bütün bu karmaşanın arasında kafasındaki herşey çorbaya dönen Lerzan yatırıldığı yerden yarı uyur yarı uyanık sayıklıyordu..
- Oğlum gelmiş. Oğlum gelmiş.Oğlum gelmiş. Oğlum gelmiş.
Üç adam şaşkınlıkla birbirlerine baktılar bir anlığına.
-Sarp Bey, Alp çıkın buradan. Lerzan Hanım, beni duyabiliyor musunuz, Lerzan Hanım.
Hikâye
-Günaydın Lerzan Hanım.
-Günaydın. Hayırdır sabah sabah pek kalkmazsınız siz Sarp Bey.
-Hastaneye gideceğim, bir çekap yaptırayım diyorum.
-Hastaneye mi.
-Evet. Ya siz.
-Ben de öyle.
- A ne güzel tesadüf birlikte gidelim o zaman.
-Hahaha bana tesadüf gibi gelmedi pek ama.
-Nasıl yani..
-Ne bileyim Veysel seni arayıp onu getir..
Derken yüzü acıyla buruştu.
-Lerzan Hanım, iyi misiniz?
- İyiyim iyiyim. Baş ağrısı başladı ara ara vuruyor da.
-Ne sıklıkta?
- Bilmiyorum. Önce haftada bir ikiydi ama şu anda günde bir kaç kere sanki.
-Neyse bir an evvel gidelim de baksınlar size.
-Haklısınız..
Hastaneye gittiklerinde Sarp Bey onu bırakmadı. Kan tahlili sonucunu beklerken Veysel Bey'in odasından gelen tartışma seslerini duyuyorlardı.
-Baba sence de bu iş fazla uzamadı mı? Dediklerinin hepsini yaptım artık sen de biraz beni dinlemelisin.
- Dinleyeyim de fikrim değişmeyecek bence.
-O zaman ona dinlemek demiyoruz zaten.
-Hastalarım geliyor artık bu konuşmaya sonra devam ederiz..
-Zaten seninle konuşabilmek imkânsız..
-Alp, Alp..
Odadan sinirle çıkan Alp Lerzan Hanım'la gözgöze gelince durakladı. Lerzan tam o sırada diğerlerinden çok daha şiddetli bir ağrıyla yere yığılırken çevredeki herkes ona doğru koşturmaya başladı. Alp kadını düşmeden yakalayarak muayenehaneye alırken Sarp Bey böyle olmaması gerek böyle olmaması gerek diye mırıldanarak peşinden gidiyor. Veysel Bey hemşireyi çağırıyor. Bütün bu karmaşanın arasında kafasındaki herşey çorbaya dönen Lerzan yatırıldığı yerden yarı uyur yarı uyanık sayıklıyordu..
- Oğlum gelmiş. Oğlum gelmiş.Oğlum gelmiş. Oğlum gelmiş.
Üç adam şaşkınlıkla birbirlerine baktılar bir anlığına.
-Sarp Bey, Alp çıkın buradan. Lerzan Hanım, beni duyabiliyor musunuz, Lerzan Hanım.
Hikâye
- Kasım 27, 2015
- 6 Yorum
Aslında kitabın fotoğrafını çekecektim ama odanın renkleri de pek hoş gözüktü gözüme birden :)
Bir tatil köyünde geçen bir kaç güne dünyanın anlamını sığdırmış yazar.
Cümleleri o kadar uzun ve dantel gibi işlenmişti ki çoğunu bir kaç kere okudum.
Bu tarz cümleler hoşuma gitse de yorucu oluyor bir süre sonra.
Ama yine de güzel, düşündürücü ve kesinlikle sakin kafayla sindire sindire okunacak bir kitaptı.
Tatil görüntüleri de harikaydı doğrusu. Ailelerin hepsi gözümün önüne geldi :)
Şimdi artık biraz da macera kitaplarıma bakayım :)
- Kasım 27, 2015
- 12 Yorum
İki gündür haftasonu modundaydım ben gerçi. Bilgiç evdeydi, daha da önemlisi yapması gereken sayfalarca ödevi yoktu. Tam tembellik :)
Bugün de pek bir şey yapmayı istemiyorum gerçi. Kitabımı okuyayım. Araya bir yemek yapmayı sıkıştırsam yeter. Evi de süpürsem iyi olur ama canım isterse.
Annem yapboz getirmiş, masa da boşken biraz da ona bakayım diyorum. Aklım dinlensin. Dolayısıyla ruhum da.
Hepinize günaydın.
Huzur ve mutlulukla elinizdeki güzelliklerin tadını çıkartacağınız bir güne açılsın sabahınız :)
Bugün de pek bir şey yapmayı istemiyorum gerçi. Kitabımı okuyayım. Araya bir yemek yapmayı sıkıştırsam yeter. Evi de süpürsem iyi olur ama canım isterse.
Annem yapboz getirmiş, masa da boşken biraz da ona bakayım diyorum. Aklım dinlensin. Dolayısıyla ruhum da.
Hepinize günaydın.
Huzur ve mutlulukla elinizdeki güzelliklerin tadını çıkartacağınız bir güne açılsın sabahınız :)
- Kasım 27, 2015
- 18 Yorum
Teog sınavına giren çocuk heyecanlanmana gerek yok diyerek heyecandan kurtulamayacağına göre dikkat dağıtma metodu uygulanır :)
- Kasım 25, 2015
- 32 Yorum
Gece geldiği gibi aniden geçen baş ağrısının ardından uyku tutmayıp film izleyerek geçince sabah geç uyandı.
Metin Bey kapıyı çaldığında daha yeni kalkıyordu.
-Günaydın Lerzan Hanım erken mi geldim yoksa?
- Hayır hayır ben uyuyakalmışım, lütfen siz buyrun oturun hemen hazırlanıyorum.
-Ben bahçedeyim o zaman. Aceleye gerek yok, siz rahat olun.
Yarım saat sonra arabaya binmiş tepelere doğru gitmeye başlamışlardı. Önce bir yerde kahvaltı yapıp oradan da yürüyüşe çıkıp fotoğraf çekeceklerdi.
-Demek doktorunuz olaya el koydu Lerzan Hanım.
-Ya evet.
-Başağrılarınızdan söz ettiniz mi?
- Söyledim. Hemen hastaneye götürecekti beni neredeyse.
-Ama haklı bu konuda bence de, hiç doğru değil yaptığınız.
-Haklısınız. Ama pek güzel anılarım yok o adamla. Ha ha ha yani hastaneyle. Gitmek istemiyorum hiç.
-Başka bir yere gidelim o zaman.
-Yok yok, hastanenin suçu değil benim ruh halim. Neyse canım daha güzel konulara bakalım biz. Hava tam gezmelik değil mi?
-Evet evet. Bakın dediğim kahvaltı mekânına da geldik. Henüz etraf sakinken rahat rahat oturabiliriz burada.
Lerzan onunla vakit geçirmekten ne kadar hoşlandığını düşündü bir kere daha. Yanında huzur duyduğu tek insandı şu sıralar. Bir de şu boşluk ve soru işaretleri olmasaydı çok mutluydu bu kasabada yaşamaktan aslında. Gelgelelim o kadar çok soru vardı ki.
-Daldınız Lerzan Hanım.
-Kusura bakmayın Metin Bey uykusuzlukta kafa karışıklığım daha belirginleşti sanırım.
-Dönebiliriz isterseniz.
-Hayır hayır sizinle olmak bana çok iyi geliyor.
Sessizce çaylarını içtiler yemyeşil manzaraya bakarak.
Yavaş yavaş kalabalıklaşan masalar sessizliği bozmaya başlayınca oradan ayrılarak yürüyüşe çıktılar. Metin Bey büyük bir fotoğraf makinası getirmişti yanında. Lerzan'ın da küçük bir makinası vardı. Para sıkıntısı çekmediğini anlayınca almıştı kendisine bir tane.
Ağaçların arasından süzülen ışık huzmeleri, daldaki kuşlar, minik çiçekler ne bulsalar mutlulukla fotoğraflıyorlardı.
- A bakın bakın bir kertenkele var burada
Dedi Lerzan heyecanla Metin Bey'e. Onu fotoğraflamaya çalışırken yine ağrı saplandı başına. Durup başını ellerinin arasına aldı.
-Lerzan Hanım...İyi misiniz.. Lerzan Hanım. Oturalım şuraya gelin.
-Geçti merak etmeyin dedi kadın.
Bir ağacın dibine oturup durdular bir müddet.
-Hemen dönüp hastaneye gidelim bence.
-Yok yok geçti bile. Biraz oturalım burada yeter.
Yan yana otururken onun omzuna başını yaslamak dünyanın en doğal şeyi gibi geldi bir an Lerzan'a, yavaşça yasladı başını. İrkilen adam sesini çıkartmadı bir müddet, sonra elini tuttu kadının. Gözyaşlarının sebebini bilmiyordu Lerzan ama akmaları çok iyi gelmişti.
Bir müddet sonra başını kaldırıp
-Bakın şu küçük kertenkelenin yaptığına dedi gülümseyerek.
Gülümsedi adam da ona.
Dünyadan, geçmişten ve gelecekten uzakta gibi ama bir taraftan da dünyanın, geçmişin ve geleceğin tam da ortasında başbaşa bir adamla bir kadın yüreklerindeki yükleri daha rahat kaldırmak için elele tutuşarak öylece durdular. Kıpırdasalar bütün dengeleri kaybolacak gibi hiç ses çıkartmadan, birbirlerinin ellerinin sıcaklığında kaybolarak öylece durdular..
Hikâye
Metin Bey kapıyı çaldığında daha yeni kalkıyordu.
-Günaydın Lerzan Hanım erken mi geldim yoksa?
- Hayır hayır ben uyuyakalmışım, lütfen siz buyrun oturun hemen hazırlanıyorum.
-Ben bahçedeyim o zaman. Aceleye gerek yok, siz rahat olun.
Yarım saat sonra arabaya binmiş tepelere doğru gitmeye başlamışlardı. Önce bir yerde kahvaltı yapıp oradan da yürüyüşe çıkıp fotoğraf çekeceklerdi.
-Demek doktorunuz olaya el koydu Lerzan Hanım.
-Ya evet.
-Başağrılarınızdan söz ettiniz mi?
- Söyledim. Hemen hastaneye götürecekti beni neredeyse.
-Ama haklı bu konuda bence de, hiç doğru değil yaptığınız.
-Haklısınız. Ama pek güzel anılarım yok o adamla. Ha ha ha yani hastaneyle. Gitmek istemiyorum hiç.
-Başka bir yere gidelim o zaman.
-Yok yok, hastanenin suçu değil benim ruh halim. Neyse canım daha güzel konulara bakalım biz. Hava tam gezmelik değil mi?
-Evet evet. Bakın dediğim kahvaltı mekânına da geldik. Henüz etraf sakinken rahat rahat oturabiliriz burada.
Lerzan onunla vakit geçirmekten ne kadar hoşlandığını düşündü bir kere daha. Yanında huzur duyduğu tek insandı şu sıralar. Bir de şu boşluk ve soru işaretleri olmasaydı çok mutluydu bu kasabada yaşamaktan aslında. Gelgelelim o kadar çok soru vardı ki.
-Daldınız Lerzan Hanım.
-Kusura bakmayın Metin Bey uykusuzlukta kafa karışıklığım daha belirginleşti sanırım.
-Dönebiliriz isterseniz.
-Hayır hayır sizinle olmak bana çok iyi geliyor.
Sessizce çaylarını içtiler yemyeşil manzaraya bakarak.
Yavaş yavaş kalabalıklaşan masalar sessizliği bozmaya başlayınca oradan ayrılarak yürüyüşe çıktılar. Metin Bey büyük bir fotoğraf makinası getirmişti yanında. Lerzan'ın da küçük bir makinası vardı. Para sıkıntısı çekmediğini anlayınca almıştı kendisine bir tane.
Ağaçların arasından süzülen ışık huzmeleri, daldaki kuşlar, minik çiçekler ne bulsalar mutlulukla fotoğraflıyorlardı.
- A bakın bakın bir kertenkele var burada
Dedi Lerzan heyecanla Metin Bey'e. Onu fotoğraflamaya çalışırken yine ağrı saplandı başına. Durup başını ellerinin arasına aldı.
-Lerzan Hanım...İyi misiniz.. Lerzan Hanım. Oturalım şuraya gelin.
-Geçti merak etmeyin dedi kadın.
Bir ağacın dibine oturup durdular bir müddet.
-Hemen dönüp hastaneye gidelim bence.
-Yok yok geçti bile. Biraz oturalım burada yeter.
Yan yana otururken onun omzuna başını yaslamak dünyanın en doğal şeyi gibi geldi bir an Lerzan'a, yavaşça yasladı başını. İrkilen adam sesini çıkartmadı bir müddet, sonra elini tuttu kadının. Gözyaşlarının sebebini bilmiyordu Lerzan ama akmaları çok iyi gelmişti.
Bir müddet sonra başını kaldırıp
-Bakın şu küçük kertenkelenin yaptığına dedi gülümseyerek.
Gülümsedi adam da ona.
Dünyadan, geçmişten ve gelecekten uzakta gibi ama bir taraftan da dünyanın, geçmişin ve geleceğin tam da ortasında başbaşa bir adamla bir kadın yüreklerindeki yükleri daha rahat kaldırmak için elele tutuşarak öylece durdular. Kıpırdasalar bütün dengeleri kaybolacak gibi hiç ses çıkartmadan, birbirlerinin ellerinin sıcaklığında kaybolarak öylece durdular..
Hikâye
- Kasım 24, 2015
- 2 Yorum
- Kasım 24, 2015
- 6 Yorum
Kar tatili olmuş, evdelermiş. Skype açtılar bilgisayarda, içeriden oyun oynarken sesi geliyor. Sanki evde de sanki odada oyun oynuyor.
Teknoloji çok da fena bir şey değil ha.
Dünyanın diğer ucundaki oğluşumu evimize getirebildiğine göre..
Hem ben onu bu sabah rüyamda gördüm. Hem de sarıldım kocaman.
Anne olmak da zor yahu...
Teknoloji çok da fena bir şey değil ha.
Dünyanın diğer ucundaki oğluşumu evimize getirebildiğine göre..
Hem ben onu bu sabah rüyamda gördüm. Hem de sarıldım kocaman.
Anne olmak da zor yahu...
- Kasım 23, 2015
- 20 Yorum
Akşam kapısının çalınmasını beklemeyen Lerzan merakla kalktı yerinden. Geleni gördüğünde daha da meraklandı.
- Veysel Bey? Hayırdır inşallah, buyurun.
- Merhaba Lerzan Hanım, siz hastaneye gelmeyince uğrayıp bir bakayım dedim. Müsait misiniz, rahatsız etmedim değil mi?
- Hayır etmediniz. Buyrun kapıda kalmayın lütfen. Eve servis olduğunu bilmiyordum bak, şaşırdım doğrusu.
- Hastalarımızı önemsiyoruz. Özellikle kontrole gelmeyenleri.
- Ülkenin sağlık sistemi bayağı gelişmiş desenize. Oturun oturun. Çay ister misiniz?
- Yok, ben hiç çay içmem. Neskafe alabilirim varsa eğer.
- Hemen yapayım.
Mutfakta neskafe yaparken adamın salonda dolaşan ayak seslerini duyuyordu.
- Şeker ister misiniz?
Elindeki kitaptan başını kaldırıp ona bakan Veysel Bey başını sallayarak hayır dedi biraz düşünceli bir biçimde.
- Bu kitapları hatırlamıyor musunuz?
- Okuduktan sonra ya da okurken hatırlıyorum ama ondan önce değil.
-İlginç. Genelde bu gibi şeyler unutulmaz.
-İlahi Veysel Bey ben hayatımı kaybetmişim baştan sona, siz kitaba ilginç diyorsunuz.
Doktor ona sıkıntılı bir tavırla gülümsedi.
- Aslında bir de şu var, okuduğum kitaplarla ilgili daha önceki yorumlarım bana çok uymuyor. Harika dediğim o kadar da etkilemiyor beni, çocuk işi bulduklarımdan hoşuma gidenler oluyor. Ama kedileri bile sevdiğime göre artık. Çok da şaşırmamak lâzım değil mi?
- Kedileri mi seviyorsunuz?
- Eh tabi kedi sevmekte bir tuhaflık yok da Sarp Bey daha önce korktuğumu söyledi.
Karşılıklı oturup içeceklerini yudumlarken içi sıkıldı biraz Lerzan'ın. Adamın etrafı incelemesi, kendisine bakışı. Bazen Sarp'la da aynı hisse kapılıyordu ama bu çok daha fazlaydı. Sanki bakışlarıyla beynini okumaya çalışıyor gibiydi adam. Doktor da olsa sıkıcıydı bu durum.
- Kendinizi nasıl hissediyorsunuz.
- Efendim?
-Sağlığınız diyorum. Baş ağrısı, tansiyon yükselmesi falan var mı?
- Baş ağrısı var arada ama.
-Nasıl bir baş ağrısı?Ağırlık gibi mi, hareket ettikçe mi, bıçak sokulur gibi mi?
- Bir iki kere bıçak sokulması gibi hissettim ama fazla sürmedi.
-Ve yine de kontrole gelmediniz.
- Gelecektim ama
-Lerzan Hanım bu işin şakası olur mu? Kontrolu elden bırakmamak gerekiyor. Yarın hemen hastaneye gelmelisiniz.
-Pazartesi yapsak onu. Pazar günü gelmemin bir alemi yok herhalde.
-Tamam ama eğer ağrı olursa hiç beklemeden hemen istiyorum sizi. Kaç kere oldu ağrı.
- Geçen hafta içinde üç kere.
-Üç kere ha. Tetikleyen bir şey var mıydı?
- Yorgunluk, uykusuzluk falan gibi mi?Yoktu.
-Tamam, geldiğinizde bakarız yeniden. Ben kalkayım artık. Pazartesi sabahı erkenden bekliyorum.
-Tamam, gelmezsem hastaneyi eve getireceksiniz sanırım.
-Yapabilirim tabi
Diyerek ayağa kalktı adam. Onu geçiren Lerzan odaya geri döndüğünde bir baş ağrısı daha saplandı kafasına. O bir anda Veysel Bey'i kapıdan geçirirken gördü kendisini yeniden. Kapı başka bir kapıydı ve hızlıca çarpma sesi kulaklarında çınladı. Ya da elinden kayan bardağın yere düşerken çıkarttığı ses miydi o?
Hikâye
- Veysel Bey? Hayırdır inşallah, buyurun.
- Merhaba Lerzan Hanım, siz hastaneye gelmeyince uğrayıp bir bakayım dedim. Müsait misiniz, rahatsız etmedim değil mi?
- Hayır etmediniz. Buyrun kapıda kalmayın lütfen. Eve servis olduğunu bilmiyordum bak, şaşırdım doğrusu.
- Hastalarımızı önemsiyoruz. Özellikle kontrole gelmeyenleri.
- Ülkenin sağlık sistemi bayağı gelişmiş desenize. Oturun oturun. Çay ister misiniz?
- Yok, ben hiç çay içmem. Neskafe alabilirim varsa eğer.
- Hemen yapayım.
Mutfakta neskafe yaparken adamın salonda dolaşan ayak seslerini duyuyordu.
- Şeker ister misiniz?
Elindeki kitaptan başını kaldırıp ona bakan Veysel Bey başını sallayarak hayır dedi biraz düşünceli bir biçimde.
- Bu kitapları hatırlamıyor musunuz?
- Okuduktan sonra ya da okurken hatırlıyorum ama ondan önce değil.
-İlginç. Genelde bu gibi şeyler unutulmaz.
-İlahi Veysel Bey ben hayatımı kaybetmişim baştan sona, siz kitaba ilginç diyorsunuz.
Doktor ona sıkıntılı bir tavırla gülümsedi.
- Aslında bir de şu var, okuduğum kitaplarla ilgili daha önceki yorumlarım bana çok uymuyor. Harika dediğim o kadar da etkilemiyor beni, çocuk işi bulduklarımdan hoşuma gidenler oluyor. Ama kedileri bile sevdiğime göre artık. Çok da şaşırmamak lâzım değil mi?
- Kedileri mi seviyorsunuz?
- Eh tabi kedi sevmekte bir tuhaflık yok da Sarp Bey daha önce korktuğumu söyledi.
Karşılıklı oturup içeceklerini yudumlarken içi sıkıldı biraz Lerzan'ın. Adamın etrafı incelemesi, kendisine bakışı. Bazen Sarp'la da aynı hisse kapılıyordu ama bu çok daha fazlaydı. Sanki bakışlarıyla beynini okumaya çalışıyor gibiydi adam. Doktor da olsa sıkıcıydı bu durum.
- Kendinizi nasıl hissediyorsunuz.
- Efendim?
-Sağlığınız diyorum. Baş ağrısı, tansiyon yükselmesi falan var mı?
- Baş ağrısı var arada ama.
-Nasıl bir baş ağrısı?Ağırlık gibi mi, hareket ettikçe mi, bıçak sokulur gibi mi?
- Bir iki kere bıçak sokulması gibi hissettim ama fazla sürmedi.
-Ve yine de kontrole gelmediniz.
- Gelecektim ama
-Lerzan Hanım bu işin şakası olur mu? Kontrolu elden bırakmamak gerekiyor. Yarın hemen hastaneye gelmelisiniz.
-Pazartesi yapsak onu. Pazar günü gelmemin bir alemi yok herhalde.
-Tamam ama eğer ağrı olursa hiç beklemeden hemen istiyorum sizi. Kaç kere oldu ağrı.
- Geçen hafta içinde üç kere.
-Üç kere ha. Tetikleyen bir şey var mıydı?
- Yorgunluk, uykusuzluk falan gibi mi?Yoktu.
-Tamam, geldiğinizde bakarız yeniden. Ben kalkayım artık. Pazartesi sabahı erkenden bekliyorum.
-Tamam, gelmezsem hastaneyi eve getireceksiniz sanırım.
-Yapabilirim tabi
Diyerek ayağa kalktı adam. Onu geçiren Lerzan odaya geri döndüğünde bir baş ağrısı daha saplandı kafasına. O bir anda Veysel Bey'i kapıdan geçirirken gördü kendisini yeniden. Kapı başka bir kapıydı ve hızlıca çarpma sesi kulaklarında çınladı. Ya da elinden kayan bardağın yere düşerken çıkarttığı ses miydi o?
Hikâye
- Kasım 23, 2015
- 14 Yorum
İlkbahar yüzünü yavaş yavaşa yaza dönmüş günler uzamış, havalar ısınmış küçük beldeye gelen gidenlerin sayısı artmıştı.
Lerzan kendince bir düzen kurmuştu artık. Sabahları erkenden Metin Bey'le yürüyüşe çıkıyordu. Bazen onunla bazen Mine'yle kahvaltı ediyordu.
Bol bol kitap okuyor, film izliyordu. Kitapları daha önce okuyup da hakkında yazı yazdıklarından seçiyordu. Geçmişle arasında bir köprü kurar umuduydu bunu yapmasının nedeni ama şimdiye kadar pek bir faydası olmamıştı.
Okudukça onları hatırlıyordu hatırlamasına da kendisini hatırlamasına pek yardımcı olmuyordu bu.
Sarp Bey uğruyordu ara ara. Daha çok kedisi uğruyordu gerçi. Bahçenin güneşli bir yerinde şezlonguna uzandığında o da kucağına zıplayıp keyif yapıyordu hemen.
Hastaneye bir daha gitmemişti. Bir şey yaptıkları yoktu zaten. Gerçi raporu bittiğinden uğraması gerekiyordu artık.
Koskoca boşluk olduğu yerde duruyordu. Kıyısına köşesine bulaşmadan yaşamaya çalışıyordu kendisi de. Boğulmadan, aklını yitirmeden...
Eli kedinin kafasında gülümsedi, hahaha aklımı kaybetmeden ha, çok komiğim diye düşündü.
Ahmet koşarak bahçeye girip kendisine seslendi.
- Lerzan Teyze Lerzan Teyze Serap Teyze dedi ki öğleden sonra gemi yanaşacakmış dükkana yardıma gelebilir mi dedi..
Mine'nin küçük oğluna gülümseyerek baktı Lerzan. Koşmaktan ter içinde, gözler önemli bir iş yapıyor olmanın ciddiyetinde.
- Gel Ahmet gel.. Otur azıcık nefeslen bakalım.
- Tamam.
- Limonata ister misin.
Ahmet limonatasını bitirene kadar hazırlanan Lerzan onunla birlikte çıktı evden. Serap Hanım çarşıdaki hediyelik eşya dükkânının sahibiydi. Bir çok yabancı dil bildiğini keşfedince arada ona yardım etmeye başlamıştı. İtalyanca ve Almanca bildiğini de anlamıştı çünkü zaman içinde.
Bir de son günlerde başlayan baş ağrıları olmasaydı..
Hikâye
Lerzan kendince bir düzen kurmuştu artık. Sabahları erkenden Metin Bey'le yürüyüşe çıkıyordu. Bazen onunla bazen Mine'yle kahvaltı ediyordu.
Bol bol kitap okuyor, film izliyordu. Kitapları daha önce okuyup da hakkında yazı yazdıklarından seçiyordu. Geçmişle arasında bir köprü kurar umuduydu bunu yapmasının nedeni ama şimdiye kadar pek bir faydası olmamıştı.
Okudukça onları hatırlıyordu hatırlamasına da kendisini hatırlamasına pek yardımcı olmuyordu bu.
Sarp Bey uğruyordu ara ara. Daha çok kedisi uğruyordu gerçi. Bahçenin güneşli bir yerinde şezlonguna uzandığında o da kucağına zıplayıp keyif yapıyordu hemen.
Hastaneye bir daha gitmemişti. Bir şey yaptıkları yoktu zaten. Gerçi raporu bittiğinden uğraması gerekiyordu artık.
Koskoca boşluk olduğu yerde duruyordu. Kıyısına köşesine bulaşmadan yaşamaya çalışıyordu kendisi de. Boğulmadan, aklını yitirmeden...
Eli kedinin kafasında gülümsedi, hahaha aklımı kaybetmeden ha, çok komiğim diye düşündü.
Ahmet koşarak bahçeye girip kendisine seslendi.
- Lerzan Teyze Lerzan Teyze Serap Teyze dedi ki öğleden sonra gemi yanaşacakmış dükkana yardıma gelebilir mi dedi..
Mine'nin küçük oğluna gülümseyerek baktı Lerzan. Koşmaktan ter içinde, gözler önemli bir iş yapıyor olmanın ciddiyetinde.
- Gel Ahmet gel.. Otur azıcık nefeslen bakalım.
- Tamam.
- Limonata ister misin.
Ahmet limonatasını bitirene kadar hazırlanan Lerzan onunla birlikte çıktı evden. Serap Hanım çarşıdaki hediyelik eşya dükkânının sahibiydi. Bir çok yabancı dil bildiğini keşfedince arada ona yardım etmeye başlamıştı. İtalyanca ve Almanca bildiğini de anlamıştı çünkü zaman içinde.
Bir de son günlerde başlayan baş ağrıları olmasaydı..
Hikâye
- Kasım 23, 2015
- 8 Yorum
Gün harika bir renk şöleniyle başladı. Ve kuşların dansıyla :)
Haftasonu oğluşum sıkı ders çalıştı. Bugün itibariyle evde ders çalışmayı bırakıyoruz artık.
Bu akşam film keyfi yapacağız. Yarın akşam da dışarıda dolaşacağız. Aklını sınavdan uzaklaştıracak şeylerle meşgul olacağız yani.
Hepinize günaydın, başarılı ve keyifli bir haftaya açılsın sabahımız :)
Haftasonu oğluşum sıkı ders çalıştı. Bugün itibariyle evde ders çalışmayı bırakıyoruz artık.
Bu akşam film keyfi yapacağız. Yarın akşam da dışarıda dolaşacağız. Aklını sınavdan uzaklaştıracak şeylerle meşgul olacağız yani.
Hepinize günaydın, başarılı ve keyifli bir haftaya açılsın sabahımız :)
- Kasım 23, 2015
- 18 Yorum
Yaz tatiline girmişken bıdı bıdı ses dolu evde olmuyor yazı yazmak anacım. Tabi bir müddet olmayınca da bu sefer konudan kopup soğudum. Ama bugün inatla başına geçtim, artık hiç olmazsa sonunu getireyim de noktayı koyayım dedim. Sanırım bölüm bölüm yazdığım için bir araya gelince kopuk kopuk olacak ama artık ne çıkarsa bahtımıza :-)
Şimdi siz şuradan unuttuğunuz kısımları hatırlarken ben de sabaha yeni bir bölüm yayımlayayım :-)
Not: Tabi şuradana link vereymişim iyiymiş. Neyse verdim şimdi :-)
Şimdi siz şuradan unuttuğunuz kısımları hatırlarken ben de sabaha yeni bir bölüm yayımlayayım :-)
Not: Tabi şuradana link vereymişim iyiymiş. Neyse verdim şimdi :-)
- Kasım 22, 2015
- 13 Yorum
Rüyanın Öte Yakası
Ursula K Le Guin
Ursula K Le Guin
Rüyalarınız gerçekleşse kimbilir neler olurdu neler :)
9,75 Santimetrekare
Mehmet Eroğlu
Yüzündeki yara 9,75 Santimetrekare, peki ua ruhundaki yara...
Can Sıkıntısının Eğlenceli Tarihi
Peter Toohey
Hımmm, sanırım kitabı ellinci sayfaya ulaşamadan sıkıntıdan bıraktım :) Bence ismi can sıkıntısının can sıkıcı tarihi olmalıymış :)
Güneş Çavması
Esra van der Wiel
Başrolde ben vardım, sonra en sevdiğim yerlerden Eski Foça ( sadece güneşin denizden batmasını izlemek için giderdik bazen :) vardı ve bir de Mecnun.. 645 sayfa bir günde bitti :) Yalnız internetim olmadığından içindeki şarkıları bulup dinleyemedim ilk iş onu yapacağım :)
- Kasım 21, 2015
- 12 Yorum
İnternetin azizliğine uğradım anacım. Pazartesi gecesi gitti, az önce geldi.
Panik yok, herşey yolunda :)
Bu arada harika kitaplar okudum. Tam üç tane. ( İnterneti kapattırsam mı ne :) Yazacağım hangi kitaplar olduğunu.
Oğluşla sınav öncesi son hafta moduna girdik, o test çözüyor ben kontrol ediyorum. Pazara kadar bol bol test çözdükten sonra pazartesi ve salı akşamları keyif yapacağız.
Bu arada sıkıcı test çözümlerine eğlence getirdik. Ona çekiliş hazırladım. İçinde öpücükten sakıza, kalemden avucunu yalaya bir sürü şey var. Her testten sonra çekiyor bir tane çok gülüyoruz :) Tavsiye ederim :)
Merak edip soranlara teşekkür ederim. Öpüyorum sizi kocaman.
Panik yok, herşey yolunda :)
Bu arada harika kitaplar okudum. Tam üç tane. ( İnterneti kapattırsam mı ne :) Yazacağım hangi kitaplar olduğunu.
Oğluşla sınav öncesi son hafta moduna girdik, o test çözüyor ben kontrol ediyorum. Pazara kadar bol bol test çözdükten sonra pazartesi ve salı akşamları keyif yapacağız.
Bu arada sıkıcı test çözümlerine eğlence getirdik. Ona çekiliş hazırladım. İçinde öpücükten sakıza, kalemden avucunu yalaya bir sürü şey var. Her testten sonra çekiyor bir tane çok gülüyoruz :) Tavsiye ederim :)
Merak edip soranlara teşekkür ederim. Öpüyorum sizi kocaman.
- Kasım 20, 2015
- 18 Yorum
- Kasım 16, 2015
- 12 Yorum
Merak etme ben seni hâlâ ilk tanıştığımız günkü gibi, 22 yaşında görüyorum Cancım :-)
İyi ki doğdun :-)
İyi ki doğdun :-)
- Kasım 16, 2015
- 20 Yorum
Telefonunuzdaki fotoğrafları en son ne zaman bilgisayara aktardınız?
Hadi üşenmeyin de yapın:)
Hadi üşenmeyin de yapın:)
- Kasım 15, 2015
- 8 Yorum
Yok öyle gezmeye falan gitmedim. Bilgiç'i beklerken okulun bahçesinde ağaçların arasına saklandım biraz. Çok iyi geldi.
- Kasım 14, 2015
- 10 Yorum