Bu bebek yeni :). Aldığım küçük makinalar beni hiç tatmin etmediğinden (Kaç tane aldığımı bilmiyorum valla:) epeydir yanımda kolay taşıyabileceğim ama güzel fotoğraf çeken bir makine istiyordum, nihayet kavuştum.
Tabi makina alınınca hemen deneme çekimleri başlıyor. Sonuçlar hiç fena değil. Şimdiden Eylül ayında gitmeyi düşündüğüm küçük gezide çekeceğim fotoğrafları düşündükçe heyecanlanıyorum :)
Akşam sefamız hızla büyüdü. Bütün balkon bununla kaplı olsa ne güzel olur modundayım şu sıralar.
Ne topladıysan içine at kâsem :) Narlar geçen sene bahçeden topladığımız ekşi olduğundan pencerenin önünde kurumuş narlar. Kozalaklar falan hep sağdan soldan toplayıp getirdiklerimiz. Sadece çam yaprağı gözükenler hediye paketi süsüydü :)
Şu sıralar elimden düşmeyen oyun :) Bitti gerçi ama sıkıldıkça daha da yüksek puan almaya çalışıp duruyorum.
O kadar çamaşırla haşır neşir olunca işe biraz keyif katmak lâzım. Tchibo sağ olsun :)
Menekşe de coştukça coştu :) Diğerlerini kıskandırmaya çalışıyorum şimdilerde, onları da açtırmak için :)
" Biz modern insanların karnı tok olsa da gözü hep aç ! Bu yüzden ihtiyacımız olmayan her şeyi midemize ve cebimize dolduruyoruz. Midemiz ve cebimiz şiştikçe vicdanımız ve dünyamız fakirleşiyor. "
Benim çocukların büyüdüler artık eskisi gibi beni yormuyorlar.
Sadece
Günde 5-6 defa "Abiiii yumurma beni!" bağırışı, "Bilgehan onu bırak!" sinirlenmesi, bu 5-6 defanın sonlarına doğru pata küte sesleri, odaya girdiğimde cırmık izli Metehan , mor yanaklı Bilgehan'ın sinirle birbirine geçmiş halleri;
Günde 10- 15 defa "Hayır, legolarla oynayalım.", "Hayır düello yapalım" tartışması;
Günde 2-3 kere kumandayı bana ver atışması;
Günde 3-4 kere "Senin bilgisayar süren bitmedi mi?" konuşması;
Günde 1-2 kere "Şu Bilgehan'ı al başımdan" narasını müteakip "Ağbiii" cırlaması;
Günde 1 kere ikisi birlikte bana karşı "Niye bizi zorla dışarı oynamaya gönderiyorsun kötü anne" duygu sömürüsü;
Her akşam yatmadan önce "Bilgehan beni gıdıklıyor" , "Abim beni yumuruyor" düeti;
Birkaç günde bir "Yastığımı bırak abi" haykırışı;
Tarafımdan
Günde 10 kere "Elinizi yıkadınız mı?" hemen akabinde "Yıkayın" daha da akabinde "Sabunla" hatırlatması;
Günde 4-5 defa "Hadi Bilgehan yemeğini bitir" umutsuz çırpınışı;
Günde 3 kere "Metehan yutma yemeğini çiğne biraz" uyarısı;
Günde- sinirlerim yeterince kuvvetli değilse birkaç günde- 1 "Odanızı toplayın artık yoksa..." tehditini izleyen 10 -15 dakika içinde "Onu sen dağıttın bunu ben dağıtmadım" dıttırısı;
Sayısız defa içinde kızgınlık, umutsuzluk ve üzgünlük barındıran "ÇOCUKLAARRR" bağırtısı
vuku bulmakta, bu rutin sürekli tekrarlanmaktadır...
Mutfağa girdiğimde çocukların tabakları masadaydı. Bulaşık makinasının boşaltılması gerekiyordu. Lavabonun içinde de yıkanacak tencereler vardı. Zaten evi temizlediğimden kılımı kıpırdatasım yoktu. Çayımı alıp oradan kaçma planları içindeydim ki bakalım kaç dakika sürecek toplanması diyerek işe giriştim .
5 dakika sürmüş sadece.
O beş dakika yüzünden içim sıkılacaktı.
Acaba hayatta daha neleri böyle gözümde büyütüyorumdur?
Nihayet çocukları diş doktoruna götürdüm. Her zamanki mantıkla en iyisi en yakındakidir diyerek mahalledeki doktorlardan birisini seçtim. Bilgiç oğlum annesine -ne hikmetse sırf bu konuda - çekerek bol çürüklü dişlere sahip olduğundan bir gitmekle kurtulamayacağımızı düşünmekteydim. Haklıymışım.
Çocuklara bir yaz okulu buldum. Daha konuşmadım ama ay sonundaki 15 günlük döneme yazdıracağım sanırım.
Bir de yüzme kursu ayarlarsam çok iyi olacak. Dur bakalım.
Kitabın kapağı her gördüğümde beni cezbetmekteydi, nihayet geçen gün okuyacağım bir sürü kitabım olmasına rağmen aldım. Dün gece oturup bir defada bitirdim. Çıtır çerez gibi birşey. Bana biraz Beyaz Dizileri hatırlattı. Tatil tatil kafamı yormayayım diyenler için iyi bir tercih.
Yemek yerken sofraya getirdikleri ketçap şişelerinin,
Dolaptan çıkarttıkları soğuk suların,
Kapının önünde bıraktıkları ayakkabıların,
Eve gelir gelmez başlarından fırlattıkları şapkaların,
Yere attıkları kirli çorapların,
Film seçmek için hepsini döktükleri dvdlerin
yerlerine kendiliğinden gittiklerini düşünürler.
Yıllardır inatla hepsini teker teker gösterip söylesem de, hatırlatıp kaldırtsam da itinayla aynı şeyi düşünmeye devam ederler.
Dün inat edip yüklememişti bu fotoğrafları blogger , neyse bu sabah izin verdi :)
Bu bezelye kavurması. Fatoş Yengem yapıyor ben de yiyordum afiyetle ama İstanbul'a gelince iş başa düştü. Haşlanmış bezelyeyi ince doğranmış soğanla kavurup karabiber , tuz ve biraz da kırmızı biber kattım. Hımm nefis :)
Yanına da buz gibi limonata. Önden limonlarla şekeri bir güzel ovarsın, kabuğunun kokusu dolar içine mis gibi. Sonra süzüp sulandırıp içersin :)
Üzerine de bu sıcak günlerde en güzel tatlı irmik tatlısı yaparsın. Hem çok kolay hem lezzetli. Bir kilo süt, 9 kaşık irmik, 9 kaşık şeker (ikisi de tepeleme) karırştır koyulaşana kadar. İçine biraz limon kabuğu da rendeleyebilirsin, ben çok severim. Borcama dök, soğuyunca afiyetle ye :)
Sabah sabah yemekle açtık, hadi hayırlısı.
Gidip kahvaltı yapayım ben şimdi.
Herkese günaydın.
Ağız tadınızın yerinde olduğu harika bir güne açılsın sabahınız...
Geçen akşam benim Bilgehan oğlum yine ağabeyiyle oynamayıp mutsuzken (O sıradaki hali için mutsuz biraz hafif kaçıyor ya neyse:) assoliste bağlamışken diyelim ona "Hadi sen bırak bunları da benim canım çok kek istiyor bir kek yapsana bize" dedim. "Ama ben yapamıyorum ki" gibilerinden ağzının içinden mırıldansa da mutlulukla mutfağa gitti. Benim salondan söylediğim malzemeleri çıkarttı yerlerinden. Zaten daha önce birlikte yaptığımızdan söylediklerimi kolayca yaptı.Sadece yumurtanın bir tanesini kırmasına yardım ettim o kadar.
O sırada fotoğrafını çekmemişiz ama fırından çıktığında kekin fotoğrafını da çekti güzelce.
Metehan daha üç yaşında falandı arkadaşımız Ali ile hayvan resimlerine bakıyorlar. Bir resme geldiler.
M- Bu tiyeks Ali
A-Yok Metehan bu dinozor
M- Hayıy bu tiyekstiyeks
A-Metehancım bu dinozor.
Baktım konuşma uzuyor ve Ali Metehan'ın ne dediğini anlayamıyor olaya müdahale etmek zorunda kaldım.
H-Ali o bir dinozor ama T-Rex demeye çalışıyor Metehan sana.
A- Haaaaa...
Anlayacağınız neredeyse bütün dinozorların türlerini falan bilen bir büyük oğluşum var. Eminim küçük de ondan geri kalmıyordur.
Dolayısıyla Forum İstanbul'daki bu yere gitmemiz elzemdi. Geçen gün babamızı boş bulunca nihayet gittik.
Ben içeri girmediğim için - içeri girenler de kendilerinden geçmekten birşey çekmemiş olduklarından- sadece bilet gişesinin üzerindeki bu küçük arkadaşı gösterebiliyorm. Gayet de gerçekçiydi :)
Tabi bu arada annelerinin yanlarından olmamasında istifade üç afacan hemen gidip benim ne zamandır almalarına müsade etmediğim bu seti almışlar. Ev hâlâ kumumsı o maddeyle kaynıyor :(
Konsere gitmeden önce Can'la hazır başbaşa kalmışken Ortaköy'e gidelim dedik. Eski günlerimizi yadederek keyifle dolaştık. En sonunda oturduğumuz kafede bu gemiyi görünce herkes pek telaşlandı köprüye çarpacak diye.
Gerçekten de insanda öyle bir his uyandırıyordu :)
Ben de hemen telefonumla bunu çektim, aslında amacım geçecek mi buradan diye sorup ardından geçerkenki fotoğrafını yayımlamaktı ama ne yazık ki bu küçük yaramaz tam köprünün yanına geldiğinde cüssesinden beklenmeyecek bir kıvraklıkla olduğu yerde geri döndü :(
Doğumgünü olunca her ne kadar daha önceden kutlanmışsa da bir mum söndürmek gerekiyor. Ama aldığımız en küçük pastaları bile bitiremediğimiz için biz de böyle bir çözüm bulduk. Herkesin ortak beğendiği ekler pastalardan alıp 10 tane mum ile süsledim :)