­
­

Gün Bitmeden Yetiştim , Haydi Kutlayalım

Şimdi kaç tanesi hâlâ yazıyor bilmiyorum ama benimle aynı gün blog açan çok kişi vardı. O gün bir gazetede iki blogger ile söyleşi vardı. Blog denilen şeyi onlardan öğrenmiştim. Hayatı boyunca günlük tutmuş birisi olarak tabii ki çok ilgimi çekmişti. 

Metehan altı yaşında anasınıfındaydı Bilgehan üç olmak üzereydi. Ben kendimi kaybettiğimi düşünüyordum. Bu blog benim kendime açılan kapım oldu. Gördüklerimden çok da hoşlanmadığım zamanlar vardı, iyice karışıp kayboldum bir ara, nereye gideceğimi bilemediğim zamanlar.. Hepsi geçti. Her şey geçiyor.

Blogspot vardı ben ilk blog açtığımda bir de blogcular. Blogcu Türkçe bir siteydi. Benim okuduğum söyleşidekiler  blogspottaydılar, burada açtım. Açtım ama buralar hep dutluktu o zamanlar:D

Diğer blogları bulmak için ya tepedeki sonraki blog yazan yere tıklıyordun, ya profilinde yazdıklarına tıklıyıp aynı şeyleri yazanlara ulaşıyordun. Blog kardeşliği diye bir şey keşfettim sonra. Onların html kodunu bloğun html kodunda uygun yere kopyala yapıştır yapınca random üye olan diğerlerinin yazıları çıkmaya başlıyordu. Sonra hoşumuza giden blogların linklerini yine html ile eklemeyi falan öğrendik. Ama önümüze yazıları düşmüyordu tabi, hepsine tek tek tıklayıp bakıyorduk yeni bir şeyler yazmışlar mı diye. 

Zamanla her şey kolaylaştı, arayüzler gelişti (bazen de geriledi tabi) başkalarını takip edebilmeye , yazılarını direk görebilmeye başladık.

Bunca senedir uzayıp kısalmayan bu bloğa inatla yazmaya devam ettim. İlk zamanlar çok fotoğraf yoktu, daha çok içsel karmaşalarım vardı. Sonra iyiden iyiye günlük haline dönüştü. Çocuklarım Truman Show gibi blogda büyüdük diyorlar. Haklılar :D (Ama dua etsinler instagram yokmuş o aralar :D) Ailece ne arasak dönüp bloğa bakıyoruz. Arkadaşlarına göstermek için fotoğraf mı arıyorlar blogdayız , bir şeyin tarihini mi merak ettik blogdayız, film soruyorsak blogdayız falan. Bizim için tam bir almanak.

Sekiz yüz takipçisi var gözüküyor bloğun ama toplamda on beş yirmi kişiyiz burada. Güzel blog arkadaşlarımı bana kazandırdığı için müteşekkirim bloğuma. Öyle güzel arkadaşlar ki, yüz yüze göreşmediklerimle bile sanki aynı mahallede büyümüşüz de hâlâ buradan devam ediyormuşuz gibi hissediyorum. 

En çok takipçili , en bilinen blog değilim ama hiç aralıksız yazılan en eski blog olduğum kesin :D  Bu da bişeydir .

İlk yazımı yazdığımdan bu yana yirmi sene geçmiş. Otuz beş yaşımdan elli beşe ulaşmışım. Hayat hem tam beklediğim gibi hem de hiç beklemediğim gibi geçmiş. Kendine daha yakın, karmaşalarının çoğundan sıyrılmış ama sorumlulukları daha da artmış olarak devam ediyorum hayata. 

O zaman yazı dolu nice yıllara diyelim mi ? Diyelim :)



Premenopozun En Sevmediğim Yanı

Regl oluyorsun ama ruh halin düzelmiyor.

Ben her zaman regl öncesi depresyona girerim. Bunu fark etmem de çok zaman aldı. Zira çok düzensiz olduğundan depresif zamanlarımla onu bağdaştıramamışım hiç. Sonra regl olduğumda bir anda çiçekler böcekler, hayat çok güzel moduna geçtiğimden sanırım o günlerden herkes kaçarken benim için tam bir mutluluk dönemidir. Yabi öyleydi. Şimdi hiçbir şey değişmiyor. Ben aynı depresiflikte gidiyorum.


 

Şu an batsın bu dünya modundayım meselâ. 

İçinde bulunduğum her şeyden uzaklaşmak istiyorum . Sonra da aşırı şükretme modundaki tarafım kendimi nankörlükle suçluyor. Ay şöyle bi saçma salak isyan bile edemiyorum .



Salamıyorum kendimi blogcum. 

Sabahın altısında kalktım. Bulaşık makinası boşalttım, yenilerini doldurdum. Geri dönüşüm çöplerini toparladım evin dört bir yanındaki dönüşüm kutularımdan. Neyse şansıma tam atmaya giderken kapıcı ile karşılaştım o attı. Şimdi piltes yapacağım. Ardından yürüyüş. Eve dön kahvaltı hazırla. Sonra tabii ki uykum gelecek. Yat. Yarın Resmiye Teyze'ye gideceğiz paçanga böreği, kısır falan yaparım. (Bakınız Resmiye Teyze)

Çamaşırlar toplanacak. Hâlâ yazlıkları çıkartmadım. Hoş gene kış geldi gibi oldu ama.


İşte böyle. 

Hadi başlayalım haftaya o zaman.

Derin Bir Nefes

Eski rahatlığım yavaş yavaş azalırken yaşlandığımı anlıyorum. O gün yapmam gereken bir şey varsa mutsuz kalkıyorum. İki şey varsa hepten batsın bu dünya modunda oluyorum. 

Bugün Serkan Altuniğne'nin stand up gösterisine gideceğiz. Kadıköy'de. Bu sıralar sevdiğim insanların gösterilerine giderek onları desteklemek istiyorum. Yarın da Hikmeti Tabiyeci'nin varmış ama onunkine başka zaman ayarlayacağım artık. Ay sonunda Yunus Günce'nin tiyatro oyununu izleyeceğim. Adamcağızın oyunlarını iptal eden iptal edene. 

Neyse konu dağıldı. Akşam gideceğiz. Burası güzel. Ama bugün boykot günü. Yani şöyle çıkalım yemek yiyelim oradan geçeriz diyemiyorum. Evde yemek yapıcam mecburi. Metehan'ın arkadaşı da gelecek. Yani evi toparlamam da gerekiyor. O arada sanırım regl zamanım yaklaşıyor. Gözümü açamıyorum uykudan. 

Saat altıda hortladım. Aha bu saat oldu çok şey yapmam gerekiyor diye iyice kılımı kıpırdatasım gelmiyor. Sıkılıyorum falan.

Handan kendini bi toparla diye kızdım kendime. Elinin altında herşeyin var. Zaten bber dolması yapacaksın on dakikada biter. Mercimek köftesinin mercimeği hazır , yeşilliği yıkanmış, bir karıştırıp şekillendirmesi var. Evin küçücük on dakikada süpürülür. Vitamin hapları da böyle enerjisiz günler için ideal. Hadi hadi ...

Dün mutfağı da mis gibi bırakmıştım. Şimdi gidip şu dolmayı pişireyim. Beklemiş halini seviyorum. Spor zamanına kadar pişer. Sonra da eminim düşündüğümden çok işi hallederim. Yapması sıkılmasından kısa sürer.

Sizin de varsa üzerinizde bir atalet, hadi gıpraşın gari. Düşünerek bir yere varılmıyor. Nerde hareket orda bereket.

Bu arada yakında yirminci yılı dolacak bu bloğun. Buluşma mı ayarlasak yaaa. 



E Benim Pilim Bitti Kahvaltıyı Kim Hazırlayacak

Sabah yine altı gibi uyandım. Kalkmayacağını bile bile Bilgehan'a bir şeyler hazırlayıp uyandırdım. Kahve keyfimi yaptım.


Hafta sonunda beri sürekli dans videosu çekiyorum. Bu sabah dördüncüsü (aslında beşincisi ama ikisi aynı şarkınında) ile bir saat uğraştım. Baktım istediğim gibi yapamıyorum, olduğu kadar diyerek bıraktım. Zira pazar zamanı gelmişti.

Pazara gittim. Haftaya boykot gününe geliyor diye biraz fazla almış olabilirim.

Eve gelip anneme götüreceğim meyveleri arabadan alıp tekrar dışarı çıktım. 

Annemin ilaçlarını hazırlamıştı eczane , bu sefer de mahallenin diğer tepesine çıktık. Benim ev zaten upuzun bir yokuşun ortasında. Ne yaparsan yap yokuş çıkmaz zorunda kalıyorsun :D

İlacı alacakken karşısındaki sağlık ocağına uğrayıp sağlık raporu alayım dedim. Zira benim hâlâ 99 model ehliyetim var :D Hiç araba kullanmayınca aklıma da gelmiyor yenilemek. E devletten ( bunu görünce de hep geçen haftalarda Bahçeli için yapılan e devler esprisi geliyor artık aklıma:D) upuzun bi sorular silsilesini cevaplayıp başvuruyu yapmam gerekiyormuş. Neyse normalde aman boş ver derim ama haydi yap Handan diyerek hemen oracıkta doldurdum. Sağlık raporumu aldım. Oradan ilaçları aldık.

Yol üzerinde sardunya dalı çaldım çok güzel duruyorlardı :)

Annemin sokağında Leyla Teyze ile geleneksel pancere sohbetimizi yaptık. Havalar güzelleşince görmeye başladık onu yeniden.



Maşallah onlara :)

Eve döndüm, kendimi koltuğa attım. Aldıklarımın yerleşmesi, çayın demlenmesi, kahvaltının hazırlanması lâzım ama :D

Ha eve dönünce tartıldım, bir kilo vermişim. 77,7 gösterdi ibre .  Deli gibi dans videosu çekmeye çalışınca bayağı kalori harcadım tabi. Üzerine ekmek, makarna ve pilavı kestim. Cipsim duruyor tabi :D Çikolata yerine çoğunlukla çiğ badem kayısı falan yedim. Sedece gerçekten çok canım çekince çikolataya el attım. Ekmeği kesince insanın iştahı düzene giriyor, kesin bilgi , yayalım. Geçen sefer bahsettiğim mercimek cipsini bu sefer tam kıvamda yaptım. Kahvaltıda ondan yedim bir kaç tane. 


Saat 12.00 olmuş. Kalkmalıyım artık. Başarabilirsem. Haydi öpüyorum hepinizi :)



Günaydın

Bu aralar yine depresyona girme modundayım ama vaktim olmadığından giremiyorum:D

Kilolalarım almış başını gitmiş. Ama diyet yapmayı iki sene önce bırakmıştım biliyorsunuz. Sadece aralıklı oruca dikkat ediyorum. Sanırım Can sürekli evde olunca ben kahvaltılarda abartmaya başlamışım iyice. Akşamları çok acıkmış olmuyorum ama oturunca yine yiyorum. Şimdilik önlem olarak ekmeği bıraktım. Cipsi bırakacak halim yok :D  Bizim burada Ceviz Ağacı diye bir pastane var. Çikolata da yapıyorlar. Yok böyle bir şey. Ondan almayı kestim. Bir taneyle kalamıyorsun, içinde bütün badem fıstık fındık olan bir türü var. Neyse biraz daha anlatırsam hepimiz çikolata peşine koşacağız :D

Mercimekten cips yaptım. Iıh cipsin yerini tutmadı. Ama oldukça güzel bir atıştırmalık oldu. Bir bardak kırmızı mercimeği suya koyuyorsun minimum bir kaç saat. Sonra onu, yarım çay bardağı yağ , iki çay kaşığı keten tohumu (bir ara sağlıklı besleneyim diye alıp koymuşum dolaba öğütülmüş halini, ondan ekledim) , aynı miktar çörek otu, tuz ve kırmızı biberle robottan geçirip fırın tepsisine incecik yayıyorsun. 200 derecede kıtırdayana kadar pişiriyorsun. İlki biraz kalın oldu. Dün akşam biraz daha az mercimekle yapmışım tam incecik oldu ama ne yazık ki telefonla konuşurken yakmışım çoğunu. Bilgehan bir şey bulamadıkça yedi ilkini. Şimdi yine koydum suya. Mercimekli ekmeği de sevmiştim ama bu daha atıştırmalık.

Geçen bir şeye uyandım. Kek yapıyorum dışarıdan almayalım abur cubur diye ama kek ben hiç kesmiyor. Sanırım annemin muhallebi tarifini deneyeceğim. Zira bir senedir yalvar yakar oldum , pişirmiyor. Muhallebi benim için kekten çok daha mutluluk verici olabilir.

Ay dur, bir de badem unlu tarif vereyim. Ben yine bir ara badem unu almışım. Bilgehan geçen sene rejim yaparken artık pişirecek şey bulamadıkça her şeyi almışım :D Bununla ne yapacağım derken Aynur tarif verdi.

Bir su bardağı badem ununu iki yemek kaşığı tahin ve bir iki yemek kaşığı balla (iki koydum fazla geldi bana, bir daha mantıklıymış ) yoğurup minik toplar yapıyorsunuz. Topların ortalarını oyuk yapıp içine erittiğiniz çikolatayı döküyorsunuz. Biraz dolapta bekleyince hazır oluyor.

İşte benim depresyon böyle böyle kilo yapıyor anacım :D Gidip de kahvaltı hazırlayayım şimdi.


Geçen hafta kendime iki bluz aldım . Bu modeli ne zamandır istiyordum. Kadıköy'de dükkânda görünce aldım. Bir de tarçın rengi aldım yine merserize .


Nikâha gideceğiz diye annemi kuaföre götürdüm fıstık gibi oldu.


Mayıs demek gül demek en çok.


Leylaklar biraz geç kaldılar ama mahallenin her köşesinde varlar.


Filbahriler açtılar. Bir hafta çılgın kokuları ve nazlı görüntüleriyle büyülerler.


Ne zamandır yapacağım dediğim karavan temizliğini geçen akşam nihayet yaptım.


Bu da bu sabahtan . Epeydir dans konusunda tembellik ediyordum. Üç gündür kendimi zorlayıp kalkıyorum. Yemeyi kesemediğimize göre hareketi bırakmayalım bari. Aslında ruhuma çok iyi geliyor ama depresif haller enerjimi kesmiş, azıcık iteklemem gerekiyor.

Harika bir hafta olsun hepimize. Evet şarkı sakladım fotoğraflara tıklayıp alabilirsiniz.


Gittik Döndük


İki gecelik Antalya kaçamağı yapalım dedik, deprem olunca duymayan kalmadı :) 

Ailece evden çıktığımız zamanlar instagrama yazmıyorum genelde, kimin göreceği belli olmaz diyerek. Dolayısıyla tatile gideceğimizi kimse orada görmediğinden deprem sonrası telefon edip mesaj yazan çok oldu, sağ olsunlar.

Şansıma Kürşad İstanbul'daydı. Aksi halde hemen annemin yanına dönmek için koştururdum ihtimal. Bizim mahalle ve evler 99 depremini atlatmış, sağlam yerler çok şükür. Binalarımız da en fazla dört katlı. 


Gelelim geziye. Salı öğleden sonra arkadaşlarımızın evindeydik. Bol bol yedik içtik, sohbet ettik, mangal yaptık, ateş başında oturduk.


Çarşamba günü Türk Yıldızları ile geçti. Can eski uçağını görünce mutlu oldu. Çocuklara uzun uzun anlattı. Bence gezinin en güzel yanı baba ve oğullarının bu sohbetleriydi.




Perşembe sabahı önce kuzenime uğradık.



Oradan da Can'ın ablasına  geçtik. Koltukta uyuklarken bu beyefendinin teşrifleri ile kalktım :)




 Öğleden sonra da uçağımıza binip geri döndük.

Can yeni plânlar yapmaya başlamıştı ama bir müddet anti sosyal patates çuvalı gibi yatmam gerektiğini söyledim. Sürekli insanlarla üç gün geçirince yorulmuşum :D





Yeni telefonumun kamerası hiç fena değil, ha :) Gösteri gerçekten çok güzeldi.


Sabahın İlk Saatleri

Evde durup durmayalım diye bugün Antalya 'ya gidiyoruz iki günlüğüne. 

Şu cümlenin ardında yıpratıcı günler var .

Can mı yaşı ilerledikçe daha zor olmaya başladı ben mi iyice çekemez oldum bilmiyorum. Kocam diye demiyorum , birlikte plân yapmak ömür törpüsü.

Bakın aynı anda 
"Gitmeyelim"
"Hemen bu akşam gidelim o zaman , dört gün kalırız"
"İki gece çok fazla değil mi , ne yapacağız, bir geceden sonra gece döneriz"
"Bu kadar kısa gitmek çok yorucu"
"Bak bu kadar kısa gidince kimseyle plân yapamıyoruz"
"Ben zaten gitmek istemiyordum"
"Bizi alacak araba yok"

Sen bilirsin, ayarla dediğimde ise sabah sekiz buçuk uçağına binelim mi diyebiliyor. Adam sekiz buçuk uçağı demek beşte kalkmak demek. Hayır çok elzem olsa kalkayım da niye öyle yapıyorum şimdi ? Sonra gittiğim yerde gözümü açamayacağım. 


Bunlara ek olarak bir de size kalacak yer ayarladım diyen arkadaşımız da ayarlayamamış, onlarda kalmamız gerekecek. Hayır deniz kıyısında kalma hayalimin yatmasına mı üzüleyim, adamların zaten misafiri vardı dört kişi onlara gidecek olmaya mı..

Şimdi çanta ve kahvaltı hazırlamam gerekiyor. 

Bol miktarda vitamin hapı almayı da unutmayayım bari.


Ha, dua edin de uçakta yer olsun, sonrakini beklemek zorunda kalmayalım. Yoksa ben sekiz uçağı demiştim de bak senin yüzünden binemedik de gibi cümleler de boğuşmam gerekecek.

Sıfırı Tüketmişim

Öyle enerjisiz kalktım ki yine. Takas günleri vardı bugün, kitap, kıyafet götürürm diye düşünüyordum. Ama kendimi hiçbir yere sürükleyesim gelmedi.

Sabah yürüyüş, kahvaltı, mutfak toparlama ve süpürmek işlerinin sonrasında tamam dedim. Artık bir şey yapmayacağım. Zaten altı buçukta hortlamışım çok lazımmış gibi. Gidip uzandım biraz. Kırk dakika falan uyudum mu bilmiyorum. Ardından bir saat yatakta öyle boş boş yattım. Tavanı seyredip içeriden gelen Bilgehan ile arkadaşının seslerini dinledim. Kitap elime aldım bıraktım. Deftere uzandım elimi geri çektim. Karnım ağrımasa daha ne kadar dururdum orada bilmiyorum. Can yüzün bembeyaz dedi. İçimden tüm enerjim çekilmiş , patates çuvalı gibi durmak istiyorum dedim. Can ilaç alalı bir haftayı geçtiği için artık gıpraşmaya başladı, bir şey yapmalıyız modunda gidecek yer arıyoruz. Ama bende ters tepiyor bu yapmalıyız, gitmeliyiz, görmeliyiz hissi. Ya da gerçekten hastayım, bilmiyorum. 

Pan diye patlamadan geçireydim şu günü iyiydi. Allahım neyse ki bir şey yapmak zorunda değilim...


Uf Puf Modundayım

Bilgehan odasını temizledi.
Metehan üç gündür akşama yemekleriyle ilgileniyor.
Can'ın midesi düzelmeye başladı.
Ben de regl oldum, normal şartlarda üzerimdeki bütün yük kalkıp hayat ne güzel moduna girmem gerekirdi ama menopoza doğru o moda girilmiyor pek. Kendimden sıkıldım yeminle :D

Haydi bahar fotoğraflarına bakıp beğendiğiniz bir tanesine tıklayın, bakın bakalım size hangi şarkı çıkacak. Ya da hepsine tıklayıp istediğiniz bir şarkıyı dinleyin. Ama sonuna kadar dinleyin, üç dakikalık kendinize ayırdığınız bir mola olsun. 












Oradan Buradan

 

Bayramdan beri ses vermediğimi fark ettim .

Bayramdan sonra arkadaşlarımızla Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi 'ne sakura görmeye gittik ama sakuralar bayram yağmurlarıyla akıp gitmiş, kamelya ve lale görebildik :)



Bayramda ben hasta olduğum için yapamadığımız bayram ziyaretlerini yaptık. Yeğenimiz geldi, biraz bebek yumurduk.



Kız kıza kaçamak yapalım istiyordum. Tam boykot gününe buluşma ayarlayabilince yine ev buluşmasına döndü :D Biri Urla'ya biri Alanya'ya gidecek yaz boyu, artık oralarda buluşuruz umarım .



Bu ayna çok ünlü olduğundan kimse önünden fotoğraf çekmeden geçemiyor :D El sallamak için balkonda beklerken uzun sürünce çıkmaları, "Aha yine birileri aynayla fotoğraf çekiliyor " diyorum :D



Geç kalmış bayram ziyaretlerinden abi ziyareti. Kasım'dan beri görüşmemişiz. Anacım İstanbul'un tee öte ucundalar. Git git bitmiyor yol.



Hafta sonu da arkadaşlarımız kahvaltıya geldiler. 

Bir hafta önce kahvaltıya gelen yeğenlere çay demlemeyi unutmuştum, neyse bu sefer o işi atlamadım :)

Hep musmutlu değildi günler tabi. Hatta çok üzüldüğümüz kayıp yaşadık. 

Bir varmış bir yokmuş hayat... Felekten günlerimizi çalmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden.

Hem baksanıza, gençler ne kadar güzel... İçime umud serpiştiriyor onların güzelliği...