Bugünler pek koşuşturmalı geçiyor. Ama aynı zamanda ortaya çıkartabildiğim birşey de yok. Ne kartlarımızı yazabildik ne hediyelerimi postalayabildim. Upuzuuuun bir alınması gereken randevular listem var hiçbirisi ile ilgilenemedim. Yapamadıkça üzerime üzerime iyice geliyorlar.
Yarın akşam geleneksel partimizi yapacaktık ama içimizden birinin annesi rahatsızlanmış bugün. Zaten diğerinin babası ameliyat olmuştu, moral olsun hadi gel demiştik. Bir diğeri de bilet fiyatları uçmuş olduğundan Londra'dan gelemedi. Sonuçta partiyi erteledik ama akşam yemeği için buluşacağız.
Hayat ... Çalışıyorsun çabalıyorsun, çocuklar doğuyor, büyüyor, tam evet artık düzenimi oturttum diyorsun. Çocuklar gidiyor. Büyükler hastalanıyor. Bu sefer başka koşuşturmalar başlıyor. Önceden param olsa zamanım olsa da yapsam dediğin şeyleri, aman sağlıklı olsam da gitsem, kimse hastalanmasa da buluşsama falan çeviriyorsun .
Bu arada yaşlanıyorsun. Dış görünüş olarak desteklerle idare etsen bile endişe seviyen artmaya başlıyor, evden tatile çıkarken yeni yerler görme heyecanı yerine yavaş yavaş endişeler yerleşmeye başlıyor hissetirmeden. Her yılbaşında, bayramda , doğumgününde bir sonrakine sağlıkla sıhhatle hep beraber ulaşmayı dilerken buluyorsun kendini. Olumsuz hayat tecrübelerin filin bacağına bağlanmış ip gibi yaşama özgürlüğünü sınırlıyor. Hayatta olmaz diye kestirip atıyorsun meselâ. Ya da her şeye söylenmeye başlıyorsun. Alıştığın şeylerin dışına çıkasın gelmiyor. Sürekli aynı yere yemeğe götürüyor ayakların , emin olduğun bir lezzet varken riske atmaya ne gerek var diye düşünüyorsun.
Hayat..
Sinsi sinsi içine süzülen yaşlılığa karşı koymak istiyorsun ama yorgunsun, kabuğuna çekilip beklemenin dayanılmaz cazibesi sarıp sarmalıyor. Hani donarak ölürken bir yerden sonra ısınıp mutlu olurmuş ya insan, kılını kıpırdatası gelmezmiş. Donuyorsun anlamadan.
Neyse , hüzünlenme zamanı değil şimdi, keyifli anları koyayım ben buraya. İçlerine de keyifli şarkılar saklayayım, tıklayıp alın :)
Önceki fincanıma kardeş aldım Balat'taki antikacıdan.
Bunu da aynı antikacının instagramdaki açık arttırmasından almıştım ama şabalak ben kahve fincanı olduğunu anlamamışım.
Koltuklarıma renk katmak için yastık yüzü bakıyordum. Sağdakini üç saat sıra beklediğim ünlü kermesten aldım, soldakini Kadıköy'de önünden geçerken gördüğüm dükkândan.
Çarşamba günü Maltepe Sahil 'e gittik. İlk defa Saka Kuşu gördüm orada. Çınar Kozalaklarını yiyorlardı. Çok tatlıydılar.
Annemle pazar gidip dönüşte bizde kahvaltı yaptık. Sıradan bir gün fotoğrafı çektim.
Havalar soğudu ama balkon kaçamaklarım bitmiyor. Şu fulyaları da alalı bir hafta olacak neredeyse balkonda durunca solmadılar hemen .
Pazar günü Metehan'ın dans kulübünün sene sonu partisi vardı.
Ve 21 Aralık, geleneksel ağaç süsleme gecemiz. Öyle çok süs birikmiş ki neredeyse tüm evi süsledik.
Annemin çok sevdiğim bir şiiri bile bitireyim yazımı .
Çok Yaşa
Bugün,
Yarın,
Güzel gün,
Daha güzel gün,
Bekleme; Yaşa!..
İki hastalık arasında
Gülümse;
İki ölüm arasında
Çok yaşa!..
Halide Karamahmutoğlu
Çok yaşayın arkadaşlar...