İki kitaptan bahsedeceğim bu hafta.
İlki Sonbahar. D&R dan yaptığım yapboz alışverişi bedava gönderilsin diye üzerini tamamlayacak kitap bakarken gördüğüm ve okuma şenliğine uyuyor diye aldığım kitap :)
İlk bölümünü okurken, hah yine ultra uçuk, havada yüzen bir kitaba bulaştım dedim ama neyse o kadar değilmiş 😊
Daniel ile Elisabeth'in öyküsü. Daniel yüz yaşında, Elisa 32. Tanıştıklarından beri geçen 20 sene ileri geri gidişlerle anlatılırken (Ara ara hangi senede, neredeydik şimdi diye dönüp yeniden okumam gerekti) bu dönemdeki siyasal ve toplumsal değişimlere de yer verilmiş.
İçinde çok güzel cümleler buldum, bir pop art sanatçısı ve fotoğrafçı tanıdım, bir skandalı öğrendim. Ve fakat neden o skandal o kadar yazıldı, neden o sanatçı bu kadar anlatıldı bilmiyorum.
Mevsim Dörtlemesi'nin ilk kitabıymış bu. Sanırım güzel cümleler uğruna onları da okuyabilirim. Ama okumasam da bir eksikliğini hisseder miyim, bunu zaman gösterecek. Böyle karmaşık duygular beslediğim kitapları sonradan çok sevebilme ihtimalim de var.
Yalnız sadece ilk alıntı bile kitabı iyi ki okumuşum dedirtti :)
🍂Haberlerden yoruldum. Muhteşem olmayan şeyleri muhteşemmiş gibi göstermelerinden ve gerçekten dehşet verici şeyleri basite indirgemelerinden yoruldum. İğnelemelerden yoruldum. Öfkeden yoruldum. Acımasızlıktan yoruldum. Bencillikten yoruldum. Bunu durdurmak için hiçbir şey yapmamamızdan yoruldum. Bütün bunları teşvik etmemizden yoruldum. Süregelen şiddetten yoruldum, yaklaşmakta olan, gelmekte olan, henüz gerçekleşmemiş olan şiddetten yoruldum. Yalancılardan yoruldum. El üstünde taşınan yalancılardan yoruldum. Bunun olmasına izin veren yalancılardan yoruldum . Bunları aptallıkları yüzünden mi, yoksa kasten mi yaptıklarını merak etmek zorunda kalmaktan yoruldum. Yalan söyleyen hükümetlerden yoruldum. İnsanların kendilerine yalan söylenmesine artık aldırış etmemelerinden yoruldum. Düşmanlıktan yoruldum. Ödlek hasmaniyetten yoruldum .
🍂Duraklamalar hassas bir lisan gibi, gerçek bir dilden daha gerçek sanki, diye düşünüyor Elisabeth.
🍂Zaman öyle ki, insanlar birbirlerine bir yığın şey söylüyor ve bunların hiçbiri bir diyaloğa dönüşmüyor.
Ölüyken geçmiş? İnsanın kendi benliğinin eskici dükkânından hiç mi kaçış yok?
🍂Hem aç hem de ölü olabilir mi insan? Tabii olabilir, milletin kalbini ve zihnini kemiren bütün o aç hayaletler.
🍂Komik olan hiçbir şey ciddiyetten yoksun değildir.
İkinci kitabımı elimden bırakamadan bitirdim : Rüzgârın Gölgesi
Pazar günü başladım, bugün onu okumaktan başka hiçbir şey yapmadım diyebilirim. Hatta elektrik kesildi, elimde fenerle okumaya devam ettim :)
Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı serisinin ilk kitabı. Neyse ki hikâye sonlandı da devamını ne zaman basarlar bekleyişine girmedim. Bu arada yazarı bu yaz hayatını kaybetmiş. Yeni tanıştığım bir dostumu kaybetmiş gibi oldum.
Babası onu Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı'na götürdüğünde 11 yaşında olan Daniel, oradan bir kitap evlat edinme hakkına sahip olduğu söylenince kendisine bir kitap seçer . Kitabı çok sever. Yıllar sonra bir adam ondan kitabı ister. Yazarın bütün kitaplarını yakmak amacında olan bu adam Daniel'i yazarın gizemini araştırmaya yöneltir. Biz de kitap boyunca nefes nefese bir şekilde olayların örgüsünün çözülmesini izleriz.
Macerasının yanında insanın ruhuna dokunmasını da ayrıca sevdim. Diğer kitapları da merakla bekleyeceğim.
🌀Babamın yaşlanmakta olduğunu, gözlerinin, sisli ve kaybetmiş gözlerinin, hep geçmişe doğru baktığını ilk kez o zaman fark ettim.
- Eylül 29, 2020
- 17 Yorum