Bu Sabah Bizim Balkon :)

Balkonumda dergilerden fırlamış gibi düzenli ve özenli bir görüntü yok. Olsa iyi olurdu tabi ama nerde bende o yetenek. Sardunyalar açtığında güzel duruyor şimdi bak :) O kadar.

Sabah Bilgiç'e el sallamak için çıktığımda pek can alıcı bir hali yoktu.  Yine de beni gülümseten bir çok şey buldum :)


Bu karanfil üzerindeki yağmur damlalarıyla pek şirindi.


Saksıya maydonoz falan dikmediğime göre bu ne diye anlamaya çalıştım. Koklayınca çıktı ortaya. Geçen bahar çiçekçiden aldığım papatyaları atmadan önce tohumlarını silkelemiştim bu saksının üzerine. Çiçek açabileceklerini sanmam ama olsun yapraklarının kokusu yeter.


Şimdilik yerinden memnun üçüncü defa çiçek açıyor. Benim için bir rekor. Ama yakında balkondan içeri almalıyım.


Bu da çarşıdan alınmış karanfilin sapının boğumundan toprağa sokuşturarak tutmuştu. Maşallahı var kocaman oldu, her yeri sardı. Güzel güzel açıyor :)

Hepinize günaydın. Doğanın güzellikleri sarıp sarmalasın sizi :)

Böyle Yağmurlu ve Kapalı Havalarda Anımsayıp Mutlu Olmadıktan Sonra Tatile Gitmenin Ne Anlamı Var :)

Bozcaada'yı anlatırken daha çok fotoğrafları kolaj yapıp koymuştum. Bakarken hoşuma gidenleri bir de tam boy yayımlayayım dedim :)


Sokaklar ve lokantalar insanda sürekli fotoğraf çekme isteği uyandırıyordu :) İnsanlar seviyeli, etraf cıvıl cıvıl, müzik keyifli, yemek lezzetli. İnsan başka ne ister.


Yerel ,küçük müzeleri çok sevdiğimi fark ettim. Fazla büyük olmayınca yorulmadan ve sıkılmadan uzun uzun gezilebiliyor.


Eski kitaplar neden bu kadar güzel duruyorlar ki..


Pencereden içeri bakıp da yeşil görmek ne güzel bir duygudur :) İçerde gizli bir bahçe mi var :)


Otelin bahçesinde domates, biber... Hele o reyhan ve nanenin kokuları...


Güzel yaşa, çok sev, sık sık gül :)


Hediyelik eşya dükkânları da fotoğraf alanım oldu :)


Domates reçelinden almadım. Her ne kadar ilginç gelse de o kadar kalori alacaksam eğer kokusu ve tadı özel reçelleri tercih ederim. Çilek, incir, ayva favorilerim.


Hayır burası müze değil pastane :)


Ve bunlar ne bilmiyorum ama beni çocukluğuma götürdüler. Anneannemin bahçesinde olurdu.  Dokununca patlarlardı. Gözünüze kaçarsa kör olursunuz dedikleri için korkardık. Ama ayağımızın ucuyla dokunmaktan da alamazdık kendimizi.. Gerçi bunlar daha olgunlaşmamış olacak ki patlamadılar :)

Günaydınlaaar Millet :)


Gel iki dakika, günün koşturmasına başlamadan şurada oturup nefes al :)

Koltuklarım kaplanmaya gitti, mutfağa perde ölçüsü alındı. Bugün halılar yıkamaya gidecek. Boyacı gelecek. O arada D&R dan sipariş ettiğim kitaplar ( Yok anacım test kitabı sadece) da teşrif ederlerse iyi.

Neyse, hadi gel çayım demli. Mis gibi oturalım şurada azıcık :)

O Benim İşte :-)

Gmailin gelen kutusunda bir adet okunmamış posta gözüküyor diye bir haftadır onu bulmaya çalışıp sinir olan benim. Başka hiç işim yok ya. Neyse bugün sırf onun için bilgisayarı açtım, Mehmetcik Vakfı'ndan gelen iki postadan birisi açılmamış o yüzden duruyormuş, oh silindi sonunda.

Film seyrederken o oyuncuyu daha önce nerede görmüştüm diye bulmadan rahat edemeyen benim. Allahtan internet diye bir şey var da çatlamadan hemen bakıyorum. Yüzüklerin Efendisi'ni sinemada seyrederken ilk yarıyı Yolgezer'i kafaya takmıştım,  on dakika arada bulduktan sonra ancak filme dikkatimi verebilmiştim.

Çamaşır asarken iki mandalın muhakkak aynı renk olması için mandal torbasını eşeleyip duran benim. Biri mavi biri pembe olsun ne olacak desem de hâlâ çiçekli mavinin yanına düz maviyi bile koyamıyorum. Ahşap mandallar müstehak bana.

Tamam bu sefer olduğu gibi doğrayacağım, iş mi benimkisi dedikten sonra yine karpuzun çekirdeklerini ayıklamadan tabağa koyamayan benim. Sanırsın çekirdekler patlayacak. Hayır onları yemeyi de sevdiğimi fark ettim ama...

Neyse biraz düşünsem liste uzayıp gider , burada kesiyorum.

Sizde neler var, dökülün bakalım, yalnız bırakmayın beni:-)

Bayramda Bizimkiler

Bayram çocuğu ellerimizi öptü, harçlıkları topladı ve tabii ki harcadı :)


Annesi de çok şık ve zarif bir hediye aldı :) ( Emel Yengemin ellerine sağlık, çok beğendim:)


Üzerine bayram şekeri niyetine magnum mağazası görüp kendi istediği gibi yaptırıp yedi :)


Uzaklardaki ağabey de bayramda boş kalmadı. Kendisine bayram hediyesi olarak bilgisayar oyunu satın alıp mutlu oldu.

Haa bu arada bloğuna nihayet izleyiciler kısmı koymuş,ona  bayram şekeri vermek niyetine gidip izleyici olun anacım :) ( Tıkla:)

Bu sabah bu sefer yeğenlerle kahvaltı yapıldı. Babamız sadece bugün evde, yarın gidiyor. Biz de birlikte vakit geçireceğiz. Mezarüstü ziyaretine gidip sevdiklerimizi göreceğiz. Babam, dayım, büyük dayım, anneannem hepsine çiçekler gidecek.

Kurbanımız her zamanki gibi Mehmetçik Vakfı tarafından kesildi. Mesajları geldi. İhtiyacı olanlara gider inşallah.  Biliyorum kimileri et yerine başka ihtiyaçlar karşılansa diye düşünüyor.  Ben de şöyle düşünüyorum.  Başka şeylere zorunluluktan muhakkak bir çözüm bulunuyor ama çok pahalı olduğundan sıra hiç ete gelmeyebilir. Kurban kesilmesi ile ilgili bir sorunum yok ama kurban kestik diyerek bütün etleri dondurucuya koyanlara diyecek lafım var. Ona kurban kesmek değil eve et almak denir..

Neyse konu nereye geldi...

Bayramların ailemizde ritüelleri var. Bunlar of puf diyerek değil gerçekten her zaman vakit bulamadığımız ziyaretleri,  konuşmaları yapmanın mutluluğuyla yapılan şeyler. İstiyorum ki çocuklarım da benim gibi eski bayramları hiç unutmasınlar. El öpmenin, karnı ağrıyana kadar şeker yemenin, ellerinde torbalar şeler toplamaya gitmenin,  hep birlikte oturulan kalabalık sofraların, mezarlıklarda çiçek bırakmanın,  dua etmenin,  oyuncakçıya uğrama sırasını sabırsızlıkla beklemenin yüreklerindeki sıcaklığımı hep hatırlasınlat. Bayram sıradan bir tatil günü olmasın sadece.

Hayat, günlük koşuşturmalarda çılgınca akarken sonunda elimizde kalan bir demet sımsıcak hatıradan başka ne var ki...



Neler Yaptım Neler :)

Küçük arkadaşıma paketini gönderdiim. (Siz gönderdiniz mi, en sona kalmadım di mi!)


Perdeciden randevu aldııım. Mutfaktaki jaluziyi çöpe atacağım artık heyoooo :)

Filmekimi'ni Hayal Kahvem sayesinde hatırlayınca gidip bilet aldııım. Akşamlara kalmamış tabi ama neyse 11 matineleri benim :)

O arada geçerken Süreyya Operası'dan yeni sezon programını edindiim. Sanki çok gidiyormuşum gibi her sene mutlulukla kaparım programı :)

En inanılmaz olan yoldaki dükkanlardan birine girip kendime pantolon almam tabi. Sırf hiç değişik bir şey denemiyorsun diye kendime kızdığıma girdim :)

Öğleden sonra Maze Runner 2 ye gittik. Kitabından o kadar farklıydı ki hiç keyif alamadım. Bende kabahat,  seyredecek başka film mi yoktu.

Ben koştururken akşam olmuş bile. Metos okuldan dönse de konuşsak artık :)

Günaydın :)

Sabah ormanda yürüyüş yapmak isteyenleri Kanada'ya alalım. Hatta nehrin kıyısında dinlenme molası da var :)

Tıkla bakiim.

Bizimkilerin Kitapları

Bakmayın bizimkilerin dediğime ben de hepsini keyifle okudum :)


Kimi antik uygarlıklarda kimi fantastik dünyalarda..


Kimi bilgisayar oyununun içinde kimi yapay dünyalarda.


Ya da yerin altında..

Maceradan maceraya koşarken hayata bakış, dostluk ,  dürüstlük, iyilik, çalışkanlık gibi bir çok konuda insana mutluluk , umut ve cesaret veren bir çok öykü...


Sizi Bilmem


Bizde teoga böyle hazırlanılıyor.

En son bir adet nerf silahı açıldı, parçalara ayrıldı, turuncudan daha gerçekçi bir renge boyanıp yenilendi.

Türkçeden beş hata olsa ne oluur olmasa ne olur :)

Bu özgür ruhla işimiz zor bu sene...

Ama Dünya Sen O Kadar Güzelsin ki

Ve verici ve kucaklayıcı. Senin koynunda yaşayan bu insanların ne derdi var diye düşünüyor insan..

Gökyüzüne bakmazlar mı hiç. Ay dedeyle öpücük yollamazlar mı sevdiklerine. Derin bir nefes çekip kendilerine çeki düzen vermezler mi? 


Çevresine baktığında güzellikleri paylaşacak kimsesi yoksa ne kadar fakir olduğunu bilmez mi gözünü hırs bürümüş insan.

Nedir ki bı dünyada ihtiyacın olan. Ne kadar yiyeceğin belli, ne kadar yer kapladığın belli. Enin belli boyun belli..

Ah dünya sen öyle güzelsin ki. Himalayalara falan tırmanmaya gerek yok balkonumun hemen önünde bir renk cümbüşü yaparsın. Orta yerine o büyülü ışıltıyı koyarsın. Hiç aklımda yokken beni yeniden hayran edersin kendine..

Bilmiyorum ki gözlüklerimi mi versem bütün bu büyünün ortasında cennet gibi hayatı cehenneme çevirenlere..

Ah dünya, umut var mı dersin...

Yumoş'a


Üşenmeyip buldum. Sürekli yorgun ve mızmız olduğum 2004 yılı günlüğümde nisan ayında yazmışım. Henüz yazıda düşündüğüm kadar zaman geçmemiş ama tam bu fotoğrafın altına uygun :)

Nihayet İki Fotoğraf Çekmiş :-)

Metehan diyorum. Her konuda hık demiş burnumdan düşmüş fotoğraf hariç. Anası gitmiş olsaydı şimdiye bin beş yüz tane çekmişti:-)

Neyse Rüzgârdaki Yaprak'ımız bakalım nerelerdeymiş :-) 

Bu arada bir ana olarak telefonu, interneti, skaypı ve vatsapı icad edenlerin gözlerinden öper, ölenlere toprağınız bol olsun, yaşayanlara Allah ne muradınız versin demeyi bir borç bilirim.


Bu da oğluşun dönüşünü bekleyen Yumoş. Yıllar öncesinden bir yazım vardı. Bulabilirsem onu da koyacağım bu fotoğrafın yanına.

Haydi şimdi Metehan'ın yanına. Tıkla bakiim:-)

Tembellik Yapma Handan

Bahar geldi. Sıcaklıklar yaşanabilir seviyeye indi. Kendime geldim biraz.

Kendime gelince de etrafıma bir baktım. Dağıtmışız iyice.

Hemen uzuuuun bir liste hazırladım.

Bir kere koltuk işi artık aradan çıkmalı. İtinayla yeni model beğenemediğimden kaplatmak için sipariş verdim. On beş güne alırlar herhalde.

Koltuklar gider gitmez boya badana yaptırmalı. İçinde yaşarken gözü alışıyor insanın ama her yer kabarmış niyeyse.

Yeni bir hali lâzım. Pembeden maviye geçiyorum. Atlas Halı bakmayı düşünüyorum. Nano teknoloci falan diyor. Hiç kullananınız var mı? Daha gidip dükkânda görmedim.

Bilgisayar temizliğine başladım. Geçen gün sabahtan akşama kadar kaydettiğim kasetleri şarkı şarkı ayırdım. Yalnız orada bir sürü kayıt daha var , ne olduklarını da bilmiyorum. Silsem miii, nedir diye baksam mııı bilemiyorum.

Dün temizlik vardı. Badana yaptırmayı düşünmediğim yatak odası ile çocuk odasının duvarları silindi. Her şey yerleşti.

O arada Can'a da balkondaki dolabı düzelttirildi. Gerçi bezle yanına gitmesem çıkarttığı kutuları açık alanda kapkara olmuş raflara aynen koyacaktı ama neyse ben ona o bana söylene söylene yaptık işimizi.

Çocuk odasına her girdiğimde çıkan çöpün miktarı beni şaşkına çeviriyor. Bu sefer de eski resim defterleri Bilgiç'e çaktırmadan atıldı. Oğullarım diye demiyorum resim yetenekleri tıpkı anaları. Hâlâ çöp adamdan öte gidemediler :)

Bu sabah sabah keyfime gömülmeden biraz iş yapayım da değişiklik olsun dedim. Temizlik bezleri yıkandı, asıldı. Koyu renkler makinaya koyuldu.

Haftalardır pazara gidemedim. Marketten alınma semizotu pişirildi. Yıkandığı suyla balkondaki çiçekler sulandı. O ara dün artık oraya sıra gelmediğinden yıkanamayan balkonun köşesindeki bir kova su görülüp o iş de halledildi.

Bezelye kavruldu. Fazla soğan doğrandığı fark edilince bir de patates yemeği pişirildi. Eh semizotu makarnayla iyi geçinir, hadi o da olsun.

Su yine mi bitmiş. Hemen sipariş edelim.

Yahu bu ev daha dün temizlenmedi mi yıkanan halı serilmeden yeri bir sileyim denildi. Ooooo. Vallahi bezin fotoğrafını çekip sizce kaç gündür el değmemiş bir yer diye sormaya karar verecektim. Balkon kapıları açık olunca tozutmuş her taraf yine.

Mutfaktaki köşe raf da tozutmuş. Orası da elden geçti. Mini kasadaki kola şişeleri yıkandı kurulandı.

Bulaşık makinası çalıştırıldı.

Eee bu saat oldu ben daha yeni oturdum. Zaten birazdan da oğlum gelecek.

Yok ben daha yapmam böyle iş miş :)


Eeee Nedir Onlar Diye Bana Sorarsanız Eğer :)


Hepiniz de çok güzel benzetmelerde bulundunuz :) Sıradan bir günün sıradan bir sabahında sıradan bir ağacın bize düşündürdükleri hiç de sıradan değildi..

Zaten gün de, sabah da, ağaç da sıradan değildi değil mi :) Günler, sabahlar, ağaçlar sıradan olamazlar , sadece kendi içlerine gömülüp gözlerinin kapatan insanlar göremez bazen ..

Neyse günün sonunda kendi açıklamamı yapayım. Zaten unutmayayım diye not almıştım :)


Onlar etrafımıza dağıttığımız gülümseyişler, güzel sözler, cesaret verici cümlelerdi bana göre.. Her birisi gittiği kalpte filizlenip sevgiye dönüşüyor :)

Bir de Böyle Bakalım :)

Sabah yürüyüşten dönerken kendi kendime dedim ki güneşli havalarda fotoğraf çekmesi kolay. Sen asıl bugün yap bakalım. Beş tane şey aradım kendime. Sonra da dün okuduğum kitaptaki Auri'nin gözünden bakarak hepsinin gerçekte ne olduklarını görmeye çalıştım :)


Bu çiçek genç kızların gülümseyişlerinden oluşmuş. Sonbahar falan dinlememiş, onların ilkbaharlarını taşıyor hâlâ üzerinde...


Bu da isyankâr bir ruh. Kendisine dayatılan renkleri kabul etmeyi reddetmiş. Bir köşesinden kendi rengine bürünüvermiş. Tabii ki kolay olmamış bu iş. Zordur, yorucudur, kırıcıdır baş kaldırmak sıradana :)


Bu görünmez bir çiçekmiş. Üç yaşındaki bir çocuğun "Bakağsan göğüğsün" dediği bilgeliğe ulaşamayanlar, ya da ulaşıp da unutanlar bilemezmiş onun güzelliğini.. Ama onun güzelliğini görüp de bilemeyenler daha neler neler kaçırırmış hayatta kim bilebilir...


Bu yolun yarısına gelmiş bir kadın, benim gibi... Yapraklarını kaybediyor ama yine de yeşil yine de devam etmeye çalışıyor.. Henüz pes etmemiş.. Gidenlerin hüznü kalanlara daha çok sarılmasını sağlamış, daha şükreder, daha minnettar... 


Ah, bunlar da....

Hayııır ben söylemeyeceğim, bakalım bulabilecek misiniz bunların ne olduğunu... 

Hadi bakalım.. Bekliyorum :)