Yüreğimi Saran Tedirginlik Yaşlanma Belirtisi mi ?

Yoksa dünyanın ve memleketin hallerinin ruhuma yansıması mı? 

Dün buz patenini izlerken hayatta yapmayı istediğim şeylerden birinin de buz pateni şampiyonasını canlı izlemek olduğunu düşündüm. Bir ay sonraki dünya şampiyonası neredeymiş ki diye baktım, Fransa'daymış. Fransa'da. Ah Metos'la gitsek ne güzel olurdu diye heyecanlandım. Öyle mutlu oldum ki bunu düşününce. İki gecelik kaçamak. Belki yarışmayı belki galayı izlemek.  Yüreğim coştu.

Yerine baktım, hangi havaalanı hangi şehir, nasıl gidilir?  Kıpır kıpır uçuştu  midemde kuşlar.

Derken bitti.

Buz kestim yeniden.

Bende hayallerinin peşinde gitmeyi otomatik durduran bir sistem var sanki. 

Şimdi Can ne diyecek diye düşündüm.

Evet tarihi bizim en taşınmalı zamanlarımıza geliyor,  her şey bu kadar belirsizken sonraki seneleri beklemek daha mantıklı. ( Ucu açık sonraki senelerin dayanılmaz hafifliği, ve fakat bakalım o senelerde gidebilecek miyim, gidebilsem de isteyecek miyim, şimdiki gibi keyif alabilecek miyim?) 

Evet virüs hâlâ kol geziyor.( Ben evdeyim ama kocam işinde sürekli seyahat halinde  ) 

Evet euro almış başını gitmiş. (Annemin senelerdir kendine bir şey al dediği paraları yüreğimi heyecanlandıracak şey için saklamışım, bundan başka neye harcanır onlar.)

Bütün heyecanım, isteğim uçup anında neden gidiyor, neden?  

Yaşam belirtilerim soldu, zombi moduma geri döndüm. Boş verdim, rahatladım, yaşamadan günleri geçirmek çok daha kolay ve zahmetsiz.

Sonra...

Sonra televizyon karşısında heyecanla yarışmaları izleyip barbi bebeğini bir kayık tabağa koyduğu suyu dondurarak buz pateni yaptıran Handan'a karşı da sorumluluklarım olduğunu hatırlattım kendime. 

Yapmak zorunda olduğum bir sürü sevimsiz işle uğraşırken verdiğim çabayı kendimi yenilyecek bir küçücük kaçamağa vermediğim için ayıpladım.

Bir derin nefes alıp Can'a konuyu açtım. Daha açarken mağarasına saklanmış köşem çığlık çığlığa susturmaya çalışıyordu beni.

Kocam tabii ki muhalefet etti her zamanki gibi. Onun muhalefeti de bana çok iyi geliyor biliyor musunuz?  Onu iknaya çalışırken kendimi ikna ediyorum. Biraz gözlerim doldu biraz kendime umudumu kaybettim. 

Sonra o beni anlayamasa da hissetti. Gitmenin bana nasıl iyi geleceğini anladı. O anlayınca ben de anladım.

İşte böyle başladı bu macera.

Diye yazmışım 22.2.22 de. 

Devamını bekleyin anacım     :)


Bugün Benim Anne Olma Günüm

Bir minik top böceği,  japon balığı gelmişti hayatımıza. 

Bütün dünyamız şekil değiştirmişti.

İlk bakışta kara sevdaya tutulmuştum. 

Her şeyi biliyor gibi ciddi ciddi bakıyordu yüzümüze. Profesör oğluşum benim.

23 yaşında.

Vay vay vay.

Nice nice harika senelerin olsun canım oğlum. 


Korktuğum Başıma Geldi

Dün gece yarısı gibi bi bağrış duydum,  yeter artık terlik sesinden, ben ev sahibiyim sen kiracısın falan gibi sesler. Kim kimle kavga ediyor diyorum. Hahah, bana bağrınıyormuş. Eve taşındık bizmillah, ikinci gece. Eşya falan bir şey ellediğim de yok Metos'la konuşup bir şeylerimizi düzenliyorduk. 

Hayır derdin benimle madem, gel kapımı çal, söyle. Evinin içinde bağrınmak ne oluyor. 

Ev sahibi kiracı kısmını hiç anlayamadım.

İlginçççç.

Ve Huzurlarınızdaaaa


 Bütün dağınıklığı arkadaki masaya yığıp video çekmeyi karavan hayatından öğrendim.


Bir de acele etmeden iş yapmayı öğrenmişim karavanda.  Orada hemen elinin altında değildir hiçbir şey.  Ocağa ulaşmak için üzerine yığdığın bardakları kaldırman gerekir,  o bardakları koyacak yer icad etmen gerekir, bi çorba ısıtmak için kırk takla atarken bulursun kendini. İşte kolileri yerleştirmeye çalışırken sakinliğimi korumamı sağlayan bu oldu.

İlk gün gelip o karmaşada bize destek olan Selçuk'a, yemek desteği hiç eksik olmayan anneme, bugün salonu açmamız için elinden geleni yapıp şu son haline kavuşmasında en büyük role sahip olan Aynur'a teşekkürü borç biliriz.

Metehan ve Bilgehan da  kendi odalarını düzenleyerek üzerimizden büyük bir yükü aldılar..

Şu an itibariyle yatak odası dışında tüm evin kabası yerleşmiş sayılır.

İnce işler bayrama kadar gider sanırım :)


O Zaman Bi Çay Molası

Salonun alacağı son şekli çok merak etmekteyim. Hem salon hem oturma odası eşyaları gelecek zira. Şimdiye kadar 25 yıldır hep aynı şekilde yerleştirmiştik, pek düzeninde oynama şansımız da yoktu zaten. 

Yatak odası eski odamızdan büyük ama tuhaf şekilde düzgün bi şekil olamadı. Oysa penceresinin önüne sandık koyup kendime sedir gibi yapma hayallerim vardı. Du bakalım, daha oraya yatmadan yatmaya girdik, bi şey bulucaz elbet.

Mutfağın evyesinin üzerine lamba taktı Can, karanlık sorunum çözüldü. Raf da ekleyeceğiz sonra. Neyse ki bir duvarda vitrin var, eşyalarım sığdı.

Metehan'la Bilgehan'ın odaları tamam.

Kitap kolilerine dalacağım şimdi. 

Bir yandan da perdeler yıkanıyor.

Bir de ağrı kesici ile vitamin haplarımı bulsam ne güzel olacak :D



Dört Koldan

Metehan odasını yerleştirmeyi neredeyse bitirdi. Bilgehan bilgisayarını kurdu. İlk defa tüm kutuları ben boşaltmıyorum, ne güzel bir duyguymuş :)

Bir arpa boyu ilerlememişiz gibi gözüküyoruz ama olsun. Bakalım bu akşama kolilerine ne kadarı boşalmış olacak :)


Yalnız şu an araba ve korna seslerinin arasında bi serçe sesi duymayı başardım sanki, ay ağlıycam nereseyse. Hayatımda ilk defa evimde trafik sesi var. 51 yıldır bir ilk. Cadde üzerinde oturmak ne sıkıcıymış. Bir de evin arka cepesindeyiz. Caddede olsak napardım bilmem.

Neyse,  bu konuyu kapatalım.

Dün evi taşırken kurdukları asansörün hidroliği arıza yaptığından yeni asansör gelene kadar iki saat bekledik. O arada önce salonun camının çıkartılmıltı ikinci asansörle de Metehan'ın odasınınkinin çıkartıldı,  camlar battı. Eşya kapıdan geçemediğinden koridordaki sabir dolabı da söktüler, yılların pisliği de oradan çıktı. Onu süpürmeye çalılırken süpürgeme kalem kaçtığından bir de tıkandı. Metos onu çıkartmakla boğuştı. İyi bari asansörden gelirken dışarı çıkıp içeri girip pislik olmaz derken bozulunca çoğu parça merdivenden getirildiğinden her yer leş oldu. Bir de yağmur yağdı,  oh mis.

Neyse bunca olumsuzluğun ortasında yavaşça işlerimi yapmaya devam edip arada dellensek de Can'la kavga moduna geçmeden geceyi ettik. Karavanda geçen zaman biraz beni yavaşlatmış, eskiden hızla yapamadığımda sinirlenirken şimdi aksiliklerle karşılaştığımda derin nefes alıp sakin sakin yaptığım şeye odaklanmaya başlamışım.

İki sene koronadan kaçtıktan sonra dün bi ton adamla içli dışlı geçirdik. Maske falan hak getire. Güya Metehan'la bu haftasonu planlarımız suya düşmesin diye karantina uygulayıp kendimizi korumaya alacaktık, artık umarız hasta olmayız demekten öteye geçemiyoruz.  

Kargo şirketini hiç sevmedik, o şalap şulupluğa bulaşıklığım ve edilen kutular ile kitaplar dışında bir zaiyat vermemiş olmamız mucize. Dolap raflarını bile takmadan gittiler. Hoş taktıklarının da rafı tutan aparatları kaybolmış olduğundan üzerine bir şey koyduğunda tersi dönüyor o başka.

Can'a bir sürü iş çıktı. Bugün çoğunu bitirsin diye bşına ekşiyeceğiz yarın uçuşu var zira. 

Koca mutfaktaki koca dolapların içinde bir raf olduğundan neyi nasıl yerleştireceğimi bulamadım. 



Gece en son yatağım ulaşmak için bir saat uğraştım.

Şimdi gidip kendime bir ağrı kesici bir de vitamin hapı bulmalıyım. 

Bu arada evdeki yeşil bitkilerim hiç bu kadar güzel gözükmemişlerdi gözüme ,  pencereden dışarıya değil evin içine bakmayı öğrenmem gerekiyor.

İşte böyle. Hepinize günaydın 

Fırtına Öncesi Sessizlik


Çayımı alıp balkonda yaptım kahvaltımı . Ev savaş alanı. Taşımacı şirket gelmeden öncesi son sakin saatler.

İnanılmaz savsak bırkamışlar mobilyaları umarım güzel taşırlar. Tüm çekmeceler dolaplarda duruyor,  gidince en azından onlar yerleşmeyecek. (Hain Can ağır bunlar diye tüm çekmecelerin için boşalttırdı, hepsini ona yerleştirteceğim şimdi . Hayır çekmeceyi çıkartıp içindekilerle sarıp götürebilirlerdi :/)

Saat 08.08.. Mutfakta kolilerin arasından bildiriyorum :)


Şu şarkıyı da buraya ekleyeyim, dün keşfettin ve çok sevdim.  Dinledikçe bu zamana ışınlanırım kesin     :)




Sanırım Şu Saatte Pilim Bitti

Çok şükür şu iki gündür enerjim ve pozitif ruh halim yerinde. Depresif hallerim yok.

Ben de evin içinde deli danalar gibi dolanmaktayım. Nereye gitsem oradaki bir iş gözüme çarpıyor dönüyorum aa başka işi yapıyordum ben diyorum :)

Sabah fırını silmediğimi fark ettim. Yerinden çekip onu cifledim. İçi de temizlenecek ama önce yemeğim pişsin.

Buzdolabını biraz toparladım. Erzak dolabımı da biraz düzelttim. Yemekleri bitirmeye çalışıyorum. Hava buz gibi bozulmadan taşırım kalanları da,  zaten karavanın da buzdolabı her daim çalışıyor.

Yerdeki yıkanabilen yollukları falan yıkıyorum bugün. Neyse hava buz ama rüzgârlı ve yağış yok, kurudu hemen her şey.

Temizlik malzemelerinin bir kısmını yeni eve götürdüm. Boyası bitti oranın. Sanırım küçük tuvalete klozet takma çalışmaları sonraya kalacak gibi. Neyse artık. Bir de o duş nasıl temizlenip adam olacak bilmiyorum. Çalışıyor mu ondan da emin değilim.

O kısma sonra bakacağız. 

Bütün fotoğraf makinalarımı çekmecelerden toparladım, bir çantaya koyacağım. 

Halıları süpürüp topluyorum. 

Hâlâ verilecek çantaları götüremedim. Onlar da bir sürü yer kaplıyorlar.

Metehan yarın anneannesine gidecek. Akşama kadar online dersi var zira.

Bilgehan da arkadaşına gidecek.

Ben bir o eve bir bu eve koşturacağım.

Yarın eşyaları paketlemeye gelecekler.

Salı günü de taşıyacaklar. Her şey misler gibi gitsin, pıt diye yerleşelim inşallah.

Yakın yer olunca insan daha rahat oluyor. İki ev de elimin altında,  hani git gel taşıyacağım neredeyse.

Yarın sabah temizlik kovalarını, süpürgeyi, bezleri  götüreceğim.  Bir de açılır kapanır sandalye götüreyim de oturacak yer olsun.

Yemek pişti. Salata yapsam ne iyi olacak ama bir ağırlık çöktü ki şu an. Gözlerim kapanıyor resmen. Azıcık uyuklasam iyi gelecek :)



Karlı Güneşli Yeni Bir Sabahtan Merhaba

Neler yapmam gerekiyor cümlesi kafamda yankılanarak dolanıyorum evin içinde :D

# Buzdolabını boşaltmam gerek. İçindekileri bu iki günde tüketebileceğim kadar tüketirim, kalanını karavana o da yetmezse anneme taşıyabilirim. Hava soğuk aslında düzgünce çantaya koysam diğer tarafa bozulmadan taşınır. O zaman bol bol evdeki yemekleri yiyip tencereleri kaldırsam yeter :D

# Bir iki çek çek çanta var boş boş dolanan evde. İçlerine ıvır zıvır doldurayım.

# Ha babam çamaşır yıkıyorum ama kirli sepeti boşalmıyor, artık kalanları naylona tıkayım.

# Banyodaki kilimleri yıkayayım.

# Havluları hurçladım, çarşafları büyük torbalara tıktım, montları kapüşonluları falan hurca doluşturdum. O işler tamam sanırım. Son havlular kirli torbasına girecek,  bornozlar da.

# Etrafta dağınık olan her şeyi çekmecelere yerleştiriyorum. En son taşınırken çekmeceleri streçleyip götürüyorlardı, umarım hâlâ öyledir. 

# Hâlâ iki pantolon bir çizme çıkabiliyor vermek için.

# Ayırdığım oyuncak torbasının gitmesi için onay çıktı, onu üşenmesem de bugün arkadaşıma götürsem.

# Bilgehan'ın elektroniklerini çantaya koysak. (Koyduk, üç çekçek çanta doldu :D)  (Sanırım Can'ın evi çantayla doldurmasının tek işe yarar tarafı bu oldu.)

#Metehan kartlarını büyük bavula sığdırır umarım. (Büyük bavul, küçük sırt çantası artı kalan dört beş ayakkabı kutusu oldu. Ne kartmış kardeşim) 

#Can kendi ıvır zıvırlarını yarın uçuştan dönünce ayarlar.

#Yarın eve gidip boyacıya bakmalı. 

#Aldığım temizlik malzemelerini ve bezleri kovayı falan götürmeli.

#Pazartesi aynı anda bu evdeki paketleme işlerinin hem de diğer evdeki temizlik işlerinin başında durabilmem için klonlama işlemlerine de başlarsam şimdiden,  her şey hallolmuş demektir :D


Akşam Postası : 

#Bizimkiler on kadar kitabı okul kitaplığına bağışlamaya karar verdiler, inanılmaz :)

# Buzdolabındaki sebzeleri bitirmek için bol sebzeli kıyma kavurdum gece nachos yapıcam :)

# Onu da biz götürürüz bunu da biz götürürüz derken evde eşya bırakmayacağız bu gidişle :D

# Buzdolabını döktüm şimdi. İnsan taşınırken ne pasaklı olduğunu mu anlıyor yoksa o benim pasağım mı bilemedim :) 



Hem Ağlarım Hem Giderim :)

Dün eve bakmaya gittik,  ben her bir tarafa bakarken daralıyorum, döndüğümüzde gözümden yaş akıyordu, sanırsın içini lağım basmış bodrum katına taşınıyorum. Hahahaha.


Mutfağın bir camı bu.


Diğeri de bu. Lebi derya manzarası varmış gibi basmışlar pencereyi. Zaten iş yaparken arkam dönük olacak. Anlayacağınız ne ışık veriyor ne bişey. 


Evdeki en manzaralı cam bu. Yatak odası camı. Salonun da bir camı buraya bakıyor ama hayalimdeki koltuğu yerleştirdiğimde manzara geride kalıp solda gözüken evle bakışıyorum :D

Koca banyoya çamaşır makinası koyamamışlar gidip küçük tuvaleti söküp kapatmışlar diye söyleniyordum. Koca banyoya klozeti bile kıyamamışlar, Allah sizi inandırsın oturduğunuzda duvara yaslanıyorsunuz, karavanda yaslanmıyorum o kadar. 

Neyse işte ona buna bakıp dururken bi içim sıkıldı. Yapılacak işler de dağ gibi. Can da yaşlandıkça hiç çekilmiyor bi gerilim bi gerilim.

Bir de uçuşa gitti bugün zaten pazar günü dönecek. Aynı zamanda başka işleri de var, ona koşturacak derken bakalım napcaz.

Ama bilgisayar odasındaki çekmeceleri toparladım arkadaşlar.

Bir insanın kaç kulaklığı olabilir diye düşünüyorum. Zira bizim evde kişi başına üç sağlam,  iki sağlam ama tipi kaymış, bir kaç tane de bozuk kulaklık düşüyor. 

Süngeri seloteyple yapıştırılmış kulaklığı elime alıyorum, bunu atalım mı diyorum. Cevap ama o çalışıyor. Kardeşim madem çalışıyor yenisini niye alıyoruz. Seloteyple tutturulmuş kulaklığı niye tutuyoruz?  

Üç tane nokia kulaklığı,  paketi açılmamış, gıcır gıcır. Bak onları saymadım.

Boş kutu atıcam Can oradan bunu atma modunda. Üzeri kadife kaplı, dışı içinin iki katı yer kapladığı yetmezmiş gibi bir de o kadife her türlü tozu pisi topluyor. Yok ama harika kutuymuş o.. 

Çöpleri de kıymetli bizimkilerin. 

Neyse.

Gelen taşıma şirketi sizi bir günde taşıyamayız, bir gün paketlemek lazım, çok eşyanız var diye tutturdu. Sen bir de ben süs püs eşyalarını  kutulamayıp legoları kaldırmasaydım görürdün, her halde bize bir hafta ver moduna girecektin o zaman.

Bugün yine karlı. Bir yandan manzara izleyip bir yandan dağınıklıkları toplamaya çalışıyorum. 

Neyse dünkü kadar içim sıkılmıyor. Kendimce Polyannacılık oynamaya karar verdim.

1. Evet mutfağın camları havalandıemak dışında hiçbir işe yaramaz ama perdeleri açmaya niyetim olmadığından cam silmeme gerek kalmayacak :P Ve dolapları bütün eşyalarımı alır. Üstelik şu ince uzun baharat çekmecelerinden de var.

2. Mutfak balkonu bit kadar zaten çıkılacak bir yer de değil ama güzel kocaman bir dolap yapmışlar, Can'ın eşyalarını koyarız.

3. Ana balkon camlı. En sevmediğim şeydir ama neyse ki tek büyük cam değil de katlanırlardan. 

4. Salon devasa. Oğlanların odası ayrılınca açıkta kalacak olan koltuğu da oraya sıkıştırabilirim.

5. En büyük zorluk iki oğlanın odasının arasında yatak odamızın olması. Sesleri bizi deli edebilir. Buna ama ile başlayacak iyi bi yön bulamadım. Hımmm. Belki onları evden atarız :D :D

6. Dışarı bakacak bi manzara yok ama en azından dibinde bir ev de yok, az biraz mesafe var. Sonra ağaç mağaç görmeyince belki daha çok kampa gideriz. Ya da ben evden dışarı daha çok atmak isterim kendimi.

7. Odalar pek büyük değil ama koridor geniş iki üç billy dolabı oraya koyabiliriz.

8. Cadde üzerinde ama daire arkaya bakıyor, nispeten sessiz.

9. Aynı mahallede sevdiklerime yakın.

10. Apartmanın altında 24 saat açık market var. Bu iyi mi kötü mü bilemedim ama :D

11. Banyosu büyük ve fakat klozet o büyük banyonun en köşesine sıkışmış, oturmaya çalıştığında omzun duvara değiyor. Karavandaki klozet daha rahat :D Neyse zaten tek tuvalet var, belki bizimkiler ellerinse telefonla bir saat içeride vakit geçirmezler böylece :D

12. Haa bir de dışarıda izleyecek bişey bulamayınca evi biraz daha adam ederim belkim  :D


İşte böyle. Şimdi gidip birşeyler yiyeyim. Sonrasını da sonra düşüşünürüm artık. Bir de güzel kar yağıyor ki. Yine çatılar tutmaya başlamış.


Piller Bitik

Sabah Bilgiç'i uyandırmaya çalışırken bilgisayar odasındaki çekmecelerden ikisini düzenleyeyim dedim. Bilgiç uyanıp dersine girmedi ama ben en azından yirmi tane boş pil attım.

Her yer kalem pil dolu arkadaşlar. Eski gameboy tarzı aletler pille çalışıyor,  onlar bitip yenileri takılırken bitmiş olanlar pil kutusuna atılmadığından dolular boşlar yan yana. Bir saat ölçüp biçip pil ayıklamış olabilirim.

Dün akşam da kablo düğümü açmıştum iki saat. 

Ben küçükken babaannem artık yünlerden rengârenk bir kazak örüyordu bana. Divanda karşılıklı otururduk, o örerdi ben de yün yumaklarını açardım. Bu arada nefis masallar da dinlerdim. Dün önümde kocaman kablo yığınının arasından bin bir uğraşla kablo ayıklamaya çalışırken o geldi aklıma. 

Bugün eve bakmaya gideceğiz. Sonrasında boyacı, taşıma şirketi, temizlik, klimacı, telefoncu, internetçi, bıttırı bıttırı işlere gömüleceğiz. Bakayım makus talihimi yenip kendime orayı temizletecek birisini bulabilecek miyim?  

Öyle de kılımı kıpırdatasım yok ki. Gidip bir kahve yapayım kendime bari. Ya da gidip yatayım azıcık, o daha cazip gözüktü şimdi     :D


Ben Ne Yaptığımı Biliyor muyum ?

Evin içinde dolaşıp duruyorum, her yer dağınık. Taşınma hazırlıklarından dağınık değil ha, yanlış anlaşılmasın, bildiğin alıp başını gitmiş dağınık ev halleri. Acilen toparlayıp her şeyi yerlerine yerleştirmem gerekiyor. 

Vitrindeki kar kürelerini süsleri falan paketledim dün. Minik kutular vardı evde, bir de gelen alış veriş kargolarının kâğıtlarını saklamışım, onlarla sarıp kaldırdım.

Aslında kutu bulsam da mutfak eşyalarını toplasam. Belki taşıma şirketinden önce gidip mutfağı yerleştirirdim, kolaylık olurdu. Ama henüz kıpraşmadım bu konuyla ilgili. 

Ev nihayet boşalıyor, sanırım yarın gidip bakabileceğiz. Boyasını kasımda yaptırmışlar ama boşken bir bakıp görmemiz gerek. 

Perde yaptırmam gerekecek herhalde. Zaten bendekilerin çoğu 25 yıllık :D

Tuvaleti girmeden mi yaptırsak (tabi yapılabilecekse eğer) yoksa biraz içinde yaşayıp eve içimiz ısınırsa mı yaptırmalı.

Kafam karman çorman.

Karman çormanken ne doğru düzgün blogları okuyabiliyorum ne yorumları cevaplayabiliyorum. Neyse bu sabah azmedip cevapladım yorumları. Telefondan yorum yazarken bi tuhaf haller olmaya başladı, harfler tüm ekranı kapatıyor, yazdığımı göremiyorum, başkalarına yazdığım yorumlar yayımlayamadan kayboluyor falan. Neyse tabletten yazmaya çalıştım. 

İşte böyle bir sabah. 

Yine çok kilo almışım ama yemek isteğimi dizginleyemediğim bir dönemdeyim. 

Bezgin bekir şeklinde dolanıyorum evde. Neyse bu sabah bir sürü kullanılmayıp kalmış ıslak mendil, pipet, haşi falan attım. Mutfaktaki çekmeceler boşaldı. En baştan saklamamak lâzım bunları aslında çöp olup kalıyor sonra.

Kalemlik boşaltıp beş on tane yazmayan kalem attım.

Tepsi boyadım ama üzerine sürdüğüm vernik bozuk muymuş neymiş, yapış yapış kaldı öyle, tepsiyi çöpe fırlatabilirim.

Ay kafam gibi karıştı bu yazı da. Kar hatırası mini video ile yazıma son vereyim ben en iyisi.

Gününüz güzel geçsin.




Zaman Durmuş Gibi


Oturup pencerenin önünde sessizce izliyorum. 

Uçuşan kar tanelerine odaklanıp uçuşan düşüncelerimi dinlememeye çalışıyorum.  Sadece manzara ve ben. Huzur.


Gitgide Daha mı Endişeli Oluyorum ?

Kendini rahatlatabilen bir insanım. Rahat bir insan değilim ama kendimi rahatlatabilirim. Misafir gelecektir,  iki ayağım bir papuçtadır, durup derin bir nefes alırım.  "Her şey yetişir"  derim kendime. "Sen yavaşla zaman yavaşlasın." Zaman yavaşlar, elim ayağım birbirine girneyi bırakır, her şeye atılmayı bırakıp önem sırasına dizerim. Her şey yetişir. Yetişmese de önemli değildir. Önemlilere odaklanmışımdır. Salatayla uğraşmak yerine banyoyu toparlamışımdır meselâ. Salata misafir geldiğinde de yapılır. Ne bileyim camı silmeye koşturmak yerine yemeği ocağa koymuşumdur, cam da pis kalsın falan. Sonuçta misafirin karşısına yorgunluktan suratım düşmüş gibi çıkmaktansa gülümseyerek çıkabilirim bu sayede. 

Ve fakat rüyalarımda hiçbir şey yolunda girmez, hep paniğimdir. Rahatlatma mekanizmam orada işe yaramıyor. 

Son zamanlarda kendimi daha gergin hissediyorum.  Yola çıktığımızda örneğin, bir bakıyorum ben sürekli dualarla gitmeye başlamışım. 

Tatile giderken yolda kendime kızdım. Ninelere dönmüşsün Handan dedim. ( Tamam yaş itibariyle nineye çok da uzak sayılmam ama :D)  Bu ne yaaa. Tamam Allah'a emanetiz,  ve fakat senin duanı Allah anladı, bütün yol boyunca ne tekrar edip edip duruyorsun. Bir kere söyle, sonra da ânın tadını çıkart gerilip duracağına. 

Yazıyı tatilin ilk günü yazmaya başlamıştım,  bugün dönüş gününün sabahı.  Saat yediye gelmek üzere. Az sonra bizimkileri uyandıracağım. Her yer kar. İstanbul'da da kar alarmları verilip duruyor. 

Sadece kitap okuyup, yemek yiyip kayak yaptığım bu tatil her ne kadar dizim hafiften incinip topallayarak gezsem de (kara saplandım kayarken, benim dizler zaten nanay hemen topu attı :) çok iyi geldi. Otelde maske takma zorunluluğunn olmaması beni ilk gün gerdi ama neyse ki kimsecikler yoktu pek ortalıkta, herkes odasına kapanmıştı sanırsam. 

İlk gün çektiğimiz kayma videoları ve dün odada tek başıma otururken çektiğim manzara ve kuş videolarını dışında hiç fotoğraf çekmedim sanırım. 

Metehan bizi iki gün üst üste scrabbleda yendi. Havasından geçilmiyor.

Yanıma dört kitap almıştım, üçünü okudum, birisini sevmeyip bıraktım. 

Evet, bizimkileri uyandırayım artık. Umarım pıt diye döneriz İstanbul'a. Burada şu an kardan göz gözü görmüyor.

Aldığım yeni kararlar doğrultusunda gerilmeden keyifle yol yapacağım şimdi. Hiç bana yakışmıyor bu gergin haller.

Öptüm hepinizi.

Sonradan Ekleme : Kardan çıkamıyoru şu an,  yolu açan araç çabucak gelir umarım :) 



Akşam Postası : Evimizdeyiz. Kar gelecek diye yolları da boşaltmışlar, normalde olsa akşam trafiğine kalırdık, çabucak vardık :)

Tatil Matil

Can'ın ayın onuna kadar izni var. O izni planlarken ne uğraşmıştım, çocukların okuluna denk düşmesin diye. Denk düşmemişti ama Can uçak tipi değiştirince eğitimleri çıktı ve tadaaam, tatil okula zamanına kaydı.

Taşınmaya denk düşmedi ama hâlâ ev sahipleri evden ayrılmadığından onu da yapamıyoruz.

Bari bir yerlere gidelim dedik. Sonuçta online eğitim,  bir şekilde idare ederiz. Evde yapılacak çok iş var ama beklemek zorundayız modu bizi deli etmekte zira. Kayak kampı ayarlamaya çalışıyorduk. Bugün belli olacaktı. Çıkmadı kamp. E o zaman karavan kampına gidelim diye ayarlama yapmaya çalışırken boş yer olmuş, kayak imkânı açıldı. Bilgiç 'in yarın gece beklediği oyunu var. Pazar gününe kalırsak bir günümüz kaçacak. Gelmek istiyor mu onu da bilmiyorum. 

Ay daraldım.

Tatil yapmak bu kadar karmaşık olmamalıydı.

Her şey üzerime üzerime gelmemeliydi.

Maske yasakları abuk subuk kalkıp sokağa çıkma hevesimi yok etmemeliydi. (Zaten pek yok) 

Bir menopoz beni böyle depresif yapmamalıydı.

Öfffff.

Yeni Kuşlar Keşfettim :)


İstanbul içi kamp kaçamağı yaptık. Pazar günü gidip salı günü döndük. 



Aslında Bolu'ya gidip oralarda gezmek istiyordum ama sonra havanın daha ılık olduğu zamanlara bırakmaya karar verdim. 



Bu kamp tam bir tembellik kampı oldu.



Şile'de Bella Kamp'ı bir arkadaşımızdan duymuştuk. Yılbaşı partimizi orada yapalım istemiştik ama olamamıştı. Peşinen parasını ödediğimizden gidip bakalım dedik.



Denize beş dakika yürüyüş mesafesinde geniş bir bahçe. İçinde odun sobalı bungalovlar var, çok şeker duruyorlardı. 



Videosunu üşenmeden hazırlarsam pek yakında göreceğiz :)



Pazar sabahı gittiğimizden oradakiler ayrılmak üzereydiler. Yine tüm alan bize kalmıştı :)



Öyle ahım şahım bir manzarası yoktu, zaten her tarafı yazlık pansiyonlarla çevriliydi. Kargalarla saksağanlara bakıp burada pek fotoğraf çekecek bir şey bulamayacağım dedim ama... 



İlk gün Ak Kuyruksallayan olduğunu öğrendiğim kuşlarla karşılaştım (ilk fotoğraftakiler, minicik şeker şeylerdi)  çok yağmurlu ikinci günde de ilk defa karatavuk ile tanıştım. 



 Demek ki neymiş, ünlü düşünür Metehan'ın dediği gibi "Bakağsan göğüğsün"... 


Not: Fotoğraflara seksenlerden şarkılar sakladım, tıklayıp dinleyiniz :)