Tatil 4. Gün : Abant


Beypazarı'ndan ayrılmak istemesek de eve dönme zamanımız yaklaştığından biraz da kar keyfi yapalım diyerek Abant'a geçmeye karar verdik.


Haftasonu Metos sınavına evde girsin diyerek evimize döneceğimizden, bir günümüzü Abant'a ayırmış olduk.


Neyse,  yollar açılmıştı, karavan park yerine rahat çıktık.


Göl manzarası olmasa da bu kocaman ağaçlarında olmak bana yetti.







Kar görünce aklıma gelen iki şey, mangalda sucuk ekmek ve salep :D Her ikisini de yaptım.


Karlar altında olsa da burası daha sıcak olduğundan Can'la ateş başından ayrılmadık uzun süre.




Kamp yerinde tek başına bir adam vardı, çadırda kalan. Elinde motor yağı,  herkesi dolaşıp ateşlerine döküyordu, çok alemdi. Arabasının yağını değiştirirken eski yağı alıyormuş. Bu yağ ateşe dökülünce şöyle bir manzara oluşuyor.

Bize göre usul usul yanan odun alevini seyretmek daha keyifli olsa da sesimizi çıkatmadık artık :)


 

Gece Yarısını Geçmiş ve Ben Yemek Dışında Bişey Düşünemiyorum

Aklım fikrim yemekte,  bari yememek yazısı yazayım da oyalanayım.

Eee, yılbaşında rejime başlayanlar, nasıl gidiyor?  21 gün dayanıp da alışkanlık haline getirebildiniz mi sağlıklı yemeyi :D

Ben açım. Ve hiç de midem küçülmedi. Sadece açlık hissine alışmaya başladım ama o da zorunluluktan.  Gerçi bugün isyanla yemek yiyesim var, sanırım haftasonu serbest bırakacağım kendimi.

Bu sabah tartıldım. Bir ayda iki kiloya yakın vermişim. Pek fazla değil ama lütfen, o bir ayda yılbaşı gecesi, iki doğum günü ve bir de beş günlük tatil var :D 

Bunca kilo vermeye neden zayıflayamıyorum?  Çünkü sürekli aynı beş kiloyu (Bazen de on, ne kadar çıktığıma bağlı) veriyorum da ondan. 

Şu anda boyumla kilom eşitlendi. Beş kilo daha verebilirsem ağrılarım da azalır diye hayal etmekteyim.

Dün birisinin konuşmasına rastladım instagramda . Vücuttaki yağ kitleleri beyne,  olduğundan daha fazla ağrı var sinyali gönderiyorlarmış. Mantıklı geldi. Üstüne üstlük verilen her kilo eklemlerimi rahatlatıyor. 

Son on yıldır bu kilomun altına inmediğimden işim zor gibi.

Akşam yediden sonra ertesi gün on ikiye kadar bir şey yememeye çalışıyorum . Ekmek, makarna, pilav yok. Meyve,  kuru yemiş atıştırıyorum arada . 

Açım :D Bir buçuk aydan sonra bu iş daha kolay olmalıydı sankim.  Pufff. 

Eee, sizde durumlar ne? 

Tatil 3. Gün : Mahkeme Ağcin Köyü ve Abacı Peribacaları

Geziyi plânlarken 2 gece Beypazarı'nda kaldıktan sonra Kızılcahamam'a geçeriz diye düşünmüştüm. Kızılcahamam 'da gezecek yer ararken de bu iki yeri bulmuştum. 

Kaldığımız yeri çok sevince,  bilmediğimiz bir yere gitmektense ayrılmamak istedik. Zaten bir buçuk saat mesafedeydi. Biz İstanbullular için bir buçuk saat bazen Ateşehir'den Kadıköy'e inme süresidir :D Arabayla gidip dönmeye karar verdik. 

Bir taraftan da Metahan'ın katılması gereken ders var, saat üçe kadar işleri bitirmeliyiz. (Dikkat ederseniz üniversite sınavına hazırlanan diğer oğlumun ders, sınav, ödev endişesi hiç yok :O) 


Mahkemeağcin Köyü'nün tabelasını görüp ara yola saptık ama köye geçecek yer bulamıyoruz. Bir iki sapa sokak da karlar altında. Derken yoldan iki teyze gördük.  Biri biraz ilerden köy yoluna sapabileceğimizi, camiye gitmemizi söyledi. O arada nereden geldiğimizi sorup,vah vah bu karda kışta taa oralardan mı geldiniz diye acıdı halimize :D


Köyü ve camiyi bulduk ama bir Allah'ın kulu yok. Bol miktarda köpek var. Köpek mamalarını da karavanda unutmuşuz aksilik.


İlk gelen bu güzellikti. Gelip beni sevin diye attı kendisini yere. Atmasa Can bizi arabaya toparlayıp geri götürürdü ihtimal. 


Şunun tatlılığına bakar mısınız? 


Boş sokaklarda dolanıp evlerde de kimse göremeyince. Tüm ümidimiz o sırada ezan okuyan müezzine kaldı.


Sonunda gördüğümüz kişi de oydu sanırım.


Teyze söylemiş aslında, caminin altı ve arkasında kayalara oyulmuş bina kalıntıları vardı.


Ama 2011 de temizlenmesi dışında hiçbir şey yapılmamış, bir açıklamayı geçtim bir tabela bile yoktu.


Yine de keyifle dolaştık.


Arabaya atıp yanımıza alacaktık bu güzelliği.  Köpeklerin hepsi dost canlısıyu ama bu başkaydı. Zaten yanımızdan ayrılmadı.

Metehan'a göre köpekler aslında köyün sakinleriymiş de büyüyle böyle olmuşlar. Mahkemeağcin 'in cin i aslında budemekmiş dedim ben de,  cin çarpmış burayı :D Kışın sokağa dökülen bizden başka şabalak olmamasının konuyla bir alâkası yok, lütfen....
 

Köyden ayrıldıktan sonra hemen yakınındaki Abacı Peribacaları'na gittik.

Burası bir park olarak düzenlenmiş. Vadiye kocaman bir park yapmışlar, kayalara çıkan merdivenler var. Sanırım tepenin arkasına doğru da devam ediyordu ama kimsecikler yokken fazla uzaklaşmayalım dedik.



Yine de onları ilk tepenin üzerine doğru çıkarttım tabi :D


Parkın normalde giriş ücreti vardı sanırım ama biz girdiğimizde kimsecikler yoktu, kapısı da açıktı.


Çardaklardan birinin içinde yanımızda götürdüklerimizi yedik, çayımızı içtik.


Kar özlemimizi giderdik.


Can dronunu uçurdu.


Saat üçe doğru dönüş yoluna koyulduk.


Metos arabadan katıldı dersine.


Şu gezi ruhuma öyle iyi geldi ki.


Her yer boşken hele. Eminim yazın gelsem bu kadar keyif alamazdım :)
 

Tatil 2. Gün / Beypazarı


Toplamda iki telefon üç kameradan çekilmiş fotoğrafların hepsini tek dosyada topladım ama bir de sıraya dizmeye uğraşamadım, ortaya karışık Beypazarı fotoğraflarımız.



Gezdiğimiz yerler içinde en gerilimli anlar bu sokaktaytı. Bu kabarmış kel fatmalar bizi resmen kovaladılar :D



Neredeyse bütün müzelere gideceğiz diye dere tepe aştık ama hiçbirisi açık değildi.



Ne hayal kırıklığı :/



Neyse ki kendisi de açık hava müzesi gibiydi de keyifle dolaştık.




Şurada ateş yakmış ısınıyorlardı. Biraz yaklaşınca bizim de fotoğrafımızı çek dediler :)








Şurada seksek oynadım, güya Can da videoya çekmişti ama yok öyle bir video ortalıklarda :D





Bu müze de tadilattaymış, görevli hanımefendi kapıya çıktı, biraz sohbet ettik. (Yukarıda bir yerde fotoğrafımız var) En azından şu ağacın çitlembik ağacı olduğunu öğrendik. Ve özelliği her dalına farklı bir ağacın aşılanabilmesiymiş. 





İşte böyle bir gün oldu. Metos'un sınavı olduğundan geriye çabuk dönmemiz gerekti ama bu çarşıdaki bütün dükkânlara bakmamızı engellemedi.



Dönüşte müze hayaliyle gelip alışveriş yaptık dönüyoruz dediğimde Metehan'ın yaptığı açıklama güne damgasını vurdu.

- Adı üzerinde Beypazarı anneciğim, aksi halde Beymüzesi derlerdi. 

Hımmm. Valla bu açıklama bana mantıklı  geldi :D