Mutlu Bayramlar :)


Kalabalık sofralara cesaret edemesek de balkonun altından bakmaktan içine gelmeye kadar ilerlemiş olmaktan mutluyum. Beş ay sonra ilk defa içeri girdik.

Sevdiklerimizle buluştuğumuz, olmadı konuştuğumuz, olmadı mesajlaştığımız, yürekten andığımız, gülümseyerek yad ettiğimiz, şükürle hatırladığımız nice bayramlara.


Bugün bayram havası yaşadık çok şükür.

Sıcakta Pelteleşiyorum Kılımı Kıpırdatasım Gelmiyor

Evi süpürüp toparlayayım dedim kan ter içinde kaldım, ki benim evim rüzgârlı,  çoğu yerden serin, üstelik tembel hayvan hızında üstten üstten idare ettim güya.


Çıkıp çamaşırları toplayıp yenilerini asmam lâzım. Neyse çayım bitsin de öyle yapayım. Akşam yemeği yedik. Hazır pınar köftelerden almıştım, pilav, taze fasülye ve bamyanın yanına onu pişirdim. Allah'a şükür bir paket pişirdim üç paket pişirsem bitirecek bizimkiler.


Yeni anormalde dışarıdan bir şey  sipariş vermeyince pınar köfteler fast food gibi imdadıma yetişiyor. Hele kocaman bir hamburger köftesi var. Ekmek arasına evde ne bulsam dolduruyorum,  nefis bişey oluyor.

Derken araya iş girmiş gece yarısını geçmiş saat. Daha anlatacağım çok şey varıdı. Neyse sonra anlatırım artık :D

Nostaljik Pazartesi

Küçük Anne etiketi ile annelik hallerimi yazıyorum genelde.Bu da üç sene öncesinden bir yazıymış.

25 Ağustos 2017 Cuma

Çocuğum İçin Önemli Olan Ne?

Çocuğunuz için İngilizce önemlidir diye yazıyordu reklâmda.

Bana göre çocuğunuz için en önemli şey onunla vakit geçirmeniz ve bol bol sevmenizdir, başka hiçbir şey değil.

Parmakları kukla gibi oynatmak en elektronik oyuncaklardan değerlidir, seleye çorap atmaca oynamak tablette kendi kendine basket oynamasından değerlidir.

Sürekli yanında durmak değil ama yanında olduğunuzu hissettirmek, sıkılıp yanınıza geldiğinde on dakika yanına oturup yeni bir oyun kurmasına yardım etmek yeterlidir çoğu zaman.

Ağzınızı her açtığınızda ödevlerden, sınavlardan söz etmek yerine güzel şeylerden, hayallerden, sevgiden, hatıralardan bahsetmek..

Onu her türlü kursa koşturmak yerine mutfakta karşılıklı sütlü kahve içmek,  onun asıl sevdiğini bulup ona eğilmek değerlidir.

Ben çalışkan bir öğrenciydim. Sınava girmek istemediğimden ne kolej ne anadolu lisesi hiçbirine gitmedim. Yabancı dilim fransızcaydı. Üniversite bitene kadar da o dili gördüm. Gramerini öğrendim konuşma sıfırdı. Okul bittiğinde dil kursuna giderim diyordum. Öyle de oldu, yüksek lisansı kazanınca mecburen bir sene ingilizce kursuna gittim.

İşe girdiğimde kolej mezunları üçüncü dereceden dil tazminatı alırken ben ikinci dereceye de yükseldim. Evet kırık dökük ingilizcem var, kendimi zar zor ifade ediyorum. Ama hayatımda hiç ingilizce konuşmak zorunda kalmadım ki.

Üniversiteden mezun olduktan sonra eline diyeceği cümleleri yazıp vererek İngiltere'ye yolladığımız arkadaşımız vardı. Şu an hem fransızca (fransızla evlenip orada yaşadı bir müddet)  hem ingilizce şakır şakır konuşuyor. Gerekince öğreniliyor demek ki.

Çocuklarım devlet okuluna gittiler. Ekstra tek kurs aldırmadım. İkisi de lisede hazırlık okudu (Bilgiç ortaokulun son iki senesinde de iyi ingilizce gördü) şu an çatır çatır konuşuyorlar.

Küçüklükleri bakkala giderken araba plakası okumak, karıncalara kırıntı atmak, bahçede suyla oynamakla geçti. Dershaneye sınavlardan önceki sene gittiler sadece. Okul seçerken eve en yakın olmasıydı benim için önemli olan. Evde bol bol oynadılar, uyudular, tembellik yaptılar.

Lütfen panik olmayın. Çocukları olmadıkları şeyler olmaya zorlamayın. İki yaşında matematik öğrenmesi gerekmiyor. Annesine bol bol sarılıp usandırıcı sorularına cevap alması yeterli.

Dönüp baktıklarında içlerini sıcacık yapan bir çocuklukları olması onlara verebileceğimiz en büyük hediye. İngilizce, matematik ve diğer bir sürü zamazingo her zaman öğrenilebilir, çocuklukları ise sadece kısacık bir dönem...

Bu Gece



Kürşad ay çok güzel,teleskopla baksanıza abla deyince balkona teleskopu kurup bu fotoğrafı çektim.


*Sonradan ekleme :


Bu Jüpiter fotoğrafı için bir saat uğraştık. Gökyüzüne baktığınızda gördüğünüz en parlak yıldız. Teleskopla bakınca iki uydusunu da görebiliyorum. İşte o iki uyduyu çekebilmek için kırk takla attık Can'la. Net değil ama en azından görülüyorlar.

Bir Takım Şaşkınlık Uyandırıcı İşler

Market alış verişini hâlâ yapmamış, gidip bir de uyumuş biri olarak akşam uyanıp,  eee, ne pişireceğim ben şimdi moduna girdim.

Neyse bir makarna haşlayayım, kıyma çıkartmıştım onu kavurayım falan diye mutfağa doğru zorla sürükledim kendimi.

İçeri girdim,  ocağın üzerinde makarna yaptığım büyük tencerem duruyor. Allah Allah tencerede ne var ki, bunu kullandığımı hatırlamıyorum diye düşündüm. Kirli miymiş, üff bir de yıkamak zorundayım ile yok ya kirli olmaması gerekiyordu arasında giden duygularla kapağını açtım.

Da daaam.

Bir tencere makarna ile gözgöze geldim.

Yine beynim hata verdi tabi. Düşünce gücüyle şıp diye makarna yaratmış olabilemeyeceğime ikna ettim kendimi.

Metehan oğluşum pişirmiş makarnayı. Karnı ne kadar acıktıysa artık :D Valla kıvamı harika tutturmuş. Yüzündeki kocaman gülümsemesini sevdiğim. Doyurmuş kardeşiyle kendisini.

Ne mutluluk yahu :)

Market Siparişi Veresim Yok

Tatilden döndük, marketten almam gereken bir sürü şey var. Ama elim bir türlü gitmiyor,  erteleyip duruyorum.



Biraz düşününce sebebini buldum .

Tatile gittim. Tanıdığım ve sevdiğim insanların yanında,  kalabalıktan uzakta olduğumdan kapalı yerlerde taktığım maske dışında - ki odaya girip çıktığım kısa mesafe haricinde hep açık havadaydım- normal bir tatildi.


Eve döndüm, çanta boşalt, çamaşır yıka as.  O arada Londra'dan arkadaşım iki günlüğüne geldi. İlk gün koruda piknik yaptık. Dün de aylardan sonra ilk defa evime misafir geldi. Balkonda oturduk. Masanın iki ucunda,  uzaktan uzağa sohbet ettik.


Hava çok güzel, tatil modumu yükseltmiş. Üstelik iki gündür Can sabah uçuşa gidiyor, evde bi ferahlık hissi içindeyim.

İşte markete sipariş veresim bu yüzden hiç yok. O sipariş geldiği anda, sabunlu sular ve yıkanan paketler ile virütik moda geri döneceğim. Biraz daha hayal dünyasında durmak istiyorum oysa ben.

Evin Annesi Onları Hiçbir Yere Sürüklemediği İçin Erkeklerim Pek Mutlu Bi Tatil Geçirdiler

Bol bol yattık, yedik, yüzdük. O kadar.



Ben otel kalabalık olur mu acaba, öyle olursa odamdan çıkmam diyordum ama otel tamamen dolu olmasına rağmen pek kimseyi görmedik, herkes sokaklara akmış bile.


Mutfaktaki teyzeler hep tanıdığım kişiler olunca gönül rahatlığıyla yedim her şeyi. Tabi pişilere o kadar dadanmasaydım iyiydi ama bir pişi bu kadar mı güzel olur kardeşim.


Ev yapımı ekmekler, kekler,  kurabiye ve böreklerden bahsetmiyorum bile. Peki ya mantı?  Hahaha, işte böyle geçti tatil.


Bu sabah saat yedide son defa denize dalıp, kahvaltıda yiyemediklerimi de çantama atıp yola koyulduk.

Çok şükür bu sene de denizle özlem giderdim. Öyle iyi geldi, öyle iyi geldi ki. Darısı tatil hayali kuran herkesin başına.


Günün İlk Saatleri


Bu sabah bizimkiler balık tutmaya kalktıklarında ben de peşlerine takıldım.

Günün ilk saatlerinin el değmemişliği, üzerine yazmak üzere açılan tertemiz bir sayfa gibi. İçimizi sımsıcak yapan, musmutlu şeyler yazılsın o sayfaya.

Günaydın.




Eh, balıkları beslediğimize göre artık gidebiliriz. Bu rüzgârda denize girsem mi acaba?

Yola Çıkma Hazırlığı

Eğer bir çanta hazırlamayı becerebilirsem yarın sabah Ege'ye gidiyoruz. 

Üç günlük bir kaçamak yapacağız. Kendimi denize atıp yemek yapmadan geçecek üç gün (yolları da sayarsak dört :) içimi bir hoş yapıyor.

Daha markete adım atmamış, kafelerin yakınına bile yaklaşmamış biri olarak tatile nasıl gidiyorsun derseniz.  Şanslıyım da ondan diyebilirim. Aynur'un ablası ve eşi Alaçatı'da otel işletiyorlar. Ve mutfakta da teyzeler var. Can'a dedim ki eğer bir yere illa gitmek istiyorsan ben sadece oraya güvenip gidebilirim.




Şöyle sabahlara uyanıp, biraz dinlenip,  bol fotoğraf çekeyim.

Güle güle gidip güle güle gelelim :)

Korktuğum Başıma Geldi

Bu hafta böyle pek bir sosyalleşmişken dün Can'ın uçuşlarının değiştiğini gördük. Neymiş bu diye anlamaya çalışırken uçuşların sağlık bakanlığınca durdurulduğu çıktı ortaya. Sağa sola sorup debelendikten sonra bir hafta önce birlikte simülatör uçtuğu pilotun kovid testinin pozitif olduğu çıktı ortaya.

Hımmmm.

İşte ben hep bundan bahsediyordum. Sağlıklıyız diye açılıp saçılmanın alemi yok diyordum.

Neyse ki bu işin başından beri tedbiri hiç elden bırakmamış, hep bizde virüs olabilir diyerek ona göre davranmıştım. Buluşmalarımız hep belirli mesafelerden geçmişti. Ben hazırladığım şeyleri aşırı titiz hazırlamıştım falan. Öksürüğümüz aksırığımız yok.

Şimdi bakın, kovid testi pozitif çıkan kişinin hastalık belirtisi yok. Sadece pilotların yıllık muayenesi var. O muayenede de kovid falan baktıkları yok da (Can da iki hafta önce girdi zira)  sadece üfleme testi yapılacaksa önden kovid testi yapılıyormuş. İşte buradan anlaşılmış.

Bize izolasyon maili geldi. Test mest yine yapılmıyor. E simülatörden beri bir haftadır uçtu bu adam,  onlara herhangi birşey dendi mi,  sanmam. Nasıl bir sistem çözebilmiş değilim.

Dün özel bir hastanede test yaptırdı Can. Onu da isteğe bağlı yapmıyorlar tabi de. Neyse anlayışlı bir dahiliyeci doktora denk düşmüş, böylece yapılmış.

Şimdi test sonucu bekliyoruz.

Üç gün tatil kaçamağı hayalindeydik ,  sonuç bir an evvel çıksın,  sağlıklı olalım da yola koyulalım.  Denize atasım var kendimi.

Son Havadis : Test negatif çıkmış :)

Bağ Bahçe

Bu hafta pek sosyalleştim arkadaşlar.

Önce pazar günü Bilgiç'in doğumgününü bahçede kutladık. Aynı mahallede oturduğumuz halde öyle özledik ki biririmizi. Çok iyi geldi.






Pazar günü Bilgiç'in arkadaşları geldi. Onlara pikniklik hamburger ve patates kızartması hazırladım. Bir sürü içecek verdim. Dört delikanlı nerflerini de yüklenip koruya gittiler.


Dün kendimi temizlik yapmaya adamış evde koştururken Elâ aradı. Handan Abla, bahçeye gidiyoruz gelmek ister misiniz diye sordu.  Polonezköy yakınlarında hobi bahçeleri var. Yelkovan Atölye ile etkinlikler de düzenlemiştik orada. Yemyeşil kocaman bir yer. Tavuk kümesinden yumurta topluyorsun, bahçenden mahsülleri alıyorsun falan.  Haydiii aynu piknik çantası üçüncü kere tabaklar, yiyecekler, içeceklerle dolduruldu.  Aynur'la Kürşad'ı da aldık, yola koyulduk. Eve döndüğümüzde kendimizi duşa atacak kadar eneriyi zor bulduk.


Ve bugün, piknik çantası yeniden yerleştiriliyor. Üniversite arkadaşlarımla sanırım yılbaşı partimizden beri bir araya gelemedik. Bizim arka bahçede toplanalım dedik. Elleri kolları dolu, mamalarla geldiler. Arka bahçeye kurulduk. Hiç aralıksız konuşmuşuz :)



Yalnız en formdan düşmüşüm yav. Dört günde evim darma duman :D Yarın onunla ilgileneyim bari :)

Nostaljik Pazartesi

Pazartesi bitmeden yetiştirdim :) Sıcak havalarda serin serin. (Hoş ben şu an uzun kollu ile oturuyorum ama o bizim evin kutupluğu :)

29 Haziran 2014 Pazar

Eh Buralara Kadar Sırf Ağaç Ev İçin Gelmedik Herhalde :)

Saklıkent'te 1996 yılının şubat ayında gelmiştim. Ama tabi kış olduğundan kapısından bakıp dönmüştük :)


Önce 100-150 metre kadar tahta iskeleler var. Çünkü bu kısım derin ve debisi yüksek. Orayı geçtikten sonra harika bir yere varıyorsunuz.


Bu güzel alanda dönüşte biraz dinlenme molası vereceğiz, şimdi şu en soğuk bölgeyi geçip karşı kıyıya ulaşmalıyız.


Plastik ayakkabı şart :) Terlikleri parçalanan veya ayağından çıkan çok kişi gördük. Aslında en rahatı sudan etkilenmeyen sandaletler olsa gerek. Zira bizim plastik ayakkabılar sürekli kumla dolduğundan çıkartıp giymeye çalıştık.


Burayı saatlerce izleyebilirim sanırım. Ama kurtuluş yok, geçicez karşıya :) Neyse ki o kısımdan su ısınıyor. Gerçi bana ölümcül soğuk gelmedi ama çocukların peşinden yüzerken elimin uyuştuğu denizlere çok girmişliğim vardı, belki ondandır :)


E, burası rahatmış :) On yedi km mi demiştiniz?


Geçen gün seyrettiğimiz Croods'un ardından durur muyuz hemen hikâyeye başladık. Bir aile varmış, rahat evlerini bırakıp kendilerini bir kanyona atmışlar. And Dead!



Ha ha ha.. Bize bir şey olmadı ama gayet saçma bir şekilde güneş gözlüğümü suya düşürdüm, sonra yakala yakalayabilirsen... Getti getti..


Kendimize sopa yaptık ki suyu ölçelim :) Gerçi sopalı da olsa Bilgiç birazdan suya düşüp tişörtsüz gezinmeye başlayacak :)



A-haa biraz zorlaşıyor mu ne :)


Aslında içindeyken bu kadar daracık durmuyordu, fotoğraflarda ince çıkmış kerata :)


Biz ve arkamızdaki turist grubu bir yerden geri dönecekken, önden gidip orayı geçerek hepimizin devam etmesini sağlayan Metehan büyük bir ciddiyetle iş başında :)



Tepemize düşmese bari..

Bir saatlik yürüyüşün ardından artık boğazımıza kadar girmemiz gereken yere gelince fotoğraf makinamızın can güvenliği açısından geri dönmeye karar verdik :) Hem su hem de tırmanma var, bizimkiler ne kadar mutlu oldular burada tahmin edebilirsiniz.

 İşte yine girişteyiz..


Yerinde durmuyor hiç bu oğlan :)


Yeşil, su, ışık... Yine beni benden alıyor..


Çıkışta gittiğimiz yer de başka güzel. Gözlemeleri beklerken ayağımı sokuyorum hemen suya.. Buzzz gibi. Kim daha çok duracak yarışması yapıyoruz. Can beni zorla çıkartarak cıvızlıyor. Metehan'la ise unutup çıkartıyorum. Seviyorum ben soğuk suyu anacım :)


Artık bu kadar koşturmanın ardından son otelimize gidip tembellik etmek vaktidir. Hiç kıpırdamıycaz yerimizden.. Eee, bi güncük kıpırdasak sayılmaz di mi :)