Vıdı Vıdı Vıdı...

"Beyin sürekli konuşur"

Valla herkesin beynini bilmem ama benimkisi hiç susmuyor gerçekten de... Yorucu ve sinir bozucu bir durum bu.

En kötüsü de yürüyüş yaparken. Küçük bir dairenin çevresinde, kimseciklerin olmadığı bir ortamda fırıl fırıl dönmekteyken, kulağımda walkman de (walkman diye bi cihaz mı kaldı kızım, mp3 çalar işte) olsa şarkılar orada kendi kendilerine çalıyor ben çoğunlukla kaç şarkının geçtiğini bile anlamıyorum, yapılacak işler bişiler bişiler aklımda yankılanıyor, beynim yerinden fırlayacak gibi oluyor. Bazen kendimi söylenirken yakalıyorum:

"Bi sus artık, bi sus, bi sus!"
Meditasyon, beyni susturmaya yönelik bir çalışmaymış. O zaman benim meditasyonum; yapboz yapmak ve bahçe ile ilgilenmek olmalı. Zira bir o işlerle ilgiliyken beynimi susturabiliyorum. Bir de scrabble oynarken susuyor bak. O sırada kanımın son damlasına kadar savaşıyor oluyorum zira :D

Jüpiter


Her akşam balkonda Ay ne kadar büyümüş, Jüpiter'in kaç uydusu gözüküyor muhabbeti yapıyoruz. Kürşad'la Aynur'un gönderdiği teleskopla büyülü bir dünyaya ışınlanıyoruz sanki. Bir de Satürn'ü bulabilsek deymeyin keyfimize.

Not: Yukardaki fotoğraf (kaynak) Jüpiter ve uydularını gösteriyor. Bunlar Galile'nin gördüğü 4 uydu. Ganymede, Callisto, Europa ve Io.

Not2: Yıllardır en parlak yıldız olarak görüp de Kutup Yıldızı sandığım yer Jüpitermiş :D Bu da kutup yıldızı neden güneydoğu'yu gösteriyor sorularımın bir cevabı oldu tabi:D

Not3: Ayyy, kardeşim astronom ama ben hiç anlamıyorum bu işlerden :D

Sünnet

Eeee....

Yapmam gereken milyonlarca işin ortasında bende bir sakinlik bir tembellik var sormayın gitsin.

Oğluşları sünnet ettirmeye karar verdik. Normalde sünnet düğünü falan istemiyordum ama burada deniz kıyısında toplanabileceğimiz bir yerimiz olunca sevdiklerimizle birlikte olalım istedim. İstedim de, bakalım nasıl olacak.

Dün çocuklarla bizim şirin küçük kasabamızda sünnet kıyafeti bakmaya gittim. Öyle bütün birşey almaya niyetim yok. Hiç sevmem çocuklara takım elbise falan zaten. Şapka, maşallah yeter. Çocuklar da asa istediler. Neyse, bir tane kıyafet satan yer bulduk ama. Ha ha ha, daha çocukların başına şapkayı takınca gülmekten yere yatıyorum. Hem komik hem dandik. Valla karton ve bir iki boncukla ben daha iyisini yaparım. Asa işini zaten iptal ettim. Çocuklarım ben size birer sopa bulurum, bu komik şeylere para ödetmeyin bana dedim :D Şimdi büyük bir şehire gidip arayacağım. Valla gülmeye devam edersem, ne ben şapka alabileceğim, ne çocuklar onu başlarına geçirecek :D

Tabi ki, davetiye benim dizaynım olmalıydı :) Çektiğim bir milyon küsür fotoğraftan bir tane düzgün çıkartabildim neyse :D

Çok işim var çok.


Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, buluştuğunda kaldığın yerden devam etmek ne güzel...
İstanbul, Ankara, Eskişehir'den gelen arkadaşlarımızla buluştuk haftasonu, hep birlikte İzmir günlerimizi andık. Sabah kahvaltısı diye bir araya gelip onüç keyifli saat geçirdik birlikte. İnsan bir saniye bile susmaz mı o arada :D
Not: Bu fotoğrafta, masa başında sabırlarını zorlayıp bekleyen beyler , içerde bağrış çığrış yemek yiyen çocuklar ve mutfakta koşturan bayanlar olmak üzere toplam 16 kişi mevcut :D

Tatil günlüğü-4

Ha, bu arada manastır kalıntısının da fotoğrafları aşağıda. Her ne kadar soğan yüzünden biraz geri planda kalsa da :D




Oraya da ulaşmak için önündeki atları kaçırmak için bayağı uğraştık . Allah'ım ne azim bizimkisi !

Tatil Günlüğü-3

Nerde kalmıştım? Hah, karşıdan bir araba geliyordu. Biz de onu durup manastırın yerini sorduk. Onlar da aynı yeri arıyorlarmış. Yollardan birisine gittiler, biz de arabayı park edip diğerine doğru yürüdük. Orada hiçbirşey görmeden geri döndüğümüzde biraz önce rastladığımız arabadan birisi bize doğru yaklaşıyordu.

-Biz manastırı bulduk. O gittiğimiz yolun biraz ilerisinde yanda yıkıntı biryer var, orasıymış. Size de söyleyelim dedik.
-Teşekkür ederiz.
-Bir de birşey soracaktım.
-Buyrun?
-Sizde soğan var mı?
-?????
-????? Soğan mı? Yeşil soğan mı, kuru soğan mı? (Ha, ha, ha Can şaşkınlıktan, olayı kavramaya çalışıyordu.)
-Kuru soğan kuru soğan. Pikniğe gelmiştik de, baktık soğan getirmeyi unutmuşuz.

İşte bizim şaşkın bir suratla donduğumuz an o andır arkadaşlar :D

Yani ekmek istenir, su istenir, yara bantı, tuz vs istenir de, kuş uçmaz kervan geçmez yerde, adamın birisi, bize soğan soruyor. Ki bizim arabamız da da bulunan yegâne şey soğan :D

Tatil Günlüğü-2

Eskiden beri sarı tabela görünce o yöne gitme eğilimim vardır. Kapıdağ Yarımadasında da bir manastır kalıntısı olduğunu duyunca oraya doğru yola çıktık. Ama kısa yoldan değil de yarımadanın çevresini dolaşarak gidelim dedik.


Köyler, koylar derken yollardaki asfaltı tüketip, ancak bir jipin gidebileceği kuş uçmaz, kervan geçmez, cep telefonu çekmez toprak yollara saptık.



Tabi arabayı kullanan ben olmadığım için Can kan ter içinde sürerken, ben keyifli keyifli "aaa dalga", "bak ne güzel deniz" şeklinde gidiyordum.Sonunda Ballıpınar köyüne vardık. Nitekim manastırla ilgili bildiğimiz tek şey oraya bu köyden gidebileceğimizdi.



Köy kahvesinde (ki nefret ettim oradan, artık yeşillikler arasında köy kahvesi hayali kurmayacağım, bu iki oluyor, salaş olmaları önemli değil de pis ve sigaradan yanmış örtülere dayanamıyorum) acı çayımızı içtikten sonra yol boyunca sıralanmış onlarca evin bahçesinde kırmızı soğan bağlayan insanları görünce, eh bu kadar maceralı yoldan geldik bari soğan alamadan gitmeyelim diyerek arabanın bagajına soğan koyup yeniden yola çıktık.

Bu sefer yolun doğru olduğunun bilinciyle rahatlamış içimizle daracık toprak yolda ralli yapma isteğimizi doyurduk. (Yok annecim valla çocuklar var diye 40-50 km nin üzerine çıkmadık hiç.)Ağaçlar, çiçekler derken dört yol ağzına vardık. Yolun kenarında manastır tabelası bir yönü gösteriyor. O yönde iki yol var. Etrafta kimsecikler yok. Ne tarafa gideceğiz derken karşı yoldan bir araba geldiğini gördük.

-Soğan ve manastır hikâyesi yarına :D




Bu arada ,yolda gördüğümüz bir köyü de unutmayacağım hiç. İsmini bilmiyorum ama bütün, evet bütün evlerinin üzeri insanların "Elveda" yazılarıyla doluydu. Tam çıkarken aklıma fotoğraf çekmek geldiği için ancak bu pozu yakalayabildim.

Tatil Günlüğü-1

Yıllardır hep Bodrum'a gidiyorduk biz. Okulun son haftası kendimizi oraya atıp, buz gibi deniz, çok sıcak olmayan hava , henüz kalabalıklaşmamış ortamların tadını çıkartıyorduk. Ama bu sene değişiklik yapalım dedik. Erdek'teydik. Sanırım uzuuun yıllar önce bir kere Any ile Burgaz Ada'da denize girmemizi saymazsak ilk Marmara maceramız oldu bu. Ve deniz analarının hoşgeldini ile karşılandık :)Ben Karadeniz'den beyazlarına alışıktım ama mavi olanlarına ilk defa rastladık.


Mavi, çevresindeki mor dantelli gibi görüntüsüyle çok güzeldi ama tabi deniz keyfimiz biraz bozuldu. Neyseki sonraki günlerde rüzgâr tersten esti de pek fazla kalmadılar.

Bu arada deniz anası çarpmasıyla kızaran yere önce sirke ardından stilex sürünce yanmanın da kızartının da hemen geçtiğini şahsi deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim hemen. Aklınızda bulunsun.

Tatil Günlüğü-0

Bir tatil arasından sonra, işte yine geldim :D Hoş geldim valla.

Nereye gittim, ne yaptım ne ettim hepsini anlatacağım bir bir , hiç merak etmeyin siz :)

Efendim, tatile iki gün kala, kilom yine tavan yapmıştı. İçine sığabildiğim sadece bir adet pantolon ile geçecek 10 gün fikrinden nefret etmiştim artık. (Bu "artık" derin manalar ifade etmektedir!)Hiçbirşey için geç değildir diyerek (Arada böyle felsefik anlarım olur:) gitmeden bir gün önce yediklerime dikkat etmeye başladım. Oradaki ilk günden itibaren sabah yedide kalkıp yarım saat yürüyüş yaptım. Ve gün boyunca yüzebildiğim kadar yüzdüm. Poğaçalar, tatlılar ve bilimum aburcuburdan uzak durdum. Bol bol su içtim. (Ay genelde açtım anlayacağınız) Midemdekiler çok olmayınca giydiklerimde daha hoş olmaya başladı. Kendimi hafif ve güzel hissettim.

Döndüğümde 2 kilo verdiğimi fark ettim. (Dönerken dayımlara uğrayıp yengemin harika etli sarmalarını mideye indirmiş olmasaydım sanırım 3 kilo vermiş de olabilirdim ya :) Makus talihimi yenmiştim işte.

Yani tatile çıkacaklar için söylüyorum. Geç değil arkadaşlar...

Can'ın Objektifinden






Hıh, ben de orada olsaydım da benim de fotoğraf makinam olsaydı, ben de çekerdim bunları, ne varmış! Hiç de kıskanmam :)