Karavan Günlükleri


 Komik hallerimiz, nefis gün ışığı, Metehan nerede yattı, Handan'ın saçları ne kadar mormuş öyle, kahvaltıda ne yediydik, Bilgehan'ın kendinden geçme ânı, hepsi bu videoda. Beğenmeyi unutmayınız. 

Bir Kaç Güzel Film

Bu sabahki şarkının hikâyesini de anlatayım size. 

Dün instagramda reels videosu hazırlarken buldum şarkıyı, çok hoşuma gitti,  kullandım videoda. Yalnız şarkıyı dinlemediğime eminim, gelgelelim biliyorum.  Çok tanıdık.

Akşam Metehan'a dinlettim o da aynı şeyi hissetti. Reklâmda mı duyduk, filmde mi derken ekşi sözlük sağ olsun buldum filmi.

Daha da yeni izlemiştik Metehan'la. Farkında değiliz ama şarkıyı da çok sevmişiz. 


Intouchables,  (Türkçesi bi milyonuncu Can Dostum, ya hadi kendiniz isim uydurup duruyorsunuz, bari aynı ismi uydurup durmayın) boynundan aşağısı tutmayan zengin bir adamın yanına bakıcı olarak işe giren  kenar mahallede yaşayan zenci bir gencin hikâyesi. Aslında üç iş başvurusundan geri çevrilip işsizlik parası alabilmek için gidiyor oraya ama onun pervasız tavırları, komik halleri ve güçlü kuvvetli oluşu adamın hoşuna gidince kendisini çalışırken buluyor.

Gerçekten izlenilesi bir filmdi. 


Dün akşam da Koç Carter'ı izledik. Doğrusu Beyaz Gölge 'yi hatırladığımdan mıdır nedir (Beyaz Gölge de ne diyen tıfıllar yaşımı ortaya vurmayınız :D)  dizi film zannederek izlemeye başlayıp bir saati geçip de hâlâ bölüm bitmeyince film olduğunu algılamış olabilirim :D

Çok ahım şahım değildi belki ama özellikle çocukların basketbol maçlarındaki galibiyetlerini hayatlarında yapabilecekleri en güzel şey olarak düşünerek aslında onları şimdiden nasıl bir geleceğe yerleştirdiklerini anlayamayan ana babaların halleri öyle etkileyiciydi ki. Kendimi sorgularken buldum kendimi. Ağzımızdan çıkan her sözün kulağımıza girip beynimize ulaşıp aslında ne dediğimizi duymamız gerekiyor. 

Filmdeki şu alıntı da çok güzeldi. 

Sanırım Marianne WILLIAMSON 'un bir şiiriymiş ama çok da fazla bilgi bulamadım hakkında.

(İngilizcesi şuradaymış.)

En korktuğumuz şey yetersiz olmak değil. En korktuğumuz şey ölçüsüz derecede güçlü olmak. Karanlığımız değil, ışığımız korkutuyor bizi en çok. Küçük oynaman dünyayı kurtarmaz. Etrafındaki insanlar kendilerini güvensiz hissetmesin diye ezilip büzülmen bilgece değil. Hepimiz parlayacağız, çocuklar gibi.  Sadece birkaçımızda değil, hepimiz içinde var bu. Kendi ışığımızı saçtığımızda farkına varmadan başkalarına da açıyoruz aynı yolu. Kendi korkularımızdan kurtulduğumuzda varlığımız özgürleştirecek başkalarını da.



Benim Mevsimim :)


Ekinoks gelmiş, terazi burcu iş başına geçmiş. Benim zamanlarım.



Elbisem ve hırkam yeni. Sabahın ilk saatlerinde annemle yürüyüşe giderken giydim. Ne demişti Küçük Ev dizisindeki Caroline, eşinin ona binbir güçlükle almayı başardığı porselen tabakları hemen kullanmaya başladığı zaman : "Özel eşyalar özel günler için değil özel insanlar içindir" 



 Pandemide sabah yürüyüş kıyafetlerim eski bir eşofmandan yeni kıyafetlere evrildi. Arada böyle elbise giymeyi bile başarıyorum.

Elbiseyi de hırkayı da lcw den.  İnternetten sipariş ettim. Çok da uygun fiyatlılardı.

O zaman en sevdiğim sonbahar şiirini de yazıp kaçayım.

Hepinize harika bir haftasonu olsun.


EYLÜL SABAHININ SERİNLİĞİ


Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Ciğerlerime dolduruyorum

Sessizlik ve serinlik
Birleşiyor
Yıkanmış güvercinler
Ve çok uzakta bir tren sesi

Her zaman yeniden başlamak duygusu
Doğuyor içimde
Her uyanışımda

Düşmanlarımı bağışlıyorum
Daha çok seviyorum dostlarımı
Her uyanışımda

Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Yüreğime dolduruyorum

Ataol Behramoğlu

Annelik Üzerine Konuşmalar - Boş Konuşmalar Bunlar :)

Bir sürü madde sıralamıştım aklımdan, bebeklerde akşam yatırma düzeninden iki kardeşe farklı davranmaya, yanında konuşmaktan, anneden önce kendin olmaya bir sürü madde.

Zor geçen bir gecede,  üzerine gelen afakanlarla kendi çocuğunu korkutan bir anne olarak çok da ahkâm kesip durma Handan dedim. Benim ayın muayyen günlerimle onun heyheyleri bir araya geldiğinde hâlâ abuk subuk durumlar yaşıyoruz. 

1. Yanıma bir şey söylemek üzere her geldiğinde yapması gereken bir şeyi hatırlatmayı bırakmalıyım.

2. Yapamıyorum dediklerini  tembellikten yapamadığını kabul edip psikiyatristiyle bu konuyu konuşmalıyım.

3. Sürekli eleştirmemeliyim.

4. Yemek konusuna birlikte çözüm üretmeliyiz.

5. Daha çok keyifli konulardan sohbet etmeliyiz.

6. Olumlu geri bildirimlerde bulunmalıyım.

7. Kendimi düzgün tutmalıyım.

Şimdilik bu kadar.

Son bir şey diyeceğim sadece, başkalarının anneliğini yargılamayın, büyük konuşmayın, ahkâm kesmeyin :) Ve kendinizi de hırpalayıp durmayın, insanız sonuçta. 

Bitti :)

Annelik Üzerine Konuşmalar 3 : Akşam Baban Eve Gelince Görürsün

Demek, ben dinlenmeye değer bir şahsiyet değilim, dediklerimin bir önemi yok, baban asıl sözleri dinlenmesi gereken kişi demekle aynı şeydir.

Bu cümleden öyle nefret ederim ki. Hem annenin kendisini küçültmesi sebebiyle hem de akşamdan akşama çocuklarıyla iletişim kurabilecek babanın o saatlerde öcü babaya çevrilmesi sebebiyle.

Benim gibi 24 saat çocuklarınızla birlikteyseniz disiplini siz vermek zorundasınız. Akşam babayı beklemek kadar manasız bir şey olamaz. Yemek mi yemedi, akşam baba, yaramazlık mı yapıldı,  akşam baba. Eee akşama kadar karşılıklı pişpirik mi oynayacağız, ne olacak yani? 

Çocuklar kimin sözünü dinleyeceklerini çok iyi bilirler ve bunun anne ya da baba olmakla bir alâkası yoktur. 

Sözleriniz tutarlıysa

Yaptığı şeyin sonucuna katlanacağını biliyorsa

Ceza gibi değil de yemeği bitmediyse çok doymuş abur cubur yiyemez gibi, eğer çok gürültü yapıyorsa annenin başı ağrıyacağından onu iyi dinleyemez gibi ya da sürekli etrafı dağıttığında annenin toplamaktan onunla birlikte olmaya zamanı yetmeyecek gibi sonuçları biliyorsa

Dediğinizin kesinliğinden ve geri dönmeyeceğinizden haberdarsa (bakınız bir önceki yazı)

Sözleriniz dinlenecektir. Ay öyle miydi, neyse canım bu seferlik, hadi baban görmeden idare edelim gibi abuk subuk durumlara düşüyorsanız tabii ki akıllı bıdıkınız sınırlarını sonuna kadar zorlayacaktır, neden zorlamasın ki :D

Hem bırakın akşam babalarıyla eğlenceli şeyler yapsınlar, babaları hayatlarında korkutucu değil güzel bir figür olsun, annelerin çocuğun gönlünü alması kolaydır ama babalar hele ki her zaman yanlarında olmayınca gitgide uzaklaşıp gidebilirler. Ve her ne kadar yüzde sekseni çocuk büyütmede tam bir yeteneksiz olsa da ( :D)  çocukların o babalarıyla geçirecekleri saatlerde elde edecekleri şey inanılmazdır.




Bu arada küçük bir açıklama, çocuklarınızı yapamayacağınız cezalarla tehdit etmeyin.  

Tamam, ceza yok, ödül yok ideal durumlarını ben de biliyorum,   ama o dünya nerede onu bilmiyorum, dolayısıyla yukarıda saydığım şekilde sebep sonuç etkileşimleri asıl yapılması gereken olsa da arada bazı cezalar tabii ki uygulanıyor,  şimdi hiçbirimiz diğerini kandırmaya çalışmayalım :) 

Diyelim ki bir şekilde çileden çıktınız ve ceza vermeye karar verdiniz. "Bir hafta sana bilgisayar yok" demeyin meselâ,  özellikle küçük çocuklarda bir gün de yeterince uzun bir süre.  Yarım saat şu koltukta otur pek hayalperest olabilir, beş dakika şuraya oturup düşünmeni istiyorum gibi mantıklı, yapılabilir şeylerle gidin.  Çocuğunuza verdiğiniz cezanın sizi de etkileyeceğini, bir müddet sonra sıkılıp uygulamak istemeyeceğinizi, sinirle ağzınızdan çıktığı için had safhada abartabileceğinizi bilip tedbirinizi alın :) 


Annelik Üzerine 2 : Sınırlar, Kurallar, Hayır Demek Üzerine

Çocuklar katı kuralları, belirginlikleri severler. Karmaşa onları rahatsız eder. Her ne kadar istekleri doğrultusunda başınızda bıdı bıdı yapsalar da neyin ne olduğunu çok iyi bilirler. Dolayısıyla kararsız, her isteğe boyun eğen bir anne babanın karmaşası onları aslında mutlu etmez,  hırçınlaştırır. 

Metehan'la her günkü sabah maceramızı yapıyorduk. İki yaşındaydı. Lojmanın kantinine gidip ekmek, poğaça alırdık. Dönüşte yolun kenarındaki su kanallarının içinde macera yapar, eğer yağmur yağmışsa içine taş atar, karınca yuvalarına poğaça ufalayıp dönerdik. Bir sabah bana dönüp "Koşabilir miyim anne?"  diye sordu. (O sıralar ne sıra dışı bir çocuğum olduğunun farkındaydım ama bundan dolayı kendime fazla pay çıkartıyordum, derken Bilgehan doğdu :))  "Koş oğlum" dedim. Üç adım atmamıştı ki geri dönüp " Ama sen geçen gün bana yerler ıslakken koşulmaz demiştin ,  şimdi neden izin veriyorsun?  " demez mi?  Haydaaaa. Düşün Handan düşün Handan, ne demiştin neden demiştin?  Neyse ki aklıma geldi. "O sırada yerler kaygan olan bir zemindeydik ,  oysa burası asfalt ve yerler kaymıyor, burada koşabilirsin"  diye açıkladım. Mantıklı buldu. 

İki yaşında. Her şeyin farkındalar. Ağzımızdan çıkan her sözcüğe çok dikkat etmemiz gerekiyor,  çok. Mantık silsilesi bozulunca onlar da dağılıyorlar.

Sabah kalktıklarında bir rutinleri olmalı, yemek rutinleri olmalı, akşam yatma rutinleri olmalı (bu konuya sonra yine değineceğim),  ve bu rutinler çok önemli bir şey olmadığı sürece bozulmamalı. Bozulduğu zamanlarda neden olduğu, bir kerelik olduğu açıklanmalı.

Günde bir dondurma yeme kuralı, sabah kahvaltı bitmeden masadan kalkmama kuralı, yemekten sonra abuc cubur yeme kuralı. Ne bileyim aslında binlerce kuralımız oluyor böyle ama bu kurallar bazen o kadar esnetiliyor ki ipin ucu kaçıyor. 

Bizimkiler yemeklerini bitirmediklerinde sofradan kalkabilirlerdi, bu sorun değildi. Ama kalkar kalkmaz atıştıracak birşeyler istediklerinde cevabım belliydi. "Eğer yemeğini bitiremeyecek kadar doymuşsan tuzlu çubuk nasıl yiyeceksin, yok doymadıysan yemek neden bitmedi?" 

Oyuncak toplama kuralımız vardı meselâ. Bir kutu toplanıp yerine konulmadan diğeri çıkamazdı. Eğer o kutu toplanmadıysa,  ben kaldırırdım, ben kaldırdığımda bir hafta ona ulaşamazlardı. Her defasında bir sorun çıkartırdı Bilgehan ama toplardı sonunda. Zira toplamazsa olacak olanlar kesin, şakası yok annenin.

Çevremde bir çok arkadaşımda görürdüm, birlikte otururken çocuk bir şey istediğinde laflarını bölmemek, keyiflerini bozmamak için "Hayır olmaz"  derlerdi. 

Çocuğa "Hayır demek"  en önemli konudur bana göre. Ki bu konudaki istikrarımın meyvelerini topladım diyebilirim. Zira sınırlarını ileri derecede zorlayıp asla pes etmeyen bir küçük oğlum var ki ergenliğinde kendisini aşabilirdi belki de biz bu kadar katı olmasak.

Birlikte otururken kalkmak zor geldiğinden hayır demeyi anlayabilir çocuk aslında, tek sorun ona neden hayır dediğimizi açıklarsak. Anlayıp da pes eder demiyorum ama en azından yere kilim serilmesi gibi kimseye zararı olmayan, normalde hep yaptığı bir şeye neden hayır dendiğinin belirsizliği kalkar ortadan. Ama açıklamasız bir hayırın ardından gelen ısrarlarla kalkılıp o kilim seriliyorsa çocuk mesajını almış olur : Yeterince ağlar ve ısrar edersem her dediğim olur... 

Çocuğunuza hayır demeden önce şunu düşünün :

Bu, gerçekten yapmasına asla izin vermeyeceğim bir şey mi? Elli defa daha aynı soruyu soruğunda elli defa hayır diyebilecek miyim yoksa sonunda dediğini yapacak mıyım?

Sonunda dediğini yapacaksanız, hiç o kıymetli "Hayır'ınızı harcamayın.  Baştan evet deyin gitsin. Aksi halde uzun ağlama krizleri, kendini yere atmalar, susmayan bıdı bıdılarla geçecek bir çocukluk ardından kendinizi çaresiz hissedeceğiniz bir ergenlik önünüzde. 

Peki Handan, hayır desek ve arkasında dursak da ısrarı devam ediyor. 

Eder.

Kimi insanın huyu öyledir.

Meselâ benim kocam. En sevdiğim huylarından birisi tuttuğunu koparmasıdır. Bu da hayırları umursamaması demek. O en sevdiğim huy aynı zamanda en sevmediğim huydur, bana karşı olduğunda :D

Dolayısıyla onun karbon kopyası oğlum da hayırlara karşı inanılmaz dirençliydi.

Bir gün bir doğumgünü partisinde, çocuğa gelen hediyeyi açmak istediği için bütün akşam ısrar etmişti. En son, bütün konuklar susmuş bizi dinliyorlardı. Bizimkisi merdivenin başından bana sesleniyor "Bi cevap bekliyorum anne!"  ben de "cevap veriyorum zaten oğlum, hayır diyorum"  diye yanıtlıyordum. 

Veya bir akşam dondurma diye tutturmuştu. Bütün akşamımız şöyle geçmişti :

-Dondurma yok, olsa da yiyemezdin bir tane hakkın var günde, ama istersen sana tuzlu çubuk vereyim

- Tamam

Yarım saat sonra

-Şimdi de sıra dondurmadaaa

-Oğlum dondurma yok, olsa da vermezdim. Sakız alır mısın? 

-Tamam

Yarım saat sonra

-Şimdi de sıra dondurmadaaa

O akşam bir şey vermediğimde yerine de bir şey teklif etmemeyi öğrendim :D boşuna bi ton abur cubur yedi. Hâlâ aile içinde birbirimize "Şimdi de sıra dondurmadaaa" diye takılırız.

Çok zordu. Ömür törpüsüydü . Ve çoğu şeye ilk sorduğunda direk evet dememe sebep oldu. Ama ergenlikteki sinir krizleri ve tutturmaları daha da zordu. Ve eğer ben hayır deme konusunda bu kadar uzmanlaşmış olmasam iyice işin içinden çıkılmaz bir hal alacaktı. Kesinlikle hayır dediklerimizden dönmeyerek çok uğraştık,  bazen karşılıklı alış verişlerle orta yola ulaştık,  sonunda artık sınırlarımızı bilen bir oğlumuz var. (Yine de ara ara zorlar o başka :)

Uzun ve karmaşık bir yazı oldu bu.  Ben psikolog değilim, uzman değilim, pedogog değilim. Ahkâm kesiyormuşum gibi olmasın arkadaşlar. Sadece birbirinin tam zıddı iki çocuğu tam zamanlı büyütmüş bir anneyim. Çocuklarımın ikisi de çok zeki, zekâlarının tipi bile farklı :D 

Sadece Metehan 'la kalmış olsaydım şimdi size mikemmel anneliğimden bahsediyor olabilirdim. Çok şükür Bilgehan da geldi hayatıma da anladım anyayı konyayı. Karizmatik anneliğim yerle bir oldu, sınırlarımı çok aştım.

Yaşadıklarımdan,  kendi deneyimlerimden gördüklerimi sizlerle paylaşmak istedim. Buna cesaret ediyor olabilmemin tek sebebi de benimle vakit geçirmeyi seven iki ergen çocuğumun bir şeyleri doğru yapmışım sanırım hissini vermesi. Gerçi bu his pek kısa sürüp anında uçup gidebiliyor ama yine de her iki oğlum da benimle paylaşırlar her şeylerini. 

Onlara seneler önce benden öğrendiğiniz en önemli şey ne diye sormuştum. Blogda bir yerlerde yazmıştım hatta. İkisine de birbirlerinden habersiz ayrı ayrı sormuştum.  Cevap beni şaşkınlığa düşürmüştü. Çocuklarım bende "sevmeyi"  öğrendiklerini söylemişlerdi.

Her zaman disiplinli bir anne oldum, kurallarımız belliydi,  kendi ayakları üzerinde durmalarını istedim hep, yüksek desibelden bağırmışlığım çoktur, arada mıncırmış da olabilirim. Her dediklerini asla yapmadım, aynı odada hiç yatmadım, emziremedim. Ve çocuklarım benden sevgiyi öğrendiklerini söylediler. Demek ki hayır demek, sınır çizmek, arkadaş değil de anne olmak sevgimizi hissetmelerine engel değil. Arkadaşa ihtiyaçları yok zaten çocuklarımızın, arkadaşları olacak bir sürü, onların anne ve babaya , koşulsuz sevecek, bunu sık sık gösterecek, hep yanlarında olacak anne babaya ihtiyaçları var. 

Annelik Üzerine Konuşmalar 1

Dün bir arkadaşıma ziyarete gittim. 6 yaşında pek akıllı bıdık bir yeğeni var. Biz bahçede otururken okuldan döndü. Biraz sonra yanımıza çıktı. Elinde sopa ile sağa sola vuruyor, çiçekleri elliyor, hani yaptıkları bir yere zarar verecek kadar önemli değil ama sıkıntı belirtisi. Sonra halasından telefonuna komik yüzler yapan bir program yüklemesini istedi. Dedim ki ne saçma bir şey,  bence biz çok daha güzel yaparız değişik yüzleri.

Nasıl yüz yapalım seç bakalım. Şaşkın mı, korkmuş mu, kızgın mı?  Gözlerini de şaşı yapıp pek komik suratlar gösterdi. Şimdi neye şaşırdık onu da söyleyelim dedik. Ben eve gitmişim, Bilgiç odasını toplamış meselâ,  ne şaşırırım dedim. O da eve gitsem babam tabletimi verse hemen şaşırırım diye ekledi. Hiçbir şeyle ilgilenmeyen çocukla yarım saat oynadık. Arada halası öğüt verir pozisyona geçince,  dur dedim, hafif mesajlar verebiliriz ama ciddi şeylere geçersen iş oyun olmaktan çıkar. 

Çocuklarımıza müdahale etmemizi gerektiren çok şey var. Öğreteceğiz diye dilimize pelesenk ettiğimiz cümleler. Boşuna ağzımızı yoruyoruz oysa. Kendimizi koyalım yerlerine, bize sürekli birşeyleri ikaz ettiklerinde ne yapıyoruz? Sizi bilmem ama ben duymamaya başlıyorum. 

Eğitim önemli ama bıdı bıdı başlarına kakıp durma eğitimin bir parçası olamıyor. Oysa kakara kikiri oyun oynarken çok daha fazla şey öğreniyor çocuklar. Ve zaten bildiği şeyleri yapması için sözler değil sarılmalar, kucaklamalar, güler yüzler ile onu mutlu hissetirmek daha çok işe yarıyor. 

Okuldan döndüğünde ne yaptın bugün yerine kocaman bir öpücük, ardından haydi hazırlan gel seninle çay, süt, meyve suyu kaçamağı yapalım demek daha etkili olabiliyor.  

Bir bakın bakalım konuşmalarınız sadece öğüt vermek haline mi gelmiş. Ya da komut vermek haline . 

En son ne zaman birlikte hayal kurdunuz, en son ne zaman bir şiir okudunuz, sevdiğiniz kitaptan bir bölüm paylaştınız, sadece sarılıp oturdunuz, birlikte film izlediniz, ona çocukluğunu bebekliğini anlattınız ( asla sıkılmazlar dinlemekten) ,  en sevdiğiniz film kahramanını, kitabı birbirinize söylediniz, şarkı çalıp dans ettiniz, en son ne zaman bütün aile kutu oyunu gecesi yaptınız, ya da salonun ortasında kamp kurdunuz, ya da tüm ışıkları kapatıp karanlıkta birbirinize eski zaman hikâyeleri anlattınız. 

O tableti elinden bırak demek yerine haydi gel şunu yapalım mı diye sormak asıl olan. Hatta bırakın ne yapacağınıza o karar versin, siz de onun dünyasınu öğrenin. Kim bilir ne saklı hazineler var o dünyada, bizim kuru gürültümüzden gün yüzüne çıkamayan. 

Huzur


Hayatın içinde küçük anlar, bir anda kendini masalda gibi hissedersin. 

Bir gecelik kaçamağımızdan döndük, bana sonbaharın güzel renkli yapraklarının arasından süzülen günışığı kaldı. 

Tam Şu An

Oturduğum yerden bu mini  videoyu çektim. Sabahın ilk saatlerinin tadını çıkartmaktayım. Dalgaların sesi ile meditasyon yapmayı da denedim ama tam nirvanaya ulaşacağım bir fikrim geliyor, kaçırıyorum aydınlanmayı :D


Can'ın üç gün boşu olunca çok özlediğimiz Yalova'ya attık kendimizi ama bu sene bütün izin ve boş günlerde olduğu gibi yine bir sınava denk düştük, Bilgiç'in hazırlık atlama sınavı için yarın sabah evde olmamız gerekiyor. Neyse bir gece ve iki gün de hiç yoktan iyidir.

Nefis videolar çektim, bu sefer tam bir aile kamp yayını yapacağım. Çocukluklarının geçtiği yere gelince bizimkiler çocuk moduna geçtiler, ben de çocuk moduna geçebilen çocuklarım olduğu için mutlu oldum.


Şimdi gidip kahvaltı hazırlayayım artık. Aksi halde bizimkiler tüm günü uykuya yedirecekler.

Hepinize günaydın,  huzurlu,  mutlu  küçük anların kıymetini bildiğimz bir güne açılsın sabahımız.

Ve Sabah

Normalde pazara erken gitmeye çalışıyorum kalabalık olmasın diye, bu sabah erken kalkmaya çalışmadım, yataktan kalkmak istediğimde kalktım. Pazara gitmeyip eve getirsinler diye sipariş mi versem dedim. Sonra vazgeçip yola koyuldum zira eve dönüşte pastaneye uğrayıp simit, tahinli çörek ve bilimum zararlı şey almak istedim.

Pazardan dönüşte demlenmiş çayım beni bekliyordu, saat on iki olmadı falan demeden kahvaltımı hazırlayıp balkona çıktım. Kitabımı da elime aldım.


Derde Deva Randevu 2 'yi Metehan'la geçen haftalarda bir ilk olarak Capitol'e çanta bakmaya gittiğimizde D&R dan 14.90 a görünce almıştım. Gerçi ben ilkini aldım sanıyordum ama :) Çok keyifli bir kitap. Murat Menteş yazarlarla hayali söyleşiler yapmış. Sorular ondan cevaplar yazarların kitaplarından seçmece. Neredeyse her cümleyi yazmak istiyor insan :)

Şu anda saan 11.50, pazarcılar aldığım domatesi getirdiler. Bu sene baktım kavanozlar boşalmamış az aldım domatesi. Yetmezse yine yaparım. 

Çayımı bitirince mutfağa gireceğim . Dga kavanoz kapaklarımı yıkayıp ortalığı domates sosu düzenine sokacağım.

C vitaminli asprinim suda çözülüyor, artık yaşımın ilerlediğini algılayıp dışarıdan yardım almanın zamanı geldi sanırım. 

Epeydir pilav pişirmediğim için kurtlanan pirincime ne yapacağımı öğrenmeliyim bir de. Sanırım kuşlar bayılır.

Towandaaa. Şu domates işi bitsin, gelecek hafta mutfaktan bahar temizliğine başlayacağım ufak ufak. Bahar gelince nasıl bir güdü yerleşmişse içime anında temizlik yapasım geliyor. 

Yine Elimde Telefon Saçma Sapan Oyun Oynayarak Geçiriyorum Günlerimi

Yine boğazımdaki lenf iltihaplandı nane mollayım.

Yine kılımı kıpırdatasım yok, enerjisizim.

Yine yapmam gereken bir sürü iş var.

Yine kitap okumuyorum.

Yine ev dandini.

Yine yemek yapasım,  mutfağa giresim gelmiyor.

Yine sürekli yemek yemek istiyorum. 

Yine doktor randevularını almadım,  dişlerim berbat, bacağım sekiyor.

Yine instagramda saçma sapan keşfete düşenlere bakarak saatlerimi geçiriyorum.

Yine kendimi boşlukta hissediyorum ve hiçbir şey yapasım yok.

Yine bir şey yapmadıkça dinlenmeyip aksine iyice dibe çekiliyorum.

Puffff.. 

Neyse biz güzel şeylere odaklanalım.


Annemin balkonunda börek pasta keyfine bakalım.

Akşam parktaki insanın içini ısıtan görüntüye odaklanalım.


Sokaklarda sakince dolaşmanın mutluluğunu hatırlayalım.


Ve silkinip kendimize gelelim. Ya da kendimizden gidelim. İnsanın sıkıldığında kendisinden gidebilme gücü olmalı. Salıvermemeli. 

Yarın sabah çöp gibi kalkacağım diye düşünmeden girmeli yatağa.

Beklentilerini değiştirmeli.

Yarın sabah zinde bir şekilde kalkacağım. 

Yarın sabah zinde bir şekilde kalkacağım.

Yarın sabah zinde bir şekilde kalkacağım.



Blog Arkadaşlığı Başka


En son 2020 mart ayında dışarıda yemek yemiştim, sanırım yine o zaman toplu taşımaya binmiştim.  

Eh, bazı tatlı kişiler için biraz taviz vermiş olabilirim :)

"Tanışalım mı bağyan"  sorusuna nasıl hayır diyebilirdim ki :) 

Sevgili Ceren'le nihayet yüzyüze görüştük, kaldığımız yerden devam ediyormuşçasına bıcır bıcır konuşurken vaktin nasıl geçtiğini anlamadık.

Ama ben kafeye girmeye girmeye dağılmışım. Birinde onun bana hediye ettiği kitabı bırakıp gidiyordum neredeyse, diğerinde hırkamı unutmuşum, dönüp aldık (iyi ki de deniz otobüsünde fark etmedim, donardım yolda) 

İnanılmaz tembel modda, kendimi bıraktıkça daha dibe çöktüğüm bir zamanda çok iyi geldi bu buluşma bana. 

Yalnız ilk karşılaştığımızda Ceren'in tepkisini düşündükçe gülümsüyorum. E tabi hep devasa erkeklerimle poz verirken yanlarında çıtı pıtı gibi duruyordum :D :D :D

Cerenciğim, deniz kabuğum, tatlı elmam,  okumak için sabırsızlandığım kitabım, nefis sabah kahvaltısı ve güzel sohbet için teşekkür ederim. 

Kendime başbaşa kaldığım uzun vapur yolculuğu da senin sayende oldu. Çok ihtiyacım varmış böyle bir şeye.

24 Yıl + 6

 Geçen hafta Can'la tanışma yıldönümümüzü kutladık. Her sene yaptığımız bir şey değil ama Eminönü- Kadıköy vapurunda birbirimize rastladığımızdan bu yana 30 yıl geçmiş olunca kutlamayı hakketti. Kutlama dediysem sofrada karşılıklı otururken "Vay beeee,  olmuş mu o kadar"  diyerek kutladık.  Tamam kocam bana bir de hediye almış olabilir,  ben vay beeee diye kutladım  :D

Bugün de evlilik yıldönümümüz. Tanıştığımız  gün çıkmaya başlamış olabiliriz ama evlenmeye cesaret etmek için altı sene bekledik.

Evlenme teklifimiz ise efsane.

Tanışmamızın üzerinden henüz 7-8 ay geçmiş, sene 1992, Can Ortaköy'den Beşiktaş'a yürürken beni bir kenara çekip şu an ne dediğini bile hatırlamadığım şekilde evlenme teklif etti. Ben de reddettim. Daha çok genciz, ne evliliği, ben 9 9 99 da evlenmeyi düşünüyorum,  o zaman gel dedim.  Dediğine göre kendisi de ferahlamış ben hayır deyince ama pöh :P

Derken biz ayrıldık,  ayrı şehirlere dağıldık felan. En sonunda yine birbirimize döndük. Sene 1995. Ayrı şehirlerde bol mektuplu, telefon görüşmeli, ara sıra buluşabilmeli bir birlikteliğimiz var. Sene 96 oldu, bütün hayalimiz sokaklarda dolanmak zorunda kalmadan bir evimiz olsun, yan yana oturup pinekleyelime dönüşmüş, yorucu anacım ha babam park bahçe sinema git dur :D

Bir gün dönüp dedim ki, yetti bu böyle gari, 9 9 99 dan vazgeçtim, 9 7 97 de evlenelim. 

Valla bunu demesem benim limonata seçerken karar veremeyen kocam ne zaman evlenme teklif edecekti bilmiyorum :D

Ne yazık ki 9 7 97 ye yetiştiremedik, 7 9 97 de evlendik biz de. Az kalsın alamıyorduk o günü de, neyse ki millet saat 13.00 ü almamış, oh bize kaldı :) Aldıktan sonra da belediyenin önündeki bir banka oturup kara kara düşündük, sonunda neyse canım,ölüm yok ya sonunda, olmadı boşanırız diyerek kendimizi rahatlattık :)

İşte böyle de romantik bir çiftizdir.

24 sene. 

Milyon kavga, birbirini delirtme, sinir harbi.. 

Bazen çevremizdeki arkadaşlarımızın gerildiği de olmuştur bizim gerilimimizden.

Ve fakat el ele tutuşup dolaşırız hâlâ,  her bahanede öpüşürüz, oğlanlar da  "Öpüşüyolaaarrr" diye bağırırlar (:D), kavga ettik diyelim plânlarımızı iptal etmeyiz, gezmemize tozmamıza bakarız, o arada sinirimiz de geçer, zaten artık Can çok uzatırsa surat asmayı "Yapabileceğimiz o kadar kavga varken bir tanesinde bu kadar takılmaya gerek yok, hayat kısa" diyorum :D

O çok kıskanç, ben hiç kıskanmam, o çok kararsız ben illa bir karara varmalıyım, o sürekli yeni birşeyler alır ben hemen hiç almam (bunca sene beni değiştirmemiş olması bir mucize :P),  o hiç kitap okumaz ben hiç araba sürmem, o bir konuyla ilgili yüz bin soru sorar anlayana kadar sonra hiç unutmaz, ben anında anlarım on dakika sonra unuturum, o çok yürümemek için evde bile araç kullanacak neredeyse ben her yere yürüyerek gitme delisiyim, buna rağmen o her sporda pek yeteneklidir ben de sıfır yetenek.

İkimiz de yemek yemeyi severiz, ikimiz de gevezeyiz, ikimiz de kendisini beğenmişiz, ikimizi de diğerinin akrabaları, arkadaşları çok sever, ikimiz de evimizde vakit geçirmeyi çok severiz aynı zamanda yeni yerleri görmeye de bayılırız.

Can hiçbir zaman kolay bir insan olmadı, beni en çok hiç karar veremeyip sürekli fikir değiştirip dediğim her şeye devamlı alternatif  bulması deli eder. Bir de sürekli alış veriş yapması çileden çıkartır. Bir sürü dağınıklık. Ben de kolay bir insan değilimdir eminim, bi kere öyle mikemmelim ki,  zor tabi :D

Ama karşılıklı çok kahkaha atarız, komik bir adamdır benim kocam. Saçmalıklarına kendisi de güler. 

Evlilik karşılıklı saygı ve bol unutma gerektiren br kurumdur. Affetmek zordur ama unutursan  devam edersin. Balık hafızam bu konuda çok işime yaramıştır :D 



Neyse,  dünyanın bu en eski konusu ile ilgili çoook şey söylenir daha ama boş veeer.

Kendimi İçine Gömdüğüm Duvarlar ve Bitmek Bilmez Tembelliğim ve Oburluğum

İşte öyle birşeyler.

Elimde üç tane kitap var birisinden sıkıldıkça diğerini alıyorum elime. 

Topu topu bir yaşam olması ne acı değil mi?  Sıkıldıkça geçerdik ötekine. 

Benim ötekim kesinlikle tek başına ve yollarda bir hayat olmalıydı. 

Diğer ötekim öğretmen olup bir sürü insana dokunmalıydı.

Bir kitapçı dükkânım olup sabahları çayımı demleyip gidip kitaplarıma gömülmek de bu hayatımın hayali olsun meselâ.


Karavan'da Mover Nedir Ne İşe Yarar

Çekme karavanlara taktırılabilen mover diye bir cihaz var. Karavanınızı uzaktan kumanda ile hareket ettirmeye yarıyor. Bizimkisi gibi küçük karavanlarda çok da gerekli değil diyerek ilk başta almamıştık ama yine de 750 kiloluk aracı itiştir çekiştir işi zor olduğundan alalım istedim. 

Gerçekten de çok işe yarıyor. Dar yollarda dönüş manevralarını kolaylaştırıyor. Park etme işlemi keza, çok pratikleşiyor. 

Son videomda daracık yolda dönüş ve park yaparken çektim. 

Ondan önce de daha ayrıntılı gösterdiğim bir videom vardı. İkisini de buraya koyayım.

Youtube kanalıma abone olmuşsunuzdur umarım. Bir de çanı tıklayıp yayınlardan haberdar olmayı da unutmayın, bak oraya yayım koyuyorum gelip bakan yok :D Nasıl yutubır olıcam ben böyle :)




Güz Okuma Şenliği 2021

 


Yeni şenlik başlamış . Yaz şenliğinde pek okuyamadım bakalık bu mevsim neler yapacağım. 


Şenliğe katılmak isteyenler Nilgün'ün bloğuna bakabilirler 



1.Kategori (10 puan): "İsminde GÜZ mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların Güz'de geçtiği bir kitap."  

Pekin'de Sonbahar / Boris Vian / Can Yayınları / 263 sf

2.Kategori (10 puan): Adında Zaman zarfı olan bir kitap. 

Erken Kaybedenler / Emrah Serbes / İletişim Yayınları / 102 sf 

3.Kategori (10 puan): Latin Amerika / Uzak Doğu Edebiyatından iki kitap. 

4.Kategori (10 puan): İrlandalı / Hintli yazardan bir kitap. 

İtalyanca Aşk Başkadır / Maeve Binchy / Doğan Kitap / 329 sf

5.Kategori (10 puan): Bilim Kurgu / Fantezi türde bir kitap.

Derde Deva Randevu / Murat Menteş  / Alfa Yayınları / 231 sf

6.Kategori (10 puan): Ölmeden önce okunması gereken 1001 kitap listesinden bir kitap. 

Biri Hiçbiri Binlercesi / Luigi Pirandello / Kırmızı Kedi / 223 sf

7.Kategori (10 puan): Dünya Klasikleri yada Modern Klasiklerden bir kitap. 

Demir  Ökçe / Jack London / İş Bankası Yayınları / 320 sf


8.Kategori (10 puan): Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK / 29 Ekim / Cumhuriyet ile ilgili bir kitap. 

9.Kategori (10 puan): Adında yada konusunda Okul-Öğretmenlik ile ilgili bir kelime olan yada yazarı bir Öğretmen olan bir kitap. 

Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu / Haldun Taner / YKY /95 sf

10.Kategori (10 puan): Polisiye / Korku / Gerilim türünde bir kitap. 

Doktor Uyku / Stephan King / Altın Kitaplar /541 sf

11.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Baş harfleri G / Ü / Z ile başlayan üç kitap. 

Gösteri Peygamberi / Chuck Palahniuk / Ayrıntı Yayınları / 312 sf 
Üç Buçuk Öykü / Patrick Süskind / Can Yayınları /36 sf
Zekâ / Osho / Ganj Yayınları / 145 sf (E kitap halinde 145 yazıyordu, internetten daha fazla sayfa gördüm, umarım tamamını okumuşumdur, gerçi sonsöz kısmı vardı, herhalde tamamını okudum)


12.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Kapağındaki baskın rengi SARI / TURUNCU / YEŞİL / KAHVERENGİ olan üç kitap. 

Kaplumbağa Terbiyecisi / Emre Caner / Kapı Yayınları / 270 sf
Rahael Tanrı'yla Hesaplaşıyor / Stefan Zweig/ İş Bankası Yayınları /70 sf
Küçük Tanrıçalar / Rufi Thorpe / Kafka Yayınları / 339 sf 

13.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Şimdiye kadar HİÇ kitabını okumadığınız üç KADIN yazardan birer kitap. 

Uçan İnekler / Pelin Erdoğan / Müptela Yayınları / 169 sf
Hayat Baydıysa Seni Böyle Alalım / Özlem Barlok / Dağhan Külegeç Prodüksiyon / 181 sf
Ev / Nermin Yıldırım / Hep Kitap / 453 sf

14.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 30 puan): Kendizinin belirleyeceği bir temaya uygun üç kitap.

İsminde müzik,  şarkı olan kitapları seçtim :)

Kya'nın Şarkı Söylediği Yer / Delia Owens / Salon Yayınları / 431 sf
İçimdeki Müzik / Sharon M Draper / Timaş Genç / 255 sf
Iza'nın Şarkısı / Magda Szabo / YKY / 223 sf

İlk bulduğum kitaplar bu kadar,  yenilerini okudukça eklerim :)

Herkese keyifli okumalar.

Yaz Okuma Şenliği Sonu 2021

Valla elime ne aldıysam yarım kalmış. Tüüüü banaaaa.


Kategoriler:

1.Kategori (10 puan):  İsminde YAZ mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların Yaz mevsiminde geçtiği bir kitap.


Gümüş Yaz / Buket Uzuner / Everest Yayınları / 393 sf


145. Sayfada kalmışım.


2.Kategori (10 puan): Konusu yada Adı Gökbilimi ile ilgili olan bir kitap. 


3.Kategori (10 puan): Ölmeden Önce Okumanız Gereken Binbir kitap listesinden bir kitap.


4.Kategori (10 puan): Adında kendi Burcu'nuzun geçtiği bir kitap.


5.Kategori (10 puan): Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK veya 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili bir kitap.


6.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 20 puan): Thomas Mann yada George Orwell yada Ernest Hemingway ' den toplamda iki kitap.


Ümit Çiçeği / George Orwell / Boğaziçi Yayınları / 132 sf

Klimanjaro'nun Karları / Ernest Hemingway / Varlık Yayınları / 103 sf

Hiç elime alamadıklarım.

7.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 20 puan): Pierre Loti yada Franz Kafka yada Maksim Gorki den toplamda iki kitap.


Ana / Maksim Gorki / BordoSiyah / 362 sf

Taşrada Düğün Hazırlıkları / Kafka / Altı Kırkbeş Yayınları / 84

Şu saçma sapeyn kitabı okuyacağıma üsttekini okuyaymışım bare. Yani adamın çöp kutusundan topladıklarını basmışlar, başı yok sonu yok, eskizler.

8.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 20 puan): İsimlerinde Aynı yada Eş anlamlı bir kelime olan iki kitap.

Kitapçı Dükkanı /Esmehan Aykol / Merkez Kitaplar / 216 sf

Kitapları Kurtaran Kedi / Sosuke Naksukawa / 207 sf / TurkuvazKitap

İkisi de çok güzeldi, en keyifle okuduğum kitaplar.

9.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 20 puan): Kapağındaki baskın rengin Pembe/Sarı/Yeşil olan toplamda iki kitap.

Uyuyan Adam / Georges Perec / Metis Yayınları /103 sf

Dur Bir Mola Ver / Tom Robbins / Ayrıntı Yayınları / 384 sf


Bitti gibi işaretlemişim ama bitemedi o

"Dur Bir Mola Ver", bitemedi.

Uyuyan adam da içimi daralttıydı.

Neyse o bitti en azından.

10.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 40 puan): Şimdiye kadar HİÇ kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap.  [Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı]

Bukalemunlar Kitabı / José Eduardo Agualusa / Pegasus Yayınları / 238 sf 

Kaza Kurşunu / Sandra Brown / Altın Kitaplar / 478 sf 

Köpekler İçin Gece Müziği / Faruk Duman / Can Yayınları / 129 sf

Bâtıni Mevlana / Kevser Yeşiltaş ve Nilüfer Dinç/ Sınırötesi Yayınları /151 sf


Bunları severek okudum. Faruk Duman'ın başka kitaplarına da bakacağım. Çok sevdim.


11.Kategori (her kitap 10 puan, ekstra 40 puan): Kendinizin belirleyeceği bir temaya uygun dört kitap.


Okunmayı bekleyen seri kitaplarımı bu kategoriye yerleştiriyorum.


Raistlin Tarihçeleri

Ruhdöveni / Margaret Weis / Laika Yayıncılık / 440 sf
Silâh Kardeşliği / Margaret Weis - Don Perrin / Laika Yayıncılık / 466 sf

Keşke bu kategoridekileri elime alaydım da bitireydim. Ya için en keyifli kitaplardı oysa.


İşte böyle, hesap kitap yapmaya üşendim. 10 kitap bitirebilmişim. İki de yarım. Önümüzdeki maçlara bakacağız artık :D