Saat ona geliyor. Onbirde öğle yemeği hazır olmalı ki servise yetişelim. Sürekli öksürüp burnu tıkanan küçük oğluşumu okula bırakmalıyım. Okul açıldığından beri henüz tezgâhın üzerindeki şurup şişeleri kalkamadı bir türlü. Sonra dönüp pazara uğramalıyım. 30 çocuğa elma alıp oradan tuzlu pasta bulabileceğim bir pastane keşfedip onları da yüklendikten sonra yeniden okula dönmeliyim. Artık elmaları nasıl yıkarım da veririm orası meçhul. Sonra yeniden pazar. Alış veriş. Saat üçteki vasıtayla eve dönüş. Yarım saat sonra tekrar çıkıp oğlanı okuldan almaya gidiş.
Bu arada sağ kulağım tıkalı. İtinayla öksürüyorum.
Uzun bir süredir sabah erkenden kalkıp yarım saat yürümek istiyordum. Dün gece yatarken saati biraz daha erkene mi kursam diye düşündüm. Sonra neyse dedim, uyanabilirsem yürürüm. Uyanabildim işin enteresan tarafı. Hemen müziğimi alıp dışarı çıktım. Küçük bir yürüyüş parkuru var sitenin bahçesinde. Bir tarafta gün doğumunun pembe sarı renkleri. Diğer tarafta pırıl pırıl bir aydede. İnsanı zinde yapan bir hava. Kulağımda güzel şarkılar. Gülümseyerek eve döndüm. Keşke her sabah yapabilsem böyle.
Efendim bugün mutfaktaki deneyimlerimden sizi biraz faydalandırayım istedim. Bir değil iki değil tam üç tiyo veriyorum şimdi. Dikkatle okuyun :)
Buzluğa buzdolabı poşetiyle kıyma, domates gibi birşeyler koyarken üzerini bastırarak tüm poşete yayarsanız çıkarttığınızda açılması kısa sürer. Üstelik buz dolabında da daha az yer kaplar.
Çorbaları ısıtırken çırpma teliyle karıştırırsanız ilk piştiği zamanki homojen yapısını alır. (Ay mühendisin mutfak tarifi de böyle olur :)
Vee son olarak da dibi tutmuş çelik tencerelerinin içine çamaşır deterjanı koyup kaynatırsanız (tabi su da koyuyoruz di mi:) dibindeki hiç çıkmayacakmış gibi gözüken kömürleşmiş kısım çözülerek ayrılır. (Yok canım sürekli tencere yaktığımı da nereden çıkarttınız?)
Dur dur bir tane daha aklıma geldi. Onu da paylaşayım. Körleşen bıçaklarınızı porselen tabaklarınızın tabanına sürterseniz yeniden kesmeye başladıklarını görürsünüz... (Tabanına mı nasıl sürteceksin? Önce ters çevirmeyi denesen mesela:)
Eh daha nasıl hizmet vereyim bilmem.
Herkese günaydın.
Şöyle kıpır kıpır yerinde duramayan bir haftaya açılsın sabahımız.
Not: Şöyle kıpır kıpır bir şarkı bulamadım bir türlü. Bu sefer de siz bulun bir şarkı canım, insan hergün de beni uğraştırmaz ki bu kadar :)
Margaret "Maggie" Pollitt: You know what I feel like? I feel all the time like a cat on a hot tin roof. Brick Pollitt: Then jump off the roof, Maggie. Jump off it. Cats jump off roofs and land uninjured. Do it. Jump. Margaret "Maggie" Pollitt: Jump where? Into what?
Brick Pollitt: What is the victory of a cat on a hot tin roof? Margaret "Maggie" Pollitt: Just staying on it I guess, long as she can.
Yine keyifle seyrettik bu filmi geçen akşam. Yine çok güzeldi.
-Kızgın damdaki kedinin zaferi ne olabilir ki? -Sadece durabildiği kadar orada durabilmek sanırım.
Canım dayıcığım, seninle sabahlara kadar yaptığımız sohbetleri özledim en çok sanırım. Daha anlatacaklarım vardı sana, sonra konuşuruz demiştik. Yarım kalanların sızısı herşeyden kötü. Hem afacanlarımı görmeden gitmemen gerekiyordu bence.
Dışarıda rüzgârın önünde hiçbir şey duramıyordu. İçerde ben ayaklarımı uzatmış örgü örüyordum. Vazoda rengârenk çiçeklerim. Başucumda sıcak çayım. Yanımda sevdiklerim. Çocuklarımın odalarından gelen sesleri TV nin sesini bastırıyordu. Ekranda insanlar savaşıyordu, ölüyordu. Fırtınadan kayıklar batıyordu. Kimileri yaşlanmamak için servetler döküyor, kimileri çocukluklarını yaşayamıyordu. Dışarda rüzgârın önünde hiçbir şey duramıyordu.
Dün gece keyifle FB maçını seyrettik. Maçın 2-0 bitmesinin sebebi itiraf ediyorum benim. Oysa daha çok gol atılabilirdi. Gelgelelim bizim oğlanlar uyuyakaldı. Onun için.
Anlamaz anlamaz bakmayın öyle. Bazı batıl inançlarım vardır benim. Gol atıldığında ne yapıyorsam onu yapmaya devam ederim genelde. Ama dün gece, bir türlü yataklarına yatmayıp konuştukları için odalarına gidip tam çocuklara kızarken- pardon canım nazikçe onları yatırırken:)- gol attık. Geri döndüğümde, ama şimdi bütün gece çocuklara kızmam mı gerekiyor diye söylendim. Birazdan bizimkilerin sesi yeniden yükseldiğinde yine içeriye gittim, derken Can "Gool" diye bağırdı. Ben de ona "Hadi ordan, bu numarayı yemesler" diye cevap veriyordum ki, aaa, Can gülerek bana golü gösteriyor. Şimdi söyleyin bakalım haksız mıyım. Çocuklar uyumasaydı daha çoook gol atardık biz ama, üzgünüm, napalım :)
Yine güneşli ve pırıl pırıl bir sabah. Aylincim valla doğru söylüyorum :D