Günü Enerjik Bitirelim :-)



Pixels filminin en sonundaki bu şarkıyı çocuklar da ben de çok sevdik :-) Bütün salon boşalmıştı biz hâlâ şarkıyı dinliyorduk :-)

Sonsuza Kadar Genç :-)

Bir sürü şey yazmıştım, hepsini sildim...



Boş ver, biz güne güzel bir şarkıyla başlayalım :-)

Hepinize günaydın :-) Harika bir haftaya açılsın sabahınız :-) 

Kafamda Sürekli Bir Soru

Acaba unuttuğum bir şey var mı?

Salonun ortasında valizler. Çamaşırlar, ütüler. Ayın beşi gibi glder diyorduk ama ikisi veya sekizinde varmış uçakta boş yer. Dokuzunda okulu açılacağı için mecburen ikisinde göndereceğiz, aksi halde yorgun blr halde, yabancı bir ortamda, daha diline bile adapte olamadan akşam yatıp sabah okula gitmesi gerekecek. Üstelik de okul saati bizimkine göre gece ikiye denk düştüğünden biyolojisi de uyum sağlayamamış olacak. Zaten zor olanı daha zorlaştırmaya gerek yok. 

Ama bu mantıklı düşüncelerime fonda " Yavrııım, göndermem ben seni yaban ellereeee" arabeski de eşlik etmiyor değil :-) 

Neyse şimdilik kendimi bavul hazırlamaya vermiş durumdayım. 

Bir yandan da Rüzgârın Adı'nı okuyorum. Selen sağ olsun, çok kalın olduğu için bir türlü almadığım kitabın e-kitap halini göndermişti bana. ( Kalın kitapları neden iki üç cilt çıkartmıyorlar, neden? Kolum ağrıyor, benim gibi yattığı yerden okumayı seven birisine eziyet oluyor) Onun sayfalarından kendimi sıyırabildiğim zamanlarda diğer işlerle ilgileniyorum. 

Şlmdi ütüye kaldığım yerden devam edeyim. Az önce küçük gelen bir bavulu gardrop üzerine koymaya çalışırken başıma düşürüp tuzla buz etmeyi başardığım lamba sayesinde biraz sersem vaziyetteyim ama neyse kimseye bir şey olmadı. 

Frlnge'i de açayım ütü sırasında. 

Anne olmak çok zor yahu... Şurada dediğim gibi zor...


Pixels



Tanıtımını gördüğümüzde gitmeye karar vermiştik çocuklarla, dün izledik.

Komik, eğlenceli ve seksenleri yaşayan birisi için nostaljik bir fimdi.



Hayır biz yerimizde otururken kader ağlarını örmüyor. Yaptığımız önemli önemsiz,  küçük büyük her türlü şeyle farkında olmasak da biz örüyoruz o ağları. Bunu sakın unutmayalım.


Günaydın :) Yapabileceklerimizi yaptığımız harika bir güne açılsın sabahınız.

Rüzgârdaki Yaprak

Koymuş ismini. Yepyeni bir blog açmış, ilk yazısını da yazmış.

Metehan oğluşum orada anlatmış.

Annesinin ilk gözağrısı, top böceği, japon balığı büyümüş de bir maceraya yelken açmış..

Merak edenler için işte şuradaymış...

Ne Var Ne Yok :-)

Yaza girerken elimde olan yapılacak işler listesi yaz biterken aynı duruyor. Okul açıkken "yaz gelsin de öyle" dediğim her şey şimdi "okullar açılsın da öyle"ye çevrilmiş durumda.

Bilgiç'in okulu haftaya açılıyor. Bu sene teog senesi. Aynur'dan duyuyorum öğrencileri yaz boyunca kurslara dersanelere gitmişler. Bizimkisi henüz sınav moduna bile girmedi. Yaz tatilinde ders çalışmasını zaten istemiyorum, bence uzun bir sene öncesinde iyice dinlenmesinin yerini hiçbir şey tutamaz ama okul boyunca bakalım dikkatini legolardan, nurflerden, robotlarda falan ayırıp da nasıl odaklanacak.

Metos başka bir alemde. Onu sonra uzun uzun yazarım.

Neyse en azından çekiliş hediyelerimi göndermeyi başardım. İki kişinin eline ulaşmış bile. Çam sakızı çoban armağanı. Kitaplar kendi kütüphanemdendi . Önce paketleyip sonra dağıttım, yani kime ne gönderdiğimi bilmiyorum :-) Minik defterler wwf den alındı, dünyamıza faydalı bir yere gitsin parası diyerek :-) Bilezikleri de ben yapmıştım. Eh, benim takı işinden ne kadar anladığım malum, lastiğin üzerine boncukları dizdim ama dizerken takan kişilere mutluluk, huzur ve şans getirsin diye dua ettim, uğur bileziği olarak atın çantanıza takmasanız da:-)

Şimdi kalkıp işlerime başlayayım ben.

Hepinize günaydın. İşlerinizin tıkır tıkır yürüdüğü, keyifli bir güne açılsın sabahınız :-)

Hayal Dünyamdan

Bir Prenses beni mimlemişti , tatildeydim o ara ben, döneli de on gün olmuş ama. (Nee, on gün olmuş mu?) Neyse şincik yapıyorum işte.

Bundan beş on yıl sonraki bir zaman dilimini düşleyip yazmam gerekiyormuş. Bakalım bakalıım.

Tıp ilerlemiş, doktorlar benim bilimum eklem ağrılarımı , sakatlıklarımı geçirmişler. Zımba gibiyim. Can emekli olmuş, Metehan'ın dediği gibi bir karavan almış birlikte düşmüşüz yollara. Fotoğraf makinamızla harika yerler keşfedip hepsini açtığımız internet sitesinde paylaşıyoruz. Sevdiğimiz yerlerde uzun uzun kalıp tadını çıkartıyoruz. 

Ama o akşam bambaşka mutluyuz zira oğluşlarımız da fırsat yaratıp bizim yanımıza gelmişler. Metos ateş başında babasıyla etleri pişirirken Bilgiç kek yapıyor. Salata da benden. Yemekten sonra scrabble oynuyoruz birlikte. Babalarıyla annelerinin kavgalarına gülüp öpüşmelerinde "Öpüşüyorlaaar" diye bağırıyorlar. En sonunda içerde yatmak istemediğimizden uyku tulumlarını dışarıya atıp karanlıkta uzanıp tutabilecekmişiz gibi yanımıza inen ışıl ışıl yıldızları seyrediyoruz. Metos iki yaşındaki halini taklit ederek, bak anne bu büyük ayı bu küçük ayı, bu da kutup yıldızı diyor. Bilgiç yıldızları sayıyor. On sekiiz, on kokuuz... Hiç bıkmadan dinledikleri küçüklük anılarını anlatıyoruz yeniden. 

Uyumadan önce şükrediyorum bu harika gece için. Dünyanın en zengin kadını olmalıyım ben :-) 

Dur Şuradan Haber Vereyim:-)

Duyduk duymadık demeyin sevgili Ayşe bloğunu herkese açmış :-)

Hani bazı blogları ilk okuduğunuzda bilirsiniz onu çok seveceğinizi, ben de öyle hissetmiştim. Yanılmamışım. İçten, sıcacık, keyifli, harika bir blog:-)

 Hadi hadi gidip bir bakın, hoş geldin deyin :-) Tanışmak için alalım sizi  şuraya:-)

Oh Serinlik Varmış:-)

Yağmur yağıp etraf serinleyince enerjim yükseldi sanki, ben minik hediyelerimi göndermeye gidiyorum:-)

Bu sabah bir hüzün var içimde. Biyolojik saatimle alâkalı aslında ama yüreğimdeki minik sızıyı tetiklediğinden gözlerim dolu dolu oluyor..

Neyse ,hemen çıkmazsam öğle tatiline kalacağım. Zaten on tane paketi görünce ptt'deki adam ne yapacak pek merak ediyorum:-)

Hepinize günaydın :-)

Not:  Neyse ikinci turumda ptt kargodan bütün hepsini yollamayı başardım. Duyduk duymadık demeyin ey ahali :-)



Cesaret hayatı kucaklamamız için bizi serbest bırakan şeydir..

Geçen gün izlediğim bir dizi filmden..

Angara'nın Bağları'nı Sökmek İstiyorum Kökünden...

Açıkhava düğünlerinin mahalle ortasında yapılmasına izin verenleri bir kaşık suda boğmak istiyorum ayrıca.

Oy farfara diyen adama yapmak istediklerimi söylemeyeyim.

Cinnet geçiren bir kadın düğün bastı diye bir haber alırsanız bilin ki benim ve çok haklı sebeplerim var.

Her gece ama her gece kaldıramıyon kolları diyen birilerini salonumun ortasında dinlemek , gece yarısına kadar akla gelebilecek her türlü klişe saçma sapan göbek havasının ortasında kalmak ...

TOWANDAAAAAAA.

Elektrik sistemleri bozulasıcalar, telleri kopasıcalar, aniden yağmur bastırsa da içeri kaçasılar...

Whiplash


Son zamanlarda izlerken en gerildiğim filmlerden biriydi. Nefesimi tutmaktan bir hal olmuşum :-)

Çok seveceğimi düşünüyordum, gerçekten de çok sevdim :-)

Yoksa siz hâlâ izlemediniz mi:-)

Not:  Fim gerilim filmi diil :-)

Sabahki Bir Saat Yürüyüsün Ardından

Eve bir yorgun dönüyorum, bir yorgun dönüyorum, gün benim için bitiyor neredeyse. Sporla dinçleşen birileri olabilir ama o birileri kesinlikle ben değilim :-)

Koskoca yaz geçiyor, çocuklarla yaparım dediklerimin hiçbirisini yapmadım, sıcaktan mayışmış bir şekildeyim.

Şu çekiliş hediyelerini de yollayamadım, on senedir çekiliş yapmamam herkesin hakkında hayırlıymış. Dur bakalım ne ara göndereceğim. Neyse, zaten sonbaharda çok güzel kitap okunur di mi:-)

Pazartesi Bilgiç'in okulu başlıyor. Teog senemiz. Umarım kendisine kafa dengi arkadaşlar bulacağı, çılgın fikirlerini paylaşabileceği, akıl oyunlarıydı, robotikti sevdiği bütün aktiviteleri yapabileceği onu mutlu eden bir okul kazanır.

Şimdi ben bu çok yorucu sabahın ardından biraz bacaklarımı dinlendireyim. Sonra evimi süpüreyim. Malum film maratonu dün bitti, her yer cips kırıntısı:-)

Kelebek mobilyayı da arayıp koltukları kaplatma işlemine başlasam artık, bir tanesinin daha minderinin fermuarı bozulmuş. Yeni koltuk modellerini de beğenemedim.

Hepinize günaydın :-)

Ben Çok Zengin Bir Kadınım :)


Ailemle ve arkadaşlarımla yaptığım tatilin ardından hafta sonu kendimi zorla Any'ye  davet ettirip bütün pazar gününü onda geçirdim. Oysa bir sürü iş sıralamıştı, hiç umursamadım :) Ben geliyorum, ister işe yardım ederim ister boş zamanına denk düşürürsün diyerek düştüm yollara :)

Ona gittiğimde İngiltere'deki arkadaşımızın geldiğini öğrendim. Hani geçen sene Bilgiç'le evine gidip on gün kaldığımız arkadaşım. İnsan kaç arkadaşına yapabilir ki bunu?

Pazartesi buluşma ayarlanmış.

Saat ikide deniz kıyısındaki kafedeydik. Zehra, Banu, Birsen ve ben. Üç de harika çocuk :) Zehra'yı geçen yıl, Birsen'i yılbaşı partimizde görmüştüm en son. Banu'yu gördüğümde daha Bilgehan yoktu ortalıkta. Oradakiler bizim gürültümüze nasıl katlandılar bilmiyorum. Bir anda yirmi sekiz yıl önce okul kantininde oturduğumuz zamanlara döndük. Sonra iş çıkışı Any ile Pınar da geldiler.. Ki gelebilmek için ekstra bir çaba sarfettiler doğrusu.  Yukarıda gördüğünüz manzara eşliğinde güneşi batırdık ..


Gece yarısına doğru eve döndüğümde bu kadar güzel arkadaşlara sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm..  

Zenginlik değil de nedir bu :)
 

Tatil, Bölüm 2: Bodrum

Bu sene oğluşlar Bodrum'a çok gitmek istiyorlardı. Eskiden hemen her sene gittiğimizden nostaljik oluyor bizim için.

Haziran ayı içinde Can izin alınca gidecektik ama izin iptal olunca bu plân da suya düştü.

Sevgili Hülya bana çocukları alıp Bodrum'a gidelim mi dediğinde durum buydu. Çocuklar hemen üzerine atladılar :) Zaten bu, teog anneleri ve çocukları moral tatili gibi bir şey olacaktı zira daha önce anlatmıştım biz peşpeşe doğuran dört hatunduk :) 

Hiç kız kıza tatile gitmemiştim. Çok eğlenceli geçti. Herkes kafa dengi, birbirini seven, samimi ve içten olunca pıt diye bitti beş gün :)


Anne ördekler ve yavruları şeklinde dolaştığımız anlar :) Neyse ki çocuklar genelde kendi keyiflerine göre yemek yediler de on kişilik masada sipariş almak telaşesini herkese yaşatmadık :)


Bodrum manzarası çekilmeden olmaz.


Hele bir de gece vakti... Dilek balonu uçuyor bakın, herkes dilesin güzel bir şeyler :)


Ben dört defa tırmanınca pilim bitti, bu çocuklar yedi saat hiç oturmadan kaydılar neredeyse :) Yalnız sevgili Dedeman Aquapark yetkilileri, ağaç altlarındaki şezlong bölgelerinde çakıl taşları ne arıyordu? Burası su parkı ve insanlar çıplak ayakla dolaşıyorlar etrafta..


Ve son gün otel çıkışı kaleye gidelim dedik. Ama sanırım en sıcak gün oydu.

Bu kaleyi üçüncü ya da dördüncü gezişimdi ama kapalı alanlarını hiç şimdiye kadar fark etmemişim. Sıcak başa vurdukça kendimizi attığımız müze kısımları kurtarıcı oldu :)




Yarısını bile bitiremeden pes ettik ama o kadar bile çok güzeldi :)




Kızlar, tadı damağımızda kaldı, seneye yine yapalım :) ( Şşt kimse duymasın:-)

Hobbit + Yüzüklerin Efendisi

Bizim oğlanlar ve arkadaşları bugün film maratonunda . Sadece 18 saat sürecekmiş :-)

En büyük boy cipsler ve aystiler alındı, kek pişiyor, börek öğlen için hazırlandı.

Sabah ezanına kadar bitmez bunlar.

Bakalım ne kadar dayanacaklar :-)


Tatil, Bölüm 1: Bozcaada

Ne zamandır istiyorduk Bozcaada'yı görmeyi. Yıllık izni Eylül'e ertelenen Can güçlükle beş gün boş ayarlayabilince ( Teog çocuğumuz var malum, dersler ağustos sonunda başlayacak, yoksa ben eylül ayını tercih ederim :) bu sıcaklarda serin olur diye ümid ederek yola çıktık. Çok da haklıymışız, İstanbul kavrulurken biz serin ve nemsiz bir tatil yapmayı başardık :)



Köprü trafiğine takılmamak için saat altı gibi yola çıktığımızda güzeller güzeli İstanbul Boğazı bizi bu manzarayla uğurladı..





Eceabat'da feribot beklerken iskelenin yanındaki Tarihe Saygı Parkı'nı gezdik. (Bknz)



Sekiz saatlik uzun bir yolculuğun ardından adaya vardığımızda odamızın manzarası buydu.





Pelagos Otel, merkeze yakın bir yerde kendine ait koyu olan küçük bir otel. Aynı zamanda plaj olarak da hizmet veriyor. Denizi ada geneline göre koy olduğu için daha sıcak. (Yani arkadaşlarımdan suyun çok soğuk olduğunu duyduğum için öyle diyorum yoksa biz başka plajlara gitmedik) Sahildeki kaplamalar kalkıyor, oda iyi temizlenmemiş, bir kola 10 TL gibi sayılabilecek bir çok eksiği var. Üç gün aynı pizzayı sipariş edip de hepsinde farklı bir çeşit yemeyi başardık. Ama kahvaltısı gayet zengindi şimdi. Gerçi sofraya dizilen altı yedi çeşit reçelin her sabah dönüp dönüp yeniden gelmesi muhtemel :)



Neyse,  plajlara gitmek zorunda olmadan hemen kapı önünden ister deniz ister küçük havuzunda tembelce geçirdiğimiz vakitler için diğer eksiklikleri idare ettik. Çalışanlar da iyiydiler zaten.





Kırlangıçlar sabahın neşesi, zaman zaman havuzdan su içip zaman zaman penceremizin yanındaki yuvalarına uçuşmalarını fotoğraflamak için uzun uzun makinam elimde bekledim. Ancak bu kadar yakalayabildim.




Bahçede çiçeklerin arasında reyhan, nane, domates, biber de mevcuttu :) 

Ama bu kadar otel yeter biraz da yollara düşelim.



Bozcaada Müzesi zamanda yolculuk yaptırdı :)





Müzenin hikâyesi şurada..




Aaa, şu insan bölümleri olan kartlardan biriktirip değişik değişik tipler yapardık, o kırmızı beslenme çantasından benim de vardı, oyuncak jipin içinde çakmak taşı olurdu giderken önündeki silahtan ateş çıkardı, ev şeklindeki kalemtraşı ne çok severdim :-)




Sokaklarda gezmek de müze kadar keyifli. Her yerde başka bir ayrıntı, hangisine bakacağını şaşırıyor insan..





Adanın olmazsa olmazlarından gün batımını izlemeye gittik bir akşam. Ama çılgın bir rüzgâr - ki ertesi gün yemek yediğimiz yerde bora olduğunu öğrendik o rüzgârın- izin vermedi. Bulut, dalgalı deniz ve renk cümbüşü fotoğrafları ile yetinmek zorunda kaldım.









Güneş namına elimdeki tek poz oraya varmadan yolda çektiğim bu poz.



Ben de gece balkondan ay ve yakamoz fotoğrafları çekerim :)



Üstelik balkonumun tam karşısından güneş de doğuyor, onu da kaçırmam :)





Bol bol kitap okuyup, uyuyup, yüzerek dört gün çabucak bitti, yola çıkmadan önce akşam erkenden kapandığı için gezemediğimiz kaleye uğramadan olmazdı tabi. Günün yaramazı Metehan en üst sağ fotoğrafta üzerine köprü kurduğu boşluktan atlamaya çalışıp düşmesiyle yüreğimize indirse de ucuz atlatarak oradan ayrıldık..





Yaz sıcağındaki serin rüzgâr, kayalıkları döven dalgalar ve ışıl ışıl deniz bizi yolcu etti..



Artık eve dönüp, bir sonraki tatil için hazırlanma vakti..

Ben Geldim :-)

Tatil bitti. Uzun uzun anlatacağım çok şey var, fotoğrafları yüklemeliyim:-)

Yalnız çok yorgunum :-)

İkinci haftada ne istediysem yedim. Çok dolandığımdan sanırım yine aynı kilodayım:-)

Şimdi uzun uzun çamaşır ütü zamanı ama şu ağrıyan bacaklarım bir kendine gelse çok iyi olacak :-)

Günaydın :-)

Biliyor musun Bilog

Tatilde dört gün boyunca neredeyse yarı aç dolaşıp eve döndüğünde yüz gram bile vermemiş olduğunu görünce yemediğin domates reçeli, badem kurabiyesi, peynir helvası, sakızlı muhallebi, kalamar kızartması,midye dolması gibi şeyleri düşünmek acı veriyor..

Kendini hıyarrr gibi hissediyorsun..

Not: Yok daha bitmedi. İlk perdeyi sonlandırdık yarın sabah yeniden yollardayım.. Sadece bi hayal kırıklığımı paylaşmaya geldim, dönücem.. 

Not2: Etiketi "hafifleyelim"den "ne yapsak hafifleyemiyoruz işte"ye çevireceğim yakında..


Bir Haftada Hiç Gram mı ? Şaka Yapıyor Olmalısın!

Sabah tartıldım da blogcum , biraz sarsıldım açıkçası. Üç yüz gram mı diye küçümserken o da kaybolmuş ortadan. Sanırım iki haftadır sıkı rejim yaptığını sanıp bir kilo zar zor verebilen kadın olarak literatüre geçeceğim.

Bir yerde bir hata yapmaktayım amaaaa :-)

Neyse, tatil dönüşü düşünürüm bunu, diyecek bir şey yok...

Çocuklarıma..

Kayalıkların arasından başını uzatan minik çiçeğin azmi olsun yüreğinizde. Her sonbahar bütün yapraklarını kaybetse de her ilkbahar yeniden çiçeklenen ağaç yol göstersin düştüğünüzde. Çoban yıldızı gibi parlasın hayalleriniz en karanlık anda bile. En sıcaklarda yüzünüzü okşayan serin rüzgâr gibi yüreğinizi ferahlatan dostlarınız olsun zor zamanlarınızda.

Renkleri ayırmayın birbirinden, unutmayın hepsinin yeri başka. Farklılıkları kucaklayın, dünyanın büyüsü bunda.  İster dere kıyısında bir salkım söğüt olun sakin ve kendi halinde ister bulutların arasında bir beyaz martı deli dolu inişler ve çıkışların devinimde, yeter ki kendiniz olun.. En istediğinizi yapın , en güzel şekilde yapın... 

Bir karganın önünden ekmek kırıntısı kapan serçenin cesareti olsun yüreğinizde. Nehir yukarı yüzen balıkların kararlılığı. Dallarından sarkan meyveleri sunan ağacın cömertliği sarsın ruhunuzu. Ve hiç susmasın içinizde ağustos böceğinin huzur veren şarkısı.

Uyurken sarıp sarmalasın sizi ayışığı, sabahları kahkahayla karşılasın güneş. Yolunuz hep açık olmasa da karıncaların çalışkanlığıyla siz geride bırakın bütün engelleri. 

Ve biliyorsunuz, ne zaman beni özlerseniz. Bir ağacın altına uzanın, yapraklarının arasından süzülen ışık gibi sarıp sarmalarım sizi. Ve tepenize bir kozalak düşerse, kızdım demektir aklınızı başınıza toplayın:-)