Sabah Sürprizi

Sabah mutfakta iş yaparken sanki güneş çıkar gibi olunca gidip bir fotoğraf çekeyim dedim. Sonra video çekmeye başladım kuş sesleri çıksın diye. Yavaş yavaş döndüm, döndüm ve belli belirsiz ortaya çıkan gökkuşağı ile karşılaştım.


Şu sıralar her şey üzerime üzerime geliyor gibi. 

Ülke halleri rezalet. Dünya hallerinin ondan geri kalan yanı yok. 

Evde bir ergen var,  ben ona bulaşmamak için uğraşsam da o bana bulaşıyor. 

Ne bileyim daraldım işte.

Biraz internet detoksu yapsam diyorum. Ve hatta aptal telefon oyunları detoksu. Küçük sıradan, sıkıcı işlere vursam kendimi. Bahar temizliğime başlasam yeniden. 

Sokağa fırlayıp TOWANDAAAA diye bağrınmak istiyorum. 




Neyse, yemek yapmaya devam edeyim ben. Sen de fotoğraflardan birisine tıklayıp şarkını al.

Elbet geçecek bu ruh hali de.

Yeşil Pasaport Yenile(yeme)mek

Metos seneye Japonya'ya gitmeyi planladığı için pasaportunu yenilemesi gerekiyordu. Normalde bir sene daha süresi var ama orada olacağı zamana denk düştüğünden yenilensin dedik. 

Yenilemek için gerekli evrakları topladı gitti.

Can'ın emeklilik belgeleri gerekmiş.

Nasıl yaa.

Zaten pasaportu var. Zaten yeşil. Emeklilik belgesi olmadan diğerini alacak halimiz yok. Gerekli seneyi doldurmuş belli ki. Neyin emeklilik belgesi bu? 

Hayır e devlette gözüküyor. Onu bırak sistemde de gözüküyor. Ama emniyetten nüfusa geçtiği için yeşil pasaport işlemleri nüfusa bir daha götürmemiz gerekiyormuş.

Saçmalığın daniskası.

Bu pandemi ortamında hele, daha da saçmalık.

Efendim aklınızda olsun, emekli olmuş üzerinden on sene geçmişse bile yeşil pasaportunuzu yenilemek için tekrar belge istiyorlar. Bizim gibi geri püskürtülmeyin.

Silkinmek Gerekiyor

Dün sabah yorgun ve enerjisiz kalktım. Sabah sporum iptal oldu, hocam bana ödev verdi. Ama sırt çalışacaktık,  onun yerine kardiyolu mardiyolu en yorucu dersi verince ben ııh, şimdi yapamam öğleden sonra yapayım ben bunu dedim. 

Gün boyu sürüklenerek dolaştım. Pazara gittim,yürüyüş yaptım (gezinti modunda)  sebze meyve yerleştirdim, çamaşır yıkayıp kuruttum falan ama hiç enerjim yok. Öyle sıkkıncım ki. 

Bu sabah yine öyle kalktım. Bütün isteğim yeniden yatağa girmekti. Kılımı kıpırdatacak halim yoktu. 

Zorla spor kıyafetlerimi giydim. O beni kan ter içinde bırakan (ihtimal bir kaç gün de bütün kaslarım isyan edecek)  hareketleri yapmaya başladım.

Şu an hareketler bitti.

Terle birlikte sanki içimi daraltan o şey de gitti.

Ohhh.

Artık huzurla uyuyabilirim :P

Dün Gece


Dünya saatini gece yarısına kadar uzatmış olabiliriz. Öyle keyifli geldi ki ortam :)



Kitaptan parçalar okuduk, hikâye okuduk, sanat üzerine konuştuk, bol bol gezme tozma anısı anlattık.



 Mum ışığının büyülü ortamından ayrılmak istemedi hiç canımız :)

20:30 - 21:30 Arasında Işıklarımızı Söndürüyoruz

Unutmayın bugün Dünya Saati var. Tüm dünyada uygulanıyor. Bütün dünya bir saat ışıkları kapattığında 24 saat ediyor :)


Ben hazırlıklarımı yaptım. Mum ışığında nachos ve brovni yiyip kitap okuyacağız. 

Haydi siz de katılın. İster güzel bir müzik açın, ister eskileri yad edin, ister fıkra anlatın. Bir saati dünyamıza hediye edin :)

Metehan ❤

Dün donat kutusunu görünce hemen eli uzanır gibi oldu ama anında araya girdim. 

" Yarını beklemen gerekiyor,  doğumgünün yarın. Bizi bekletmeyip de doğsaydın bugün de yiyebilirdin. Doğdun mu?  Hayır. Bir hafta koridorda yürüyüp doğasın diye seni bekledim ben. Hadi bakalım şimdi bekleme sırası sende :D" dedim.

"İntikam almak için onca sene bekledin mi anne?"  diyerek güldü.

Hehehe , sadece 22 sene :D


22 yıl önce bu sabah doktora gidiyorduk. Doktor artık sezaryenle almam lâzım bu bebeği,  ya öyle yaparız ya da kendine başka doktor bulursun diyerek bana rest çekmişti. N'apsın kadın, başka türlü beni ikna etmesine imkân yok :D 

Akşama tekrar gittik ve ben anne oldum :)


Bir japon balığı geldi aramıza. Top böceğimiz oldu. 



Profösör gibi bakıyor bu oğlan, her şeyi anlıyor diye düşünüyorduk. Sonra gerçekten de öyle olduğunu gördük. 

Anne bak bu büyük ayı bu küçük ayı diyerek gök yüzünü gösterdiğinde iki yaşındaydı. Tiyeks o tiyeks tiyeks diye sana dinozoru öğretmeye çalışan Ali'ye cevap verdiğinde üç. En sonunda araya girip Ali'ye anlatmak zorunda kalmıştım. Ali o dinozor olduğunu biliyor,  sana t-rex demeye çalışıyor :)

Bakağsan göğüğsün, bulduğuna göre kaybolmamamış demek ki diye başımıza filozof kesildiğinde de üç yaşındaydı.


Canımın içi oğluşum. Doğduğundan beri bana hep mutluluk verdin. 

Ayyeeee ben uyuya uyuya kalktıııımmmm diye seslenen şekerlik oğlanın harika bir delikanlıya dönüşmesini gururla izledim.

Seninle yeniden öğrendim herşeyleri. 

İyi ki doğurmuşum seni.

İyi ki.

Yüreğindeki heyecan hep böyle kıpır kıpır kalsın. Çevren sevdiklerinle kuşatılsın. Ne kadar zorlukla karşılaşırsan karşılaş aşacak yol bulasın. Hayatın küçük güzel zevklerini gözden kaçırmadan kalbinin en mutlu olduğu yere ulaşasın. 

Top böceğim, japon balığım, ilk gözağrım.

Sağlıkla, huzurla, mutlulukla,  coşkuyla, sevgiyle, çok yaşa.. 





Kitap Salı

Bu hafta salımıza neler yüklenmiş bakalım, bakalım.

Geçen hafta okuduğum Bir Son Duygusu'nu bitirdim. Kolay okunan bir kitap değildi ama içindeki cümleler çok güzeldi.



Kapağı baskın yeşil renkli kitap kategorisinin kitaplarını annemden aldım. Hoş bunun arka kapağı daha yeşil ama rafta dururken yeşildi, tamam mı :)

Ellili yaşlarının sonlarına yaklaşan Sadık Bey'in hayatından bir kesit görüyoruz. Boşanmış, pek sevmediği bir kızı var, bir arkadaşının babasından kalan şirkette küçük ortak, etliye sütlüye karışmadan hayatını geçiriyor. Tek başına.  Herkesten uzaklaşmış. 

Öyle güzel anlatmış ki Pınar Kür , gençlik hayallerinin peşini bırakmanın gittiği yerleri, Sadık Bey'de herkes kendisinden bir parça bulabilir.


🍂Ya da sevdiği birinin elini tutuyorsa eğer,  keyiften, yolu uzatmak, lafı uzatmak, tuttuğu eli bırakmamak için.

🍂Memleketin geldiği halleri düşünmek, kendi geldiği halleri düşünmek kadar boğucuydu.

🍂Arada bir,  eskiden okuyup sevdiği kitapları yeniden karıştırdığı, hatta sonunu bildiği halde yeniden okuduğu bile oluyordu. Yepyeni bir kitaba başlamaktı ona yorucu gelen.

🍂Ama sanki kim gelirse gelsin hepsini aynı şiddetle seviyordu, dolayısıyla hiçbirini doğru dürüst sevmiyordu.


Deniz Feneri'ne başladım ama her Virginia Woolf kitabı gibi bu da özel ilgi istiyor, yorgun kafayla ya da elden sık sık bırakarak okunmuyor. Bir sabah elime alıp baştan sona bitirmem gerek :)

Bu sabah kendimi yemek yapmaya vermiş olmasaydım kitaba yönelecektim ama patates yemeği yaptım, havuçlu, kabaklı, biberli, soğanlı, maydonozlu ve dere otlu kıyma kavurdum bir de pazı kavurdum.  Saat 10.00 olmuş :)

Neyse açlıktan aklım mutfağa kayıp duruyor burada bitti bu yazı :)

Bakalım haftaya neler yiyeceğ... ay pardon okuyacağım :)

Yeni Beslenme Düzenim

Sabah pazara gitmiş, deminden beri mutfakta sebzelerle uğraşırken rejim dostu sebzelerimden bahsedeyim dedim.

Zeytinyağlı sebzelere bayılırım. Kapuska dışında sebzelere kıyma karıştırmayı sevmem, et hiç sevmem. Fasülye, pırasa, ıspanak, her türlü sebze yemeğini severim. Ama ekmeği, pilavı     makarnayı hayatımdan çıkartırken (hafta içi hayatımdan diyelim, hepten çıkartamadım henüz :D) bu zeytinyağlı sebzeleri yemek pek zevksiz. Suyuna ekmek banmadan, pilavla karıştırmadan hep bi eksik. Doyamıyorum yediğimde.

Dolayısıyla kendime doyma sebzeleri geliştirdim. Böyle deyince de atomu buldum gibi bi hava oldu, yok,  yani,  kendime öyle bir yol çizdim.

Mantar : Harika bir yemek. Bir keresinde Dr Öz'den duyduydum. Yerken harcadığın kalori mantarın kalorisinden fazla dediydi. Bunu soğanlı,  domatesli, biberli kavururdum. Şimdi yağsız tavada yüksek ateşte çeviriyorum. Yerken üzerine bilimum baharat koyuyorum.

Karnıbahar : Buharda çok hafif pişirip alıyorum. Sade ya da üzerine nar ekşisi döküp yiyorum. Eğer fazla pişirdiysem (bugün gibi :/)ezerek  light yoğurtla karışırıyorum. 

Brokoli : Çorbasını yapmadığım zamanlarda onu da buharda hafif pişirip sirkeli sarımsaklı salatasını yapıyorum.

Havuç, Turp :Pek kök sebzeler önermiyorlar ama valla ben hepsinden yiyorum. Pişirmeden rendeleyip salatası iyi oluyor.

Alabaş : Dilimleyerek alıyorum yemeğin yanına.

Kereviz : Rendeleyip sarımsaklı yoğurtla karıştırıyorum.

Bol domates,  salatalık, yeşillik. 

Bezelye : Haşlayarak bol soğanla kavuruyorum. Az yağda. 

Pazı : Kavuruyorum az yağla. İçine de yumurta, nefiss..

Pırasa : Bunu normal yemek olarak yemeye devam :)

Beyaz Lahana : İncecik doğrayıp tuzla ovalayarak bekletiyorum. Sonra içine biraz rendelenmiş havuç katarak bol limonlu ya da sirkeli salata yapıyorum. 

Brüksel Lahanası : Pek aldığım bişey değildi.  Buharda pişirdim ama sevmedim. Fırında yaparım diye düşünüyorum. 

Pancar : Bu da pek aldığım bir sebze değildi.  Rendeleyip çok az yağla kavurdum, içine biraz sarımsak da kattım. Yoğurtla beğendim en çok. Çiğden yenmiyormuş :D

Ispanak : Bunu da yeşil mercimekli pişirmeye devam. Ama arada çiğden doğrayıp salata ya da sarımsaklı yoğurtla karıştırıp yiyorum.

Bir de patates, bizimkilere kızarttığımda bir iki tane atıyorum ağzıma. Ama en çok kumpir halinde yiyorum. İçine bol peynirle. Kalorili ama arada güzel oluyor.

Aklıma gelenler bunlar. 

Kabak yazmamışım Sevgili Zehra hatırlattı :) En çok rendeleyip yoğurtla karıştırıyorum,  biraz da ceviz dövüp karıştırıyorum.  Bir de ince ince uzunlamasına doğrayıp yağsız teflonda ızgara gibi yapıyorum. 

E patlıcanı da yazmamışım Hülya deyince hatırladım : Patlıcanın közlenmiş çok severim ama her zaman közleyecek ateşi nereden bulacağım :) Bunu çok pratik pişiriyorum. Patlıcanları alacalı soyup diklemesine dörde bölerek tencereye koyuyorum. Üzerine yazdan yaptığım domates, bol sirke ve tuz döküp pişiriyorum. On dakika sürmüyor pişmesi. Salatamsı turşumsu bişey oluyor. Biraz sarımsak doğramak da çok yakışıyor.

Yanlarında ızgara et, köfte, tavuk, balık.

Tavuk göğsünü de soya sosuyla yağsız teflon tavada pişiriyorum, yumuşak ve çok lezzetli oluyor. Onu da söylemeden geçmeyeyim.

İşte benim akşam yemeklerim böyle.

Yemeği en geç altı gibi yiyorum, sekize kadar çay yanında bir şeyler atıştırıyorum. Ceviz, kuru kayısı, kuru üzüm, fındık. Keçiboynuzu çok güzel oluyor, hem çiğneme isteğini de karşılıyor. İğde. Leblebi.

Sekizden sonra sadece su. 

Bitki çayı, sade kahve falan da içebiliyorum bazen.

O kadar anlattım bari sabah kahvaltımı da söyleyeyim.

2 yumurta. Haşlanmış ya da çırpılmış. Bazen kıymalı, bazen pazılı falan .  Yanında domates, salatalık,  biber. Peynir olarak lor peyniri en az kalorili olduğundan.  Mozarella, burgu peynir falan da nispeten az yağlılar  daha çok onlardan tüketiyorum. Zeytin. Ve meyve. Saat 12.00 13.00 gibi yapıyorum kahvaltıyı. Haftasonu simitti ekmekti şımartıyorum kendimi ama haftaiçi yemiyorum onları. 

Geç kahvaltı yapabileceğimi hiç düşünmezdim, hele ki sabahları yedide kalktığım düşünülürse. Ama yapılıyormuş. Su,  limonlu u içiyorum. Bazen bitki çayı yapıyorum kendime. Gayet rahat bekliyorum. Bazen akşamdan da az ya da erken yediysem gözüm dönüyor ama oruç tutmaya alışık bünyem dayanıyor. 

Bana en iyi bu beslenme tarzı geldi. Dediğim gibi arada yediklerimi kaçırabiliyorum. Bazen akşam nachos yapıp yiyoruz meselâ . Mısır patlatıyoruz. Bunları doğal kabul edip aynı düzene devam ediyorum.  Bundan sonra çok sıkı yapmayacağım zaten. Boyumla kilom eşitlendi. Ama kilo almamak için devam ediyorum. 

İşte böyle . 

Sizin aklınıza gelen sağlıklı sebze önerileriniz varsa söyleyin. İnsan değişik şeyler arıyor :)

Nostaljik Pazartesi

Dört sene olmuş mu yahu?  Seneye pasaport yenileme zamanı gelmiş bak. Pazaport yatıyor çekmecede. Hoş pandemi olmasa da artık nasıl çıkarız yurt dılına bilmem, paramız pul olmuş iyice. 

Neyse,  ben bu iç karartıcı günlerde biraz gülelim diye komik bir anıya götürüyorum sizi. Kocam diye demiyorum komik adamdır. Zaten beni bu kadar güldürmese bu evlilik sürmezdi gibi geliyor bazen :D


27 Şubat 2017 Pazartesi

Bizimkilerin Nüfussal Halleri

Durum:

Nisan sonunda pasaportlarının süresi dolacak olan ailemiz bir anda pasaporta başvurabilmek için nüfus cüzdanlarının da değişmesi gerektiğini fark eder.

Normalde başvuru için Metehan'ın on sekizini doldurmasını beklerlerken acele etmelerinin elzem olduğu ortaya çıkar.

Tabii ki nüfustan randevu almak pek zordur. Çocuklar, napalım, artık bir gün okula gitmeyeceklerdir.

Sonradan Jeton Düşme Durumu :

Handan: E Metehan Kanada'ya gitmeden çıkartmıştı zaten  nüfus cüzdanı, ona gerek yok ki.

Can: Olsun ona da çıkartalım.

Handan: Hayatım çocuğun cüzdanının süresi dolmamış, geçersiz de demiyorlar, şu koşturmacada gerek yok ona. Hem bak Bilgehan'ınkini de biz yaptırabiliyormuşuz. On beşi dolmadı daha.

Can: Olsun o da gelsin çıkarttıralım.

Handan: Ya biz çıkarttırabiliyormuşuz, neden gelsin?  Gidip çıkarttırırız işte.

Hazırlık Durumu:

Can: Fotoğraf çektirmelisin, çocuklar da çektirsinler. Hadi.

Handan: Randevuya on beş gün var, şimdi niye acele edelim, ben daha saçlarımı boyatacağım. Zaten yaşlı ve çirkin çıkıyorum bari az yaşlı ve çirkin çıkayım.
...

Can  (Fotoğrafçıdan telefon eder) :Ben çektirdim. Sizinkinin parasını da ödeyeyim mi? Gelin çektirin.

Handan: Allah Allah, öderiz biz çektirirken parasını, nerden çıkartıyorsun peşin vermeyi. Gerek yok
...

Can: Bak daha fotoğraf da çektirmedin. Çocuklar çektirdi bir sen kaldın.

Handan: Bir hafta var, çektireceğim bir gün.
..


Can: Saçlarını da boyattın, hâlâ fotoğraf çektireceksin, üç gün kaldı.

Handan: Cidden bayılacağım fotoğrafına da cüzdanına da. Çektirdim ya fotoğraf, söyledim sana da üstelik.

Can :Niye göstermiyorsun o zaman?

Handan: Hapishane kaçkını gibi olduğumdan tabii ki.

Bir Gece Önce Geceyarısı

Can :Yarın Bilgehan gelsin bizimle,sorun olmasın sonra.

Handan uykusunun arasında: Gerek yook.

Can: Metehan'ın kimliğini de götürelim belki değiştiririz.

Handan hâlâ uyumaya çalışırken: O on beş yaşından küçük değil ki vermezler. Zaten ihtiyacı da yok. Zaten yarın okul gezisine gidecek kimliği ona lâzım.

Sonunda Son Durum:

Handan ve Can nüfus müdürlüğündeler, mucizevi bir şekilde bir randevusuna tam birde girmişlerdir.

Görevli hanım üç numaramız olduğunu görünce hepimizi alır.

Can'ın işlemi yapılır. Handan'ınki yapılır. Bilgehan'ınkinde Handan onun kimlik kartının el izini sonra çıkartmak gerekir mi diye sorar.

Görevli Hanım: Yeni kimlik çıkartırken el izi verir.

Handan: Tamam.

Can: Bak on sekizi dolduğunda gelip kendi yaptırır artık.

Handan: Hayatım on sekiz değil on beş yaş. Kaldı ki yenilemesi gerekmiyor.

Can: Martta dolacak ya pasaporta parmak izi sorunca

Handan: Ay Can o öteki oğlumuz,  onun kimliği var, pasaport başka , el izi de sormuyor. Dört kişilik düşünme sen artık, devrelerin yandı. Parayı öde yeter.

Görevli Hanım ( ve yan bankondaki kahkaha atmamak için zor durmaktadırlar) : Siz beni güldürdünüz ya Allah da sizi güldürsün.

Handan: Allah hepimizi güldürsün.

Handan: İyi ki sadece iki çocuğumuz var mazallah daha çok olsaydı ne yapacaktın bilmem canım.

Görevli Hanımlar artık kahkahayı atmaya başlamış durumda Can'a bakarak: E parayı da görseydik artık, kıpırdamıyorsunuz bakıyorum.

Hahahahaha.

Son

:D :D :D

Bu konuşmalar birebir aynı olmayabilir, ama temel olarak bu şekilde gelişmişlerdir.

Kocam diye demiyorum bankayla veya devlet dairesiyle işimiz olunca bir anda bambaşka bir adam oluyor,dayanılır gibi değil :D

Neyse bir ay sonraki pasaport randevusuna kadar rahatız. Kimlikler gelir umarım hemen yoksa yandım ben yandım :D



Mutlu Son


Demek isterdim ama daha balkon kısmı var. 

Olsun en zor odanın üçte ikisi bitti en azından.

Metos yardım etmese ben hâlâ dolaplarda olurdum. Oğluşum yardım etti de müzik dinleye sohbet ede ede bitirdik.

Yeni halılarını da serdik :)

Not: Arkadaki prima kutularını gördünüz mü?  Ne kutuymuş arkadaş, 20 yıldır duruyor. İçi de oyuncak dolu tabii ki :D

Allah Bi Ağız Vermiş.:D


 Can'la stüdyo fotoğrafları arasından seçim yapmaya gittiğimizde bu ağzım kulaklarımda fotoğrafımı annem için seçmiştim.


Basıldıklarında ben İzmir'deydim. Annem aldı onları. Telefonda konuşuyoruz. Tek benim olduğum fotoğrafı senin için yaptırdım anne, nasıl beğendin mi diye sordum. Annemden pek bir tezarühat alamadım. Allah Allah,  annem daha bi beğenmeliydi sanki diye düşündüm. Derken haftalae sonra  fotoğrafları gördüm. Amman Allahım, şaşı ve yamuk çıktığım abuk bir fotoğraf basılmış. (Tabii ki bu o değil,  bakma şaşı mı diye)  . Yahu kim öyle bir fotoğrafı bastırır. Hayır annem de bir şey demiyor, hahaha.  Tevekkeli değil tezahürat alamamışım ama insan ya Handan bu çok kötü demez mi 🤣 


Neyse hışımla stüdyoya gittim. Fotoğrafı tuttum onlara. "Sizce,  ben bu fotoğrafı istemiş olabilir miyim?"  diye sordum. Gören gülmemek için kendisini zor tutuyor.  Negatiflere baktılar falan, tabii ki yanındakini istemişim. 


Bir dahaki İstanbul'a gidişimde bu fotoğrafla karşılaştım. Hâlâ merak ediyorum, fotoğrafı basan düdük, benim mavi gözlü olmayı tercih edeceğimi nereden çıkartmış, kendi kendine niye böyle bişey yapmış. Valla bir daha gitmeye üşendim. Annem bunu neden vitrinde tutuyor bilmem, kızına benzemiyor bile 😂


Yalnız çocuğun karşısına koyup, şu teyzeye veririm seni yer dese çocuk inanır haa 😂😂


Bakarken aklıma geldi. Ben size Can'la hangimizin ağzı büyük diye ölçtüğümüzü anneme söylediğim zamanı anlatmış mıydım 😁 Hahaha, o da bana öyle baktıydı.


Sabah Bunalımı, İçim Daralmasın Diyen Uzak Dursun Anacım

Sabahın 8.22 si, yine yataktan kalkmak bilmeyen bir oğlanla sinirlerimi zıplatarak başladım güne. 


Zaten çöp gibi kalkıyorum bu sıralar. 

Ev dandini. Ütülenecek çamaşırlar her yerde. Bulaşıkları yeni hallettim. Ne pişireceğim konusunda hiçbir fikrim yok. Pişirmem büyük ihtimal zira dün oğlanların odasında temizliğe nihayet başladım.  


Üç duvarı sildim. Sonuncusu kaldı. Ama asıl mesele dolapları boşaltmak. Bugün biter mi bilmem. Yarın Metos'un okulu açılıyor, açılmadan yapıp bitirebilseydim iyiydi (oradan bağlanıyor okula)  ama bir de kapalı balkon kısmı var her türlü döküntüyü alması sebebiyle uğraştıracak beni.

22 ve 19 yaşını doldurmak üzere olan iki oğlum var ve dün akşam bir saat iki koca kutu transformersı düzenledik. İki daha kocaman kutu macera oyuncakları, iki billy kitaplık dolusu lego, üç yüz dört yüz tane araba, bakugan, tahta bloklar, hayvanlar,  tren yolu, bionicleslar, kutu oyunlar, bir kitaplık dolusu magic kartlar,  velhasıl bebekliklerinden kalanlar bile duruyor hâlâ,  hiçbirisine el sürdürmüyorlar :D 


Hava kapalı. 8:30 oldu. Evden çıkması gereken oğlan şu anda video izlemeyi bırakıp tuvalete gitti. Sakin ol Handan.

Yine mi ayın muayyen günleri geldi acaba, aşırı tepem atma modunda. Menopoz halleri başladı sanırsam. Aylık düzen müzen kalmadı, karman çorman bir hale büründü.

Gece rüyamda hamileydim. Aman bir mutlu bir mutluyum sorma. Ay Allah yazdıysa bozsun, isteyene versin. Ben de üç çocuk istiyordum ama sonra Bilgiç'i doğurdum, on çocuğa bedel geldi bana.

Bir saat sonra sporum var, o arada biraz ütü yapayım ben bari. 

Derin nefes al... Geçti geçti..

Kitap Salı

Geçen haftanın aksine bu hafta bitirebildiğim bir kitap olmadı. 


Fotoğraflardaki bir ve ikiyi dikkate almayınız aslında tam tersi sırada okuyorum :D 

Önce Jonathan Strange ve Bay Norrel 'e başladım, 800 küsür sayfaymış, oku oku bitmedi. Fantastik bir evrende geçiyordu, beni çok içine çekemedi, eğlenceli desem değil, bana birşeyler kattı desem değil 167. sayfaya gelmişim, bilmiyorum devam edecek miyim. 

Ondan sıkılınca Bir Son Duygusu 'nu aldım elime, bu ise gerçek hayatın tam ortasından. Yarıladım sanırım. Yavaş yavaş,  sindire sindire okunası bir kitap. 


Bir Son Duygusu 'ndan alıntılarla bitireyim bu haftaki Kitap Salı'nı. Bakalım haftaya neler okuyacağım.


O zamanlarda, yaşamlarımıza serbest bırakılmayı bekleyerek,  bir çeşit kısıtlama bölmesi içimde tutulduğumızı düşünüyorduk. Ve o bırakılma anı geldiğinde,  yaşamlarımız- ve zamanın kendisi - hızlanacaktı. Yaşamlarımızın zaten başlamış olduğunu, bir avantajın çoktan kazanıldığını ve bir zarara da çoktan uğranıldığını nereden bilecektik? Aynı zamanda, serbest bırakılmamızın, sınırları önceden ayırt edilemeyen daha geniş bir kısıtlama bölmesi olacağını. 

.....

"Şey, bir anlamda, bilmediğimin ne olduğunu bilemem. Bu felsefi olarak aşikâr bir şey."

....

Aslında,  bu sorumluluk yakıştırma meselesi bir çeşit kaçamak değil mi?  Başka herkes suçlanmaktan kurtulsun diye bir bireyi suçlamak istiyoruz.

.....

Korkularımızın bir başkası da buydu : Yaşam'ın Edebiyat gibi çıkmayacağı korkusu. Ana babalarımıza bir bakın, Edebiyat 'ın malzemesi miydi onlar?  En iyi olasılıkla,  gerçek,  hakiki, önemli şeylerin olabileceği toplumsal bir arkaplânın parçası olarak, seyirci ve izleyici durumuna özlem duyabilirdi onlar.

....

"Tarih zafer kazananların yalanlarıdır"
"Evet, bunu söyleyeceğinden bayağı korkuyordum. Şey, Tarih'in aynı zamanda yenilenlerin öz yanılsamaları olduğunu hatırladığın müddetçe."

.....

Bu kitaplar zihninin ve kişiliğinin organik bir devamı gibi görünüyordu,  oysa benimkiler bana işlevsel olarak ayrı,  ilerde olmayı umduğum bir karakteri tanımlamaya çaba harcıyorlarmış gibi geliyordu.

.....

Tarih, zafer kazananların yalanları değildir; şimdi bunu biliyorum.  Tarih daha çok, çoğu ne zafer kazanmış ne de yenilgiye uğramış olan hayatta kalanların anılarıdır.

.....

Burnumuzun dibinde olan tarihin en açık seçik tarih olması gerekir ancak en çok uçucu olan da o.

.....

Gençken son derece kesin ve kaba olan şu küçük yaş farklılıkları,  aşınıp gidiyor. Sonunda hepimiz de aynı kategoriye giriyoruz, genç olmayanlar kategorisine.


Nostaljik Pazartesi

 Bu sabahki nostaljimiz 7 yıl önce tam bugün yazdığım bir yazı olsun.


15 Mart 2014 Cumartesi

Bu Sabah

Dünün yorgunluğunu geceye bırakmış bir şekilde kalkacağım yataktan.. Kaybettiklerime değil elimdeki güzelliklere vereceğim dikkatimi... Hızlı bir sabahın arasına sıkıştırdığım birlikte kahvaltının sıcaklığına meselâ.. Güneşli havaya.. Annemin tatlı sesine...

Bu sabah yüreğimdeki karanlığı yok edecek ne varsa yapacağım elimden geldiğince.. Ben anlamadan içimi saran bütün negatif duygulardan arıtacağım ruhumu.. Sadece iyiye odaklanacağım ..

Bu sabah yeniden kendim gibi olacağım...

Bu benim en büyük savaşım olacak...



Herkese günaydın, kendimizi kaybetmediğimiz bir güne açılsın sabahımız..

Bulaşık Makinası Boşaltmak

Mutfakta en çok yapılıp illallah denilen şeylerden biridir. Oldum olası en hızlı şekilde boşaltmak için beşer onar alırım elime :)

Son zamanlarda evdeki işlere bitirme odaklı değil de yaptığıma odaklı bakmaya çalışmanın bana iyi geldiğini keşfettiğimden artık makinayı boşaltırken elimdekine bakmaya başladım.

Bu bardakları İzmir'den almıştık,  çok ucuzdu, doğumgünü partisinde kullanırız demiştim. On ikili paketten beş tanesi saplam kalmış ama o fiyata bu kadar kaliteli olup hiç çizilmemesi ne güzel.

Bu tabak hediye gelmişti.

Şu fincanları annem almıştı.

Bu çatal bana kimden karışıp da gelmiş bulamadığımdan geri de veremedim.

Su sürahimiz ne güzel, tam istediğim gibi.

Küçük sahanlarım kullanışlı, annem çeyimize koymuştu . Trabzon'dan almış.

Can'ın en sevdiği cam kupalar, incecik, el yapımı olduğundan hepsi farklı boyutta.

Bir baktım makinadakiler yerine yerleşmiş, hatırladığım bir sürü güzel anı, güzel insanla benim de yüzümde bir gülümseme belirmiş.

Ayrıntıların güzelliğine körleşmediğimiz,  hayatımızın sıradanlaşmasına izin vermeden her küçük detayın tadını çıkartmayı bildiğimiz insanlar olalım hep. Zira elimizdekiler ne kadar büyük olursa olsun onlara değil de başka şeylere baktığımız sürece hayattan keyif almamıza imkân yok.

Pi

Piyes başladı zamanın bir yerinde

Pişman olmamak için

Pineklemeden yaşamalı

Pilot koltuğuna oturup

Pislenmekten korkmadan

Pilli kurmalı oyuncak gibi davranmadan

Piri olmalı herkes kendi hayatının

Pişmeli her adımda

Piramit gibi inşa etmeli tuğla tuğla

Piyango vurmasını  beklemeden

Piyanoyu önüne çekip çalmalı

Pistonlar çalışmalı

Piyonlar devrilip

Pik yapmalı 

Pistte döne döne dans eder gibi

Pimi çekmiş  geriye sayar gibi

Pi...



O Zaman Yeni Video Gelsin

Ne zamandır Poyrazlar Gölü'nü görmek istiyorduk. Hatta sevgili Buket ile birlikte gitme hayallerimiz vardı, ama biz hafta içi fırsat bulunca bir plân yapamadık. Belki yazın yaparız o kaçamağı.

Öğleden sonra yola çıktık, iki saatte vardık. Yolu çok rahat. Kuzey Marmara otobanının hemen yanında. Girişindeki karavan kamp yerinde değil doğada kalmak istedik. kapıdaki görevli sağ olsun, aslında şu sıralar yasakmış ama bizim için telefon edip izin aldı. Geceliği 75 TLymış. Elektrik, su vardı. Tuvalet de vardı herhalde ama biz kullanmadığımızdan nasıl bilmiyorum. Köpek çoktu. Hepsi de pek ürkektiler. Mama uzatırken biraz hızlı davransak kaçmaya yelteniyorlardı. Zavallılar sevenlerle kovalayanların arasında maymuna dönmüşler sanırım. Bu videoda ağaçlar, kuş sesleri, kazlar, karabataklar, dronla park manzarası ve gizli kamera kaydı var. Gizli kamera kaydı nasıl oluyor derseniz. Aklam kameraya uygun bir yer bulup oraya yerleştirmiştim, yemekten sonra oyun oynarken falan çekerim diye, nasıl becerdiyse yemek yerken kendi kendine çekim yapmış :D Hahaha, eşyalarım bile bi manyak anacım. Yalnız on dakika çekmiş, on dakika hiç aralıksız yemişiz ve konuşmuşuz, inanılmazdı.. Neyse aradan cımbızla bir iki yeri aldım,merak etmeyin :) Can'ın kablosunun üzerinden geçen 100.000 araba kısmını sakın kaçırmayın.. İyi seyirler.

müzik : Mocke - Tu Connais Babar


Heee, youtube hesabıma da bi abone olsanıza hayrına, pek gariban duruyor. Yutubır olamıycam bu gidişle  :D   





O Kadar da Sürmez Abartıyorlar Demiştim Ama

Bir yıl geçmiş. 

Geçen sene bu zamanlar okullarım pazartesi tatil edileceği duyurulmuştu, bizimkiler anında tatil moduna geçmişlerdi. Üstelik de çok mutlulardı zira anneleri omları müzeye, tiyatroya sürükleyemediğinden 24 saat bilgisayara yapışmışlardı. Sanırım bilgisayara virüs girseydi bizimkilere felâket olurdu, diğeri pek ırgalamadı.

En son annemle Alaçatı Muhallebicisi'nde Alaçatı sütlaç yemiştik, o günden beri bir kafede oturmadık.

İnternet alış verişleri dışında bir senede bir kere Tepe Nautilus'a markete, üç lere sabah erkenden Kadıköy çarşısında hediyelik eşya dükkanlarına, bir kere Koçtaş'a gittim. 

İki kere ptt den kargo yolladım.

Uzun süre hiç yemek siparişi vermedim. Şimdi şimdi döner, lahmacun gibi evde ısıtabileceğimiz şeyleri alıyorum.

Neyse ki üç gün deniz tatili yaptık. Otel tanıdıklara ait olup mutfak da çok sevdiğimiz teyzelerin elindeyken gönül rahatlığıyla kaldık. Herkesler dışarıya gittiğinden koca otelin bahçesi bize kaldı.

Metos'la yaz boyunca sabahın altısında yollara düşüp sahilde çay keyfi yaptık.

İki kere  arkadaşlarımızın bahçesinde mangal yaptık, kimsenin evine girmedik. Annemin balkonunda üç dört defa toplandık, bizim arka bahçede misafir ağırladık. Son zamanlarda kapı pencere açık evde de ağırladık. 

Sakin sokaklarda yürüyüş yapmaya çalıştık. 

Evde ilk günler çok koşturdum sonra baktım benden başka koşturan yok, salona kurduğum sofrayı bile kaldıraya üşeniyorlar, vazgeçtim.

Çok şükür sporumu evde yaptım. Spor hocam whatsapp tan yaptırmaya devam ediyor.

Can'ın uçuşları azaldı. İlk aylar çok komik bir maaş aldı. Sonra geçici olarak kesintiler kalktı, kalıcı olarak hepten yarıya düşürdüler. Bu arada herşeyin fiyatı arttı, fiyatı artmayanların gramajı azaldı. İnanılmaz fakirleştik milletçe.

İlk defa evde vakit geçiren adamım nereye saldıracağını şaşırdı. Evdeki her elektroniğe dadandı, ardından bütün dizileri izledi, nahçeye dadandı, masa tenisi yeri düzenledi. Artık işleri tüketmişken en akıllıca kararımızı verdik. Şimdi almayacaksak ne zaman karavan alacağız k dedim ona. Bütün bunalımımız geçti onunla uğraşırken. 

Yeniden gezmeye başladık. Fazla gidemesek de gidebileceğimizi düşünüp hayal kurması bile güzeldi. 

Kitap instagramı açtım, youtube da karavan vdeoları yayımlamaya başladım,  sakinledim, koşturma modumdan sıyrıldım, ânı yaşamaya başladım. Nasıl oldu bilmiyorum,  bir anda aydınlandım :)

Yaşadığım mahalle için şükrettim, balkonlu evim için şükrettim, anneme yakın oturduğum için şükrettim, bir kenarda birikmiş paramız olduğu için şükrettim.

Mutfaktan çıkamadığım için delirdiğim anlar da oldu ama artık onu bile iki öğüne düşürdüm, sonrasında herkes başının çaresine baksın dedim.

Bu arada evde konser havası aldık,şıkır şıkır giyinip baleye gittik. Çok iyi geldi :)

İşte böyle geçti bir sene.

En  çok festivalleri, sergileri, tiyatroları, konserleri özledim sanırım. 

Hüstın Evden Bildiriyorum

Kamp kaçamağımız iki gece sürecektiama dün anneciğim düşünce kalmayıp döndük.

Kırık,  çıkık yokmuş neyse ki, Kürşad'la Aynur da zaten aynı sokakta oturdukları için içimiz rahattı ama keyfimiz kaçtı tabi. 

Gerçi bu sabah havaya bakıyorum da,  yağmur, soğuk felan,   iyi olmuş döndüğümüz. Anneme öyle demiyorum tabe, "Ne bu bee, ben orada açık havada kahvaltımı yapıyordum,  hava harikaydı, sizin bu İstanbulunuz soğukmuş, geri dönücem" yapıyorum ona :)

Bu sabah beni öküz tepmiş gibi yataktan kalktım. Üstüne Bilgehan tepti her sabah olduğu gibi. Normal hali tepiyor, bi de ters zamanımız olaydı napardım bilmem.

Bulgur pilavı, çorba pişirdim, pazı kavurdum.

Metos'u kaldırdım. Ders seçimi vardı bu sabah. O da bi stres. Bizim okulda seçmeli ders denilen şey dönemde bi tane olurdu o da çarşamba saat birde fortran mı alcaz basic mi alıcaz kararını verirdik. Metos'un ki tam bir mantık bulmacası modunda. Alması gereken dersler, ders seçenekleri, saatleri, hocaları hepsi bir değişken. Bölüm arkadaşlarının hiç birisi ile denk düşmeden bile geçebiliyor sene. 

Saat bire geliyor. Yemiş olduğum kocaman simit midemde ben burdayım diyor. Az sonra anneme uğrayacağım. 

Bu sabah pek yorucu anacım,  ben dün sabaha dönme hakkımı kullanmak istiyorum :D




Bi Çılgınlık Yaptık :)


Dün Can gittiği sınavdan erken dönünce bir anda pılıyı pırtıyı toplayıp, Bilgiç'i okuldan erken çağırıp yola çıktık. 

Boğazımın ağrıması, halsizliğim felan demedim vitamini ve ağrı kesiciyi içip koşturdum hazırlanmak için :D






Hepinize günaydın :)


Bu sabah ilk defa hayalimdeki kahvaltı sofrasını hazırladım :)

Donmak hiç bir şeydir imaj her şeydir :D :D 


Hahahah :)



Kitap Salı ve Az Biraz Gevezelik :)

Kendimi tatsız tuzsuz hissettiğim bir sabahtan günaydın. Ben inatla doktora girmiyorum, yeterince beklersem kendiliğinden geçer düşünceme inat lenflerim de inatla ağrımaya devam ediyor.
 
Saat dokuz olmuş. Ispanak koydum ocağa, o pişiyor, Bilgiç'i okula yolcu ettim, az sonra Can'ı uyandıracağım,  ingilizce sınavına girecek. Sanki adamlar uçarken ingilizce seviyeleri düşecekmiş gibi sürekli bir sınav halleri. 

Sonrasında yürüyüşe gideceğim. Döndüğümde bütün gün yatmayı plânlıyorum. Vitamin hapları ve ağrı kesici içersem belki de yatmadan da idare ederim ama temizlik falan yapasım yok.

Neyse,  gevezeliği bırakıp kitaplara geçeyim. 

Kısa ve akıcı kitaplar elime geçince bu hafta güzel okumuşum.  


Bahar okuma şenliğini beklerken adından "bahar" geçen kitap aradım e kitaplarımın arasında. Ve bu kitaba rastladım. Açıp bir göz gezdireyim dedim, elimden bırakamadım. Öyle yumuşacık sarıp sarmaladı ki.. Şimdi internetten araştırdım,  meğer beş kitaplık bir serinin ilk kitabıymış (neyse ki :), Bukowski hayranmış bu yazara. Ben daha Bukowski ile tanışmadım ama bu kitabı elimden bırakamadım bitene kadar. Kitap okumuyorum da film izliyorum sanki, öyle içine çekti beni. 

İtalyan göçmeni fakir bir aile, aşırı dindar anne, kışın iş bulamayan duvar ustası baba, üç erkek çocuk, annenin annesi, babanın arkadaşı,  en büyük oğlanın aşık olduğu kız. Gözümün önünde oldu sanki her şey :)

Serinin devamına da bakarım kesin.


☄️Ah, neler vermezdi Bahar için! Sopanın takırtısı, topun yumuşak avuçlarını yakışı için!  Kış mevsimi, Noel ağacı, zengin çocukların bayramı.

☄️Hayır, Cehennem'e gitmeyecekti öldüğünde. Hızlı bir koşucuydu, hep zamanında yetişecekti günah çıkarmaya. 

☄️Babasının mendillerinden de hoşlanırdı. Kendi mendillerinden daha büyüktüler, annesi tarafından o kadar çok yıkanıp ütülenmişlerdi ki aynı anda hem annesinin hem babasının duygusunu taşırlardı . Tamamen babasına ait olan kravat gibi değillerdi, o mendillerden birini kullandığı zaman annesiyle babasının beraberliğine dair belli belirsiz bir duygu kaplardı içini ; resmin bir parçası, düzenin işleyişi..


İsveç'li yazar arayışımda karşıma çıktı bu kitap. Yine e kitap olarak okudum. Gayet güzel polisiye bir kitaptı. İlginç de bir konusu vardı. İsveç ve Letonya'da geçiyordu. Sonuna kadar elimden bırakamadım yine. 

🐩 Bunun babasının tembelliğiyle ya da yeteneksizliğiyle bir alâkası olmadığını ama bu tekdüzeliğin babasına yaşamını sürdürmek için gerek duyduğu güven duygusundan kaynaklandığını fark etmişti.

🐩 "İnsan yalnızca ölüm kalım savaşı verir." dedi binbaşı. "Bağımsızlık ve özgürlük savaşlarını da buna katıyorum. Bunun ötesinde insan ne yaparsa yapsın bu onun kendi seçimidir, zorunlu olduğu bir şey değildir."



 Bu kitabı yazsam mı yazmasam mı diye çok düşündüm. 

İsminde bahar geçen bir kitap ararken karşıma çıkmıştı. Sonra diğer kitabı bulunca bu şipariş elime geçene kadar onu okudum. Derken yazarın kadın olduğunu fark edince haydi bu kitabı da o kategoriye alayım dedim.

Minik bir şey,  elime almamla bitti ama rahatsız edici bir kitaptı. Bir kız çocuğunun cinselliğini keşfetmesini anlatıyordu. Doğrusu okumanın kime ne kazandıracağını bilemediğim gibi abuk subuk zihinlere etkisi de ne olur diye endişelendim :/ Hiç bahsetmesem mi dememin sebebi de buydu.


Nihan benim üniversiteden arkadaşım. Şu anda da hâlâ üniversitede doçent doktor.  Sımsıcak, ışıl ışıl bir insandır, o sımsıcaklık kitaptaki hikâyelere de bulaşmış. Çok severek okudum, okudukça da gurur duydum arkadaşımla. Kitabın geliri Atlas Yardım Eğitim Dayanışma Derneği'ne bağışlanmış. 

👐Olsun...

"İşte böyle, yavaş yavaş, içten içe, bir mağaranın derinliklerindeki hazineyi bulur gibi buluyorum dertleri. Nefesin düğümlendiği yerleri ellerim görüyor. Ben de oraya gönderiveriyorum, Rabbin bana nasip ettiği şifayı. Hiç merak etme sen, ciğerlerin açılacak Allah'ın izniyle. Aynı tomurcuk gülün açtığı gibi genişleyecek, sen dur hele!" diyor, şifacı.

Besbelli söylediklerine kendisi de inanıyor. Kendisindeki güce inancı tam.

Karşısındakini söylediğine inandırmak için yemin edenlerden değil. Allah'ın adını kelimelerin arasına serpiştirirken en sağlam tanığı göreve çağırmaya niyetlenmiyor. Daha çok kendisine bu lütufta bulunana vefa borcunu ödeme derdinde gibi. Kutsal bir görevi yerine getirmenin derin huzurunda bu şifacı.





Şimdi bu kitaba başladım. Büyücülü falan eğlenceli bir kitaba benziyor diye elime aldım. İlk yüz sayfası bitti, sekiz yüz sayfayı okusam mııı okumasam mı modundayım şu an. Çok da kendimden geçmedim . Yazar bu ilk kitabı ile 2005 yılında En İyi Roman Hugo Ödülü’nü kazanmışmış.(Bknz

Bu hafta salımıza düşenler böyle, bakalım haftaya neler olacak :)

Bu Sabah Bi Giyinip Süslenesim Geldi

Yeni aldığım blüzümü giyecek yerim yoksa evde giyerim ben de dedim.


Biraz makyaj yaptım.


Parfüm sıktım.


Annemle yürüyüşe gidiyorum şimdi.

Hepinize günaydınnn...

Sabah şarkınızı almayı unutmayın :)


Oradan Buradan


Ne kot pantolonmuş azizim kırk bedenden kırk altı bedene kadar oluyor.  Ben büyüyorum o büyüyor, ben küçülüyorum o küçülüyor :D


Yalnız kendime renkli blüzler almaya başladım artık, iyice soluk renkli oldum saç faktörü ile makyajsızlık faktörüm birleşince :)


Şimdi yine temizlik moduma gireyim. Demin bir çekmece döktüm, Allah sizi inandırsın yedi tane uzaktan kumanda çıktı içinden. Biri babamdan hatıra diye duruyor, ikisi appletv (üçüncü appletv kumandalıkta zaten),  bir tv,  bir bilgisayar ekranı (ne işe yarıyosa),  iki de maymuncuk kumanda (?!).  Bulduğum kulaklık sayısını saymadım. Hadi minik kulak içileri geçtim, dana kadar olanlardan da on tane falan var sanırsam. 


Bu arada çekmecelerden böyle şeyler de dökülüyor arada :)

Romantizmin dibine vurmuşuz zamanında,  hahaha :D


Biraz da bahar keyfi yapmayalım mı? 



Hava kapalı ve sevimsiz de olsa kendini dışarı atmak iyi geliyor.



 Ama henüz kafelere falan gidip oturmaya niyetim yok,  açık hava,  sakin köşeler bana yetiyor.

Kahvaltıma yarım saat kalmış, gidip bilgisayar masası cifliim o arada.

Siz de şarkılarınızı bulup dinleyebilirsiniz o arada.