Bizim Mahallede Bir Tur Atalım mı? (Çook Fotoğraflı Daha da Çok Hatıralı Çok Çok Uzun Bir Yazı Demedi Demeyin)

Yine anneme giderken çiçek böcek çekiyordum ki Sevgi 'nin mahalleni de göstersene Handan dediği geldi aklıma.


Annemler bu mahalleye taşındıklarında ben henüz 2 yaşında bile değilmişim. Babacığım verem olmuş, taa Giresun'dan İstanbul'a ve bu mahalleye sanatoryumda tedavi olmak için gelmiş. O zamanlar Öğretmenler Hastanesi'ydi. Sonra Üsküdar Devlet Hastanesi'ne bağlandı (Ki o da eskiden Polis Hastanesi'ydi). Şimdi Haydarpaşa 'ya bağlı poliklinikler var. Artık sanatoryum değil. Şu an oturduğum site hastanenin bostanıymış. Temiz havada güneşlenip, taze yemeklerler besleniyorlarmış. Ben ilkokula giderken de yine bu sitenin olduğu yerde pikniğe gelirdik. Mahalle sadece müstakil evlerden mütevvelitti. Bir de bir kaç apartman olan sokak vardı. Bu iki üç katlı apartmanların çevresi hep papatya tarlası, çimenlik, boş arsaydı.

2 yaşımdan evlendiğim 27 yaşıma kadar burada yaşadım. Kırk yaşımda İstanbul'a geri döndüğümde kader bizi yine buraya sürükledi. On senedir kürkçü dükkanımdayım :)


Bu yol benim okul yolumdu.  Metehan'la Bilgehan'ın okulu da oldu orası sonra. Ne ilginç.


Sokaktaki evler artık daha çok işyeri olarak kullanılsalar da arada oturulanlar da var.


Bugünlerde mahalle 30 yıl önceki hallerine döndü diyebilirim. Kafe ve restoranlar kapanınca ( Ki elli tane falan vardır, abartmıyorum) sokaklar sakinledi, boşaldı, bana da nostalji yapmak kaldı.


Bu merdivenden Mustafa Amca'nın bakkalına giderdim. Bu merdivenler mahallenin her yerinde var. Birbirine paralel sokakların arası merdivenlerle bağlanmış. Komik olan ne biliyor musunuz, benim bu karakteristik güzelliği kırkımdan sonra fark etmem. Merdivenler öyle doğaldı ki hayatımızda, filmlerde görsem ne güzel diyeceğim yerler olduğunu hiç düşünmemişim.


Sokağımızdaki benden küçük çocukları sıraya dizip okula götürürdüm bu sokaklardan.  Sonra da Kürşad'ı bırakıp aldım yıllarca.İşe bak ki aynı sokaklardan olmasa da dört sene daha kendi çocuklarımı götürüp getirdim :)


Evler biraz daha büyütülmüş, sokaklardaki arabalar artmış ama mahalle hâlâ İstanbul'daki en kurtarılmış bölgelerden biri sanırım.


Bu merdivenin iki yanı kurtbağrı doluydu ben küçükken.  Dut ağaçları meyve verdiğinde kurtbağırları da çiçek açmış olurdu. Benim için o iki koku birbirine karışmıştır ve yaz tatili yaklaştı demektir.


Bu sokakta beni köpek kovalamıştı. O en uçtan buraya kadar kaçmıştım. Derken bir baktım boynumda atkım yok.  Durmamla köpek de durdu. Atkım köpeğin üzerine düşmüş. Çığlık atıp atkımı kapmamla köpeğin dönüp kaçması bir olmuştu. (Ceren yav, bi kişilik analizi yap bana şu olaydan çıkarak,  ben çözemedim kendimi :D)


Bu ağaçların altı bizim otobüs durağımızdı. Şu gördüğünüz binalar ve park falan yoktu. Oralar boş arsaydı. Tam ortalarında Ali Amca'nın bakkalı vardı. Okul dönüşü oradan geçerken toprağın çatlaklarından aşağıdaki kanalizasyon görülürdü. Biz de onun başında otururduk. Niye?  Haha ne bileyim,  niye yapmayalım ki :D


Otobüs bu yoldan gelirdi. Yolun en ilerisinde Cami Durağı vardı. Bizimkinden bir o kadar ileride de Köşe Durağı. Biz Bakkal Durağı 'ydık. Bit kadar mahalleden geçen üç otobüs vardı. Şimdi bir tane içinden geçen yok. Abuk subuk minübüslere kaldık.

Bu caddenin bir özelliği daha vardı ki her yağmurda dere olurdu. Zira iki tepe arasında dere yatağıymış zaten. İlkokula giderken bazen geçemez mahsur kalırdık, araba da pek yoktu zaten.  Üniversiteye giderken bir yaz günü yine sel basmıştı. Biz Any ile buluşup adaya denize gidecektik. Yağmura rağmen gitmekten vazgeçmediydik tabi. Bir baktım otobüs geliyor, ayağımdan  spor ayakkabıları çıkartıp çıplak ayak suların içinden karşıya geçip otobüse yetişmiştim. İçeridekilerin garip bakışları altında çıplak ayakla girip,  koltukta ayakkabımı giydiğim o gün baştan sona komik olaylarla doluydu. (Bknz)


İşte bizim Ali Amca'nın dükkânının olduğu yer, ben üniversiteyi kazandığım sene park yapıldı. Ali Amca vefat ettikten sonra dükkânı kapanmıştı zaten. Çocukluğumun çamur deryası alanı gençliğimin en keyifli yaz akşamlarının ortamı oldu.




Bizim yokuşa da geldik. Kaçan topumuzun peşinden az koşmamışızdır. Gelgelelim sokakta iki oto tamircisi ve iki taksi dışında kimsenin arabası yoktu,  sokaklar bize aitti,  kaçan topun peşinden deli gibi koşulabilirdi.

Bu arada Hüseyin Amca'dan da bahsedeyim. Mahalleye son gelen bakkaldı. Sağdaki binanın alt katındaydı dükkânı.  Azıcık kaprisli olduğundan pek ona girmezdik eve en yakın bakkal olduğu halde. Sonra zamanla alıştık birbirimize.  7up soran birisine sevınap yok ama yediup var ister misin diye cevap vermesi düşündükçe gülümsetir bizi.


Azıcık daha ilerleyelim işte çocukluğumun geçtiği ev.


Babamın dallarından düdük yaptığı, annemin üzerine tırmanıp meyvelerini topladığı incir ağacı. Çok yaşlandı, hâlâ minicik  bal gibi meyvelerini yoldan geçenlere sunuyor.


Dalların arasından görünen balkondan bitişik komşumuzun çocuklarıyla konuşurduk. ( O dairedeki balkon kapatıldı şimdi) Kapımızın önündeki bir metrekare bile olmayan minicik taşlıkta oynardık bazen. Şenay'la Serkan'ın kulakları çınlasın.

Bitişik komşu denilince aklıma gelen en komik hikâyenin kahramanı ise Bilgiç. Kürşad evlendiğinde o daireyi kiraladılar. Biz anneme gittiğimizde çocuklar Kürşad'ın yatağına yatmaya başladılar dolayısıyla.  Bilgiç'in olayı anlatması şu şekildeydi : Anneanneme gidince biz dayımın yatağında yatıyoruz, dayım da yan komşuya gidiyor :D


Ah bu bahçenin dili olsa da anlatsa. Şu merdivenlerin dördüncü basamağından aşağıya atlamak en normal iniş şekliydi. Bir gün saklambaç oynarken sobeleyeceğim derken oradan düşüp dizimi yarmıştım. Aslında bir sene önce top üzeride durmaya çalışırken düşüp de kapının camını kırarken kestiğim üç dikişli dizimi yine açmıştım da denilebilir. Babam, kızım fermuar takalım istersen demişti :D


Hah işte dizimle camını kırdığım kapıya da geldik. Sol alttaki cam hâlâ üstte yama yapılmış şekilde durur. Hahaha, yalnız tam şu anda aydınlanma yaşadım. Cam bütün olarak değişse pahalı olacaktı herhalde ki kırılan kısmının üstüne cam yapıştırılmıştı :)


Eveet  sabahları yürüyüş yaptığım parktan geri dönelim artık.

Fotoğrafını çekmemişim ama onca bakkal amcanın arasında Yusuf Amca'dan da bahsetmeden geçmemeliyim. Senelerce alış veriş yaptığımız bakkalımız. Oğullarından biri benim sınıf arkadaşımdı biri babamın öğrencisiydi. Biri de  senelerdir her elektrik işimize koşar sağ olsun.

Bakkal deyince tabii ki Kürşad'ın hikâyesini anlatmak zorundayım. Kürşad beş yaşlarında falan herhalde. Annem ona para verip ekmek almaya göndermiş. Bizimkisi elinde çikolatayla dönmüş, ekmek yok. Annem ben seni ekmek almaya göndermiştim diyerek geri yollamış,  çikolayı verip ekmeği alsın diyerek. Okuldan döndüğümde bana anlattı olayı. Hüzünlendim haline. Neyse çikolata aldık ona bir tane falan. Akşama babama anlattık olayı. Babam da Kürşad'la konuşmaya başladı.

-Oğlum ne oldu sen ekmek yerine  çikolata aldın da geri mi götürdün sonra?
-Yanlışlıkla almışım,  unutmuş da yemişim.
-???

Konuşmanın sonunda o pek hüzünlenip  verdiğim çikolatanın bizimkinin yediği ikinci çikolata olduğu açığa çıktı :D Bakkala geri dönerken yemiş çikolatayı, bakkaldan parasını vermeden ekmeği alıp gelmiş :D


Bu yokuş bizim yokuşun paraleli. Hatta şimdi çıkıp sokağın fotoğrafını çekeceğim, zira demin bahçeydi kapıydı derken unutmuşum.

Bu yol yapıldığında bize ne devasa gelmişti.  Şimdi araba park yeri yapılıp durduğundan iyice daraldı. Bu iyi hali, kafeler açıkken iki sıra araba park ediliyor.

Yine bu yokuş Kürşad'ın bisikletini alıp da bir bineyim dediğim gün freninin bozuk olduğunu öğrendiğim yokuş.  Tam fotoğrafı çektiğim yerdeki parkın korkuluklarına girmiştim. Neyse ki yoldan araba geçmiyordu. Elimdeki iz de o günden kalmadır.


İşte çocukluğumun sokağı. Ama bu ucu değil. Diğer ucu çocukluğumun sokağı, bu uçla 95 yılı sonrası Üsküdar'a minibüs seferleri başladıktan sonra tanıştım. Ondan önce küçükken zaten dört evden ötesine gitmem yasaktı. Ben de uslu bi çocuktum, bi kere bile geçmemişim. Valla.


Eveet yokuştan inerken bisikletler çarptığım alan ve Cami Durağı'nın yerini birlikte görebiliriz. Ve mahallemizin zarif camiini :)


Gelelim caddenin sonuna.  Sağdan yukarı çıkan dik yokuş arnavut kaldırımıydı,  yeşilliklerin arasında ahşap bir köşk vardı. Bahçesinde pikniğe gitmiştik bir kaç kere.

Soldaki yol, topraktı, mandıra vardı orada.


180 derece döndüğümüzde de  bu yokuşa bakıyoruz. Çiçekçinin olduğu sokaktan okula götürüyordum çocukları. Bu cadde normal şartlarda çok kalabalık olduğundan ve aşağı inenler de yukarı çıkanlar da durmaya niyetli olmadıklarından karşıdan karşıya geçmek ustalık istiyordu. Bir senesinde sabahları birini götürüp, öğlen onu alıp diğerini bırakıp,  akşama da almaya gittiğimden günüm hep burada geçmişti :D


Eveet, işte bizim sokağa da geldik.

Umarım çok sıkılmamışsınızdır okurken. Hiç aklımda yokken nerelere gitmiş oldum. Sokakların fotoğrafları ve anılarım burada dursun.

Küçüklüğümün güzel insanları, bakkal amcalar, öğretmenlerim, komşu teyzeler, sokakta atlı arabasıyla geçen zerzevatçı, kendine özgü gaydasını söylerek dolaşan mısırcı (kışları da  simitçi),  sadece kaymaklı ve çikolatalı çeşidi olan bisikletli dondurmacı, pamuk helvacı, omzundaki sopadan asılı tepsileriyle yoğurtçu, güğümleriyle sütçü, düdüğünü öttürüp dolaşan bekçi, gecelerin ortasındaki ses bozacı, kasap amca, minik kırtasiye dükkânı,  belime kadar saçlarımı kısacık kesen kuaför. Yaşayanlara Allah uzun ömürler versin, ölenlere rahmet eylesin. Teşekkür ederim çocukluk anılarımın sıcaklığında yer aldığınız için.

Tarihte Bugün :)

30 Nisan 2006 'da bahçem varmış.


30 Nisan 2007 hayatı sorgulamaktaymışım, ya da öyle bişey işte.


30 Nisan 2008 'de film önermişim.


2009'da bir şey yazmamışım. Bir gün öncesine bakalım.


30 Nisan 2010'da pembeli morluymuşum.


30 Nisan 2011'de şu amcadan bahsetmişim.


2012'de de yazmamışım, iki gün öncesine bakalım.

30 Nisan  2013'de ayın özetini geçmişim.


30 Nisan 2014 'te pek gevezeymişim. Üç yazı var o gün. Kumrularla savaşım o zaman da varmış :)


30 Nisan 2015 'te yine annemden kitap alıp koklaya koklaya okumuşum.


30 Nisan  2016'da sevmediğim bir kitap var. O tek kelimeyi de hiç hatırlamadığıma göre öğrenmemişim.:D


30 Nisan 2017'de şiir,  gezi ve şarkı birbirine karışmış.


30 Nisan 2018'de pikniğe gitmişiz.


30 Nisan 2019'da balkonda yorgunluk atmışım.


İzmir, Yalova İstanbul, blog sayfalarımda küçük bir tur. Fotoğraflara tıklayıp yazılara ulaşabilirsiniz :D

Gece gece ne uğraştım şununla. Oğlanlar görse işsizlik der. Heee, vakit geçirmeye çalışıyoruz şurda. Mutfakta bulaşık yıkamaktan daha eğlenceli üstelik :)

Meydan Okuma 16

16. Son gün, yazı yazdığın, aynı sorulara birbirinden farklı cevaplar okuduğun günler nasıl geçti, sana iyi geldi mi? Meydan okuma nasıldı merak ettim. 

Ne çabuk geçmiş 16 gün.  Zaman çok çabuk akıyor :) Öptüm hepiniziiii.

Film Meydan Okuması

Sevgili Şule mayıs ayı için film meydan okuması başlatmış. Bakınız şurada. Film, şarkı deyince yapmadan duramıyorum ben ;)


1. En az sevdiğiniz film hangisi?
2. En son izlediğiniz film hangisi?
3. En sevdiğiniz aksiyon/macera filmi oyuncusu?
4. En sevdiğiniz korku filmi hangisi?
5. En sevdiğiniz drama filmi hangisi?
6. En sevdiğiniz komedi filmi hangisi?
7. Sizi mutlu eden bir film seçin.
8. Sizi mutsuz eden bir film seçin.
9. Repliklerini ezberlediğiniz bir film seçin.
10. En sevdiğiniz yönetmen kim?
11. En sevdiğiniz sinema salonu hangisi?
12. En sevdiğiniz animasyon hangisi?
13. En iyi kitap uyarlaması sizce hangisi?
14. En sevdiğiniz film repliği hangisi?
15. En sevdiğiniz bilim kurgu filmi hangisi?
16. Bu sene, şimdiye kadar, izlediğiniz en iyi film hangisi?
17. Geçen sene izlediğiniz en iyi film hangisiydi?
18. Sizi hayal kırıklığına uğratan bir film seçin.
19. Favori aktörünüz?
20. Favori aktristiniz?
21. Sizce en çok abartılan film hangisi?
22. Sizce en az kıymeti bilinmiş film hangisi?
23. En sevdiğiniz film kahramanı hangisiydi?
24. Favori belgeseliniz?
25. Kimsenin seveceğinizi zannetmediği ama sevdiğiniz bir film seçin.
26. Kirli zevkiniz olarak nitelendireceğiniz bir film seçin.
27. En sevdiğiniz klasik film hangisi?
28. En güzel film müzikleri hangisindeydi?
29. Bir konuda fikrinizin değişmesine yol açan film hangisi?
30. En sevdiğiniz film hangisi?
31. En kısa zamanda izlemek istediğiniz film hangisi?

 Bütün film meraklıları katılabilirler bence.



Meydan Okuma 15

15. Distopik hikayeleri aratmayacak günlerdeyiz. Biraz bu ruh halinden sıyrılmak gerek. Senin ütopik hikayen ya da  dünyan nasıl olurdu bilmek isterim. 

İyi kalpli,vicdanlı, çalışkan, bilgili,cesur,  mütevazi, güzel yürekli insanların olduğu bir dünya hayalim var.

Meydan Okuma 14

14. Bugün bir robot tasarlıyor olsan, tasarım robotunun hangi özellikleri olsun isterdin?

Dün bu yazıya başlamış, sonra böyle unutup gitmişim.

Vücuduma yerleştirilecek mikro robot tasarlayayım bence. İçeride dolaşsın, anormal bir durum gördüğünde müdahale etsin. Bi de beynimin kıvrımlarına girip onu dürtsün sık sık :D

Eve Gelen Market Siparişlerimin Sürpriz Yumurta Açıyormuş Hissi Vermesi

Sipariş verdikten dört gün sonra ancak gelebilen market siparişlerim evde bayram havası yaratıyor.

Çocuklar torbalardan çıkanları heyecanla bekliyorlar diyebilirim. Metehan geçen gün,  market torbalarının beni bu kadar mutlu edeceğini  düşünmezdim demekteydi :D

Ben de az önce aldıklarımı yerleştirirken,  bir baktım kendi kendime konuşuyorum. Kıymalı börek hayallerimi, zeytinyağlı enginara katmışım falan böyle bir kıkır kıkır haller. Dolmalık biberlere bakarken gülümseyiş yayılır mı insanın yüzüne yav. Pazara gidemediğimden (Pazar günü bizim mahalle pazarı, yoksa çoktan giderdim de) hasret kaldım yeşilliklere. Semizotu demetine çiçek buketinden çok sevinebildiğim göz önüne alınırsa halimi canlandırabilirsiniz gözünüzde :)

Allah gördüklerimizden ayırmasın.

Amin.



Şimdi gidip normalde görsem yüzüne bakmayacağım çürümüşlükte bezelyelerin içinden bozulmamışları ayıklayayım :)

Kitap Salı

Bakalım neler neler okumuşum.


Bu haftaki ilk kitabım Metin Erksan hakkında.  Ercan Kesal, birlikte anılarını anlatırken onun kişiliğini de çok güzel ortaya koymuş. Elime almamla bitirmem bir oldu. Sanırım Metin Erksan filmogrofisini izlemek istiyorum şimdi :)



"Aşkın da bir sebebi yoktur. Haklı bir sebebin olması da galiba onu aşk olmaktan çıkarır. Onu benzersiz kılan tam da budur. Mantıklı hiçbir nedene oturmadığı halde, yaşanmasından daha mantıklı başka bir örneğine rastlanmayan eşsiz ve biricik bir eylemdir aşk!"

"İnsan iyiyi kötülükten ayırt etmeye başlamasıyla birlikte cennetten kovuldu. Sonsuz bir arayış, kuşku ve yetmezlik duygusu cehennem değil de nedir?"


Altı aylık bebeklerini evlerinde bırakıp kapı komşularına giden bir çift eve döndüklerinde bebeklerini bulamazlar.

 Her bölümde parça parça aydınlanarak sona ulaştığımız kitabı akşam başlayıp ertesi gün bitirdim. Akıcı anlatımı ile güzeldi.



Annemin kütüphanesinden mis kokulu.  Dayım anneme doğumgününde hediye etmiş. Ben henüz üç aylıkmışım :)

Rus yazarları çok severim. Anlatımları hep akıcı ve çok güzeldir.

Bu kitaba başladıktan sonra okuyup okumama konusunda kararsız kaldım. Konusu haksızlıklarla, karışıklıklarla dolu olduğundan içimden okumak gelmedi. Öte yandan anlattıkları çok güzel, ders gibiydi. Elime alıyorum bir kaç sayfa okuduktan sonra içim sıkılacak gibi olursa bırakıyorum.

Bu kitaptan sonra kilise Tolstoy'u afaroz etmiş. Aşağıdaki alıntılardan hemen anlarsınız nedenini. Tolstoy zaten kiliseyi afaroz etmiş bence :D İsa'nın öğretilerinin kiliselerle bir alâkası olmadığını savunuyor zaten. Ordularla, savaşlarla,  cezalarla ilgili çok sivri düşünceleri vae, kimsenin işine gelmemiştir. Tanrı'nın Egemenliği İçimizdedir kitabında okuduklarımı bu kitabın satırlarında da hep görüyorum.

Jüridekiler bir cümleyi yazmayı unuttukları için suçsuz bulunacağına cinayetten suçlanıp sürgün edilen kadın, pasaportları olmadığından geri gönderilmek üzere hapse atılan ve unutuldukları için  senelerce orada kalan adamlar, yüreğimi burksa da sanırım önümüzdeki hafta da okuyup bitireceğim kitabı.


"Her şey sevinçli, her şey mutluydu. Bitkiler, kuşlar, böcekler, çocuklar. Yalnız büyükler, o yetişkin, o olgun kimseler, birbirlerini aldatmaktan, birbirlerine eziyet etmekten geri kalmıyorlardı. Onlara göre,  ne bu bahar sabahının, ne de bütün yaratıklara lütuf olarak bağışlanmış olan Tanrı'nın dünyasının güzelliği kutsal, önemli değildi. Bu güzellik insanları barışa ve sevgiye.çekmeliydi aslında."

" Bütün bu değişiklikler de kendine inancını yitirdiği, başkalarına inanmaya başladığı andan beri olmuştu."

" İnsan yalnız kendine inandığında,  her çeşit soruna kendisi karşılık bulmaya çalışacak,  kolay tatmin arayan içindeki hayvanca tarafı susturamayacaktı.

Hepsi bu kadar da değildi. Kendine inançta insan hep çevresindekilerin eleştirisiyle karşı karşıya kalıyordu. Oysa başkalarına inanmak,  onların onayını da almak demekti. "

" Konuşuyorlarsa bu ancak boğaz ve dil kaslarını hareket ettirmek istediğinden ileri geliyordu. "

"Tanrı'dan yardımına gelmesini isteyerek dua etti. Duasında istediği şey zaten olmuştu. İçindeki Tanro bilinci uyanmıştı.  Kendini onunla bir gibi,  bir bütün gibi görüyordu .  Yalnız özgürlüğü,  yaşama sevincini değil,  dürüstlüğün bütün gücünü de duyuyordu içinde." 

" Hapishane müdürünün, gardiyanlarının da,  bu törenlerin, duaların anlamını hiç kavrayamamalarına,  kilisede olup bitenleri hiç bilmemelerine rağmen,  bütün bunlara inanmaları gerektiğine dair kesin inançları vardı, çünkü daha yüksek makamlar, hatta Çar'ın kendisi bile buna inanıyordu."

" Müdür öyle iyi kalpli bir insandı ki, bu inancı olmasa şimdi olduğu gibi yaşayamazdı bile."

" İsa, yalnız ekmek, şarap üzerine edilen böyle anlamsız birsürü lâfları,  saçma sapan törenleri değil, en açık ifadeyle,  insanların başka insanları efendi olarak kabul etmelerini,  ya da tapınaklarda dua etmelerini yasaklamıştı. "

"Herkes yaşayabilmek için yaptığı işin önemli, iyi bir iş olduğunu düşünmek zorunda kalırdı. Bu yüzden,  insan kendisi için,  ne durumda olursa olsun,  işini önemli kılacak bir hayat görüşü yaratırdı." 

Bu haftalık da bu kadar. Bahar okuma şenliğinde 18. kitabıma gelmişim. 6 kitap kalmış (hadi sonuncuyu bitirmedim henüz 7 diyelim) bakalım bitirebilecek miyim bütün kategorileri :)

Meydan Okuma 13

13. Öğrenmek çok kıymetli, bilgiye giden yol ise herkes için farklı. Senin öğrenme yolların nedir, çok merak ediyorum.

Öğrenmek kolay,  öğrendiklerimi aklımda tutmak çok zordur benim için. Bazen aynı şeyi yüz defa öğrenmek zorunda kalıyorum bu yüzden :)

Sayısal konuları hemen anlardım, sözeller sallantıda.  Oturup herşeyi yazmam gerekirdi.  Ertesi günkü sınava kadar aklımda kalırsa ne âlâ, sonra pufff.

Ama çalışkan ve disiplinli olduğum için başarılı oldum çoğunlukla.

En zoru müfettişlik zamanlarımdı. Paso sözel  konular, hukuk falan anamı ağlatmıştı. Bir de üç senelik wğitim ve muavinliğin peşinden müfettişlik sınavını veremezsen işten ayrılmak zorunda kalmanın stresi de cabası. Neyse o da bir şekilde geçti.

İngilizce öğrenirken grameri hemen söktüm, gelgelelim tuğla olmadan duvar örülemediği gibi sözcükleri ezberlemeden konuşmak da mümkün diil :D Allah sizi inandırsın sözlük yere düşünce trust kelimesi kendiliğinden açılır hale gelmişti de ben hâlâ ezberleyememiştim :)

Son 2o yıldır herhangi bir şey öğrendim mi bilmiyorum. Sürekli okuyup sürekli merak edip kendime birşeyler katmaya çalışıyorum ama eh işte :)



Fotoğrafın konuyla alakası yok, dün instagramda kaç yaşımdaydım sizce burada diye sorduydum. Buraya da koyayım dedim :D