Şu İki Günü de Hayırlısıyla Bi Atlataydım

Biliyorsunuz kırk çarşamba bir güne sığmak zorunda insan hayatında.



Ne yardan ne serden vazgeçen bi tip olduğumdan bana çok oluyor bu durumlar.

Hayır günlerce kös kös yatıyorum,  niye üç güne sıkışıyor her şey.


Yarın gündüz çocuklara cadılar bayramı partimiz var, akşam da benim yıllardır evde düzenlediğim partim var. Aslen ikisinin aynı güne gelmesini istemiyordum ama olmadı.

Bugün temizlik için birisi gelecek. Pek sosyetik çıktı bizimkisi. Dedim ki camları silersin,  bir de etrafı toparlar sileriz. İnce işe gerek yok, yetişmez zaten. Ay camla diğer işleri aynı gün yapmıyormuş. Gelmesinmiş o zaman. Hööö. Ben epeydir bu piyasadan uzak kalmışım anacım, benim bildiğim biri gelir,  her yeri toparlar, koltuk halı kapı cam ne varsa siler, gider. Saat dokuz buçuk on gibi gelecekmiş bir de. E öğlene geleydin. Neyse bugünü atlatalım bakalım.


Şimdi ben yarına çocuk partisi ayarlayıp, kendi misafirlerim için yemek hazırlayıp, bir de akşamki çocuklara oyun ayarlamalıyım. Aksi gibi ayın muayyen zamanları yaklaşıyor,  paso uykum var.

Neyse sık dişini Handan. Haftaya kitap fuarı vaaaar, tatil vaaar, çılgın gezi vaaar. Sen şu üç günü atlat, gerisi kolay.

Yarım Saat Sonraki Dip Not : Temizliğe gelecek hanım telefon etti tansiyonu oynamış, başı ağrıyormuş, gelemeyecekmiş. Hahahaha sayın seyirciler.

Cumhuriyet Yürüyüşü

Oğluşlara dedim ki bu sene de Üsküdar sahile gidelim.

Daha önce bir kere gitmiş,  çekirdek çitleyip havai fişek gösterisi izleyen ruhsuz güruh sinirimizi bozmuştu. Bizden başka bayrağı olan bile yoktu. Ama bu sefer Büyük Şehir Belediyesi düzenleyecek, daha bir keyifli olabilir dedim.

Olmazmış. Geleneksel caddeye gidecekmişiz. (Bu ısrarın Lego mağazasının orada olması ile bir alâkası var mı bilmem :)

Bir kaç sene önce neredeyse boş olan yürüyüş son zamanlarda kalabalıklaşmaya başlamıştı, bu sene iğne atsan yere düşmüyordu.

Çok yorulduk ama değdi.





Nostaljik Pazartesi

Bu nostalji yazımız bol miktarda romantik film içermekte :)

Romantik..

Yağmurlu bir sabah...Battaniyenin altına kıvrılıp sıcak çikolata içerek film seyretme isteği uyandırıyor. Romatik komedi olsun, şöyle içimizi sıcacık yapacak türden.

Benny ve Joon kendilerine Yeni Bir Başlangıç yapsınlar. Harry ile Sally tanışsın. İlk Aşk ve İlk Dans'ın coşkusu sarsın yüreklerini. Göl Evi'nin muhteşem mazarasında Fransız Öpücüğü kapsınlar birbirlerinden. Özel Bir Kadın aydınlatsa gülüşüyle etrafı. İyi Bir Yıl geçirseler. Hayallerindeki Tatil'e çıkıp Çikolata keyfi yapsalar.

Sen Uyurken neler neler oldu bir bilseydi Kaçak GelinKöprüler ayırırmış zaman zaman insanları Beni Unutma  diye fısıldayan.. Ask Tarifi yapmayı Teklif etse de anlayamazdı kimse. Sonunda o da pes edip Benden Bu Kadar dedi.. Aile Babası yapmıştı Bay Kader' onu, gerisi onemsizdi.. Yeşil Kart'ı da kapmıştı üstelik..

O yıl Dört Nikâh Bir Cenaze arasında geçmişti. Bağlanmak Yok dese de Benim Aşk Pastam o kadar lezzetliydi ki..

Bunca romantizmi görünce Ah Keşke Otuz Olsam dedim kendime..

Hepinize günaydın sevginin tam yüreğinizi ısıtıp gözlerinizi ışıldatıp dudaklarınızda gülümseyiş olduğu bir güne açılsın sabahınız...

Not:  Bu abuk yazıda sanırım yirmi beş film saklı:-)

Not2: İki saattir uğraşıyorum şunun için yaaa, bu akşam izleyin birisini anacım

Küçülen Hayatlar


Az önce ütü yaparken açtım bu filmi.

Aklımdan geçenleri anlatacağım ama valla filmle ilgili bilimum şeyi söyleyebilirim, istemeyen okumasın :)

Dünyanın sonu yaklaşırken insanları küçülterek buna bir çözüm bulmaya çalışan idealist bilim adamları bunu başarıp küçültme işlemini yapıyorlar.

Kimileri kendilerini küçültüyor. Doğrusu dünya için küçültmüyorlar tabii ki küçük şehirlerde ellerindeki paralarla milyoner oldukları için küçülüyorlar.

Kahramanımız da bu sebeple eşiyle küçülmeye gidiyor. Ama küçüldüğünde öğreniyor ki eşi son anda vazgeçmiş.

Ve fakat asıl konu bunun üzerine değil.

Bu harika küçük şehirlerde yine arka mahalleler, güç bela yaşayanlar oluşmaya başlıyor. İstemeden küçültülenlere rastlanıyor.

İnsan her durumda her icadı kötüye kullanabiliyor.

Sonra ilk koloni kuranların toprağın altında kendilerine bir sığınak yaptıklarını görüyoruz. Zira küçülmekte geç kalındığından dünyanın sonu geleceğine inanıyorlar. 8000 yıl sonra çıkacaklarmış oradan.

Düşündüm, öyle bir şey olsa girer miydim o deliğe?  Hiç sanmam.

Zaten ben İnterstaller'de insan ırkının yok olmaması için uzaya koloni kurulma çabasını da anlamamıştım.

Dünyanın sonu gelmesinde üzüldüğüm şey dünyanın sonunun gelmesi. İnsanoğlunun yok olması değil. Yaşayan insanoğlunun önceki nesiller yüzünden acı çekmesi çok üzücü. Dünyadaki masum tüm canlıların acı çekmesi  daha da üzücü.

Bu dünyanın içine ettik, hadi başka yerde üremeye devam edelim fikri ise, dünya üzerine yayılan kanserli hücreler gibi çoğalıp önüne geleni yok eden insanoğlunun istila planının hiç sonu gelmemesini bir sonucu sanki.

Filmdeki en acı gülümsememe neden olan replik, açıkgöz üst kat komşusunun yeraltına gidenlerin ardından orada birbilerine girmeden onca sene hayatta kalabileceklerine inanmadığını söylemesiydi.

İşte böyle.

Film pek ahım şahım değildi ama bir sürü şey düşündürdü bana.

Pek ütü filmi de olmadı bak, ütüyü bıraktım bu yazıyı yazıyorum :D

Tembel Cumartesi Sabahı

Aslen artık bugün eve girişmem gerekiyor. Zira dün de herşeyin üzerinden atlayıp dışarı gezmeye gittim.



Yıllardan sonra ilk defa temizliğe bir yardımcı ayarladım. Çok heyecanlıyım. Ama kadıncağız gelmeden bu domuz ağılından hallice evi düzenlemezsem arkasına bakmadan kaçacak.

Valla bu sefer aman Can'ın uyuması gerekiyor,  adamcağızın uçuşu var evde temizlik yapmayalım falan moduna girmeyeceğim. Pasak olan onlar ceremesini çeken ben. Dün beni seven evi bir süpürsün dedim. Yokmuş beni seven evde :/  Üç erkeğin al birini vur ötekilerine. Anam beni size hizmetçilik et diye mi doğurdu yav. Valla babam görse yüreğine inerdi adamcağızın.

Ay içimdekileri kustuktan sonra kalkıp şu dağınıklığı toplayayım.

Ocakta yemek, makinada çamaşır var.

Hepsi biterse bir parti planlayacağım.


Hadi bakalım.

Sabah Gevezeliği

Sabahın ilk saatleri. Balkonda hırkama sarılıp kahvaltımı yaptım. On dakika verdim burada tembel durmak için kendime.

Kahvaltı öncesi tartıldım,  yine kilo almaya başlamışım. Nasılsa spor yapıyorum diyerek rejimi bırakmıştım ama tabi bende olmuyor öyle bir şey.

Akşamları yediden sonra bir şey yememeye başlamam lâzım. Bir de Can'ın düzensiz öğünlerine eşlik etmemeliyim.

Kendime sağlıklı kahvaltı hazırlayayım dedim. Sanırım buzdolabının sebzeliğini on gündür açmamışım. Harika bir manzara karşıladı beni. Ne bulsam çöpe attım. Şimdi yıkanmak üzere beni bekliyor.

Bugün artık evimi toparlama günüm olsun. Ortalıklarda dolaşan karışıklık içimi daralttı. Nihayet boş bir gün buldum, değerlendireyim onu.

Ne zamandır elime kitap almadım. Akşama da alıp kitabımı temiz evimde kıvrılıp okusam..

İşte böyle hayallerim var.

Artık gidip spor kıyafetlerimi giyeyim. Oyyy bugün plank mlank pek can çıkartıcı bir pilates günü :D Perşembe salona gelen sayısı dörtte bire düşüyor,  hahaha.

Hepinize günaydın. Bugün perşembe, haftasonuna azzz kaldııı.

Dört Saat Sonra : Eee bu oğlan yine okula geç gidiyomuş,  ders çalışıyo salonda. Can içeride hâlâ uyuyo. Sınavı var gerilmekten gece uyuyamadı. Pilateste canıma okundu.  Temizlik ne zaman yapıcam ben yaaaa.

Daha Hâlâ Kendime Gelemedim

Daha doğrusu evi kendine getiremedim.


Pazar pazartesi aralıksız ütü yaptım. Bu arada İkinci Bahar'dan sonra ilk defa bir Türk dizisi izledim : Mucize Doktor. Uzun bakışmalı sahneler içimi baysa da güzel bir dizi. Zaten ben hastaneli dizileri severim hep.

Dün parti malzemelerini çantalardan döküp tekrar yerleştirdim. Bir çocuk partisi yapacağız becerebilirsek.


Bir de benim geleneksel ev partim var. Onu iptal ederim belki diyordum ama çocuklardan biri parti fotoğraflarını görünce "Aa burası Handan Abla'nın evi değil"  demiş. Restoranda kutladık cevabını duyunca "Biz Handan Abla'nın evinde kutlayacağız" diyerek son noktayı koymuş. Hahaha. Çocuk bir yaşından beri bizde parti yapıyor tabi :D

Bugün bir okulda sınıf süslemeye gidiyoruz.

Becerebilirsem yarın evimi toplayacağım. İnanamazsınız haline.

Dolaplardan çıkmış kutular cumartesi gününden beri yerlerde. İçine geri koyacaklarımın yıkanıp ütülenmesi gerektiğinden bekliyorlar. Incıklar cıncıklar etrafta.

Tabi ben ütüyle falan uğraşırken oğlanların odasının aldığı hali anlatmama gerek var mı bilmem.

Enerjiiiii.



Boğazım da acıyor, hadi hayırlısı.


Partiiiii

Nihayet partimizi düzenledik. Üzerimden büyük bir yük kalktı :D

Bol şans dileyen herkese teşekkürler.

Partimizi gelin bile bastı :) Sonra da biz düğünü bastık :D

Gelemeyenler şanslarına küssünler valla, biz çok eğlendik :D












Günaydın


Derin bir nefes çek içine.

Harika bir gün olsun.

Ve

Perdeeeee...

Not : Fotoğrafta şarkı gizli

Not2 : Bana bol şans dileyin bu gece için.

An İtibariyle


Sabahın ilk saatleri.

Partiye bir gün kaldı. İlgilecek bir sürü ayrıntı beni bekliyor.

Salonda parti malzemeleri ile ütülenecek çamaşırların sıkı bir üstünlük savaşı var.

O zaman kendimi şımartmanın tam zamanıdır.

Günaydın dünya.

Kendime Not: Bu çiçeklerin ismi "lisyantus" muş, aklında tut :)

Kayıp İlanı :D

İlham perimi kaybettim. Hükümsüzdür. Görenlerin,  bulunduğu yeri bilenlerin,  insaniyet namına haber vermeleri rica olunur.

Öfff partiye az kaldı ben hâlâ oyun hazırlamaya çalışıyorum . Bir türlü taşlar yerine oturmuyor.

Manzaraya bakayım azıcık bari.


Işığa Döndüm Yüzümü


Bana hep hediye bu güzel sonbahar sabahı, insanın içini aydınlatan güneşi, bir ağacın dallarının altında yaprakların parıldayışını izlemek, yüzüme vuran ışık ve gölgeleri hissetmek.


Bana hep hediye, gün doğumları, gün batımları, yağmur damlaları, kar taneleri, saçımı savuran rüzgârlar, parlayan yıldızlar, gülümseyen aydede.
Bana hep hediye, çiçek kokusu, ağaç kokusu, toprak kokusu, deniz kokusu, fırından çıkmış ekmek kokusu, kitap kokusu.


Bana hep hediye kar beyazı, gök mavisi, ağaç yeşili, gül pembesi, ateş kırmızısı, leylak moru, güneş sarısı.


Bana hep hediye dalga sesi, rüzgâr sesi, yaprak hışırtısı, kuş cıvıltısı, sevdiklerimin kahkahaları,. Bana hep hediye şarkılar, türküler, filmler, kitaplar, oyunlar.


Bana koskocaman bir hediye hayat. Öyle güzel, öyle çılgın, öyle belirsiz, öyle başsız sonsuz,  öyle cıvıl cıvıl.


Her anını içime sindirdiğim, iyisini kötüsünü mutluluğunu hüznünü kucakladığım, her gün kendime yeni birşeyler katmaya çalıştığım, güzelliklerini görmek için her duyumu sonuna kadar kullandığım, şükrettiğim, tepe taklak ettiğinde sabırla al baştan yaptığım,  her sabah yeni yeniden aldığım .

Not : Fotoğraflara sakladığım şarkılar da benden size hediye olsun :)

Elliden Önceki Son Dönemeç :D


Teşekkür ederim hayat, bana bu güzel seneyi verdiğin için.

Kırk dokuz, ne güzel bir yaşsın sen, hoş geldin :)

Bu sene de huzurlu, sağlıklı ve sevdiklerimle birlikte olmak, çok gezmek, çok okumak, bol bol konsere gitmek, harika filmler izlemek, güzel fotoğraflar çekip,  beni mutlu eden yazılar yazmak istiyorum.

Ve bu sene kendime kocaman bi aferin veriyorum, üzerimdeki aşırı fazla kiloları attığım ve spora başladığım için. 

Çok Önemli Not : Bundan sonra 50 sene daha 49 yaşımı kutlamaya karar verdim.  100 özel olduğundan onu Dalya diye kutlayacağım ama acelesi yok,  o günlere gelene kadar beklesin güzel güzel :D

Bir Gün Bir Hayat

Sabah kalkıp kahvaltı hazırladım.

Metos'u uyandırıp Bilgiç'le evden çıktık. Sitenin kapısında onu yolcu edip annemle yürüyüşe geçtim.

Sabahları annemle parkta iki tur atıp sohbet ediyoruz.

Ondan ayrılıp pilatese koşturdum. Kardiyo pilates,kan ter içinde bitirdim.

Eve dönüşte apartmanın bahçe kapısında bir çift ayakkabı gördüm. Önce ayakkabı bırakılacak yer olmadığından şaşkınca baktım. Derken hastanede olduğunu dün öğrendiğim komşumuz geldi aklıma. Konduramadım.

Eve girdim, duş aldım. Giyindim. Yelkovan ekibi buluşup parti yerini ziyaret edecektik. Bir haftadır çok sıkılıyorum bu parti işinden. Kim gelecek, gelecek mi, ne olacak derken gerildim. Ki kolay kolay gerilmem, kendimi rahatlatırım hep ben.

Neyse böyle düşünceli düşünceli evden çıkarken apartman kapısında asılı bir ilân görünce duraladım. Düşündüğüm şey gerçek miydi acaba?

Kâğıdı okurken selâ da okundu. Ne yazık ki gerçekmiş.

Eve taşındığımızdan beri bizi çok seven, her şeyi danıştığımız, birbirimize gidip gelmişliğimiz olmasa da uzun kapı önü sohbetleri yaptığımız abimiz amcamız Naci Bey vefat etmiş.

On gündür yoğun bakımdaymış, hiç haberimiz olmadı.

Bizimkileri aradım,  eve geri dönüp üstümü değiştirdim. Bizim mahallede buluştuk.  Böylece öğlen ezanında cenaze namazına yetişebildim.

Cenazelere gitmeye çok özen gösteririm. Sevdiğim insanlara güle güle demeden yolcu etmek istemem. Hayatımızdan bir güzel insan daha ayrıldı.

Sonrasında bir öğlen yemeği. Oradan parti mekânına gittik. Etrafa bakıp ilham gelmesini bekledim. Zira oyun oynatacağız gelenlere. Güya bir hanım süsleme yapacaktı.  Kendileri atlamışlardı süsleme konusuna. Masa örtüsü yokmuş, oydu buydu tepemin tasını attırdı. Hayır ben yapacaksam sana niye para ödüyorum.

Oradan çıkışta hızla Bilgiç'in okuluna geçtim. Mentor öğretmeni ile toplantımız vardı. Sevdim öğretmenini.

Bilgiç'le yürüyerek eve döndük. Yolda yemek yedik.

Kapıdan girerken karşı komşunun televizyonu  sigortasını attırmış. Ona baktık.

Sonrasında duaya gittim.

Geri döndüğümde parti malzemelerine gömüldüm. Ne yapacağımı planlamak istedim ama yorulmuşum.

Yarın babamın duası olacak. Aile içinde, bizbize.  Kalkınca pizza ve kısır yapacağım.

Hayat ve ölüm. Gündelik koşturmacalar ve bir varmış bir yokmuş dünya. Koşu bantının üzerinde çılgınga koşup dururken yerimizde saymak gibi bir şeyler..

Bir Günde Yirmi Beş Şarkı Oldu Ama Olsun :)

Bunu yeğenimin instagramında görüp yaparım demiştim. Tam içimin bilimum şeye sıkıldığı akşam için ideal gözüküyor.  Bakalım hangi şarkılar çıkacak benden bu akşam.


1. Çocukluğumdan bir şarkı.



Bizde plâğı olan yegâne yabancı şarkıdır kendisi :)

Yok yok, dur bir tane daha vardı ama ismini bulamadım şimdi.

2. Ehehehe en sonuncu eski sevgilimi hatırlatan şarkı.  Valla ilk ve son sevgilim ahan da karşımda duruyor. Eski günlerimizi hatırlatan bir şarkı bulayım ben.



3. Anne babanı hatırlatan şarkı. Yabancı şarkılardan gittiğim için babam şarkılarından bahsetmeyeceğim şimdi. Babamın sevdiği yabancı şarkıyı koyuyorum buraya.



4. Seni sakinleştiren bir  şarkı.

Bu zor bir soru oldu, beni sakinleştiren bir şarkı sakin bir şarkı olmayabilir her zaman. Biraz düşüneyim. Şu an bu şarkı çok iyi gider.



5. Diline dolanan şarkı diyelim buna. Şu aralar bu.



6. Bana en yakın arkadaşımı hatırlatan şarkı.

Hangi bir şarkıyı seçsem acaba. Hımmm. Bu olsun.



7.  Geçen yazı hatırlatan şarkı.

Yaz sonunda keşfettim ama bu olsun o da.




8. Bana ilk aşkımı hatırlatan şarkı.

İlk aşkım zaten kendisiydi :)



9. Umutla dolmamı sağlayan şarkı.

Neyse,  en sevdiğim budur.




10. En sevdiğin gruptan bir şarkı.

Bir sürü en sevdiğim grup var ama ilk aklıma geleni seçeyim.



11. En sevdiğim film şarkısı.

Bu klasiği koymam gerekiyor bu maddeye :)



12. En son duyduğun şarkı.

Ama şimdi şarkılarla uğraşırken bir sürü şarkı duymuş oldum. Bu maddeyi atlıyorum şimdilik.

13. Bana eski bir arkadaşımı hatırlatan şarkı. Bu çok kolay.



14. Bana sevgilimi hatırlatan şarkı. Can beni bir ara terk ettiydi. Aylar sonra ilk aradığında radyoda çalan şarkı olsun bu da.



15. Çalarken birlikte söylemekten hoşlandığım şarkı.

Aslında sözünü ezberleyebildiğim her şarkıyı söylemeyi severim :)

Bu şarkının son kısmında forgive meee forgivme nott diye bağrınmaya bayılıyorum.




16. Beni ağlatan bir şarkı.

Bu şarkı hüzünlendirir beni hep. Freddy Mercury'nin son zamanları ile birleşince daha da etkili oluyor sanırım.




17. Dans ettiğim şarkı.

Kapı gıcırtısına oynayabilen biri olarak çok zor bir şarkı seçmem :)

İlk aklıma geleni yazayım bari. Durun şimdi aklıma gelir bir şey.




18. Sevdiğim ama çok ender dinlediğim şarkı.

Bu kategoriye eski şarkılardan ekleyebilirim sanırım.



19. Listemde alfabetik olarak ilk sıradaki şarkı.

Alfabetik bir listem yok ki. Listemin ilk ve son şarkılarını yazayım ben.



Yol şarkılarımın açılış şarkısı

20. Listemin  son şarkısı



21. Favori şarkım.

Böyle bir şarkı seçme işi de çok zor yaaa. Ez eskilerden bulayım bari onu da.



22. Birisinin bana söylediği şarkı.

Babam dışında bana şarkı söyleyen olmamıştır sanırım :)

23. Dinlemeye dayanamadığın şarkı.

İlginç bir şekilde bu kesin belli. Neden olduğunu bilmem ama bu şarkıya hiç dayanamam.

Koymayacağım buraya tabe :) Ay çok merak ettin, git bak :)

24. En yakın arkadaşımla dans ettiğim şarkı.

Hahaha, en son yılbaşı partisinde dans etmiştik :)



25. Bütün gün sıkılmadan dinleyeceğin bir şarkı.



İyi geldi bu listeyi hazırlamak bana.

Eğer tekrar yapsam bir şarkı dışında hepsi değişik olabilir gerçi, bir sürü harika şarkı arasından seçmek çok zor.

İyi dinlemeler size.

Kitap Salı

Bu hafta ancak geçen hafta başladığım Acımak'ı bitirebildim.

Etkinlik koşuşturmaları arasında iyi iş başardım bence.




Zweig yine insanların duygularını çok güzel anlatmıştı. Acımak duygusu,  acıyan kişiye de acınan kişiye de etkileri, ruh fırtınaları, zayıf kişilikler, entrikalar.

Oldukça uzun olan romanda ara ara duygu yoğunluğundan mola vermek zorunda kalsam da herkese tavsiye ediyorum.

"Zayıf tabiatlı insanlar kuvvetli, cesurca, azimli görünen işleri yapmak arzusuna ötekilere göre daha çabuk kapılırlar."

"Merhamet iyi bir şeydir, ama iki çeşit merhamet vardır. Birisi gevşektir, hissidir; aslında bu başkasının ızdırabı karşısında sizi kavrayan o acı heyecandan mümkün olduğu kadar çabuk kurtulmak için kalbinizin gösterdiği sabırsızlıktan ibarettir. Acıma duygusu değildir bu hiçbir zaman. Bir yabancının çektiği acıya karşı ruhun, kendi içgüdüsüne uyarak gösterdiği bir korunma hareketidir.

Ötekisi, asıl makbul olanı ise hissi değil yaratıcı olan, ne istediğini bilen ve insan gücünün son haddine kadar ısrarla dayanmasını başaran merhamettir. İnsan ancak sonuna kadar gittiği, daha doğrusu sonuna kadar gitmek sabrını gösterdiği zamandır ki başkalarına yardımda bulunabilir. Ancak fedakârlıpa katlanıldığı zaman, yalnız ve yalnız o zaman mümkündür bu."

Okuduğum diğer kitap Gılgamış Destanı.


Destanın kendisinden çok başındaki açıklamalarını sevdim. Dört bin yıllık bir eser olması tüylerimi diken diken etti. Yazıldığı taş tabletlerin hepsi tam olmadığından destanın hepsi tam değil ama Gılgamış'ın maceralarının çoğu ulaşmış günümüze.

Böyle şeyleri gördüğümde bizden dört bin yıl sonraya ne kalacak diye düşünürüm hep.

İşte bu hafta salımıza gelenler bunlar. Bakalım haftaya neler okuyacağım :)

Yirmi Yıl Sonra




Babaaa.. Yüyücem artık, yüyüt beni...

Minicik bir Handan'ın sesi geliyor seneler öncesinden.

Bana bugünümü verdiği kadar dünümü de saklamış babam.

Sesimi saklamış saatlerce kaydedilmiş bantlarda.

Görüntümü saklamış binlerce fotoğrafta.

Sıkılmadan yorulmadan saatlerce konuşmuş. Anlatmış. Öğretmiş.



Daha bir büyüdüğüm zamanlarda ise düşündükçe içimi ısıtan hatıralar bıraktı yüreğime.

Soğuk kış günlerinde sobamızın başında oyuncaklar yaptı bize. Çay kutuları, kaset kapakları kumandayla çalışan kapıları açılan içinde her türlü ayrıntısı olan arabalara, tahtalar oyuncak eve döndü. "Sabır bitti baba" sözünü duyduğunda bırakırdı o yarım haliyle oynamamız için. Kibrit kutularının içine yaptığı minik hikâyeler nasıl da büyülüydü.


Babam bize koskocaman sevgi verdi. Gizli kapaklı değil, açık açık, göstere göstere sevdi hep. Canım kızım canım oğlum dedi, gözlerinin içinde gördük hep o sevgiyi, sarıldı, okşadı. Yumurdu bizi. Her sabah uyandığımızda, her akşam yatmadan önce ve her işten dönüşünde öptük birbirimizi.

Babam engin bir bilgi deniziydi. Her şeyi sorabilirdik ona. Sadece edebiyat ve müzik de değil, matematikte trigonometri nedir bilirdi, elektrik devrelerini bilirdi, tarih keza. Her sorduğumuzu uzun uzun cevaplardı.

Elektrik kesildiğinde pillerden lamba yapardı bize. Agrandizörle fotoğraf tab ederken karanlık odasına girerdik kâğıdın üzerinde sihirli resimlerin oluşmasını izlemek için.


Ah akşamları "Milyonerciler" diye bizi kutu oyunu oynamaya çağırdığında ergendik, hiç canımız istemezdi ama hayır denmezdi babaya. Şimdi anlıyorum ki her defasında kahkahalarla geçen o oyunlar sayesinde birlikte vakit geçirmemizi sağlardı.

Şiirler ve şarkılar hiç eksik olmadı hayatımızdan. İçerideki odadan hep bir ud sesi ya da rebab sesi gelirdi. Hangi müzik aletini eline alsa çalardı babam. Sesi de çok güzeldi.

Futbol maçları izlerdik ailece. Dünya Kupası izlerken farklı ülkeleri tutardık birbirimizi kızdırmak için :)

Bizim evde hiçbir şey bozulamazdı. Babam tamir ederdi onu. Televizyondan cam gibi görüntü gelmeliydi. Radyoda parazit olmamalıydı. Küçükken şişe kırdığımda anneme "Baban tamir eder"  demişim, eminim istese onu da tamir ederdi :)

Yirmi yıl geçmiş öldüğünden beri. Hayatının en verimli zamanında gencecik ayrıldı aramızdan. Neler neler yapardı daha kim bilir.

Yüzlerce bestesini, şiirini, ses kayıtlarını, minik sımsıcak notlarını, kitaplarını bıraktı bize. Ve sımsıcak hatıraları.

Bugün başım dik, kendimden emin, kimseye muhtaç olmayan bir kadınsam "Benim güzel kızım, akıllı kızım" sözleri ile büyüdüğüm içindir.

Teşekkür ederim canım babacığım bana verdiğin bütün güzellikler için, birlikte geçirdiğimiz harika 29 yıl için,  kıjını çok sevdiğin için.

İyi ki doğdun.